Nihat Hatipoğlu

Bazı ilahiyatçılara: Hz. Muhammed’e nasıl iman ediyorsunuz!

17 Ekim 2008
SON dinin ismi İslam’dır. Bu dinin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Bu dinin peygamberi Hz. Muhammed’dir (SAV). İslam vahyi kendinden önceki diğer dinlerin hükmünü neshetmiş ve bütün yeryüzü sakinlerini Hz. Muhammed’e (SAV) tabi olmaya çağırmıştır.

Hz. Peygamber (SAV) bütün hayatı boyunca 23 yıl Mekke, Medine ve çevrelerinde ulaşabildiği her din ve felsefe sahibini İslam’la buluşmaya davet etmiştir. Zorlamamış, baskı yapmamış ama doğru ve yanlışın yollarını açık bir dille iletmiştir. İslam’a girenlerin hidayete erdiklerini söylemiştir.

Hz. Peygamberin (SAV) daveti sadece bir ırka, bir millete, bir bölgeye veya bir aşirete değil insanlığın tümünedir. Kuran-ı Kerim’de bunu ifade eden ayetler mevcuttur. Bir ayet şöyledir:

"(Ey Muhammed) biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara elçi sıfatıyla gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmez." [Fatır 24, Sebe 28]Başka bir ayette:

"(Ey Muhammed) de ki, ey insanlar, şüphesiz ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın size hepinize gönderdiği elçisiyim" [A’raf 158] buyurulur.

Yazının Devamını Oku

Gönül yıkmak veya Kábe’yi yıkmak

10 Ekim 2008
DENİR ki Peygamberimizin amcasının oğlu Hz. Abdullah (RA) Kábe’yi tavaf ederken şöyle dermiş: "Ey muhteşem Kábe! Senin Allah’ın katındaki değerini iyi bilirim. Fakat bence bir müminin gönlünü bir defa yıkmak, seni yedi defa yıkmaktan daha zordur."

Belki Hz. Abdullah’ın kastettiği gönül, kámil bir müminin gönlüdür. Benliğinden sıyrılmış, nefsini terbiye etmiş, kalbini Allah’la doldurmuş bir gönüldür. Böyle gönül sahipleri elbette çok azdır. Ama belki de Hz. Abdullah’ın kastettiği her iman eden gönüldür. Hz. Mevláná bu muhteşem bakışı şöyle dile getiriyor:

"Bir gönül yapmak hacc-ı ekberdir (büyük hacdır). Kábe, Azer oğlu Halil’in (Hz. İbrahim) yaptığı bir binadır. Hakiki Kábe olan insan kalbi ise Allah’ın binası ve nazargáhıdır (önemsediğidir)."

* * *


Aslında Hz. Abdullah’ı da, Hz. Mevláná’yı da bu noktaya taşıyan Hz. Peygamber’in tavrıdır. Mekke’nin fethedildiği gün, eski köle olan siyahi Hz. Bilal’i Kábe’nin üzerine çıkartıp ezan okutarak müşrik Mekkelileri dehşete düşürmüştü.

Bu bir tabunun yıkılışıydı ama aynı zamanda insanın yüce Allah’a yönelişinde merkez ilan edilen Kábe’ye gerçek statüsünün kazandırılmasıydı da. İnsanı ve temiz bir yürekle Allah’a yönelişi esas olan bu dinin insanlığa anlatacağı çok şey vardır. Yeter ki biz bu berrak görüntüyü boş şeylerle belirsiz hale getirmeyelim.

Genç biri Kábe’yi tavaf ederken sadece "ente, ente = sen, sen" dermiş. Tavaf esnasında okunması gereken duaları okumuyormuş. Mısırlı Zünnun buna dikkat etti ve genci uyarıp şöyle dedi: "Neden başka dualar okumuyorsun. Bilmiyor musun? Tavafın kendi duaları vardır." Mısırlı Zünnun’u dinleyen delikanlı şöyle cevap verdi: "Benim başka bir şey hatırlamaya, söylemeye imkánım yoktur. Belki gücüm de yetmez, söyler misin bana, bundan başka ne söyleyim ki! Sadece O vardır, başkasına imkán yok ki, başka söz var mı ki."

Yüce Allah’ı doğru bilmek. O’nu sıfat ve isimleriyle doğru tanımak... Eşyanın, káinatın dış görünüşünden sıyrılıp tevhidi doğru kavramak, yani Allah’ı dost bilmek... Sanıyorum çoğumuzun dininde eksik olan bir noktadır. Hz. İbrahim’i Nemrud’un ateşinde yakmayan bu dostluktur.

Yoksa ateşin doğasında vardır yakmak. Yakmazsa ateş olmaz, işte ateşi ateş olmaktan çıkartan şey, ateşin sahibiyle yakınlık kurmaktır; zira o, sadece o istemeyince ateş yakmaz.

Sırat köprüsünün üzerinden müminler geçerken altında alev alev yanan cehennemin şöyle haykırdığını Peygamber Efendimiz (SAV) anlatıyor:

"Ey mümin, hadi çabuk geç. Yoksa senin nurun beni söndürüyor."

Olan şey aynı değil mi? Ha Nemrud’un ateşini söndüren Hz. İbrahim’in dostluğu, ha cehennem ateşini zedeleyen müminin imanı.

* * *

Hz. İbrahim’i yakacak olan ateşe, "Ey ateş! İbrahim için zarar vermeyen bir soğukluğa dönüş" emri acaba kámil bir Müslüman için gerçekleşebilir mi?

Ateşin yakmaması, her iman eden için mümkün olabilir mi acaba? Bunun cevabı yazının başından beri anlatmaya çabaladığımız "kámil bir mümin gönlüne" sahip olmakla mümkün olabilir ancak.

Allah’la dolu, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisiyle dopdolu, Allah’a dost olan bir kalbi hangi ateş yakabilir! Hz. İbrahim’in karşısında Nemrud vardı, bizim karşımızda ise şeytan veya şeytanlaşmış olan nefis vardır.

Allah’a dost olan Hz. İbrahim, Nemrud’un dünya ateşinden kurtuldu; Allah’a dost olan bir müminin vücudu da şeytanın girelim diye tasarladığı cehennem ateşinden kurtarır.

Duyuru: Hafta içi her gün sabah 09.00 ve 10.00 arası Star TV ekranlarından siz değerli okurlarımın sorularını cevaplıyorum.

SORALIM ÖĞRENELİM

Yeni doğan çocuğun kulağına ezan okunuyor. Dinimizde bunun yeri var mı?

Alaattin SURLU/İZMİR

Yeni doğan çocuğun kulağına uygun bir sesle ezanın okunması, fısıldanması Peygamberimizin bir uygulaması sünnetidir. Peygamberimiz, torunu Hz. Hasan’ın kulağına ezan okumuştur.

Hacda şeytan taşlamanın dinde yeri var mı?

Emel YAR/GAZİANTEP

Bilindiği gibi hacda yapılacak işlemlerin bir kısmı ayetlerle, bir kısmı hadislerle Peygamberimizin fiili uygulamasıyla ortaya konmuştur. Peygamberimiz, "Ben nasıl hac yaptımsa siz de öyle yapın. Haccı benden alınız" buyurmuştur. Biz Peygamberimizin yaptıklarının aynısını yaparız. Başka söze, yoruma itibar etmeyiz, değer vermeyiz. Bu nedenle dinimizde şeytan taşlama yani remy-i cimar denilen ibadeti yapmayı, bayram günleri Mina’da sembolik olarak şeytanı temsil eden küçük yerlere küçük taşlar atmayı vacip kabul ederiz. Bunu yapmayan maddi ceza öder.

Kadınlar cuma namazı kılmazlarsa günaha girerler mi?

Beyza SAMTİ/İSTANBUL

Cuma namazı erkeklere farzdır. Kadınlara farz değildir. Kadınlara cumanın farz olduğunu söyleyen muteber, sözüne güvenilir herhangi bir álim yoktur. Ancak kadınlar isterlerse cuma namazına gidebilirler. Bu durumda o gün öğle namazını kılmak zorunda değillerdir.
Yazının Devamını Oku

Hazreti Ebu Bekir ile bir saat

3 Ekim 2008
HAZRETİ Ebu Bekir (RA) içeri girince Sevgili Peygamberimiz ayağa kalktılar. Mecliste bulunan Hz. Ömer merak eder: "Ey Allah’ın Resulu, Ebu Bekir (RA) içeri girince siz ayağa kalktınız. Neden böyle yaptınız?" Efendimiz cevap verirler: "Cebrail yanımdaydı. Hz. Ebu Bekir gelince, ’Bu Ebu Bekir’dir, sen onu tanır mısın’ diye sordum. Cebrail: ’Senin yeryüzünde tanıdığını (sevdiğini) göktekiler de bilir’ dedi ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. Cebrail oturmadıkça ben de oturmadım."

Cebrail’i ayağa kaldırabilecek kadar göktekilere sevilmek, övülmek ve itibar görmek! Ne dersiniz; dünyamız standartlarını çok aşıyor değil mi?

Yine Hz. Cebrail diyecektir: "Biz göktekiler, Hz. Ebu Bekir’i yerdekilerden daha iyi tanırız. Bizim yanımızda Hz. Ebu Bekir’in adı, halim, yumuşak ahlaklı güzel insandır."

Cebrail bir ara şöyle dedi: "Muhammed (AS)! Ebu Bekir’in bir saati 70 yıla denktir."

İbadet açısından Sevgili Peygamberimiz bu sözlere sevinir. Hz. Bilal’e, "Bana Ebu Bekir’i çağır" buyurur. Biraz sonra Hz. Ebu Bekir gelir. Peygamberimiz sorarlar: "Ebu Bekir evde ne yapıyordun?"

Hz. Ebu Bekir (RA) cevap verir: "Düşünüyordum. Allah iki ev yarattı. Biri cennet, ötekisi cehennem. Ben kendi kendime şöyle dedim: Allah’ım, bedenimi öyle büyük yap ki, cehennemi ben kuşatayım. Başka hiçbir kimse cehennem korkusu ile ibadet yapmasın. Başka hiçbir kimse cehennem korkusu yaşamasın."

Karını niye boşuyorsun

ADAM Hz. Ömer’in karşısında karısını boşayacak, onun için halifeden izin alacak. Hz. Ömer bu karardan rahatsız oluyor ve soruyor: "Neden hanımını boşuyorsun?" Adam, "Çünkü artık onu sevmiyorum" der. Hz. Ömer (RA) tepkilidir.

"Sen bütün evlilikler sevgi üzerine mi devam ediyor sanıyorsun. hani idarecilik, hani güven, hani vefa."

Hz. Ömer’in usta dokunuşu 20. asırdaki birçok boşanmanın, vefasızlığın, güvensizliğin önünü kesecek yolu nasıl da gösteriyor. Nerede bizleri Hz. Ömer gibi sarsacak insanlar? Nerede Hz. Ömer gibi güvenilecek, gidilecek, başvurulacak zirveler? (el-Beyan ve’t-Tebyn 2/101)

Neden şahitlik ediyorsun

ADAM, Hz. Ömer’in önünde şahitlik ediyor, birini övüyor. Hz. Ömer şahide sorar: "Komşusu musun?" Adam, "Hayır" der.

- Onunla alış verişin oldu mu?

- Hayır.

- Onunla yolculuk ettin mi?

- Hayır.

- Onu sürekli mescitte namaz kılarken mi gördün?

- Hayır.

Hz. Ömer birden hiddetlenir, "Hadi kalk ve git, adamı tanımıyorsun nasıl referans oluyorsun?" der.

Bu da bir Hz. Ömer dokunuşu, bugünlerde bunlar sorulmuyor artık. Adamınız mı, akrabanız mı? Bu referanslık için yetiyor maalesef.

Adil bir insan aranıyor

Şehit ailelerine maaş...

"Kadisiye savaşındayız, Şaire Hamsa’nın dört oğlu bu savaşa katılıyor. Yüce Allah’ın takdiri, bu dört delikanlı da şehit oluyor. Hamsa (RA) tek başına kalıyor, olayı duyan Hz. Ömer talimat veriyor: Her bir oğlu için Hamsa’ya maaş veriniz. Her bir oğlu için ayrı ayrı maaş bağlanır. Böylece 200’erden 800 altın maaş alır her ay düzenli olarak."

(El-İdaretul Askeriye, Süleyman Ali, 2/764)
Yazının Devamını Oku

Hesabı Allah için yapan adam

29 Eylül 2008
Tarihin siciline kaydolacak önemli, ama en önemli anlardan birini sahabi şöyle anlatıyor:<br><br>"Kıtlık yıllarıydı. Sıdık-ı Ekber’in dönemiydi. Allah Resulü’nün vefatından sonra Sıdık-ı Ekber’in halifelik yılları...

Medineye develer geldi. Osman’ın (r.a) kervanıydı bu. Yüzlerce deve... Halk açtı...

Tüccarlar, hemen Hz. Osman’a (r.a) geldiler, dediler ki: "Bu develeri üzerindeki yüklerle beraber bize satar mısın?"

Üzerindeki malı biraz pahalıya satıp para kazanacaklardı. Halk kıtlıktaydı ya.

Hz. Osman (r.a) dedi ki: "Bunun fiyatı çok fazladır!"

Yazının Devamını Oku

Köleye ’efendi’ diyebilmek

28 Eylül 2008
Yıllar sonra Hz. Bilal’den (r.a) bahis açılınca, Hz. Ömer (r.a) onun için şöyle diyecekti: "Bilal bizim efendimizdir!.."

Düşünün... Habeşli siyahi bir köle olan Bilal için, Arapların en soylularından Hz. Ömer (r.a) "Efendimiz" diye bahsetmektedir!

İşte bu da İslam’ın ırklar, sınıflar arasında ayrımı kaldırdığının en büyük delilidir.

O İslam ki, bütün kavmiyetçi düşünceleri, insanları birbirinden üstün ya da aşağı sayan zihniyetleri bir kenara fırlatıp atmış; iman rahmetini, iman nurunu her şeyin üstünde kabul etmiştir.

Bir gün Bilal’in, kendisi gibi Suffa ehlinden olan Suheyl ve Selman’ın Ebu Süfyan’a karşı bir hakaretini gören Sıdık-ı Ekber, Ebu Süfyan’ı korumuş ve "Kureyş"in efendisine "Bunu yapmayın!" demişti. Onun bu sözü karşısında Hz. Bilal ve yanındakiler susmuşlardı. Çünkü Hz. Ebu Bekir bir şey deyince akan sular dururdu.

Yazının Devamını Oku

Peygamber (S.A.V) damadı Hazreti Ali’den bir kesit

27 Eylül 2008
Orta boylu, iri gözleri, geniş omuzları, elleri çok güçlü olan, saçları erken dökülmüş bir adam.<br><br>Bakışlarıyla insanları yerine mıhlayan bir adam...

Hz. Ali (ra. ) katıldığı bütün harplerde o güzel yüzü, parlak ve güzelim simasıyla Huneyn’de, Hayber’de, diğer birçok yerde Allah Resulü’nden hiç ayrılmamıştı.

Resulullah’ın hayatında çok tesirli olan Huneyn günü... Bir ara Hz. Ali’ye sormuşlardı: "İnsanların en cesuru kimdir?"

Hz. Ali çok cesurdu gerçekten. Diyecekti ki: "İnsanların en cesuru Allah’ın Resulü’dür. Fahr-i Kainat’tır."

"Neden?" diye sorduklarında cevap verecek ve diyecekti ki: "Huneyn günüydü. Ordunun bozulduğu, dağıldığı bir ara, Allah Resulü’nü gördüm. Atının üzerindeydi... Atını karşıdaki güçlerin üzerine öylesine sürüyordu ki, tek başına savaşıyordu adeta. Savaşı sevmeyen Peygamberin, o an, o müdahaleyi yapması gerekiyordu. Ben onu duyuyordum. "Vallahi" diyordu, "Ben Abdullah’ ın oğlu Muhammedim! Ben Peygamberim! Bunda zerre kadar bir yalan yok!"

Yazının Devamını Oku

Dostlarım parayı ne yaptı

26 Eylül 2008
Bir gün Hz. Ömer bir keseye 400 dinar koydu ve yanındaki bir görevliye "Bunu Ebû Ubeyde bin Cerráh’a götür. Onun bu parayı ne yaptığını görmek için bir bahane bulup orada biraz oyalan" dedi.

Görevli 400 dinarı Ebû Ubeyde bin Cerráh’a götürdü ve "Bunu size Mü’minlerin emiri gönderdi ve şahsi ihtiyaçlarınız için harcamanızı söyledi" dedi.

Ebû Ubeyde bin Cerráh,

"Allah işini rast getirsin ve ona merhamet etsin" diyerek para kesesini aldı. Sonra yardımcısını çağırdı ve ona, "Şu yedi dinarı falana götür; şu beş dinarı filana götür" diyerek bütün parayı dağıttı. Daha sonra Hz. Ömer’in görevlisi efendisinin yanına döndü ve gördüklerini anlattı.

Hz. Ömer yine bir keseye 400 dinar koydu ve görevlisine "Bunu da Muáz ibni Cebel’e götür. Onun bu parayı ne yaptığını görmek için biraz oyalan" dedi. Görevli olan sahabe keseyi alıp Muáz ibni Cebel’e götürdü ve "Bunu size Mü’minlerin emiri gönderdi ve şahsi ihtiyaçlarını için harcamanızı söyledi" dedi. Muáz ibni Cebel,

"Allah ona merhamet etsin ve işini rast getirsin" diyerek para kesesini aldı. Sonra yardımcısını çağırdı ve ona, "Şunları falanın evine götür; şunları filanın evine götür!" dedi. Bir ara Muáz’ın karısı araya girerek; "Vallahi biz de fakiriz bize de ver!" dedi. Hakikaten Muáz yoksul bir insandı. Ama kesede sadece iki dinar kalmıştı; Muáz onu da karısına verdi.

Hz. Ömer’in görevlisi efendisinin yanına dönerek gördüklerini anlatınca, Hz. Ömer beklediği bu hale çok sevindi ve şöyle dedi:

"Onlar birbirinin kardeşidir; biri ne ise öteki de odur."

Evet, şerefli peygamberin yanında yetişmiş bu insanlar böyledir, kendisinden önce başkalarını düşünürlerdi.

Kur’an-ı Kerim’in "Sor" dediği budur işte. Muhtaç olsalar da başkasını kendilerine tercih ederler.

İnsanlar sadece "İnandık" demeleriyle bırakılıvereceklerini ve kulluk sınavından geçirilmeyeceklerini mi sandılar? Ant olsun ki kendilerinden öncekileri de sınava tabi tuttuk. Allah, elbette iman iddiasında samimi olanlarla yalancı olanları belirleyip ortaya koyacaktır. (Ankebut 29/2-3)

Ebubekir (r.a.) Resulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

"Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun." (Keşfül- Hafa 1:437)

Ebul Vefa Hz.’nin duası

Ya Allah!

Dünya ve ahirette karşılaşacağım her bir korku için

’lailaheillallah’ı,

Her keder ve üzüntü için ’maşa’allah’ı,

Her bir nimet için ’elhamdülillah’ı,

Hayret verici her şey için ’subhanallah’ı,

Her bir günah için ’estağfirullah’ı,

Her darlık için ’hasbiyallah’ı,

Her musibet için ’inna lillahi ve inna ileyhi raciun’u,

Her bir kaza ve kader için ’tevekkeltu alellah’ı

Her bir itaat ve isyan hareketi için ’la havle vela guvvete illa billahil aliyyul aziim’i, hazırladım.

Ey Rabbim! Bize arttır da eksiltme, bizi şereflendir de hor ve hakir kılma, bize ver de mahrum bırakma, bizi seç de üzerimize ihtiyar etme.

Bizden razı oluver bizden kabul eyle. Ey Kerem sahibi! Ey esirgeyenlerin en merhametlisi! Duamı kabul eyle.

Hamd alemlerin Rabbı’na mahsustur.
Yazının Devamını Oku

Yaradan’ı ve yaratılanı sevmek

25 Eylül 2008
Allah sevgisi. Bu sevgi İslam’daki manevi hayatın temelidir. Bu temele dayanmayan ibadet ve ahlak İslam açısından bir anlam ifade etmez.

Bir Müslüman severek Allah’a itaat ve ibadet ederse, onun emirlerine ve yasaklarına uyarsa bunun değeri vardır. Allah Teálá’yı seven onun kelámı olan Kuran’ı ve resulü olan Hz. Muhammed’i onun dava arkadaşı olan sahabeyi de sever. Kısaca Allah’ın sevdiği herkesi ve her şeyi sever.

Kuran’da Allah sevgisi üzerinde önemle durulur. Yüce Allah şöyle buyurur: "İman edenlerin Allah’a sevgileri ise çok fazladır." (el-Bakara 2/115) Bu ayet başta olmak üzere birçok ayette muhabbetullah denilen Allah sevgisine ve İláhi aşka işaret edilir.

Bir Müslüman Allah’ı, Resulü’nü ve Allah yolunda mücadele etmeyi babasından, oğlundan, kardeşlerinden, eşlerinden, kabilesinden, servetinden, ticaretinden ve meskeninden daha çok sevmekle yükümlüdür. Eğer daha çok sevmezse Kuran’ın İfadesiyle "Allah’ın hükmü tecelli edene kadar bekleyin, Allah günahkár bir toplumu hidayete erdirmez" (et-Tevbe 9/24) tehdidine muhatap olur. Bunun anlamı şudur; Bir Müslüman’ın Allah’ı, Resulü’nü ve Allah yolunda mücadele etmeyi yürekten sevmesi ve bu sevgi ve istediğini her zaman diğer şeylerden önde tutması gerekir.

Hz. Peygamber, "Allah ve Resulü’nü diğer şeylerden fazla sevmeyen kimse imanın hazzına eremez" deyince Hz. Ömer, "Ey Allah Resulü! Kendim hariç seni herkesten ve her şeyden çok seviyorum" demiş, Hz. Peygamber de "Olmadı ya Ömer!" demişti. Hz. Ömer, "O halde seni kendimden de çok seviyorum" deyince Resulullah "Şimdi oldu ey Ömer" buyurdu. (Buhári,"İman",9; Müslim,"İman",15)

Yazının Devamını Oku