4 Mart 2005
Evlerde çocuklar yüzünden hararetli tartışmalar yaşanıyor. Anne-babalar karşılaştıkları her sorunda çocukların gözü önünde birbirine giriyor, sonunda kazanan taraf çocuk oluyor! Kadınların anlaşılmaz olduğunu iddia edenler, bir devlet adamının ‘Yıllarca devleti idare ettim ama bir kadını idare etmeyi beceremedim’ sözünün arkasına sığınır. Zorda kaldıkları anlarda bu görüşü hararetle savunanlar sanıyorum çocuk sahibi olmayanlar.
Çünkü bir çocuğu idare etmek bir kadını idare etmekten, hatta devleti idare etmekten daha zordur. Nerede duracağınızı, nerede yürüyeceğinizi iyi bilmezseniz, çocuğun kuklası haline gelirsiniz. Zaman zaman aynı tuzağa ben de düşüyorum.
40’lı yaşın altında anne babalık yapanların en büyük sorunu da işte bu; Nerede, ne yapacağını bilememek.
Eskiden ailelerde bir iyi polis bir de kötü polis olurdu. Genellikle iyi polis rolü anneye, kötü polis rolü babanın üzerine yapışırdı. Anne hep anlayışlı ve izin veren, çocuğunun iyiliğini isteyen bir pozisyonda iken babalar korkulan, mesafeli konumunu korurdu. Bu nedenle baba sevgisini yakından tanımadan büyüyenlerin sayısı, tanıyanlardan daha fazla olmuştur ya da şikayet edenlerin sesleri hep biraz daha fazla çıkmıştır.
Geçmişte kendi anne babalarının uyguladığı bu yöntemi kendi çocukları üzerinde denemeye kalkan yeni anne babalar bir noktada çuvallıyor. Çünkü uzmanlar iyi ve kötü polis olmak yerine anne ve babanın aynı düşünceyi paylaşması, zıt uçlarda yer almamaları gerektiğini söylüyor.
Geçenlerde yakın bir arkadaşım, kızı yüzünden eşiyle çok sık tartıştıklarını, neredeyse tüm kavgalarının çocuk yüzünden çıktığını anlattı. Kendisinin ‘hayır’ dediği bir konuda eşi ‘evet’ diye tavır koyunca çocuk doğal olarak babanın ‘evet’ini ciddiye alıp, annesini takmıyormuş. Böylece otorite gücü annenin elinden çıkmış oluyor. Çocuk anne ve babanın bu ikileminden kendi çıkarına uygun şeklini bulup yararlanıyor. Arkadaşım, hem kızının hem de eşinin gözünde aldığı pozisyondan memnuniyetsiz ve doğal olarak çözüm arıyor.
Çocuk idare etmek o kadar kolay olsaydı, evlerde çocuk krizi bu kadar sık yaşanmazdı. Ben kendi kızımın ne kadar şeytan olabileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Sınırlarının nereye kadar uzanabileceğini tam olarak bilmesem de temkinli hareket yolunu seçtim. Anneannesi ve babası da bu konuda beni destekler bir tavır sergiliyorlar.
Çocukların borusu ötüyor
Evde tek otorite olması her zaman çift başlılıktan iyidir. Diğer aile fertlerinin aynı otoritenin yanında olması çocuğu da ikilemde bırakmıyor. Böylece ben canavar bir anne olarak Nehir’in karşısına dikildiğimde melül melül bakarak anneannesini ikna etmeye çalışmıyor. Anneannesinin ağzından girip burnundan çıksa bile benim kararımda en ufak bir oynama olmayacağını iyi biliyor. Ağlayarak ‘yalvarıyorum, lütfen’ sözlerini Nehir’den pek duymayız. Arada bir sızlandığında da ‘Nehir, göz yaşların benim fikrimi değiştirmeyecek. Sen ağladığınla ve gözlerinin kızarmasıyla kalacaksın’ derim. Birkaç dakika sonra ağlamasını keser.
Evlerde çocuk yüzünden çıkan tartışmaların nedenleri ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar küçüktür; Çocuğun burnu akar, hafif öksürür anne ve baba birbirine girer. Anneye göre çocuk hemen doktora götürülmeli, babaya göre bir şeyi yoktur, o saatte doktora gitmenin ne gereği vardır. Çocuk alışveriş esnasında bir oyuncağa yapışır, anne ‘asla’ der, baba etrafa rezil olmamak adına ‘hadi bu seferlik alalım’ diye çocuğu susturma yolunu seçer.
En ateşli tartışmalar ise yemek masasında yaşanır. Çocuk yemek yemeyi reddettiğinde anne elinde tabak peşinde koşar, baba masada yalnız bırakıldığı için kızar. Geç saatlere bırakılan ev ödevleri yüzünden asıl maç çocukla ebeveyn arasında değil, anne ile baba arasında oynanır. Okul seçiminden arkadaşlara, yapılacak spor aktivitesinden alınacak oyuncağa, uyku saatinden kahvaltı tercihlerine kadar yaşamın her alanında eşler birbirlerine girecek bir durum mutlaka bulurlar.
Aslında hata biraz da bizde. Bir taraftan çocukla ilgili yüksek hedefler koyuyoruz, diğer taraftan beklentiler sırasında yaşanan arbededen şikeyet ediyoruz.
Anne babalar, güveni yerinde, dışa dönük, başarıya şartlanmış, egosu güçlü bir çocuk yetiştirmeye çalışırlarken dizginlerin çocuğun eline geçtiğini fark bile edemiyor. Artık, akşam pişirilecek yemekten, hafta sonu programına, televizyonda seyredilecek kanaldan, misafirliklere kadar artık her şey çocuğun isteğine göre ayarlanıyor. Evde alışılmışın aksine babanın değil çocukların borusu ötüyor. Çocuklar, kendi borularını öttürmek için onlarakarşı duyduğumuz sevgiden istifade ediyorlar.
Burada biraz stratejik davranmakta yarar var. Adı üstünde çocuk. Çocukların önünde, onun yüzünden tartışmak elinizdeki silahları gücünü azaltır. Siz birbirinizi kırarken, çocuk 10 dakika sonra ne yüzünden sizi tartıştırdığını unutmuş olur.
Çocuk büyütürken anne ve babanın ortak bir felsefesi olmalı. Çünkü iki farklı otorite çocuğu da şaşırtır. Felsefeciler, çocuk gelişim uzmanları, kişisel gelişim uzmanları, pedagolar son yıllarda bu konuya kafa yoruyor. Otorite ne kadar olmalı, nereye kadar olmalı, kim otorite olmalı sorularının yanıtını bulmaya çalışıyorlar. En önemli çıkan sonuç ise, çocuklara arkadaş olmak yerine anne baba olarak yaklaşmak.
Çocuk yüzünden haftanın üç gününü küs geçirenlere bir öneri; Evde iktidar ve muhalefet partileri gibi bir görüntü çizmeyin. En doğrusu, tek ve güçlü bir iktidar partisi gibi hareket etmek.
Bir anayasa hazırlayın
Sınır çizin. Çocuk neyi nereye kadar yapacağını, özgürlüğünün nereye kadar kullanabileceğini bilsin
Çocuğun kuralları öğrenmeye başladığı 3-6 yaş döneminde kuralları koyun
Gerekiyorsa anne-baba oturup bir anayasa hazırlayın
Anne ve babanın kuralları aynı olmalı, evden tek ses çıksın
Çocuğunuza arkadaş değil, anne-baba olun
Eşiniz ve çocuğunuzla iletişiminizde mizah duygunuzdan yararlanın
Karşı tarafa mesajınızı illa sert bir ifadeyle iletmeniz gerekmiyor. Esprili bir mesaj çok daha iyi anlaşılır
Tüm yönleriyle sezaryen
Optimist yayınlarından, ‘Sezaryen-Ne Zaman? Hangi Durumlarda?’ adlı bir kitap çıktı. Sezaryen ile doğumu her açıdan ele alan rehber kitabı 1987’den beri ebelik yapan Petra Büscher ile kadın sağlığı ve jinekoloji uzmanı Doç.Dr. Ulrich Büscher birlikte kaleme almış. ‘Nasıl doğursam?’ sorusunun yanıtını henüz bulamamış anne adayları bu kitapta sezaryenin bütün yönleriyle tanışma imkanı bulabilir.
UNUTMAYIN
Aramıza hoşgeldin!
Beyaz eşya üreticisi Electrolux, ebeveynler için bebek bakımında faydalı olabilecek öneriler ve bilgilerden oluşan bir kitapçık hazırlamış. ‘Aramıza hoş geldin’ adını taşıyan kitapçıkta, anne sütünün derin dondurucuda en iyi nasıl saklanacağından, bebek sütünü ve gıdasını ısıtmanın en uygun yollarına kadar birçok pratik bilgi ve öneri bulunuyor. Bu kitapçığa sahip olmak için Electrolux bayilerine uğramanız yeterli.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2005
Bir kitap yazdım hayatım değişti. 15 gün içinde beş televizyon programına çıktım, altı röportaj yaptım. 15 yıl boyunca soru soran tarafta yer alan bir gazeteci için karşı tarafa geçmek, stresin yanında heyecan verici. Dört kamera, spot ışıklarının verdiği sıcaklık, stüdyoyu dolduran onlarca kadın seyirci ve ekran başında Tülûhan’la Her Gün programını izleyen milyonların karşısında heyecanlanmamak ne mümkün.
Yaklaşık bir saat boyunca ‘Anne bizi ne zaman makyaj odasına alacaklar, anne sana hangi renk makyaj yapacaklar, anne bana da parlatıcı ruj sürecekler mi, anne saçın nasıl olacak, anne ben nerede oturacağım, anne içeri ne zaman gireceğiz’ şeklinde süregelen onlarca soruya birkaç kez yanıt vermekten yorgun düşmüş bir halde stüdyoya girdiğimde, söylemeyi planladığım her şeyi unutmuştum.
Nehir en tatlı haliyle, içine kurt düşmüş gibi kıpır kıpır koltuğa oturmama mücadelesi verirken, eski bir Hürriyet mensubu olan Tüluhan’ın verdiği destekle ‘Annelik Halleri’nin ilk reklamını yapmış oldum.
Biz çalışan kadınlar gündüz kuşaklarını izleyemiyoruz. Özel konu ve konuklarıyla her yaş ve seviyedeki kadına hitap eden Tüluhan, gazetecilik birikimini, güzel enerjisiyle birleştirince TGRT’ye ayrı bir katma değer katmış. Kimseye haber vermediğimiz halde, bizi izleyenlerden onlarca telefon aldık.
Kitabım, televizyon aracılığıyla Anadolu’nun çeşitli kentlerinden arayan kadınlara hediye olarak gönderildi.
Seçimi doğru yapmak
Ben iş yoğunluğuna alışkınım ama benimle bu kadar yoğun ilgilenilmesine hiç alışkın değilim. İnternet sitelerinde yer alan kitabıma ait haberler itiraf etmeliyim keyfimi ikiye katladı. Şunu daha iyi anladım; İnsan bir ürün ortaya çıkarınca onay bekliyor, bilinsin istiyor.
Kitap çıkarmış çiçeği burnunda bir yazar olarak kitap yazmayı düşünenlere küçük ama önemli bir tavsiyem olacak:
Yayınevinizi iyi seçin. Elektriğiniz tutsun. Biliyorsunuz artık reklam yapmadan bir şeyi satmak çok mümkün olmuyor. Her şeyin başı reklam. Reklamınız iyiyse satarsınız. Bunu yapacak olan da yayınevinizdir. Çünkü siz ortaya çıkıp ‘Ben iyi bir kitap yazdım, reklamımı yapar mısınız?’ diyemiyorsunuz. Sizin adınıza bunu birilerinin yapması gerekiyor.
‘Annelik Halleri’ni yayınlayan Selis Yayınları’nın belkemiği, yazar menajeri Elif Çakır müthiş bir kadın. O nasıl bir enerjidir öyle. Herkesi tanıyor, her yere eli uzanıyor. Beni böyle bir işe ikna ettiği için ona teşekkür ediyorum. Herkes kitap kapağındaki fotoğrafımızın çok sıcak olduğunu söylüyor. Enerjimizi fotoğrafa Türkiye’nin ‘catman’i Süha Derbent yansıttı.
Sekiz ayı aşkın bir süredir her Cuma bu sayfada sizlerle buluşuyorum. Her hafta farklı bir konuda yaşadığım sorunları, bulduğum çözüm yollarını dilim döndüğünce anlatıyorum.
Nehir muhteşem bir çocuk değil. Zaten ben de muhteşem bir anne değilim. Ama iyi bir anne olmak için elimden geleni yapıyorum. Bazen kendimi bu işin anayasasını yeniden yazıyormuş gibi hissediyorum. Anneliğe, kendi kızımla ilişkimde yeni bir tat, yeni bir dokunuş getirdiğime inanıyorum.
Kimin kitabı anlayamadım
Bana model olarak kimi örnek aldığım soruluyor. Annem 17 yaşında henüz bir çocukken anne olmuş. Ben ise 30 yaşında anne oldum. O içgüdülerini kullanarak bizi yetiştirmiş, ben hem içgüdülerimi hem de annemden aldıklarımı kullanıyorum. Bunların üzerine bir de gazeteciliğin getirdiklerini ekleyince farklı tadı olan bir durum ortaya çıkıyor.
Bu kitap benim hayatıma yeni bir enerji kattı. İnsan arada bir, yoğun bir iş ortamında bile olsa son derece sıradan bir iş yaptığı hissine kapılabiliyor. ‘Annelik Halleri’ tam da böyle bir döneme denk geldi. Kendimi, mesleğimi, yaptığım işleri sorguladığım bir dönemde imdadıma yetişti. Şimdi sorgulama dönemini geride bıraktım. Yayınevinden Elif’le her gün iki üç kez konuşuyoruz. Bana yeni röportajlar, televizyon programları ayarlıyor.
Bebek.com, Kızıltoprak’daki mağazasının açılış gününe imza günü için beni davet etti. İlk imza günümü yarın 15.00-17.00 saatleri arasında bebek.com’un mağazasında gerçekleştireceğim. Nehir’i yanımda götürüp götürmemek konusunda tereddütlüyüm. Nehir ise tavrını açık ve net olarak ortaya koydu. ‘Anne bu benim kitabım. İmza gününe gitmek asıl benim hakkım’ dedi.
‘Annelik Halleri’ kitabımı kızımla aramızda paylaşamıyoruz ama ben bu kitabı daha çok sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kitaptan bazı başlıklar
Kızımı beklerken beni neler beklemedi ki!
Ya bebeğimi kaybedersem ben ne yaparım?
Aynada gördüğüm şiş göbekli kadın da kim?
Nasıl doğursam, normal mi sezaryen mı?
Eyvah doğuruyorum!
Eve döndük ama bu bir kabus olmalı!
Hayatımın en zor kararını alıyorum, boşanıyorum
Doğru doktoru seçme taktikleri
İtiraf ediyorum ben bir bağımlı anneyim
Askerlik erkekleri, annelik kadınları adam ediyor
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2005
Aynı hikáyeyi 50’nci kez anlatmaktan bıktıysanız, kendi hikáyenizi kendiniz yazın. Çocuğunuzla birlikte hayal ettiğiniz bir dünya yaratıp, onun yaratıcılığını ve hayal dünyasını da harekete geçirin. Zaman zaman aynı hikayeyi anlatmaktan, Külkedisi masalına 77’nci kez kuş kondurmaktan bıktığım oluyor. Aynı öyküyü kelimesi kelimesine tekrar etmek ne kadar korkunç bir şeydir, bilemezsiniz.
Biraz hayal gücümüzü harekete geçirmek, biraz da beyin tembelliğinden kurtulmak için kızımı da ortak ettiğim bir hayal oyunu oynarım. Nehir attığım oltaya hemen takılır. Nehir’e gözlerini kapamasını söylerim ve başlarım anlatmaya;
‘Deniz kenarında kumların üzerinde kale yapıyoruz. Ne eğlenceli değil mi?’
Farkındaysanız, Nehir’i oyunun içine direkt çeken cümleyi en başta söyledim.
Nehir artık anlattıklarımın hepsini dinlemek ve kafasında canlandırmak zorunda kalacak. ‘O kadar büyük kaleler yapıyoruz ki, etraftaki çocuklar meraklanıp, bizi izliyorlar. Güneş tepemizde. Güneşin sıcaklığını hissedebiliyor musunuz?’
‘Evet, anne çok sıcak.’ ‘Tamam öyleyse, şapkanı ıslatıp kafana tak.’ ‘Taktım anne’. ‘Aferin kızım. Bu oyuna Nehir bayılıyor. Hiç bitmesin istiyor. Otele dönüyoruz, duşumuzu alıyoruz, akşam yemeğine iniyoruz, dans ediyoruz, uyuyup, yeniden kumdan kaleler yapıyoruz.
Sürekli müdahale ediyor
Bazen oyunu tam tersine çeviriyorum. Ben gözlerimi kapatıyorum, Nehir beni başka diyarlara götürüyor.
Benim çocuğum, canım kanım ama Nehir bazen çok sinir bozucu oluyor. Yıllardır anlattığımız masallar Hollywood’da ete kemiğe bürününce, bu durum omuzlarıma ünlü yönetmenlerden bir adım daha öne geçme sorumluluğunu yüklüyor.
Külkedisi Sinderella, Pamuk Prenses ya da Yedi Cüceler filmini seyrettikten sonra aynı ayrıntıları tek tek anlatmamı bekliyor.
Masala sürekli müdahale edilince de bu işin keyfi kalmıyor. ‘Külkedisinin faresinin adını yanlış söylüyorsun. Üvey annesi Pamuk Prensesi önce zehirli saç tarağıyla öldürmek istedi.’
Offf be çocuğum, anlattıklarıma biraz göz yumsan olmaz mı? Senin dikkat ettiğin ayrıntılara ben dikkat etmiyorum. Hem sen böyle sürekli anlattıklarıma müdahale edersen nasıl uyuyacaksın? Kapat gözlerini, ne anlatıyorsam kabullen.
Yakın arkadaşı Necus
Kısacası ben uyuma saatlerinde biraz salak, biraz dikkatsiz, biraz göz yuman bir çocuk istiyorum. Nerdeee? Fırsatını bulsa, yanlış anlattım diye gözümü oyacak. Ayrıca 6 yıldır aynı şeyleri oku, aynı şeyleri anlat, ben de bıktım. Bir an önce okuma-yazma öğrenip, kendi masalını kendi okusa keşke.
Oyun kurmada çocukların üstüne kimseyi tanımam. Minicik bir peluş aslanı ormanlar kralı yaparlar, yerde bulduğu küçücük bir kağıt parçasıyla bir gemiyi okyanuslardaki renk renk balıklarla birlikte yüzdürürler.
Bunu gerçek gibi algılayıp, oyuna dökmeye ancak bir çocuk başarabilir. Çünkü çocukların elinde hayal gücü denen kuvvetli bir silah var. Hayal gücü onların en doğal yanlarından biri. Onlar bu doğal yeteneklerini her ortamda ve şartta kolayca ortaya çıkarıp kullanıyorlar.
Zaman zaman benim de bu oyunlara eşlik etmemi istediğinde ‘hayır’ dememeye çalışırım. Yaşantısının ilerleyen yıllarında hayal gücünden yoksun bir birey olmasını engellemek istemem.
Bazen işi şımarıklığa dökerim. İşte o zaman kızımdan sıkı bir zılgıt yerim doğru düzgün oyun oynamam için. Oyun oynarken hiç ‘Aman dikkat et, ev dağılmasın. Kağıtları, boyaları etrafa saçma’ demem. Çocuk bu; oynayacak, dağıtacak, sonra beraber toplayacağız.
Bu oyunları oynarken sıkılmayın. Hem çocukluğunuza dönmek için bundan daha iyi bahane olur mu?
Hayal gücü için ne yapabilirsiniz
Çocuğunuzla oyun oynarken oyunu onun yönlendirmesine izin verin.
Oyun içinde sık sık sorular sorup, neden niçin diyerek oyunu bölerseniz tüm büyü bozulur.
Çocukların hayal gücünü desteklemek çok önemlidir çünkü bu sayede yaratıcılığın temellerini atmış olursunuz.
Çocukları yaratıcılık sürecinde serbest bırakın.
2-3 yaşlarındaki çocuklar büyük kağıtlara resim yapmayı severler. Odasının tüm duvarlarını gazete ya da paket kağıtları ile kaplayabilirsiniz.
Sizin ‘etrafı kirlettiğini’ düşündüğünüz şeyler, çocuğunuzun yaratıcılığını arttırır.
Her zaman somut ürünler ortaya çıkarmasını beklemeyin. O keyif aldığı şeyi yapsın hatta sizde ona eşlik edin.
Oyuna siz de katılın
Yaşamın getirdiği stresi atmanın yolunu arıyorsanız, çocuğunuzun oynadığı oyunlara dahil olmaya çalışın. Yarım saatte ne stres ne yorgunluğunuz kalır. Oyun oynayacaksanız çocukların koyduğu kurallara göre oynayın ki, tadı çıksın.
Yazının Devamını Oku 4 Şubat 2005
Anne babalar çocuklarının her cümlesini ve davranışını olağanüstü bulur. Zaten yeni nesil çocukların büyük bölümü, farklılığını küçük yaşlarda ortaya koyuyor. Bu çocuklarla baş etmek gerçekten zor. Çocuğuyla baş edemediği için özgüvenini kaybeden ebeveynlerden biri de benim.
vünmek gibi olmasın ama akıllı bir kadınımdır. IQ düzeyim hatırı sayılır bir düzeyde. Ama bu yaşıma ve aklıma rağmen ben kızıma ne laf yetiştirebiliyorum ne de onunla başa çıkabiliyorum. Kendimden şüphe etmeye başladım. Hangimizin daha akıllı olduğu konusuna netlik getirebilsem rahatlayacağım. Yoksa, ‘Talihin elinde oyuncak oldum’ şarkısını ‘Nehir’in elinde oyuncak oldum’ şeklinde değiştirip, sırf kendime eziyet olsun diye dilimden düşürmeyeceğim.
Her anne baba çocuğunun zeki, akıllı olmasını ister, bununla ilgili en küçük bir davranış ya da söz duyduğunda bire bin katarak anlatmaya bayılır. Bir süre öncesine kadar ben de bu grubun içindeydim. Ama artık abartmama gerek kalmıyor. Nehir hanım, bir karış boyuyla dudağımızı uçuklatıyor. Nereden buluyor o sözleri, ışık hızla yüzüme şırak diye nasıl yapıştırıyor anlamıyorum.
Kendime olan güvenimi kaybetmek üzereyim. Sanıyorum, bir kişisel gelişim uzmanının yardımına ihtiyacım var. Bir uzmanın kaybettiğim özgüvenimi bana geri vermesi lazım. Sevgili anne babalar, ben hiçbir şey söylemek istemiyorum. Lütfen aşağıdaki diyalogları okuyun ve karar verin. Bu mezalime daha ne kadar süre tek başıma katlanabilirim?
***
- Nehir, yarın benimle dergiye gelmek istiyorsan, en geç dokuz buçukta yatakta olman gerekiyor, yoksa gelemezsin.
- Anne sen beni koyun sandın galiba?
- !!!!!
***
Herkes bana acıyor
Eskişehir’den İstanbul’a dönüş yolundayız, direksiyonda kardeşim var. Annem bir ara bana dönüp; ‘Yoruldun mu?’ diye sorma gafletinde bulunuyor. Ben daha yanıt veremeden Nehir atılıyor;
- Anneanne, görmüyor musun arabayı kullanan annem değil, dayım. Annem oturduğu yerde niye yorulsun ki!
- !!!!
***
Arife günü Acıbadem Hastanesi’ndeyiz. Ben ultrason çekimi için içeri girdiğimde, Nehir çalışanlara manevi işkenceye başlıyor. Onlar da kibarlıklarını bozmayıp, muhabbet olsun diye Nehir’e adını sorma gafletinde bulunuyorlar.
- Senin adın ne?
- Nehir Arat.
- Ultrason çekilen annen mi? Onun adı ne?
- Nilüfer Kas.
- Niye sizin soyadınız farklı?
- Herkes kendi babasının soyadını taşır.
- !!!!!
***
Nehir, dayısıyla İngilizce alıştırma yapıyor. Dayısının sorularına İngilizce yanıt veriyor.
- Who is your best friend? (En iyi arkadaşın kim?)
- My best friend is my mom. (Benim en iyi arkadaşım annem)
Lütfen bakar mısınız? Çocuk, İngilizce konuşurken bile usta bir stratejist gibi davranıyor. Doğal olarak bu diyaloga şahit olan herkes şapka çıkartıyor.
***
Özel hayatın gizliliği
- Kızım, niye canın sıkkın?
- Turgut’la kavga ettik anne. (Sınıftan arkadaşı)
- Niye kavga ettiniz?
- Bana ‘Sana aşık olduğumu herkese söyleyeceğim’ dedi.
- Eee, ne var bunda?
- Bize ait, özel olan bir şeyi neden başkalarına anlatalım ki! Önemli olan bizim bilmemiz. Ben başkaları öğrensin istemedim, küstüm.
***
Babası soruyor;
- Nehir, Turgut’la nasıl gidiyor, onunla hala sevgili misiniz?
- Hayır, baba. Biz şimdi çok iyi iki dostuz.
- Neden?
- Bu yaşta sevgili değil, iki iyi dost olmamızın daha doğru olduğuna karar verdim.
- !!!!
***
Nehir, burnunu karıştırırken göz göze geldiklerinde Füsun’a yakalandığını anlıyor. Hemen elini çekip yaptığı hareketi savunuyor;
- Burnumun ucu kaşındı da!
- !!!!
Son birkaç aydan hatırlayabildiklerim bunlar. Bu hain yanıtları veren şahıs, 1.20 boyunca, 24 kilo ağırlığında, henüz 6 yaşını doldurmamış bir velet. Çocuğuna laf yetiştiremeyen, bazen kendini yetersiz hisseden, aynı dertten muzdarip olan başka anne babaların da var olduğuna inanıyorum.
Bu hain çocuklara karşı birleşmeye ‘Özgüvenini kaybetmiş anne babalar platformu’ kurmaya ne derseniz? Anneyiz, haklıyız, kazanacağız!!!
Analitik düşünen çocuklar
Yeni nesil çocuklar analitik düşünme yetisine sahipler
Özgüveni yüksek çocuklar, her platformda duygu ve düşüncelerini rahatlıkla dile getirebiliyor
Analitik düşünen çocuk, etrafındaki her şeyi sorguluma ihtiyacı hissediyor
Anne babasının fikirlerine karşı görüş geliştiriyor
İnandığı fikirleri dayanaklarıyla birlikte açıklamayı tercih ediyor
Bu çocukları susturmak yerine düşüncelerine saygı duymak gerekiyor
Yazının Devamını Oku