Noyan Doğan

15 soruda DASK!

1 Ekim 2019
İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 5.8’lik depremin ardından gözler DASK’a ve Zorunlu Deprem Sigortası’na (ZDS) çevrildi. İstanbul’daki konutların yüzde 63’ü sigortalı. Sigortası olmayanlar ise deprem sonrası acil poliçe düzenlettirmeye çalışıyor. 100 metrekare daire için deprem bölgesine göre DASK primleri yılda 100 TL ile 239 TL arasında değişiyor. İşte zorunlu deprem sigortasında tüm merak edilenler.

1) Hangi hasarları kapsar?

Deprem nedeniyle konutta yangın çıkarsa, patlama olursa yine deprem nedeniyle tsunami veya yer kayması oluşursa bunların vereceği zarar DASK kapsamında. Bunların dışında konuttaki eşyalarda meydana gelen zararlar ve kişilerin uğrayacağı bedeni zararlar sigorta kapsamında değildir.

2) Tüm binalara DASK yapılıyor mu?

Belediye sınırları içindeki konutlar için geçerli. Konutun tapuya kayıtlı olması gerekiyor. Binaların içindeki ticarethane, bürolar da sigorta kapsamında. Kat irtifakı tesis edilmiş, tapuda cinsi tashihi yapılmayıp tapuda arsa olarak görünen binalar, tapu tahsisi henüz yapılmamış kooperatif evleri de sigortalanıyor. Ancak kaçak yapılar ve işyerleri DASK kapsamı dışındadır. Ayrıca kamu kurumlarına ait binalar, inşaatı henüz tamamlanmamış binalar da kapsam dışında.

3) Apartmandaki ortak alanlar da sigorta kapsamında mı?

Temeller, ana duvarlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, bahçe duvarları, istinat duvarları, tavan ve tabanlar, merdivenler, asansörler gibi tamamlayıcı kısımlarında deprem sebebiyle meydana gelen hasarlar da sigorta kapsamanı giriyor. Bir depremde sigorta sahiplerine hissesi oranında hasar ödemesi yapılıyor.

4) Sigortayı kiracı mı ev sahibi mi yaptırmalı?

Yazının Devamını Oku

Döviz çıkışını engelleyeceğiz

30 Eylül 2019
Sermayesinin tamamı Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait Türk Reasürans, 600 milyon lira sermaye ile kuruldu. Şirketin amacını, “Yurtdışına giden dövizi yurtiçinde tutmak” olarak özetleyen Türk Reasürans Genel Müdürü Selva Eren, “Reasürans yoluyla yurtdışına 8 milyar liralık devir söz konusu. Bunun 1.2 milyar lirasının Türkiye’de kalmasını sağlayacağız” dedi.

OKUYUCULARIM bilir, sene başından bu yana yazılarımda, yerli ve milli reasürans şirketinin kurulacağını ve reasürans pazarında milli bir model uygulanacağını duyurmuştum. Türk Reasürans Anonim Şirketi, diğer bir adıyla da Türk Re, kuruldu. Şirketin Genel Müdürlüğüne de Selva Eren atandı. Eren, 10 yıla yakın sigorta pazarında olan, özellikle de reasürans pazarını iyi bilen bir isim. Geçen hafta Selva Eren ile bir araya geldik ve uzun uzun konuştuk. Açık söyleyeyim, başta sigortacılar olmak üzere ekonomi çevreleri, hatta yurtdışı piyasalar bile Türk Reasürans’ın neden kurulduğunu, ne yapacağını merak ediyor. Daha da önemlisi bu konuda uzun zamandır da ciddi spekülasyonlar yapılıyor. Eren, ile sohbetimizde tüm bunları konuştuk. Önce, bazı hususların altını çizeyim, sonra neler konuştuğumuzu paylaşayım.

Reasürans nedir, bilmeyenler için kısa bir bilgi de vereyim. Sigorta şirketleri, özellikle büyük sigorta işlerinde hasar ödemekte zorlanmamak ya da mali yönden sigortalanması mümkün olmayan riskler için prim ödeyerek, kendilerini sigortalatır, bir anlamda koruma satın alırlar. Buna reasürans denir. Hasar oluştuğunda da devreye reasürans şirketi ya da şirketleri girer ve hasarı öder. Genelde sigorta şirketleri dünyanın büyük reasürans şirketleri ile çalışır.

RAKİP OLMAYACAĞIZ

Türk Reasürans’ın sermayedarı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve şirket, 600 milyon lira sermaye ile kuruldu; bunun da 150 milyonu ödenmiş sermaye. Kuruluş amacı ise, reasürans adı altında yurtdışına giden paranın Türkiye’de kalmasını sağlamak. Ne yapacak, Türk Re? Ne yapmayacak ki. Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) yönetimini üstlenecek, Tarım Sigortaları Havuzuna (TARSİM) destek olacak. Peki, nasıl yapacak?

Selva Eren, sigorta şirketlerinin her sene yabancı reasürans şirketleri ile kapasite anlaşmaları yaptıklarını belirterek, Türk Re’nin yerel kapasiteyi artırıp, şirketlere destek olacaklarını söyledi. Bugün için Milli Reasürans’ın 26 şirkete bunu yaptığını hatırlatan Eren, “Milli Re, belli kapasite sağlıyor ama biz de ek bir kapasite sağlayacağız. Amaç, yurtdışına giden dövizi yurtiçinde tutmak. Şu anda reasürans yoluyla yurtdışına 8 milyar liralık bir devir söz konusu. Bizim hedefimiz bunun 1.2 milyar lirasını almak ve bu kadarlık bir rakamın Türkiye’de kalmasını sağlamak” dedi.

KAMUYU KULLANACAĞIZ

Selva Eren, bu konudaki yol haritasını da şöyle açıkladı: “Kamu sigorta şirketlerimiz var. 2019 sonuna kadar kamu şirketlerinin reasürans anlaşmalarından yüzde 17.5’luk payı biz devralacağız. Zaten bu şirketler Milli Re ile çalışıyorlar. Oradan kesip bize versinler demiyoruz, yabancı şirketlere devrettiklerinden kesip, bizden koruma almalarını istiyoruz. Kamu dışındaki sigorta şirketleri ile de benzer bir çalışma yapmak istiyoruz. Bu şirketler zaten yurtdışındaki kendi gruplarına Milli Re’yi kabul ettirmişler. Bizim de sermayedarımızın Hazine olmasından dolayı diğer şirketler de bizle çalışacaklardır. Görüştüğümüz şirketlerle de bu konuda mutabık kaldık. Şunu da belirteyim, biz Milli Re’ye rakip değiliz.”

Yazının Devamını Oku

DASK’a hasar ihbarı yağıyor

28 Eylül 2019
İstanbul, Silivri açıklarında meydana gelen 5.7’lik depremin ardından Doğal Afet Sigortaları Kurumu’na (DASK) hasar ihbarları yağıyor.

Depremin üzerinden 24 saat geçmeden DASK’a zorunlu deprem sigortalı konutlardan 500’ün üzerinde hasar ihbarı geldi. İhbarların neredeyse tamamına yakını Silivri, Çekmece ve çevresinden geldi. Uzmanlar önümüzdeki günlerde ihbarların 3 bini geçeceğini tahmin ediyor. Bundan sonraki süreçte ise gelen ihbarlar DASK tarafından değerlendirilecek; hasarlı konutlara eksperler gönderilecek ve hasar tespit çalışmalarına başlanacak. Uzmanlar, önümüzdeki hafta ortalarında gelen ihbar sayılarının netleşeceğini ve hasar tespit çalışmalarına başlanacağını söylüyor. Yine uzmanlara göre birkaç bina ve konutta depremin neden olduğu çatlakların dışında büyük bir hasar gözükmüyor. İlk 24 saatte gelen hasar ihbarları ise çoğunlukla panik halinde yapılan aramalar.

HASARIN TAMAMI ÖDENMEZ

Burada sigortalıların dikkat etmesi gereken konu, zorunlu deprem sigortasında muafiyetin olması. Sigortada muafiyet, hasarın belli bir miktarını sigortalının kendisinin üstlenmesi anlamına geliyor. Zorunlu deprem sigortasında da sigorta bedelinin yüzde 2’si kadar muafiyet uygulanıyor. Yani, oluşan hasarın yüzde 2’sine kadar olan tutarı sigorta ödemiyor, üzerini karşılıyor. Örneğin, konutun sigorta bedeli 100 bin liraysa, konutta oluşan 2 bin liraya kadar zararı sigortalı kendi karşılar; eğer üzerinde bir zarar oluşmuşsa DASK üzerini öder. Uzmanlar bir noktada da daha uyarıyor, zorunlu deprem sigortası, sadece konutta depremin meydana getirdiği zararı karşılıyor; eşyalara gelen zarar sigorta kapsamına girmiyor.

İstanbul’da sigortalanabilir 3.7 milyona yakın konuttan 2.3 milyonunun zorunlu deprem sigortası bulunuyor. Yani, İstanbul’daki konutların yüzde 63’e yakını depreme karşı sigortalanmış durumda. Türkiye geneline bakıldığında ise sigortalanabilir 17.6 milyon konuttan 9.2 milyonu depreme karşı sigortalı. Türkiye’deki konutların yüzde 52.4’ünün zorunlu deprem sigortası bulunuyor. Marmara bölgesinde ise sigortalılık oranı yüzde 41. Marmara genelinde 6 milyon konutun 3.8 milyonunun sigorta teminatı bulunuyor.

 

Yazının Devamını Oku

İşsizlik fonundan nasıl yararlanılır?

25 Eylül 2019
Bir süredir işsizlik sigortası gündemde. Sendikalar, işsizlik maaşından daha çok kişinin yararlanabilmesi için şartlarının esnetilmesini istiyor. Son açıklanan rakamlara göre de bu yılın 7 ayında 1.2 milyon kişi başvurmuş, 632 bin kişiye maaş bağlanmış. Peki, işsizlik fonundan nasıl yararlanılır, maaş alabilmenin şartları nelerdir?

BİR süredir işsizlik sigortası gündemde ve başta sendikalar olmak üzere çalışanların işsizlik maaşından yararlanma konusunda talepleri var. Son olarak konuyu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da gündeme getirdi. Hisarcıklıoğlu, açıklamasında, “İş dünyasının ve çalışanların şikayetleri üç noktada odaklanıyor. İkale sözleşmesiyle işten ayrılanların da işsizlik ödeneğine başvurabilmesi lazım. İkinci olarak prim ödeme şartlarıyla ilgili ciddi talepler var. Özellikle son 3 yılda 600 gün prim ödeme koşulu oldukça sınırlayıcı. Maksimum ödemeyi asgari ücretin yüzde 80’i ile yani 2 bin 31 lira ile sınırlandırmışız. Asgari ücret kazanan biri için bu makul görünebilir ama deneyimli, yüksek ücret alan bir ustabaşı ya da mühendisi cezalandırmış oluyoruz” dedi.

600 GÜN PRİM ŞARTI

Bu vesile ile işsizlik sigortasından nasıl yararlanılır, şartları nelerdir, değineyim. İşsizlik sigortası, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta sistemi. İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için öncelikle çalışanın kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalması gerekiyor. Ayrıca çalışanın, iş sözleşmesinin iptalinden önceki 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olması, son 3 yıl içinde en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olması da işsizlik maaşı alabilmenin şartları arasında. Çalışanın, iş sözleşmesinin iptalinden sonra 30 gün içinde İŞKUR’a başvurması gerekiyor. İŞKUR’a başvurması ile kişinin iş arayan kaydı yapılıyor ve böylece işsizlik sigortası fonundan yararlanması sağlanıyor.

İşsizlik maaşından ne kadar süreyle yararlanılıyor? Gerekli şartları taşıyanlardan; 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar 180 gün (6 ay), 900 gün sigortalı çalışanlar 240 gün (8 ay), 1080 gün çalışanlar 300 gün (10 ay) süre ile işsizlik maaşından yararlanabiliyor. İşsizlik ödeneğinden yararlananlara maaş bağlanmasının dışında başka imkanlar da tanınıyor ve genel sağlık sigortası primleri de işsizlik sigortası fonundan ödeniyor. Böylece kişiler ve bakmakla yükümlü oldukları, devletin sunduğu sağlık hizmetinden işsizlik maaşı süresince yararlanabiliyor. Bir diğeri ise İŞKUR tarafından yeni iş bulma imkanı tanınması. Şöyle ki; işsizlik maaşından yararlanılabilmesi için kişilerin kanun gereği iş almaya hazır durumda olması gerekiyor. İşsizlik ödeneği başvurusu ile kişinin iş arayan kaydı yapılıyor. Böylece kişilerin danışmanlık, işe yerleştirme ve mesleki eğitim hizmetlerini alması sağlanıyor.

ESNEKLİK SAĞLANDI

İşte, bu şartların esnetilmesi isteniyor. Geçen senenin sonunda 120 gün şartı konusunda yeni düzenleme yapıldı. 120 gün içinde prim ödenerek, sürekli çalışılmış olma şartı nedeniyle bazı çalışanlar işsizlik maaşından yararlanamıyordu. Yeni düzenleme ile iş sözleşmesinin iptalinden önceki 120 gün içinde prim ödeyerek kesintisiz çalışmış olma şartı esnetildi. Sürekli çalışma şartı yerine, iş sözleşmesinin devam edip etmediğine bakılıyor.  Gelelim, işsizlik maaşının hangi hallerde son bulacağına. Kişi yeni bir iş bulduğunda ya da emekli aylığı bağlandığında işsizlik maaşı artık alamaz. Bir de eğer İŞKUR, kişiye, bir iş teklif eder de kişi bu iş kabul etmezse işsizlik maaşı yine kesilir. Tabi bir de kişi işsizlik ödeneği aldığı dönemde kayıt dışı çalışıyorsa ve bu da tespit edilirse maaşı tekrardan başlatılmamak üzere kesilir.

EN YÜKSEK MAAŞ 2.031 LİRA

- İşsizlik maaşı konusundaki taleplerden biri de ödenen maaşın düşük olması. İşsizlik maaşı, sigortalının son 4 aylık prime esas kazancı dikkate alınarak, günlük ortalama brüt kazancının yüzde 40’ı olarak hesaplanıyor. Bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin –ki, bugün için brüt asgari ücret 2.558,40 lira- brüt tutarının yüzde 80’ini geçemiyor. İşsizlik maaşından yüzde 0,759 damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmıyor. Bir örnek ile anlatayım: Son dört aydır asgari ücretle (2.558,40 lira) çalışan bir kişi asgari ücretin yüzde 40’ı oranında yani, 1.023,36 lira işsizlik maaşı alabiliyor. Bunun üzerinden de 7.77 lira damga vergisi kesiliyor ve kişiye aylık 1.015,59 lira ödeniyor. Bu kapsamda en düşük işsizlik maaşı 1.015,59 lira iken, kişi çalışırken ne kadar yüksek maaş alırsan alsın en yüksek ödenecek işsiz maaşı ise 2.031.19 lirayı geçemiyor. Yeri gelmişken çok merak edilen bir konuya da değineyim, işsizlik maaşı, nafaka borcu dışında herhangi bir şekilde haczedilemez.

Yazının Devamını Oku

Tuzla’daki yangının maliyeti 50 milyon lira

23 Eylül 2019
Aslında konu, yangın sonrası havaya salınan kimyasal maddelerin İstanbul ve çevresinde, insan sağlığını tehdit edeceği ile gündeme geldi. Hatta sosyal medyada ‘çocuklarınızı sokağa çıkarmayın’ diye uyarılar bile yapıldı. Geçen hafta Tuzla’da, Ema Kimya Sistemleri-Huntsmann fabrikasında çıkan yangından bahsediyorum. Yangın sırasında yakıt tankı patladı ve tank itfaiye aracının üzerine düştü, iki itfaiyeci yaralandı. Yangın, civardaki araçlara sıçradı ve ciddi zarar verdi. Fabrikadan sızan kimyasal sıvı tesisin bulunduğu caddeye aktı.

Anlayacağınız ufak tefek bir yangı vakası değil. Çevreye verilen zarar var. Yangın ve patlamalar nedeniyle başka zarar görenler var. Yaralılar var. Yanan araçlar var. Yangın sonrası fabrikanın görüntülerini gördüm, tesiste ciddi de zarar var. Muhtemelen bir süre üretim yapılamayacaktır. Hal böyle olunca da açıkçası merak ettim, sigortası var mıdır yok mudur, zararın boyutu nedir diye; biraz araştırdım.

ÇEVRE ZARARI

Evet, çok geniş kapsamlı sigortaları varmış. Sigorta şirketleri ise Sompo Sigorta ve Aksigorta. Sorumluluk sigortası var, yangın ve patlamada çevreye ve başkalarına verilen zararı karşılıyor. Araçların sigortası var. Hatta tesisin iş durması, kar kaybı sigortası da var. Yaşananlar nedeniyle şirket bir süre üretim yapamayacak, bu yüzden de gelir kaybına uğrayacak ya; işte o kaybı sigorta şirketleri karşılayacak. Peki, tahmini hasar boyutu nedir? Onu da sordum; 40-50 milyon lira civarında diyorlar. Sigortacılar, bu zararı da kısa sürede ödeyecek; kimsenin de cebinden para çıkmayacak. Nasıl mı? Basit, tesis, olası tüm riskleri kapsayan sigortaları yaptırmış, zararın tamamını sigorta şirketinden alacak, cebinden beş kuruş çıkmayacak. Sigorta şirketleri de bu gibi işler için yurtdışından kendine sigorta koruması almış, tüm zararı yurtdışındaki reasürans şirketi ya da şirketleri ödeyecek, sigorta şirketinin de cebinden beş kuruş çıkmayacak.

KAPIDAKİ TEHLİKE

Ancak araştırma yaparken hiç de hoş olmayan bir bilgi aldım. Paylaşayım. Paylaşayım ki, büyük bir tehlikenin kapıda olduğunu bilin. Petrol ürünleri, kimyevi maddeler, doğalgaz, tüpgaz, gibi her türlü yanıcı, patlayıcı maddeleri üreten, satan küçük büyük tüm işletmelerin tehlikeli maddeler sorumluluk sigortasını yaptırması zorunlu. Neden? Tıpkı Tuzla’da yaşananlar gibi meydana gelebilecek patlamalar sonucunda üçüncü kişilerin uğrayacakları hem maddi hem de ölüm ve sakatlık gibi bedeni zararlar sigorta sistemi aracılığı ile karşılansın. Zorunluluk da şöyle? Bu işletmeler daha ruhsat aşamasında sigortayı yaptırmak ve her yıl da yenilemek zorunda. Eğer sigorta yoksa işletmeye ruhsat verilmiyor, bir şekilde verilmişse de ruhsat iptal ediliyor.

Peki, durum ne? Geçen sene Türkiye genelinde sadece 74 bin işletme bu sigortayı yaptırmış. Bu senenin ilk yarısında ise sigortalı işletme sayısı 47 bine düşmüş. Yani, hem yaptırılmıyor, yaptıranlar da ruhsatı aldıktan sonra yenilemiyor. Durum bu kadar vahim. Sordum, Tuzla’daki tesisin zorunlu olan bu sigortası var. Ama eminim aynı işle uğraşan ötesinde, berisindeki şirket ya da şirketlerin yok.

Yazının Devamını Oku

EYT’liler için çözüm aranıyor

18 Eylül 2019
Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konusu yeniden gündemde. 700 bin kişinin emekli olabilmesi için model aranıyor. Üzerinde en çok konuşulan yöntem Finlandiya modeli. EYT mağdurları ise hiçbir modeli kabul etmiyor, 1999 yılı öncesi haklarının verilmesini istiyor. Yaşa takılanların tamamına emeklilik hakkı verilmeyeceği konuşuluyor.

BİRKAÇ gündür okuyuculardan, özellikle de yaşa takılıp da emeklilik bekleyenlerden, ‘bizim için yeni düzenleme yapılacak mı, sonunda emekli olabilecek miyiz, son gelişmeler hakkında bilgin var mı?’ diye soru yağmuruna tutuluyorum. Evet, emeklilikte yaşa takılanlar -ki, kendilerine EYT mağdurları diyorlar- için bir umut ışığı doğdu. Yıllardır bu emeklilikte yaşa takılanların sorunları sürekli gündemde ve her sene de Meclis’e bu konuda onlarca kanun teklifi veriliyor, ancak 20 yıldır da bir adım atılmıyordu. Nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sosyal Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin’i bu konuda görevlendirdi ve duyduğuna göre de EYT mağdurları ile bir ön görüşme yapılmış. Öncelikle şunu belirteyim; emeklilikte yaşa takılanlar ile ilgili şimdilik bir düzenleme yok, olup olmayacağı da belli değil ve Meclis açılır açılmaz konunun gündeme gelip gelmeyeceği de kesin değil. Araştırma yapılacak, sayıları tespit edilecek, maliyeti hesaplanacak. Ancak 20 yıl aradan sonra bu konunun gündeme gelip, konuşulması ve Cumhurbaşkanının, Sosyal Politikalar Kurulunu görevlendirmesi bile önemli bir gelişme.

SORUN NEREDEN ÇIKTI?

Peki, kimdir, emeklilikte yaşı takılanlar ve bu noktaya nasıl gelindi? Bugünkü EYT sorununun temeli 8 Eylül 1999 tarihine dayanıyor. Bu tarihten önce SSK’lı olan sigortalıların emekli olabilmeleri için kadın çalışanların 20 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması; erkek çalışanların da 25 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması gerekiyordu. Bağ-Kurlularda ise kadınlar 20, erkekler 25 yıl prim ödediklerinde emekliliğe hak kazanıyorlardı. Yani, emeklilik için yaş şartı aranmıyordu. Ancak 1999’un Eylül ayında sosyal güvenlik sisteminde büyük bir değişiklik yapıldı ve sigortalılık süresi, prim gün sayısına ek olarak emeklilik için bir de yaş şartı getirildi. Buna göre de emekli olabilmek için emeklilik yaşı kademeli olarak kadınlar için 58, erkek çalışanlar içinse 60’a çekildi ve prim gün sayısı da 7 bin güne çıkarıldı. Daha açık bir anlatımla bir gecede yapılan değişiklikle emeklilik koşuluna yaş şartı eklendi. İşte bu durum, son yıllarda konuştuğumuz emeklilikte yaşa takılanlar sorununun doğurdu. Başlarda bu durumdan etkilenenlerin sayısı azdı ancak zaman geçtikçe prim gün sayısını doldurup da emekli olamayanların sayısı artınca sorun haline geldi.

EYT’LİLER NE İSTİYOR?

Emeklilikte yaşa takılanların kaç kişi olduğu ve bu kişilere emeklilik hakkı tanındığında maliyetinin ne olacağı konularında kesin bir bilgi yok. Ama bu konuda birkaç araştırma var. Sizlerle de paylaşayım. Tüm yaşa takılanların sayısının 6.3 milyon kişi olduğu; imkan tanınırsa hemen emekli olabileceklerin sayısının ise bir milyonun biraz üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Ve böyle bir imkan tanınırsa sosyal güvenlik sistemine maliyetinin 10 yılda 700 milyar liranın üzerinde olacağı da tespitler arasında. Ancak emeklilikte yaşa takılanlara göre ise düzenleme yapılsa, sadece 700 bin kişi hemen emekli olabilecek ve bunun da maliyeti yıllık 10 milyar liranın biraz üzerine çıkacak.

Son bir haftadır EYT’lilerin durumu gündeme gelince sorunun nasıl çözüleceği konusunda alternatif modeller de konuşulmaya başlandı. Bunların başında da Finlandiya modeli geliyor. Ama önce EYT’lilerin beklentilerinden bahsedeyim. Elbette öncelikle yaş şartının kaldırılıp, biran önce emeklilik istiyorlar. Buna, sigorta başlangıç tarihine göre kademelendirilerek, sigortaya en eski girişlilerden başlanıp, emeklilik hakkının tanınması da beklentiler arasında. Bunlar da olmazsa her yıl emekli aylıklarından belli oranda indirim yapılarak emeklilik hakkı verilmesi. Finlandiya modeli dedikleri de işte, bu. Modele göre emeklilik yaşını bekleyenler her bir eksik yıl için daha düşük emekli aylığı ile emekli olabiliyorlar.

FİNLANDİYA MODELİ BİZE UYMAZ!

ÇOK konuşulan Finlandiya modelinde erken emekli olanların maaşlarından belirli oranda kesinti yapılıyor. Finlandiya modelinde bu şekilde emekli olanlara sonradan belirli bir miktar prim ödeyerek, emekli maaşlarını yükseltme hakkı da tanınmış. Ancak bana göre Finlandiya modeli bize uygun bir model değil. Finlandiya’da bugün için ortalama emeklilik yaşı 63. Finlandiya’da tek bir emeklilik sistemi yok, özel emeklilik de var, kamu emeklilik sistemi de; detayına girmeyeceğim. Ancak bir araştırma yaptım Finlandiya’da en düşük emekli aylığı 1.200 Euro (7.500 lira) civarında. Bu maaşı alan emekliler dar gelirli sayılıyor ve geçinmekte zorluk çekiyor. Bizde ise en düşük emekli aylığı SSK’lı olarak 2.000 lira ki, bundan da düşük alanlar var. Bu şartlarda siz, EYT’lilere, Finlandiya modelini uygulayalım derseniz, her bir yıl için daha düşük emekli aylığı verirseniz, bu kişiler hem çok düşük maaş alırlar hem de diğer emekliler ile aralarında uçurum ve adaletsizlik oluşur. Bu sefer de EYT’liler ileride emekli maaşlarının artırılmasını talep eder. Bu nedenle Finlandiya modeli bize uymaz.

Yazının Devamını Oku

Bodrum izlenimleri

16 Eylül 2019
Okullar açılmadan önceki son hafta ailecek Bodrum’da kısa bir tatil yaptık.

Beni tanıyan okurlar bilir, her yaz bir ya da iki hafta Bodrum’da tatil yaparım ve dönüşte de mutlaka izlenimlerimi, gözlemlerimi okuyucular ile paylaşırım. Geçtiğimiz senelerden çok da farklı değil, Bodrum. Sadece biraz daha kalabalık, biraz daha keşmekeş ama biraz daha güzel!

Bu vesile ile Bodrumda bize dostlukları ile eşlik eden Nuri-Sema Özen çiftine de buradan teşekkür edeyim. Nuri Özen, eski müteahhitlerden; halen de inşaat sektöründe aktif. Başta Bodrum ve İstanbul olmak üzere birçok yerde inşaatlar yapıyor. Tatil boyunca da Nuri Bey ile bol bol inşaat sektörü üzerine sohbet ettik. Son birkaç yıldır ciddi durgunluk olduğunu ancak İstanbul’a dönmeden önce piyasanın biraz açıldığını da öğrendim. Tabi, bunda düşen faizlerin de etkisi büyük.

İSTANBUL-İZMİR OTOBANI

Bu sefer Bodrum’a otomobille seyahat ettik. Neden derseniz, yeni açılan İstanbul-İzmir otobanını denemek istedim. 34 yıllık şoför olarak söylüyorum, argo tabiriyle hani derler ya, ‘kaymak gibi yol’; işte tam da öyle. Söylendiği gibi de 3.5 saatten biraz daha fazla bir sürede İzmir’e vardık. Açıkça söyleyeyim, büyük kolaylık ve zamandan da tasarruf.

Gelelim, asıl konuya. Bodrum’a gündüz gözüyle gittim, dönerken gece seyahati tercih ettim. Lafı uzatmayacağım; artık 70-80 model araçların acilen trafikten çekilmesi gerekiyor. Klasik otomobillerden bahsetmiyorum. Burada model ismi vermeyeceğim ama hangi araçlardan bahsettiğimi eminim anlamışsınızdır. Adam almış aracı 5-10 bin liraya, şekil yapacağım diye, far yerine projektör koymuş; gözünüzü oyuyor. Egzozundan araç yanıyormuş gibi duman çıkaran mı istersiniz, arka lambalarını rengarenk ışıklarla donatan mı? Öyle araçlar gördüm ki, bırakın trafiğe çıkmasını, hurdalık da bile kendine yer bulamaz. Hepsi de 30-40 yıllık araçlar ve daha da kötüsü bu araçlar yollarda bir ilden diğerine gidiyor; içinde 3-5 yolcu ile. Dikkat ettim, gece sayıları daha da artıyor. Biraz araştırdım, işin uzmanlarına sordum. Bunların neredeyse tamamının ne trafik sigortası var ne de muayeneleri.

MOTOSİKLET TEHLİKESİ!

Bunların muayeneden geçmesi zaten mümkün değil. Ama bu şekilde otoyollardalar ve kazaya davetiye çıkarıyorlar. Yolda başıma geldi; düşünebiliyor musunuz, gece karanlığında gidiyorsunuz ve karşınıza ne olduğu belli olmayan, arkasından dumanlar çıkaran, arka lambalarının biri sarı diğeri mavi araç gibi bir şey çıkıyor. Altını bir kere daha çizeyim, bu araçların artık trafikten çekilmesi şart.

Daha bitmedi. Bir de motosikletler var. Otoyollarda da var ama özellikle Bodrum’da dikkatimi çekti. Yüzlerce motosiklet var; kimisinin üzerinde plaka yok, kimisini kullanan 18 yaşından küçük, kimisinde kask yok. Bırakın kaskı, genç çocuklar üzerinde bir mayo ile Bodrum trafiğinde araçların arasında, kaldırımlarda cirit atıyor. Hem kendilerini riske atıyor hem yayaları hem de araç sürücülerini.

Yazının Devamını Oku

Ölüm geliri de ödeniyor çeyiz parası da

11 Eylül 2019
Sigortalının vefatı halinde geri kalanlara sadece emekli aylığı bağlanmıyor. Vefat durumunda hak sahiplerine ölüm aylığı, ölüm geliri, cenaze ödeneği, evlenme ödeneği ve ölüm toptan ödemesi yapılıyor. Bu ödeneklerden birinden yararlanılabileceği gibi bazı durumlarda tamamı da alınabiliyor.

OKUYUCULARIN sıkça sorduğu sorular arasında vefat eden sigortalılardan doğan haklar geliyor. Kimileri, ölüm aylığını, kimileri maaşın kimler arasında nasıl pay edileceğini soruyor; kimileri de bu konudaki haklarını merak ediyor. Sigortalının vefatından sonra geri kalanların yararlanacağı haklar çok net belirtilmiş. Bunlar; ölüm aylığı, ölüm geliri, cenaze ödeneği, evlenme ödeneği ve ölüm toptan ödemesi. Hepsine tek tek değineyim. Önce ölüm aylığından başlayayım.

İşçi, memur, Bağ-Kurlu olsun, sigortalının vefatı halinde geride kalanlara bağlanan emekli maaşına ölüm aylığı deniyor. Ölüm aylığı konusunda kamuoyunda yaygın kanı, hak sahiplerine her şart altında emekli maaşı bağlanacağı yönünde. Oysa öyle değil. Ölüm aylığı hakkından yararlanılması için ölen sigortalının belirli bir süre çalışması ve bu süre içinde de belirli bir prim ödemesi gerekiyor. Bir diğer önemli kriter ise sigortalının ölüm tarihi. Burada da kritik tarih, 2008’in Ekim ayı. Sigortalının vefatı Ekim 2008 tarihinden önceyse yakınlarının ölüm aylığına hak kazanmalarının şartları farklı, vefat Eylül 2008 tarihinden sonra ise farklı. İşçi statüsü ile çalışan, yani 4 A’lı çalışan sigortalının vefatı durumunda her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı olması ve toplam 900 gün prim ödemesi gerekiyor ki, hak sahiplerine emekli aylığı bağlanabilsin. Ancak sigortalının vefatı 2008’in Ekim ayından önce ise 900 gün hesabında borçlanılan tüm süreler dikkate alınmakta.

HERKESE MAAŞ BAĞLANMAZ

Bağ-Kurlu çalışanın vefatı durumunda ise hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilmesi için ölen sigortalıların genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması gerekiyor. Ölüm aylığı için ölen sigortalının çalışma süresi içinde şu şartları yerine getirmiş olması gerekiyor:

Emekli Sandığı’na bağlı ya da Bağ-Kur’lu sigortalının Ekim 2008’den sonra ölmesi halinde en az 1800 gün prim ödemiş olması şart.

Ekim 2008’den sonra ölen sigortalının SSK’lı olması halinde 5 yıldan beri sigortalı olması ve 900 gün prim ödemiş olması gerekiyor.

Ölen Bağ-Kurlunun genel sağlık sigortası primi dahil tüm prim borçlarının ödenmiş olmalı

SSK’lı sigortalının Ekim 2008’den önce vefat etmesi halinde 5 yıl sigortalı olarak çalışmış olması ve en az 900 gün prim ödemiş olması gerekiyor.

Yazının Devamını Oku