PAZARTESİ günkü, ‘Tüm yönleriyle tamamlayıcı emeklilik ile kıdem tazminatı fonu’ başlıklı yazımda, kıdem tazminatı reformu kapsamında atılacak adımlara ve Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile kıdem tazminatının nasıl entegre edileceğine değindim. Yazı sonrası da okuyuculardan soru yağmuruna tutuldum. Kimileri geçmiş hakların ne olacağını ve istediği zaman kıdemini alıp alamayacağını soruyor, kimileri reform ile kıdem tazminatı oranının azalıp azalmayacağını merak ediyor. Kimileri de kıdem tazminatında fonlu sistemi desteklediğim için beni eleştirip, çalışanlar için kıdemin kırmızı çizgi olduğunu hatırlatıyor. Sorulara tek tek cevap vereyim. Ama önce bir-iki tespitte bulunayım.
Bugün işçilerin yüzde 85’e yakını kıdem tazminatını alamıyor. Yani, her 100 çalışandan 85’i kıdem tazminatını alamıyor, yüzde 15’i ancak alabiliyor. Yargıda ki, son düzenlemeler ile arabuluculuk sisteminde, işçi ve işveren uyuşmazlıkları dosyalarının yüzde 70’e yakını kıdem tazminatıyla ilgili uyuşmazlıklardan kaynaklanıyor. Daha açık bir anlatımla işçi sendikaları, ‘kıdem kırmızı çizgimiz dokundurmayız’ deyip, reforma ve kıdemde fonlu sisteme karşı çıkıyor ama ortada bir gerçek var; o da, işçilerin çok büyük bir kısmı kıdem tazminatını alamıyor. Aynı şekilde işverenlerin büyük bir kısmı da çalışanının kıdem tazminatını ayırmıyor. Peki, sorun nereden kaynaklanıyor? İşçi sendikaları kıdem hesaplamasında yılda 30 günden, aylık da yüzde 8.33’lük orandan taviz vermiyor, işveren kesimi ise, bu oranın yüzde 5.6 olması gerektiğini savunuyor. Yeri gelmişken belirteyim, son rakamlara göre işçi statüsünde 16 milyondan fazla çalışan var, sendikaya üye işçi sayısı ise 2 milyonu ancak buluyor.
ESKİ HAKLAR NE OLACAK?
Gelelim, okuyuculardan gelen soru ve eleştirilere. Deniyor ki, ‘yeni sistemde, kıdemimi istediğim zaman alamayacağım, tazminatıma dokunamayacağım’. Kıdem, zaten, 3-5 yılda alınacak bir birikim değil. Yıllarca çalışmış, doğru dürüst tasarruf yapamamış, birikimi olmayan kişilerin emekliliklerinde alması gereken toplu bir para. Soruyorlar, ‘yeni sistemde her ay ya da her yıl işveren hesabıma kıdemimi yatırmazsa ne olacak?’. Bugün de işveren yatırmıyor ve çalışan kıdem karşılığının ayrılıp ayrılmadığını bile bilmiyor. En çok merak edilen konu ise, eski hakların ne olacağı. Eski haklar baki olacak, hak kaybı yaşanmayacak. Emekliliğine az süre kalmış ya da belirli çalışma süresini geçmiş kişiler yeni sisteme girmeyecek; yeni çalışanlar ya da iş değiştirenler ve belirli yaşın ve prim ödeme gün sayısının altında olanlar işvereni ile anlaşıp, yeni sisteme geçecek. Yine soruyorlar, ‘yeni sistemi emeklilik şirketleri üzerine mi kuracaklar?’. Kıdem tazminatı reformunda emeklilik şirketleri sadece bir aracı rolü üstlenecek.
YENİ SİSTEM NE GETİRECEK?
Reform adı verilen yeni sistemde çalışanların kıdem tazminatları bir hesapta yönetilecek, işveren bu hesaba dokunamayacak ve her ay ya da her yıl çalışanının kıdemini bu hesaba yatıracak, çalışan şeffaf şekilde yatırıldığını takip edecek, çalışan iş değiştirdiğinde hesabı da transfer olacak, belirli süre ve şartlarda çalışanın kıdemine ulaşmasına ya da belirli miktarına ulaşmasına imkan tanınacak. Bugünkü uygulamada kıdem tazminatında devletin bir katkısı yok, işveren ödüyor; yeni sistemde ise devlet de katkı yapacak. Kimlerin yeni sisteme gireceği, çalışanın kıdem hesabına nasıl ve hangi şartlarda erişeceği, kıdemin hangi yılda ve ne zaman hak edileceği, devletin yapacağı katkı, işverenin hesaba yatıracağı tutar, işçiden kesilecek tutar; bunların hepsi sene sonuna kadar tüm tarafların görüşü alınarak, netleşecek. Diyeceğim o ki, çalışanların yüzde 85’inin alamadığı kıdem tazminatında hem reforma hem de tarafların anlaşmasına ihtiyaç var.
Albayrak, açıklamasında tamamlayıcı emeklilik sistemini hızla hayata geçireceklerini belirterek, “Vatandaşlarımızın kazançlarına göre azdan az, çoktan çok belirleneceği zorunlu bir bireysel emeklilik sistemini yani tamamlayıcı emeklilik sistemini yeniden ele alacağız. Bu sistemle birlikte kıdem tazminatı reformunu da hayata geçireceğiz. İş verenden yapılacak kesintiler BES ile entegre kıdem tazminatı fonunda toplanacak” dedi.
Peki, BES’te neler değişecek, kıdem tazminatı BES ile nasıl entegre edilecek? Berat Albayrak’ın açıklaması sonrası herkesin merak ettiği konular bunlar. Bildiğim kadarıyla bu sorulara açıklık getireyim. Öncelikle, bundan sonra hayatımızda ‘tamamlayıcı emeklilik’ adı altında yeni bir sistem olacak. Aslında tamamlayıcı emekliliğe, 2017’de çalışanların BES’e girişine imkan sağlayan otomatik katılım uygulaması ile başlandı. Biraz daha açayım. Uygulanan üç çeşit emeklilik sistemi var. Biri, sosyal güvenlik şemsiye altında devletin sunduğu; SSK, Emekli Sandığı gibi emeklilik sistemi. Bir diğeri, tamamen gönüllük esasına dayanan, kişilerin kendi emeklilikleri için özel olarak yaptırdıkları bireysel emeklilik sistemi. Diğeri ise çalışanın maaşından kesilen, işverenin de katıldığı, devletin de desteklediği emeklilik sistemi. İşte bu sisteme otomatik BES ile başladık ama zorunlu tutmadık, işveren katkısı da koymadık. Böyle olunca da 3 yılda otomatik BES’e 15 milyona yakın çalışan girdi, bunun 11 milyonu çıktı, 5 milyonu sistemde kaldı.
ZORUNLU TAMAMLAYICI EMEKLİLİK
Peki, yeni açıklanan programa göre bundan sonra ne olacak? Madde madde anlatayım:
-Otomatik BES, artık tamamlayıcı emeklilik haline gelecek ve 45 yaş altı tüm çalışanlar 2020 yılından itibaren bu sisteme zorunlu olarak girecek, çıkamayacak.
-Bugüne kadar çalışanın maaşından yüzde 3 kesiliyordu, yeni sistemde işveren de katkı yapacak. Devlet katkısı da devam edecek. Çalışandan ve işverenden kesilen, devletin de katkı yaptığı bir emeklilik sistemi olacak. Henüz işveren kesinti tutarı belli değil. İşverenlerin yükünü artırmayacak bir formül bulanacak ki, muhtemelen işsizlik fonu kesintisi azaltılabilir.
-Çalışandan maaşına göre emeklilik kesintisi yapılacak. Asgari ücretliden tamamlayıcı emeklilik için daha az kesinti yapılırken, maaşı yüksek olandan yüksek oranda kesinti olacak.
-Tüm kesintiler çalışanın hesabında birikecek ve emeklilik şirketleri bu birikimleri yönetecek.
KONU emeklilik olunca, en çok merak edilenlerin başında da emekli maaşının nasıl yükseltileceği geliyor. Kimileri, emekliliği gelse bile daha yüksek maaş almak için çalışmaya devam edip etmemesi gerektiğini soruyor. Kimileri, aktif çalışırken emekli maaşını yüksek tutmanın yollarını merak ediyor. Kimileri de emekliliği gelmesine karşın çalışmaya devam ettikçe emekli aylığının azaldığından endişe ediyor. Tüm merak edilenlere değinelim ve emekli maaşını artırmanın yollarını açıklayalım. Öncelikle; emeklilik için üç koşulun yerine getirilmesi gerekiyor; belirli süre çalışılmış olması, bu süre içinde prim ödenmiş olması ve gerekli yaşın doldurulmuş olması. Bunlardan biri bile eksik olursa, emekli olunamıyor, emekli maaşı bağlanamıyor.
Emekli maaşı ise çalışanın ortalama aylık kazancı ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunan tutar, maaş olarak bağlanıyor. Aylık kazançta, sosyal güvenlik kurumuna bildirilen prime esas kazanç önemli rol oynuyor. Emekli maaşında, enflasyon oranı ve büyüme oranı gibi etkenlerde rol oynuyor. Aylık bağlama oranı ise, sigortalının malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarında toplam prim ödeme gün sayısının her 360 günü için yüzde 2 olarak uygulanıyor.
SON 7 YIL ÖNEMLİ
Tabii, emekli maaşı bağlanırken, kişinin işçi mi, Bağ-Kurlu mu, memur mu; hangi statüde çalıştığına da bakılıyor. Burada kişinin son 7 yılda hangi statüde çalıştığı önemli. Son 7 yılda, yani 2 bin 520 gün, kişi hangi statüde çalışmışsa emekliliği de o statüye göre oluyor ve emekli aylığı da buna göre belirleniyor. 7 yılla da kasıt, son prim ödeme tarihinden önceki fiili hizmet yılı. Örneğin, son 7 yılda Bağ-Kurlu çalışılmışsa bu statüden emekli olunuyor. Peki, son 7 yılda iki farklı statüde; hem Bağ-Kurlu hem de SSK’lı çalışılmışsa ne olacak? O zaman da son 3.5 yıl, bin 261 gün, hangi statüde iseniz, oradan emekli olacaksınız. Örneğin, son 7 yıl hem SSK’lı hem de Bağ-Kurlu olarak çalıştınız, ancak son 3.5 yıl SSK’lıydınız; emekliliğiniz SSK’dan olacak ve buna göre maaş bağlanacak. Şunu da belirteyim, 1 Ekim 2018’den sonra ilk kez sigortalı olanlarda durum değişiyor. Bu tarihten sonra sigorta olanlar için son 7 yıl kuralı geçerli değil, tüm çalışma süresine bakılarak emekli olunuyor. Burada da en fazla hangi statüde çalışılıp, prim ödenmişse emeklilik şartları da o statü üzerinden oluyor. Bu da alınacak emekli maaşını, emeklilikte alınacak zamları ve ikramiyeleri etkiliyor.
KİMLERİN MAAŞI DÜŞÜYOR?
Gelelim, emeklilik şartları yerine getirilse bile çalışmaya devam ettikçe emekli maaşı artır mı, yükselir mi sorunun cevabına. Bir kere, sosyal güvenlik kurumuna ne kadar yüksek ücret bildirilip, ne kadar yüksek prim ödenirse emekli aylığı da o oranda yüksek oluyor. Bugün asgari ücret ve asgari ücretin biraz üzerinde maaşla çalışanlar emekli olmayıp, yüksek maaş alabilmek için daha fazla çalıştıklarında; maalesef emekli maaşları düşer. Ne kadar düşer derseniz? Her ay 1-3 lira arasında azalır. Neden düşer diye sorarsanız? Aylık bağlama oranları düştükçe emekli aylığı da düşer de ondan.
Ancak asgari ücretin iki-üç katından fazla maaş alanlar emekli olmayıp, ne kadar uzun süre çalışırlarsa emekli maaşları da artar. Örnekle anlatayım: 2 bin 520 lira ile 5 bin lira arasında maaş alanlar, emeklilik şartlarını yerine getirip de çalışmaya devam ederlerse, emekli aylıkları azalır. Ama bugün aylık 8 bin liranın üzerinden maaş bildirenler, emekli olmayıp, çalışmaya devam ederlerse emekli aylıkları da çalıştıkları süre kadar artar. Hele ki, tavandan sigorta bildirimi yapanlar –ki, 2019 için SSK tavanı 19 bin 188 lira- çalışmaya devam ederlerse aylık 20 liranın da üzerinde emekli aylıkları yükselir.
Sözün özü, eğer asgari ücret ve iki katı üzerinde aylık maaş alıyorsanız ve maaşınızı tavandan gösteremiyorsanız uzun süre çalışmanın faydası yok aksine zararı var. Ama yok yüksek maaş alıyorsanız ve sigorta bildirimini de tavandan yapıyorsanız emekliliğiniz gelse de çalışmaya devam edebilirsiniz.
'ARACINIZIN kaybettiği değeri hemen tazmin etmek ister misiniz?’... ‘Aracınızın değer kaybını vakit, nakit kaybetmeden almak için formu doldurun’... ‘Değer kaybınıza anında nakit’... Girin internete, değer kaybı ile ilgili böyle onlarca ilan, onlarca sırf bu iş için kurulmuş internet siteleri bulursunuz. Kim bunlar? Aracılar. Aralarında mesleği avukatlık olanlar da var, bu işi iş edinmiş sade vatandaşlar da. Neye aracılık ediyorlar? Araçları hasarlanan sürücülerin değer kaybı tazminatı almalarına. Yasal mı? Yasal. Gerek var mı? Hiç gerek yok. Neden gerek olmadığını, aracı adı altındaki kişilerin nasıl rant elde ettiğini anlatayım.
Son dönemde okuyuculardan değer kaybı ile ilgili çokça soru alıyorum. Kimileri, tazminatı nasıl alacağını soruyor, kimileri bahsettiğim bu aracılara güvenip güvenmeyeceğini merak ediyor, kimileri de sigorta şirketinin verdiği tazminat tutarını beğenmediğinden yakınıyor. Sigortacılarla konuştum, onlar da bu işten dertli.
VATANDAŞ NASIL KANDIRILIYOR?
Kaza sonrası onarım gören araçların piyasa rayiç değerinde, yani ikinci el değerinde meydana gelen maddi kayıplar, trafik sigortasından karşılanıyor. Buna, değer kaybı tazminatı deniyor. Sigorta şirketinin araçtaki değer kaybını nasıl hesaplayacağı ve vatandaşa kaç para ödeyeceği ise trafik sigortasının şartlarında açık açık yazıyor. Trafik sigortası kapsamında araç başına ödenecek en yüksek maddi tazminat tutarı 36 bin lira ve değer kaybı tazminatı da bu rakamın içinde. Kaza geçiren bir sürücü, bugün kaza tespit tutanağı ile birlikte değer kaybı için de sigorta şirketine başvurduğunda; şirket, trafik sigortası şartlarına göre hesaplamayı yapıp hem araçtaki hasarı hem de değer kaybını vatandaşa ödeyecek.
SİGORTACILAR DA DERTLİ
Peki, sorun nerede? Hasar takibi yapan bu aracılar, yetkili kurumlardan tamirhanelere, çekicilere kadar kurdukları ağ sayesinde; hasar görmüş araç sahiplerine ulaşıp, ‘bize vekalet verin, daha fazla tazminat alalım’ ya da ‘değer kaybını hemen ödeyelim, bize vekalet verin’ diye kandırıyor. Vatandaştan aldıkları vekaletlerle de sigorta şirketlerine başvurmak yerine daha fazla tazminat almak için Tahkim Komisyonuna başvuruyor. Böylece hem vekalet ücreti alıyor hem de aldıkları fazla tazminatı cebe indiriyor. Vatandaşın cebine ise bir şey girmiyor.
Şunu da belirteyim, ortalama değer tazminatı için ödenen rakam, araç başına 2 bin ila 5 bin lira arasında değişiyor. Ama iş Tahkim Komisyonu’na gittiğinde farklılaşıyor. Örnekle anlatayım. Vatandaş, değer kaybı için sigorta şirketine başvuruyor. Şirket, hesaplıyor ve 2 bin lira tazminat ödüyor. Aracı, devreye giriyor, sürücüye, ‘daha fazla tazminat alman lazım, ver bana vekaleti, ben hallederim’ diyor. Aracı vekaletle Tahkim Komisyonu’na başvuruyor. Komisyon, eksper atıyor; eksper, sübjektif kriterlere göre kanaat kullanıp, sürücüye 2.800 lira ödenmesine karar veriyor. Ama bu arada 100 lira Tahkim Komisyonu ücreti, 350 lira sigorta hakemi ücreti, 330 lira bilir kişi (eksper) ücreti ve aracının vekalet ücreti eklendiğinde sigorta şirketi 6 bin liraya yakın para ödüyor. İşte, sigortacılar da bundan dertli. Belki vatandaşın cebine 800 lira daha fazla tazminat giriyor ama hem bu parayı 4 ay sonra alıyor hem de geri kalan 4 bin liraya yakın para başkalarının cebine gidiyor. Bugün Tahkim Komisyonuna gelen başvuruların yüzde 75’i işte bu değer kaybı tazminatlarından kaynaklanıyor. Sadece 2018’de 900 bine yakın maddi hasarlı kaza sonucu kaza tespit tutanağı düzenlendiğini hesaba katarsak, varın bu işten kimlerin, ne kadar rant elde ettiğini siz düşünün.
Diyeceğim o ki, vatandaşların, değer kaybı tazminatı izin aracılara falan itibar etmesine gerek yok; kaza tutanağı ile birlikte sigorta şirketine başvurmaları yeterli. Ayrıca vatandaşlar, kendi başlarına da Tahkim Komisyonuna başvurabilirler ki, zaten tahkim de vatandaş başvursun diye kuruldu; aracılar rant elde etsin diye değil.
DEVLET, hem yaşlılara hem engellilere hem de hastalara yönelik özel yardımlarda bulunuyor. Yardımlar da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aracılığı ile yürütülüyor. Birçok kişi ise bu yardımlardan nasıl yararlanacağını bilmiyor.
Bu yardımlardan biri, yaşlılık aylığı ki, halk arasında muhtaçlık aylığı ya da yaşlılık yardımı olarak da biliniyor. Bu yardımdan, 65 yaşını doldurmuş, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı gibi hiçbir sosyal güvencesi ve herhangi bir geliri olmayan, nafaka bağlanmamış veya nafaka bağlanması mümkün olmayan, uzun vadeli sigorta kollarına tabi olacak şekilde çalışmayan kişiler yararlanabiliyor. 65 yaş aylığı alabilmenin önemli bir şartı da kişinin kendisinin ve eşinin kişi başına düşen ortalama aylık gelirinin; asgari ücretin aylık net tutarının üçte birinden az olması gerekiyor. Buna göre 2019’da asgari ücret AGİ (Asgari Geçim İndirimi) hariç net 1.829,02 lira olduğundan, aylık geliri 609.67 liranın (net asgari ücretin üçte biri) altında olanlar 65 yaş aylığı alabilecek. Peki, 65 yaş üstü ve geliri olmayan kişilere ne kadar ödeniyor? 65 yaş aylığı memur maaş katsayısındaki artışa göre her yıl yeniden belirleniyor. Geçen sene yaşlılık aylığı adı altında aylık 543 lira ödeniyordu. Bu yılın başında memur maaş katsayısındaki artışa göre yaşlılık aylığı da arttı ve 601 liraya çıktı. Şunu da belirteyim, 65 yaş aylığı aylık olarak ödeniyor. Yani, devlet her ay ihtiyacı olanlara yaşlılık aylığı adı altında 601 lira ödüyor ki, bu da yıllık 7.212 lira ediyor.
ENGELLİYE AYDA 720 LİRA
Devletin yararlandırdığı yardımlardan biri de engelli maaşı. Bu yardım, yüzde 40-69 arası engeli olanlara ve yüzde 70 ve üzeri engeli olanlara göre değişiyor. Her iki yardımdan yararlanmak için 18 yaşında büyük ve 65 yaşından küçük olmak gerekiyor. Ayrıca nafaka almıyor olmak, hiçbir gelire sahip olmamak, sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmamak da gerekiyor. Engelli aylığı alabilmek için hane içinde kişi başına düşen otalama aylık gelirin, asgari ücretin aylık net tutarının üçte birinden –ki, bugün için bu rakam 609.67 lira- az olmaması da aranan şartlar arasında. Gelelim, yardım tutarına. Kişi, yüzde 40-69 arası engeliyse ve yardım almak için gerekli şartları sağlıyorsa devlet, her ay 480 lira engelli aylığı ödüyor. Kişi, yüzde 70 ve üzeri engelliyse, aylık engelli maaşı 720 liraya çıkıyor. Eğer bu ödemeler kişi 65 yaşını doldurmadan önce bağlanmışsa, 65 yaşından sonra da ödenmeye devam ediyor.
Devlet yardımlarından 18 yaş altı engelli yakını olanlar da yararlanabiliyor. Bu kapsamda; fiilen bakımını gerçekleştirdiği, aynı evde ikamet ettiği, 18 yaşından küçük ve yüzde 40 ve üzeri oranda engelli yakını olanlar, hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelirin 609.67 liradan az olduğunu ispat etmeleri halinde maaşı alabiliyor. Tabi, diğer yardımlar gibi engelli olan kişiye bakanın nafaka ve sosyal güvenlik kurumlarından aylık almıyor olması da gerekiyor. Bu yardım kapsamında da 18 yaş altı engelli bireyi olan aile bireylerine her ay 480 lira ödeme yapılıyor.
EVDE BAKIM YARDIMI
En çok yararlanılan yardımlardan biri de evde bakım yardımı. Bu yardımdan yararlanmak için de en az yüzde 50 engelli ve ağır engelli olunması ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının il müdürlüklerindeki bakım hizmetleri değerlendirme heyeti tarafından bakıma ihtiyacı olan engelli olduğunun tespit edilmesi gerekiyor. Ayrıca, hane içindeki kişi başına düşen ortalama aylık gelirinin asgari ücretin aylık net tutarının üçte ikisinden daha az olan kişiler bu yardımı alabiliyor. 2019 yılı için de bu rakam 1.219 lira. Yani, bu yardımdan yararlanabilmek için hane içindeki gelirin aylık 1.219 liradan düşük olması gerekiyor. Bu kapsamda da evde bakım yardımı adı altında devlet her ay 1.306 lira, yıllık da 15.672 lira ödüyor. Yeri gelmişken belirteyim, şubat ayında evde bakım yardımı ile ilgili bir düzenleme de yapıldı. Düzenleme ile evde bakım yardımı alanların bayram ikramiyeleri gelir testi hesaplamasına dahil edilmeyecek. Böylece biner liralık bayram ikramiyeleri, hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir hesaplamasına dahil edilmeyeceğinden, bakıma ihtiyacı olan engelliler, mevcut yardım ve hizmetlerden faydalanmaya devam edecek.
SOSYAL Güvenlik Kurumu (SGK), 2019’da asgari ücret desteğinden kimlerin, nasıl yararlanacağına yönelik esasları, yayımladığı genelgeyle açıkladı. Böylece asgari ücret desteğine yönelik tüm detaylar da netleşti. İstihdam seferberliği kapsamında işverenlerin, nisan ayı sonuna kadar yaratacağı fazladan istihdam için üç ay boyunca çalışanın ücreti ile prim ve vergilerini devlet ödüyor; üç ayın sonrasında da devlet, çalışanın prim ve vergilerini ödemeye devam ediyor. SGK, yayımladığı genelgeyle bu destekten kimlerin yararlanacağını da belirledi.
Önce, asgari ücret desteğinden başlayalım. 2016 yılında başlayan, 2017’de devam eden, 2018 yılında ise 9 ay uygulanan asgari ücret desteği, istihdam seferberliği kapsamında bu sene de devam edecek ve 12 ay uygulanacak. İşte, SGK, geçen hafa yayımladığı genelge ile asgari ücret desteğinin kapsamını netleştirdi. Buna göre; 500’den az işçi çalıştıran işyerleri ile 500 ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerine göre destek miktarı da farklı olacak. Önce, asgari ücret desteğinden yararlanma kriterlerini madde madde anlatayım:
BORCU OLANA DA VAR
- 2018 yılında en az sigortalı istihdam edilen aydan daha düşük olmaması gerekiyor. Örneğin, geçen senenin herhangi bir ayında SGK’ya en düşük 10 kişi bildirim yapılmışsa destekten yararlanmak için 10 kişinin üzerine çıkılması gerekiyor.
- 2019 öncesinde kurulan işyerleri prim borcu olsa bile asgari ücret desteğinden yararlanabileceği gibi prim borçlarının ödenmiş olma şartı da aranmıyor.
- 2018 yılında kurulmuş ancak geçen yıl hiç işçi çalıştırmamış işyerleri ile 2019 yılında kurulmuş işyerlerinin geçmişe yönelik prim borcu olması halinde asgari ücret desteğinden yararlanamayacak. Borcun yapılandırılıp, taksitlendirilmesi halinde destekten yararlanılabilecek.
- Kaçak sigortalı çalıştıran, çalıştırdığı sigortalının primini eksik bildiren, bildirdiği sigortalıları fiilen çalıştırmayan işverenler ise destekten yararlanamayacak. Yararlansa bile destek tutarı gecikme zammı ve cezası ile birlikte geri alınacak.
Peki, 2019 yılı asgari ücret desteği tutarı ne kadar? Uzun vadeli sigorta kollarından bildirimi yapılan sigortalı sayısı 500 kişinin altında olan işyerleri için günlük 5 lira; 500 ve üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde ise günlük 3.36 lira. Bu da şu anlama geliyor; 500 kişinin altında işçi çalıştıran işyerleri her bir iş için 150 lira; 500 ve üzeri işçi çalıştıran işverenler ise 100,8 lira asgari ücret desteğinden yararlanacak. Örneğin, 300 kişi çalıştıran bir işveren, aylık 45 bin TL, yıllık da 540 bin TL asgari ücret desteği alacak.
Ama bu seferki farklı. Beyazıt’ta kazada 3 kişi yaralandı, 16 araç da hasar gördü. Araçlardaki hasar büyük, çoğu da pert durumda. Zarar gören araçların çoğu da lüks araç. Eminim, birileri diyecektir ki, ‘sigorta zararı karşılar, bu olayın nesi farklı?’. Maalesef öyle değil. Peşin peşin söyleyeyim, bu kaza, sigortanın limitlerini çok aşıyor. Bu bir. İkincisi, bu kazanın, özel halk otobüsünün sahibine ya da işletenine faturası çok ağır olacak. Üçüncüsü, kazada zarar gören araçlar, zararının tamamını maalesef sigortadan karşılamayacak. Belki de hiç karşılayamayacak. Nasıl mı? Anlatayım.
BEYAZIT’TAKİ OTOBÜS KAZASI
Özel halk otobüsünün trafik sigortası var. Öğrendiğime göre kaskosu yok, kaldı ki, özel halk otobüslerinin neredeyse tamamında kasko zaten yok. Trafik sigortasının da bir limiti var. Otobüsler için araç başına 36 bin lira, kaza başına 72 bin lira. Sakatlanma ve ölüm teminatı ise kişi başına 360 bin lira. Beyazıt’taki kazada 16 araç büyük zarar gördü. Eminim bu araçların bazılarının kasko sigortası vardır. Olacakları özetleyeyim. Kaskosu olanlar, zararlarını kendi sigorta şirketlerinde alacak. Sigorta şirketleri ödedikleri hasarı, kazaya neden olan halk otobüsünün trafik sigortasını yapan şirkete rücu edecek, yani sigorta şirketinden talep edecek. Kaskosu olmayanlar da aynı şekilde zararlarını otobüsün trafiği yapan şirketten isteyecek. Sorun da burada başlıyor. Trafik sigortası, bu kazada toplam 72 bin lira öder. 16 hasarlı araç; ödenecek toplam tutar 72 bin lira! Sigortacılarla konuştum, kaza görüntülerine bakarak maddi zararın 700-800 bin liranın üzerinde olduğunu söylediler.
SİGORTA TAMAMINI KARŞILAMAZ
Peki, ne olacak? En basit anlatımıyla; bu kaza için bir masa oluşturulacak, araçları zarar görenler bu masaya başvuracak, trafik sigortası 72 bin lirayı eşit dağıtacak. Üzeri mi? Araçları zarar görenler otobüsün sahibinden zararlarını talep edecek. Kaba bir hesapla otobüsün sahibi ya da işleteni bu kazadan dolayı cebinden 700 bin lira ödemek zorunda kalacak. Bu rakam bir milyon liraya bile çıkabilir. Tahmin edeceğiniz üzere otobüsün sahibi ödemek istemeyecektir ya da ‘param yok’ diyecektir; olay hukuka yansıyacaktır. Geçmiş deneyimlerime istinaden de dava bir-iki yıl sürer, araçları zarar görenler de davanın sonucunu bekler.
Şimdi anladınız mı, ‘nasıl olsa sigorta var, karşılar’ deyip, sigortanın arkasına sığınmak, her kaza için geçerli değil. O yüzden hep söylüyorum, bir kere daha söylüyorum, otobüs, kamyon gibi ağır araçların işletenlerinin şoför seçerken dikkat etmeleri ve araçlarındaki bakımı ihmal etmemeleri gerekiyor. Yoksa bedeli ağır oluyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, ‘bu kazalar her zaman olabilir, yok mu bunun çözümü?’. Var aslında. İhtiyari mali mesuliyet adı altında bir sigorta var. Genellikle kasko sigortası ile birlikte veriliyor ve sigortanın limitlerini aşan kazalarda aşan tutarı ve maddi, manevi, hukuki tüm zararları karşılıyor. Bazı şirketler, bu sigortayı, kaskodan bağımsız olarak da verebiliyor. Öğrendim; fiyatı ise, 150-200 lira arasında. Eğer Beyazıt’taki kazada, halk otobüsünün bu sigortası olsaydı, tüm zararı karşılayacaktı.
GELİR vergisi genel tebliği 15 Mart’ta, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi ve kıdem tazminatında vergi iadesi konusu da netleşti. Buna göre, 27 Mart 2018 tarihinden önce karşılıklı sonlandırma sözleşmesi ya da ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler üzerinden kesilen gelir vergisi çalışanlara iade edilecek. İade imkanından yararlanmak için de dava açılmaması ve açılmış davalardan vazgeçilmesi gerekiyor. Vazgeçilen davalarla ilgili yargılama giderleri ve avukatlık ücretleri ise ödenmeyecek. Ayrıca davadan vazgeçilmesi halinde yasal faiz de ödenmeyecek. Yasal düzenlemeden yararlanıp, vergi iadesi alındıktan sonra, iade tutarı az bulunup, yasal yola başvurulursa da iade tutarı ceza ve faiz uygulanarak geri alınacak. Vergi iadesini alabilmek için işyerinin gelir vergisi kesintisi yapmış olması ve kesilen bu vergileri de vergi dairesine ödemiş olması da gerekiyor.
ZAMANAŞIMI SÜRESİ VAR
Peki, vergi iadesinde zaman aşımı süresi var mı? Var; vergi uygulamalarında 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulandığından; vergi iadesi için 1 Ocak 2014 tarihinden önceki dönemler zaman aşımına uğruyor ve bu tarihten öncesi için yapılan iade başvuruları kabul edilmeyecek. Bu kapsamda da 27 Mart 2018 tarihinden önce ve 1 Ocak 2014 tarihinden sonra karşılıklı sonlandırma sözleşmesi ya da ikale sözleşmesi ile işten ayrılan ve tazminatlarından gelir vergisi kesilenler iade için başvuruda bulunabilecek.
Son olarak şunu da belirteyim; 27 Mart 2018 tarihinden sonra kıdem tazminatı ve ikale sözleşmesine göre ödenecek tazminat toplamının çalışanın, çalıştığı süre dikkate alınarak hesaplanan en yüksek devlet memuruna ödenen azami emekli ikramiyesini aşmayan kısmı gelir vergisinden muaf tutuluyor. Aşan tutar üzerinden ise vergi kesintisi yapılıyor. Bu kapsamda 2018’in Mart ayından sonra çalışanlara ödenen ve istisna limitini aşan tazminat ödemeleri iade kapsamına girmiyor.
NASIL BAŞVURACAKSINIZ?
- VERGİ kesintisini iade alabilmek için önce iade talebi dilekçesini doldurmanız gerekiyor ki, dilekçeyi Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinden temin edebilirsiniz. Geçmişte çalıştığınız ve vergi kesintisini yapan işyerinden ikale sözleşmesi örneğini, ücret bordrosu gibi sözleşmeye istinaden yapılan ödemelere ilişkin kesinti tutarını gösterir belgeyi temin etmeniz gerekiyor. Tüm bu belgeler vergi dairesine elden veya posta yoluyla verilebileceği gibi interaktif vergi dairesi üzerinden elektronik ortamda da başvuru yapılabilecek. Başvurular geçmişte çalıştığınız ve vergi kesintisini yapan işyerinin mükellefi olduğu vergi dairesine yapılacak.