6 Şubat 2009
BU dünyada ölümsüz, hastalıksız, çilesiz, ıstırapsız, problemsiz bir yer var mı? Hayır, yok diyeceksiniz. Burada yok. Öyle bir yer düşünün ki, her arzu edilen hemen yerine gelecek. Yaşlılık yok, güzellikler için sınır yok. Bahçeler var, meyveler var, güzel sular var, sevdikleriniz var. Nimet üzerine nimet, güzellik üzerine güzellik. Bunun adı cennettir.
Cennet öte álemde. Dünyadan sonra insanlar mahşer álemine gelip nimeti hak ettiklerinde oraya yerleşecekler. Cennete girecekler, artık oradan çıkmayacaklar. Çıkarılmayacaklar.
Cennet bir mükáfattır. Karşılıktır. İyi olmanın, temiz olmanın, iman etmenin, ibadet etmenin, merhamet etmenin, affetmenin, kul hakkı yememenin bir karşılığıdır.
Cennet bir vefadır. Cennet sonsuzluktur. Cennet insana onur vermektir. İnsanın kişiliğini ve değerini yüceltmektir. Peygamberlerle ve meleklerle aynı ortamı paylaşmaktır. Gelin bugünkü yazımızda cennetin kapısını hafifçe aralayıp içine bakalım. Orada neler var.
* * *
a) Cennetin sekiz kapısı olacaktır. Cehennemin ise yedi kapısı vardır. Cennet kapılarının daha çok olması, Allah’ın rahmetinin gazabından daha fazla olmasına işarettir. Rahmet her zaman gazaptan daha aşkındır. Denir ki namaz kılanlar namaz kapısından, sadaka verenler sadaka kapısından çağrılacaklardır. Belki bazı büyük insanlar bütün kapılardan çağrılacaktır.
b) Cennet yüz derecedir. Her derecenin arası yerle gök arası kadardır. O derecelerin en yukarıda olanı Firdevs-i á’lá-en yüksek cennettir. Onun için Peygamberimiz, Allah’tan cenneti istediğinizde ondan Firdevs’i isteyin buyurmuşlardır.
c) En düşük yer, on dünyaya bedeldir. Peygamberimiz cennetin genişliğini dünyanın genişliğiyle kıyaslayarak ufkumuza sunmuştur. Şöyle buyurur: Cennete en son girecek, cehennemden ise en son çıkacak kişi oradan emekleyerek çıkan bir adamdır. Allah ona "Cennete gir" buyuracak. Adam "Rabbim, cennet dolmuş durumda" diyecek. Allah üç defa emredecek, adam da tereddütle aynı cevabı verecek. Bunun üzerine Allah, kuluna "Dünyanın on misli senindir, gir" buyuracak. (Buhari)
d) Cennetlikler Allah’ı görecekler. Cennetlikler orada Yüce Allah’ı göreceklerdir. Cerir bin Abdullah (RA) anlatıyor. Biz Peygamberimizin yanında bulunuyorduk. Ay tam dolunay halini almışken ona baktı ve şöyle buyurdu: Muhakkak ki sizler bu ayı nasıl kusursuz apaçık görüyorsanız, Rabbinizi de öylece apaçık göreceksiniz.
e) Kişi Rabbi ile baş başa görüşecek. Buhari ve Müslim’in rivayetlerinde şöyle ifadeler yer alır: Sizden her biriniz kıyamet günü Allah (CC) ile baş başa kalacaklardır ve onunla Rabbi arasında hiçbir perde olmayacak, tercüman da bulunmayacaktır.
f) Cennetteki ilk duyuru: Ölüm yok. Hz. Peygamber şöyle buyurur: Cennet ehline şöyle denilecek. Artık asla hasta olmayacaksınız. Artık hep yaşayacaksınız. Size ölüm yok. Artık hep genç kalacaksınız. Hep nimetleneceksiniz. Hiç sıkıntıya düşmeyeceksiniz.
g) Cennetin nimetleri sayılamaz. Peygamberimiz şöyle buyurur: Yüce Allah şöyle buyurdu: Ben salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın kalbine doğmayan nimetler hazırladım. Sonra Peygamberimiz Secde Suresi’nin 17. ayetini okudu
Misk gibi kokan bir yer. Tuğlalar bile altından. Giysileri ipekten. Çirkin ve tiksindirici hiçbir şey yok. Kıskançlık, dedikodu, gıybet, çekememezlik yok. Nefret yok. Hiçbir şey tekrar etmeyecek. Her an her şey değişecek ve yenilenecek. Evet, o gün bazı yüzler parlayacak ve Rablerine bakıp da duracaklardır. (Kıyame, 22-23)
* * *
Cennetin güzelliklerini ve nimetlerini sayıp bitiremeyiz. O güzellikler ve mutluluklar yurdudur. Kaybettiklerimizi bulacağımız yerdir. En güzellerin sizi bekledikleri bir vuslat yeridir.
Her iman eden, tabii ki cenneti arzu eder. Cenneti ister. Cehennemden kaçar, cehennemden Allah’a sığınır. Ama hiçbir zaman hedefimiz cennet olmamalıdır. Tasamız, derdimiz cennet olmamalıdır.
İbadetimizde ve hayatımızın bütün güzelliklerinde temel hedefimiz Allah’ın rızası olmalıdır. Allah tarafından sevilmek, Allah’ın rahmetini kazanmak olmalıdır. Zaten derdi bu olanın gideceği yer elbette ki cennet olacaktır.
SORALIM ÖĞRENELİM
Çaresizlik halinde haramdan yararlanılabileceği söyleniyor. Bu konuyu açabilir misiniz?
Ömer EKER/ANKARA
Aslında daha önce bu konuda yazmıştım. Biz buna ıztırar (mecburiyet, çaresizlik) hali diyoruz. Kendisine bütün kapılar kapanmış olan, hiçbir çaresi kalmamış insan, hayatını devam ettirebilmek için, bunu sağlayacak miktarda haram şeylerden yiyebilir. Bunun delili Barka Suresi 173; Maide Suresi 3; En’am Suresi 119, 145; Nahl Suresi 115. ayetlerdir. Bunlardan birinin mealini vereyim: "Allah size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruriyet ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa şüphesiz Allah çok bağışlayandır." Zaruriyet hali, kişinin durumu ve şartlarıyla bağlantılıdır. Tabii ki bu konunun istismar edilmemesi şarttır.
Hacca gittim. Ama sonra kumar oynadım. Haccım iptal olur mu?
Şeref MUTLU/İZMİR
Kumar oynamak dinimizce yasaklanmıştır. Ancak oynamanız daha önce yapmış olduğunuz hac ibadetinizi geçersiz kılmaz. Tövbe etmeniz gerekir.
3 cumayı kılmayan eşinden boşanmış mı olur?
Latif IŞIKMAN/MANİSA
Ergenlik yaşına gelmiş, bulunduğu yerde misafir olmayan her Müslüman erkeğe cuma namazı farzdır. Ancak 3 cumayı kaçıranın nikáhı düşmez.
Yazının Devamını Oku 30 Ocak 2009
KISA bir ömür. Küçük bir dünya. Herkese yetecek bir atmosfer. Peki, o zaman dünya için didişme neden? Neticede nice büyük mevki, makam ve zenginlik sahibi insan, dünya ve içindekilerini burada bırakıp gitmediler mi? Tabii ki gittiler. Hem de hiç ummadıkları bir anda. Onlara sorulmadan. Aniden. Bir gece, bir sabah veya en mutlu oldukları bir demde. Öyleyse bizden öncekilere olan şeyin aynısı bize de olacak. Buna biz sünnetullah diyoruz, yüce Allah’ın toplumlar ve fertlerle ilgili değişmez kuralı.
Peki, neden bu kadar didişiyor, kavga ediyoruz. "Birbirinizi sevin, çevrenizi anlayan bir kalp ve gözle bakın" diyen sesi duymuyoruz. Çünkü bir kısmımız egomuza esir olmuşuz, bir kısmımız dünyaya aşırı tutkulanmışız, bir kısmımız dünyayı idare etmeye çabalıyoruz.
Çoluk çocuğumuza daha yaşanılır bir dünya bırakmak için başkasının çoluk çocuğunu düşünmüyoruz. Çevremiz için esirgemediğimiz anlayışı, başkasına göstermiyoruz. Çoğu kez sadece cenaze merasiminde Allah’ı hatırlıyoruz, sadece orada.
Orada bile duygularımızın bir yanında dünyada sonsuza kadar yaşanan baskın duygular vardır. Dilimizden bir dua dökülse, "Ya Rabbi uzun ömür ve sıhhat ver" diyeceğiz, olabilse ebedilik isteyeceğiz.
* * *
Kalbimiz hastadır. Ruhumuzda derin yaralar vardır. İnsanların yoğunluğu arasında "Allah’la halvet-Allah’la yalnızlaşmak" duygularından uzağız. Çoklukla birliği, birlikle çokluğu yakalama ufkundan uzak düşmüşüz.
Kısacası ruhumuz hem hasta hem yorgun. Verilenle yetinmiyoruz. Verilmeyenin peşindeyiz. Başkasında hiç olmayanın farkında olamıyoruz. Başkasında olanın farkındayız. Bir vadi altınımız olsa, öteki vadinin peşinde koşacağız.
Dar bir sokakta biri bizi durdurup sorsa, "Nereye gidiyorsun, ne olacaksın, bu koşu nereye kadar, üç kuşak öncesi dedenin mezarı hani nerde" dese, sadece duraksayıp yüzüne bakacağız. Anlamsız, sessiz, durağan.
Doğrudur. Emeller, temenniler bizi esir etmiş durumda. Diğerkámlık, başkasını düşünme duygularından uzaklaşmışız. Kendimizi iyi işlere, merhamete yönlendiremiyoruz. Sorulduğunda cevabımız hazırdır. "Ne yapalım, kaderimiz böyle, Allah böyle yazmış" deriz. Ama nedense günah işlerken, kötülük yaparken kaderi düşünmeyiz, günah işledikten sonra kendimizi avundurmak için kadere sığınırız.
Mademki bu kadar kaderciyiz, mademki "Ne yapayım kaderim böyleydi" diyoruz, o zaman dünyalık peşinde koşarken neden böyle düşünmüyoruz. Her şeyi ince ayrıntılara kadar hesap ediyoruz.
Evet, kader vardır ama kader seni mahkûm etmiyor, sen kendi hareket ve tercihlerinle kaderini hazırlıyorsun. Kaderinin senaristi sensin, başkası değil.
Efendim deriz bazen, "Acele niye? İleride tövbe ederiz. Kötülükleri sileriz. Hele bir de hacca gittik mi!.. Mezarımıza tertemiz gideriz". Evet, bazen şeytan ve nefsimiz bu sözleri fısıldar. Kim bilir belki hiç zamanımız olmaz. Kim bilir belki bu pazarlık yüce Rabbimiz tarafından hoş karşılanmaz.
Belki hiç tövbe nasip olmaz. Belki aniden gelir, gelecek olan her şey. Şeytan bazen nefsimize hoş gelen ama bizi Allah’tan uzaklaştıran sözler fısıldar. Bizi vicdanen rahatlatır. Ama sorumluluktan kurtarmaz.
* * *
Hz. Ebubekir’in sözü ne kadar da mesaj yüklüdür: "Benim hasta bir kalbim var. Hasta kalplere şifa veren sensin ya Rabbi. Benim hasta kalbime de sen şifa ver ya Rabbi."
Dünya geniş, hepimize yeter. Rızkı yaratan, káinata gönderdiği herkesin rızkını da göndermiştir. Dilek ve duygularımızı tartalım o zaman, egomuzu sorgulayalım. Allah’tan gafil olmayalım.
Bilmek lazım ki, kul Rabbini unutsa da, Rabb, kulunu unutmaz. Gelin hasta kalbimizi en büyük doktor olan Allah’ın tedavisiyle tedavi edelim, O’na yönelelim.
"Ben kendimi terk etsem de, ben kendimi bıraksam da sen beni bırakma ya Rabbi" diyelim.
SORALIM ÖĞRENELİM
Kaza namazlarım var, sünnetleri kılayım mı?
Ali NARLI/MUĞLA
Kaza namazı olan kişinin bir an önce bu kazaları bitirmesi gerektiğini söyleyen bazı fıkıhçılara göre nafilelerle uğraşmak doğru değildir. Bu konuda hayli yoğun olan tartışmalara ve farklı içtihatlara saygı duymakla beraber vakte bağlı sünnetleri ve nafile namazları terk etmeyin deriz.
Kocası ölen bir kadın, bir ay sonra başka bir erkekle evlenebilir mi?
Süzen BAL/İZMİR
Kocası vefat eden bir kadın, ikinci bir evlilik için dört ay on gün iddet (süre) beklemek zorundadır. Ancak bu süreden sonra evlenebilir.
Ben öğrenciyim, kopya çekmem dinen sakıncalı mı?
Metin YALÇIN/İSTANBUL
Sevgili Metin. Kopya çekme, güzel güzel çalış. Öğretmenin mutlaka senin çalışmanı değerlendirecektir. Arkadaşlarınla yardımlaş, ama kopya çekme. Kopya çekmiş büyüklerine de bakma.
Duadan sonra ellerimizi yüzümüze sürelim mi?
Vicdan KAYA/MARDİN
Peygamberimiz duadan ve sureleri okuduktan sonra eline üflemiş ve elini yüzüne sürmüştür.
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2009
RABİ bin Heysem anlatıyor: "Kişi ölmeden önce neye düşkünse onunla meşgul olur ve ruhunu öylece teslim eder. Ben bir ara son nefesini veren bir insanın yanında bulunuyordum. Adamın hali güzel değildi. Ben sürekli ona ’La ilahe illallah-Allah’tan başka ilah yoktur’ sözünü telkin ederken o para sayar gibi parmaklarıyla oynuyor ve birtakım hesaplar yapıyordu." Hayatı boyunca kalbini paraya bağlamış adam son nefeste kalbinden parayı atamıyor. Varlık áleminde kendini neyle meşgul ederse, sonsuz áleme doğru yol alırken de kalbi onunla meşgul olur.
İyilikleri ertelememek lazım. Yarın çok geç olabilir. Çünkü kimse beş dakika sonrasının kendisine ne hazırladığını bilemez. Hayat ne kadar gerçekse ölüm de o kadar gerçektir. Peygamberimizin, "Kabirleri ziyaret edin. O size ölümü hatırlatır" emri belleğimize bu gerçeği yerleştirme amacını taşır.
* * *
Bizler nefsimizin arzularını yerine getirmekte çok aceleciyizdir. Çoğu kez helal veya harama bakmadan nefsimizin isteklerine boyun eğeriz. İçimizdeki temiz duygular bizi doğruya yönlendirmek istediğinde bu temiz duyguları basit bir rüşvetle sustururuz. Daha vakit var deriz. Doğru olan, vaktini beklemeden vakti kollamak olmalıdır.
Hz. Ukbe anlatıyor: Bir seferinde Peygamberimizin arkasında ikindi namazını kıldım. Peygamberimiz selam verip namazı bitirdi ve sonra hızla yerinden kalkıp evine girdi. Biz de O’nun bu ani tavrından dolayı endişelendik. Peygamberimiz biraz sonra döndüler. Bizlerin endişelenmiş olduğunu anlayınca şöyle buyurdu: "Odamda biraz altın ve gümüş vardı. Onu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye hemen dağıtılmasını istedim. Onun için süratle eve girdim." (Buhari, ezan, 158; Nesai sehv, 104)
Peygamberimiz beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bil buyuruyor:
İhtiyarlığından önce gençliğinin
Hastalanmadan önce sıhhatinin
Fakirliğinden önce zenginliğinin
Meşgul zamanlardan önce boş vakitlerinin
Ölümden önce hayatının (Buhari, Rikak, 3).
Doğrudur. Hayatın değerini bilmek lazım. Zamanın da, zenginliğin de, sıhhatin de, gençliğin de.
İslam, hayatı ve nimetleri doğru ve verimli kullanmamızı öğütler. Hayattan kopmayı değil, hayata gerçek anlamını kazandırmayı emreder. Kuran ayetleri, hayatın sarhoş ettiği insanları sarsmaya çalışır. Manevi sarhoşluğun, bir şişeden gelen sarhoşluğa benzemediğini anlatmaya çalışır.
Hz. Mevlana şöyle der: "Dünya hayatı bir rüyadan ibarettir. Dünyada servet sahibi olmak rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı nesilden nesile aktarılır ama hep dünyada kalır."
Evet, iyi işlerde ibadette, Allah’a yönelişte, tövbede acele etmek lazım. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: "Faydalı işlerde acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kuşatacaktır. O zaman insan, mümin olarak sabahlar, káfir olarak geceler. Mümin olarak geceler, káfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar." (Müslim, İman, 186)
Kalbimizi sürekli Rabbimizle meşgul edelim. Unutmayalım, kişi hayatı boyunca neyle meşgul olursa hayatının son anında da onunla meşgul edilir. Dünyada kalbini vermek ayrı şey, dünyaya değer vermek ayrı şeydir.
* * *
Son nefesini veremeyen bir adamın halini büyük bir álime sordular. Dediler ki şu adam bir türlü can veremiyor. Şahadet kelimesini söyleyemiyor, garip bir hali var. Sanki sürekli bir işle meşgul, kalbi başka yerde.
O álim sordu: "Bu adam sağlığında neyle meşguldü işi neydi?" Dediler ki: "Duvarcı ustasıydı. İşine delice bağlıydı." Tecrübeli olan büyük álim şöyle dedi: "Gidin ve ona deyin ki ’Usta son tuğlayı koyduk. Duvar bitti’."
Öyle yaptılar. Kulağına öylece fısıldadılar. O zaman gördüler ki adam büyük bir coşkuyla oh dedi ve ruhunu teslim etti. Tekrar döndüklerinde álim zat şöyle izah etti: "Hayatını hep son tuğlaya endekslemişti, duvarı bitirmeye. Ölüm anında da yüce Allah oraya endeksledi."
Not: Cumartesi günü saat 15.00’te Eryaman Kavşağı Optimum Alışveriş Merkezi’nde Dua kitabımı imzalayacağım. Tüm Ankaralılar davetlidir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Mezarı sulamak faydalı mı? Yeşillik mezara fayda verir mi?
Kübra ÖZEN/ADIYAMAN
Mezara su dökmek, Peygamberimizin ve sahabesinin uygulamasıdır. Toprağın oturmasını sağlar. Mezara yeşil ot dikmek sünnettir. Peygamberimiz bir mezarın başında durmuş ve buradaki azap çekiyor dedikten sonra oraya yeşil bir dal dikmiştir. Bunun sebebini sorduklarında, "Yeşil olan bu dal yüce Allah’ı andıkça bunun da azabı hafifler" buyurmuştur.
Otistik bir çocukla ilgileniyorum. Ama karşılığında da para alıyorum. Günah mı?
Selma YILMAZ/MANİSA
Hayırlı bir iş yapıyorsunuz. Kutluyorum sizi. Karşılığında bir ücret almanız haram değildir. Önemli olan bu işi severek yapmanız ve çocuğa şefkatli davranmanızdır.
Babam her hareketimi eleştirirdi. Ben şimdi artık ona tahammül edemiyorum. Hatta çok yemek yediğinde ona bağırıyorum. Çok mu günaha giriyorum?
Osman ATAKAN/ÇORUM
Sevgili kardeşim. Allah’a imandan sonra en önemli yükümlülük "baba ve anneye" saygıdır, sevgidir. Ona bağırmaya hakkın yok. En kısa zamanda ondan özür dilemelisin.
Dükkánıma "Rahman" adını koydum. Günah mı?
Alican BOZKURT/İZMİR
Yüce Allah’ın kutsal isimlerini bu tür müesseselere koymak doğru değildir. İyi olsanız bile bu istismara açık bir alandır. Yapacağınız işe uygun isimler seçiniz.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2009
BUGÜNKÜ yazımızda Abbasi Devleti halifesi olan Harun Reşid ile devrinin büyük mana insanı Fudayl arasındaki müthiş diyaloğa yer vermek istiyoruz. Dilerim ki siyasetçimizden idare edenimize, zenginimizden álimimize, hatta vatandaşımıza güzel bir örnek olur.
Fadl bin Rabi der ki: Müminlerin emiri Harun Reşid haccedip bana geldi. Ben koşarak onu karşıladım ve şöyle dedim:
- Ey müminlerin emiri! Haber gönderseydiniz ben huzurunuza gelirdim.
Bana şu cevabı verdi:
- Yazık sana; seni ayıpladım. Neden ayağıma koştun? Bana bir adam bul, bazı soracaklarım var.
- Şurada Fudayl bin İyaz var, dedim.
Emir-ül müminin gidelim deyince, hemen eve geldik. Dışardan baktık ki Fudayl ayakta dua ediyor ve bir ayeti devamlı tekrar edip duruyor. Harun Reşid kapıyı çalmamı isteyince, hemen kapıyı çaldım. İçerden ses geldi:
- Kim o?
- Aç kapıyı, dedim. Dışarıda emir-ül müminin var.
- Emir-ül mümininle işim yok benim.
- Sen amire itaat etmez misin?
Fudayl, "Niçin zor kullanmaya mecbur ediyorsun" dedi ve aşağıya inip kapıyı açtı. Sonra da odaya çıkarak ışığı söndürdü ve evin bir köşesine çekildi. Biz de içeri girdik. İçerisi karanlık olduğu için ancak el yordamıyla kendimize yol bulmaya çalışıyorduk. Harun Reşid’in eli, benden önce Fudayl’ı buldu. Fudayl hemen şu sözü söyledi:
- Bu yumuşak el, yarın Allah’ın azabından kurtulabilecek mi?
Halife ona dedi ki:
- Sana getirdiğimiz şeyi al; Allah sana merhamet etsin.
Fudayl şu cevabı verdi:
- Ömer bin Abdülaziz hilafet yükünü üzerine aldığı zaman devrindeki álimleri çağırıp şöyle dedi: "Ben bu belayı omzuma almış bulunuyorum. Sizler bana yol gösteriniz." Devlet başkanlığını bir bela, bir yük kabul etmişti. Halbuki sen ve arkadaşların onu bir nimet ve bir devlet telakki ettiniz. O gün álimler ona şöyle dediler: "Eğer yarın Allah’ın azabından kurtulayım diyorsan, kendin için istediğin şeyi bütün Müslümanlar için de iste ve kendin için arzu etmediğin şeyi başkaları için arzu etme."
Ben de sana şunları söylüyorum: "Ben, ayakların yalpalayıp kaydığı o dehşetli günden, senin hesabına çok korkuyorum. Allah (C.C) sana acısın! Sen, Ömer bin Abdülaziz gibi yol göstericiler bulabiliyor musun?"
Bu sözler üzerine Harun sarsıla sarsıla ağlamaya başladı ve biraz sonra da kendinden geçti. Fudayl’a dedim ki:
- Müminlerin emirine biraz acımaz mısın?
Şu cevabı verdi:
- Ey ibni Ümm-i Rebi! Sen ve senin gibiler onun kalbini öldürüyorsunuz, ben ona acıyayım öyle mi?
Harun bir müddet sonra ayıldı ve şunları söyledi:
- Allah sana merhamet etsin, ne olur biraz daha söyle.
- Ey müminlerin emiri! Duydum ki Ömer bin Abdülaziz’in valilerinden biri, halifeye şikáyet edilir. Ömer, ona şu kısa mektubu yazar:"Ey kardeşim; cehennem ehlinin ebedi ateşe kalmakla beraber ebedi uykusuz kalmaya da mahkûm olduklarını sana hatırlatırım. Allah huzurundan kovulmaktan sakın; zira bu kovulmak, her şeyin sonu ve bütün ümitlerin suya düşmesi demek olur."
Vali mektubu okuyunca, dağ-bayır aşarak Ömer bin Abdülaziz’in huzuruna gelir. Halife ona, niye geldiğini sorar. O da, "Mektubun kalbimi paramparça etti, artık Allah’a kavuşuncaya kadar asla tekrar valiliğe dönmeyeceğim" cevabını verir.
Harun tekrar şiddetle ağlamaya başlar ve yalvarırcasına:
- Ne olur biraz daha söyle, Allah, sana merhametini lütfeylesin.
Fudayl şöyle konuşur:
- Ey güzel yüzlü! Hiç şüphe yok ki Allah, kıyamet gününde seni şu insanlardan soracaktır. Şayet bu güzel yüzü, cehennemden korumaya gücün yeterse onu koru! İdare ettiğin halkından herhangi biri için sabah veya akşam kalbinde en ufak bir kin veya nefret bulundurmamaya çalış, zira Allah’ın Resulü şöyle buyurmuştur: "Her kim idare ettiği halkına kindar olarak sabahlarsa cennet kokusu alamaz."
Harun tekrar ağlamaya başladı. Sonra Fudayl’a sordu:
- Borcun var mı?
- Evet! Rabbime borcum var; bundan dolayı da beni hesaba çekecek. Vah bana ki benden hesap soracak. Vah bana ki bütün delillerimi aklımdan çıkaracak. Vah bana ki benimle münakaşa edecek.
- Ben kullara olan borcundan bahsediyorum.
- Allah bana bunu emretmedi. O, bana, sadece kendisinin birliğini kabul edip emirlerine itaat etmemi emretti.
- İşte sana 1000 dinar. Al bunu, ailenin ihtiyaçları için harcarsın. Bununla ibadetini daha kuvvetlendirirsin.
- Ben seni kurtuluş yoluna götürmek istiyorum, sen ise maddi şeylerle beni mükáfatlandırmak istiyorsun. Paranı al ve git.
Dışarı çıktık, Harun Reşid bana döndü ve dedi ki:
- Beni bir adama götürmek istediğinde işte böyle adamlara götür.
Çünkü o gün Fudayl bir tek dinara bile muhtaçtı.
SORALIM ÖĞRENELİM
Eşim Şafii, ben Hanefi’yim, eşimin mezhebine girmem gerekir mi?
Filiz TANI/UŞAK
Hanefilik de Şafiilik de hak mezheplerdir. Bu mezhepler denize ulaşan su yollarına benzerler. İslam denizse, mezhepleri de bu su yollarıdır. Onun için her biriniz mezheplerinizde de kalabilirsiniz, biriniz ötekinin mezhebine de geçebilirsiniz.
Yurtdışında sünnet yapacak Müslüman doktor bulmakta zorlanıyoruz. Hıristiyan doktora sünnet ettirebilir miyiz?
Ali UĞUR/VİYANA
Sünnet, bir ibadet ve gelenektir. Peygamberimizin sünnetidir. Ama aynı zamanda tıbbi bir iştir. Bu nedenle de gayrimüslim olan ama dalında uzman olan bir doktora çocuğunuzu sünnet ettirebilirsiniz. Önemli olan doktorun ne yapacağını bilmesidir.
Sigara, abdesti bozar mı?
Cemil TUZCU/SİNOP
Sigara, abdesti bozmaz.
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2009
SON zamanlarda sıkça Müslüman bilim adamlarının, insanlığın bilimsel geçmişine katkıları sorgulanmaktadır. Bazılarına göre İslam álimleri dünyanın bilimsel geçmişine herhangi bir katkıda bulunmamışlardır. Bazılarına göre ise Batı’daki modern Rönesans hareketi, Endülüs Emevi Devleti’nin (İspanya) yıkılıp yüz binlerce Arapça kitabın çalınarak Latince’ye tercümesinden sonra başlamıştır. Özellikle de son zamanlarda İslam áleminde görülen işgaller, savaşlar, kan ve gözyaşı bu soruyu yeniden gündeme taşımaya başladı. İslam álemi teknik açıdan Batı’yı neden geçemiyor, İslam ülkeleri neden yerinde sayıyor? Dünya siyasetinde etkin olamamanın altında yatan gerçek, geri kalmışlık mıdır? Yoksa İslam ülkelerinin farklı paktlarda yer almaları, bir araya gelmemeleri ve ekonomik güçlerini birleştirememeleri mi etken olmaktadır?
Arap ülkelerinde görülen kalitesiz yöneticiler ve idareciler mi bilimsel faaliyetlerin katilidir? Elbette bu sorunun cevabı bizim bu yazımızın konusu değildir. Biz bu yazımızda, İslam álimlerinin bilim hayatına katkılarından bir kısmını ele alacağız ki daha sonra neden bu muhteşem mirasa sahip çıkamadık diye sorabilelim:
* * *
Kızamık ve çiçek hastalığını ilk bulan "Razi"dir.
Mikrobu ilk tanımlayan kişi "Akşemseddin"dir.
Cüzamın sebep ve tedavilerini bulan "İbn Cessar"dır.
Vebanın bulaşıcı olduğunu keşfeden "İbn Hatip"tir (1313-1374).
Kılcal damar sistemini ilk ortaya atan "Ali bin Abbas"tır (?-990).
İlk defa göz hastalıkları hakkında bilgi veren "Dr. Ali bin İsa"dır (11. yy.).
İlk katarak ameliyatını yapan "Ammar"dır (11. yy.).
Trigonometrinin mucidi, sinüs ve kosinüsü ilk kullanan "Battani"dir (858-929).
Dünyanın döndüğünü ilk bulan, Ümit Burnu, Amerika ve Japonya’nın varlığından bahseden ilk bilim adamı "Beyruni"dir (973-1051). Beyruni, Christoph Colomb’dan yüzyıllar önce Amerika’nın varlığından bahsetmiştir.
"Copernik"e yol açan astronom "Bitruci"dir (13. yy.).
Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamı "Cabir bin Eflah"tır (12. yy.).
Maddenin en küçük parçasının (atomun) parçalanacağını söyleyen "Cabir bin Hayyam"dır (721-805).
Hayvan gübresinden amonyak elde eden "Cahiz"dir (776-869). Zooloji ilminin öncülerindendir.
İlk sistem mühendisi, ilk sibernetikçi ve bilgisayarın babası olarak "Cezeri" (1136-1206) bilinir. Batılılara göre bu İngiliz matematikçi Carles Babbage’dir.
"Hayatül Hayavan" zooloji ansiklopedisini ilk yazan "Demiri"dir (1349-1405).
Trigonometriye tanjant, kotanjantı kazandıran matematikçi "Ebul Vefa"dır (949-998).
Medcezir olayını ilk keşfeden "Ebu Mahşer"dir (785-886).
Ses olayını fiziki açıdan ilk açıklayan "Farabi"dir (870-950).
Ekliptik meyilini ilk tespit eden astronom "Pergani"dir.
Ondalık kesir sitemini bulan "Gıyaseddin Çemşit"tir.
İlk cebir kitabını yazan, cebir ilmini sistemleştiren, algoritmaya isim olan "Harizmi"dir (780-850).
Ortaçağın en büyük botanikçi ve eczacısı "İbn Baytar"dır.
Wright kardeşlerden bin yıl önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren "İbn Firnas"tır (?-888).
Sosyolojiyi kuran, tarihe psikolojik yorumları ekleyen tarih felsefecisi "İbni Haldun"dur (1332-1406).
Optik ilminin kurucusu, Galile teleskobunun arkasındaki isim "İbn Heysem"dir (965-1051).
Torna tezgáhını ilk yapan "İbn Karaka"dır.
Vasco da Gama, "İbni Macit"in bilgilerinden yararlanarak Hindistan’a ulaşmıştır.
Doktorların sultanı olarak bilinen "İbni Sina" (980-1037) hastalık yapan küçük organizmalar, cıva ile tedavi, Pastör’e ışık tutma, ilaç bilimi ve teşhis koymada dünyayı yönlendirdi.
Kan dolaşımını ilk bulan "İbn Nefis"tir.
Listeyi daha da uzatabiliriz. Felsefe alanında da böyle:
Alman Leibnite (1646-1716) ve Factarke, aralarındaki zaman ve mekán tartışmalarında Gazeri ve İbn Rüştü’yü referans almışlardır.
Sıfırı sayılar dünyasına hediye eden İslam álimleridir.
İnsanlığı Romen rakamlarının çetrefilliğinden kurtaran da onlar. Bundan dolayıdır ki ilk İngiliz Kralı Rex, bastırdığı parasının ilk yüzüne besmele, diğer yüzüne de Peygamberimizin adını yazmıştı.
Ortaçağın papazlarının cüppelerinin kenarına ayet yazdıkları bilinir.
Dediğim gibi liste daha çok uzun. Bu konuda, Dr. Singrid Hunke ve Prof. Suat Sezgin’e göz atmak yeterlidir. Ama biz, İslam öncülerinin önümüze koydukları bu hammaddeyi hasıraltı etmekte bire biriz. Peki, bu kadar muhteşem bir geçmişin evlatları niye böyle çile, gözyaşı dökmekte ve sömürülmektedir? Bence problem, Müslüman oluşumuzda değil, dünyada güçlü olmanın gerektirdiği uluslararası standardı uygulayamamaktadır. İdarecilerimizin aymazlığındadır. Devletin ve bilimsel kadroların sürekliliği yerine, hükümetlerinin ehliyetsiz kadrolarını istihdam etmelerindedir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Sırat köprüsü var mı?
Cevat BİLİM/VAN
Sırat köprüsü hadislere geçer. Meryem Suresi 71. ve 72. ayetleri sırat köprüsüne işaret eder. Bazı hadislerde göre cehennemin iki ucu üzerine sırat köprüsü konacaktır. Kaygan bir köprüdür, müminler bu köprüden hızla geçecektir. Kötüler ve inançsızlar aşağı düşeceklerdir.(Buhari H.S. No: 7439; Müslim H.S. No: 1839). İslam álimleri, sırat köprüsünün varlığına inanmak imanın gereğidir, derler.
Hamile kadının çocuğunu emzirmesi yasak mı? Eşi ile birleşebilir mi?
Meryem ÇUBUK/İZMİR
Çocuk emzirirken hamile kalan kadının çocuğunu emzirmesi sakıncalı değildir. Eşi ile birlikteliği de böyle; ne var ki bu iki konuda tıbbın uyarılarına da dikkat etmek ve doktora danışmak gerekir.
Kocam haram kazanıyor, benim de gücüm yok mecburen yiyorum, ne yapayım?
Meliha SINIR/İSTANBUL
Kocanızı gücünüzün yettiğince ikaz etmeniz gerekir. Fayda sağlamazsa helal yerlerden geçiminizi sağlamaya çalışınız. Buna da gücünüz yetmezse (gönül hoşnutluğu olmadan) ihtiyacınız kadarınca o paranın içinden kullanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 2 Ocak 2009
HAZRETİ Peygamber (SAV), "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyuruyor. İnsanın vicdanında var olan ama örselenmiş güzel ahlakı tamamlamak için. Demek ki, eksikler var. Bugün o eksikler daha da belirgin. Yeniden bir temizlenme, arınma dönemi yaşamalıyız. Yüreklerimizi, saflarımızı sıklaştırmalıyız. Birbirimizi sevmeliyiz. Tek akıl, tek vicdan, tek ses ve tek yürek olmalıyız. İnsanlığın onurunu korumak için.
Birkaç gündür bombalanan Gazze’de hayatını kaybeden sivillerin 130’u çocukmuş! Öyle diyor rakamlar. Helali haramı, varlığı yokluğu, suçu veya suçsuzluğu anlamadan bu dünyayı bize, dünyayı kirletenlere bırakıp narin kefenlerine sarılarak giden 130 çocuk. Sizden özür diliyorum çocuklar insanlık adına. Dünyanın ve İslam áleminin kefenine, lüksüne, şatafat ve debdebesine kanmış liderleri adına sizden özür diliyorum.
* * *
Ellerindeki kutsalları değiştirenlere, gönüllerinden "sevmek, merhamet etmek ve insan olmak" kavramlarını çıkarmış olanlara, görmeyenlere veya bu kutsalları göremeyenlere denecek fazla bir şey yok maalesef. Bu yeni yılın ilk günlerinde "Sevgi Peygamberi"nin merhamet, sevgi ve şefkat kokan mesajlarını yeniden hatırlatmak ihtiyacı hissettim. İnsanlığın ölüm kusan silahlara, roketlere, bombalara değil insan olmaya muhtaç olduğunu yeniden hatırlatabilmek için. Yüce Allah’ın bize zulüm doğurmayan, onurlu bir güç vermesine muhtaç olduğumuzu yeniden hatırlatmak için gelin beraberce Peygamberimizin cennet bahçesinde kısa bir gezintiye çıkalım.
- Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: Resulullah ilk turfanda meyveyi gördüklerinde o yemişi yanındaki en küçük çocuğa verirdi. (Müslim, Hacc, 85) Önce çocukları sevindirirdi.
- Bir harbin sonunda vurulmuş bir çocuk gördü. Kimin vurduğu belli değildi. Çocuk kimdi, belli değildi. O gün, bütün bir gün Hz. Peygamber (SAV) mübarek ellerini göğe çevirdi ve Ya Rabbi, ben bu çocuktan dolayı sana yöneliyorum. Muhammed’in bundan haberi yoktu. Muhammed bundan razı değildir. Muhammed bu günahtan habersizdir.
- Savaşmak zorunda olan ashabına -Hz. Ali’ye- talimat veriyordu. "Kadın öldürmeyin, çocuk öldürmeyin, yaşlı öldürmeyin, kilise yakmayın, yeşillikleri koparmayın." Dünya bu ilkelerden ne kadar uzakta. Dünya bu güzelliklere ne kadarda yabancı düşmüş. Bir yanda medeni olduğunu, nazik olduğunu fısıldarken öte yanda ölüm kusanlara tebessümle bakanlar.
- Hz. Ömer (RA) anlatıyor: Peygamberimiz şöyle buyurdu. "Merhamet etmeyenlere (ahirette) merhamet olunmaz. Bağışlamayan kimse bağışlanmaz. Tövbe etmeyen kimseden tövbe kabul edilmez.
- Bir adam Resulullah’a şöyle dedi: "Ya Resulullah, ben koyun kesiyorum. Ancak ona acıyorum". Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Sen koyuna merhamet edersen Allah da sana merhamet eder." Koyuna merhamet etmek. Sahabe bunu söyleyince Peygamberimiz yadırgamıyor, seviniyor, mutlu oluyor. Allah da sana merhamet etsin buyuruyor.
- Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: Peygamberimiz buyurdu. "Biri yolda yürürken çok susadı. Derken bir kuyu buldu. İçine inip su içti, çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine bu köpek de benim gibi susamış deyip tekrar kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeğe su verdi. Allah onun bu davranışından dolayı razı oldu ve onu bağışladı.
- Sahabe sordu: "Hayvanlara iyilik yapmaktan dolayı bize sevap var mı?" O cevap verdi: "Her yaş ciğer (canlı) için bir sevap vardır." (Buhari, Şirp, 9; Müslim, Selam, 153)
Mazlumun, mağdurun, çocuğun dini ve ırkı sorgulanmaz ve sorulmaz. Onun yanında olunur, karşısında olunmaz. Kanı dökülmez, kanı dindirilir. Gözü yaşartılmaz, gözyaşı dindirilir. Hiçbir kutsal, çocuk öldür, diyemez. Medeni dünya bundan ne kadar uzakta!!!
SORALIM ÖĞRENELİM
Aşure günü neler oldu.
Sami ULAK/İZMİR
1- Allah, Hz. Musa’ya aşure gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2- Hz. Nuh, gemisini Cudi Dağı’nın üzerine aşure günü demirlemiştir.
3- Hz. Yunus, balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.
4- Hz. Ádem’in tövbesi aşure günü kabul edilmiştir.
5- Hz. Yusuf, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan aşure günü çıkartılmıştır.
6- Hz. İsa o gün dünyaya gelmiş ve o gün semaya yükseltilmiştir.
7- Hz. Davut’un tövbesi o gün kabul edilmiştir.
8- Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9- Hz. Yakup’un, oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10- Hz. Eyyüb, hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
Peygamberimizin vefatından sonra da torunu Hz. Hüseyin, 10 Muharrem’de şehit edilmiştir. Rahmetle anıyoruz.
Aşure günü oruç tutmak sünnet midir? Tutalım mı?
Tuğçe SILA/NEVŞEHİR
Muharrem ayında ve aşure günü oruç tutmak sünnettir. Yalnız aşure günü, yani Muharrem’in onuncu günü oruç tutarken bunu bir gün önce veya bir gün sonrayla birleştirmemiz uygun olur. Yani, 9-10 veya 10-11 günleri oruç tutulmalıdır.
Haram aylar hangileridir. Ne demek haram aylar?
Nazlı AYDIN/MUĞLA
Kuran-ı Kerim’in bahsettiği haram aylar (Tevbe 9; 36-37) Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır. Kuran-ı Kerim, savaş ve yağmayla geçinen Arapların bu aylarda ateşkes ilan ettiklerini ve sonra da hileyle bu ayların yerlerini değiştirdiklerini anlatır. Samimiyetsizliklerinden bahseder.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2008
’NE olacak sizin haliniz, gün gelecek ve siz bir kabın içindeki yemek gibi olacaksınız. Diğer milletler sizi yemek için üstünüze üşüşecekler. Tıpkı bir kabın içindeki yemeği bitirmek için sofraya üşüştükleri gibi.’ Bu sözleri Hz. Peygamber söylüyordu. Karşısında sahabesi oturuyordu, sözler sahabe üzerinde şok etkisi oluşturdu.
Sordular hayret ve dehşet içinde: "Ey Allah’ın Resulü! O gün, yani diğer milletlerin, güçlerin, kültürlerin oyuncağı haline geldiğimiz gün sayımız az mı olacak, azlığımızdan dolayı mı bu utandırıcı duruma düşeceğiz?" Peygamberimiz hayır dediler: "Tam aksine, o gün sayınız çok olacak ama sizi Vehn, korku ve zayıflık kuşatacak. Bu nedenle de bu hale geleceksiniz."
Sahabe bir daha sordu: "Vehn nedir ey Allah’ın elçisi!" Peygamberimiz cevap buyurdular: "Ölüm korkusu ve dünyaya aşırı tutkunuz." (Ahmed, müsned, II, 259; 278; Ebu Davud, İbn Mace, Tıbb, 5)
* * *
Kitaplarda geçen bu hadis "Kus’a = Kab" hadisi olarak da anılır. Bu hadisin sosyolojik, siyasi uzantılarının doğrulanmadığını söylemek çok garip olmasa gerek. Hadisin anlattığı şudur aslında: Dünya Müslümanları, diğer milletlerin siyasi, kültürel ve sosyal manevra alanı haline gelecekler. Kıyametin küçük alametlerinden biri de buydu. Hz. Peygamber (SAV) bu vakanın zamanı geldiğinde oluşacağını haber veriyor. Oldu mu, olmadı mı, gelin bunun kararını sizler veriniz. Hz. Peygamber’in hadislerinde kıyametin küçük sayılan belirtilerinden çarpıcı olan şu örnekleri de sıralayabiliriz:
1-Hadisler (Peygamberimizin sözleri) inkár edilecek
Bu konuda Peygamberimiz ciddi bir uyarıda bulunuyor. Hadis literatüründe "erike = dayanılıp oturulan yer, sedir, koltuk" hadisi olarak da anılan bu hadiste Peygamberimiz şöyle buyurur. "Süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan ’Bizlerle sizler arasında Allahu Teala’nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz’ deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum Kuran-ı Kerim’de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah’ın haram kıldığı şeyler Allah’ın haram kıldığı şeyler gibidir." (Ebu Davud, Süne, 6 hd: 4604; Tirmizi İlim, 10 hd: 2664; İbn Mace Mukaddime, 2 Ahmed, Müsned, 1/6 IV,21; Tahavi, Şerhu mánia, IV 209; İbn Hibbam, I, 107 Darekutni, Sünen IV, 287)
Bu hadis bir mucizedir. Peygamberimizin mucizevi bir ikazıdır. İleride hadislerin inkár edileceğini bildiriyorlar. Bugün böyle değil mi? Bazı İslamcılar hadisleri yok sayarak arzularına göre Kuran’ı ve İslam’ı yorumlamaya çalışmıyorlar mı? (Bizim kastettiğimiz sahih hadislerdir. Problemli hadislerle işimiz olmaz.)
2- Ölümler ve inayetler çoğalacak
Hz. Peygamber bunun olacağını asırlar öncesinden haber veriyor. Şöyle buyuruyor. "Herc olmadan kıyamet kopmayacak. Sahabe sordu: Ey Allah’ın Resulü, herc nedir? O şöyle cevap buyurdu: Ölüm, ölüm..." (Buhari, İlim, 24; İstiska, 27; Edeb, 29; Fiten, 5; Müslüm, İlim, 5; Ebu Davud, Fiten I, ibn Mace, Fiten 25; İbn Ebi Şeybe, 15/64; İbn Hibban 8/251; Beğani, Şerhüs Süne, 15/28, Hd 4222)
Bu hadisin açılımında şöyle buyuruyor. "Katil niye öldürdüğünü, öldürülen ise niye öldürüldüğünü bilmeyecek." Tam bir kaos, anarşi. Düzenin altüst olduğu bir inkıraz ve yıkım dönemi. Dünya zaman zaman bu cinneti yaşamıyor mu? Patlayan bir bombada hayatını, nedenini hiç anlamadan kaybetmenin yanında, kimin adına tetik çektiğini bilmeden binlerce cana kıyanlar az mı?
3- Rüşvet çoğalacak ve yaygınlaşacak
Hz. Peygamber şöyle haber veriyor bu gerçeği. "Hediyeyi, hediye oldukça alınız. Rüşvete dönüştüğünde hediyeyi de almayın. İnsanlar, açlık ve ihtiyaç korkusuyla rüşvet alacaklar. Başınıza bazı idareciler gelecek. Kendileri için mubah, uygun ve olabilir gördükleri şeyleri sizlerden esirgeyecekler. Onlara bunun hesabını sorduğunuzda sizleri etkisiz hale getirirler. Onları dinlediğinizde sizleri saptırırlar." (Taberani, Mü’cem, 20/90, hd 172 ibn Hacer, metalib, IV, 267; Hatip Bağdadi, Tarih, 11/398)
Bu hadisin işaret ettiği doğrulanmadı mı? İnsanların bir kısmının, rüşvet almadan hakkını bile vermiyorlar. Yüzdelik rüşvetler aleni olarak konuşulur hale gelmedi mi?
* * *
Tabii ki bu konuda yapacaklarımız henüz bitmedi. Önümüzdeki hafta da devam edeceğiz. Çünkü bu konuda alınacak ders çoktur. Hz. Peygamber’in sözlerine dikkat ettiğimizde sosyal yaralarımıza temas ettiğini, krizlere işaret ettiğini görüyoruz.
Kıyameti insanlar hak edecek aslında. Yüce Rabbimiz, durup dururken káinatın ömrüne son vermeyecek, insanoğlu düzeni yıkacak, insanoğlu bindiği dalı kesecek, insanoğlu hayatı kirletecek, insanoğlu hayatı amacından saptıracak, insanoğlu ilahi meseleyi kulak arkası edecek. İşte esas kıyamet budur. Daha sonra gelecek ise bunun bahanesidir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Hz. Azrail bir anda birden fazla insanın canını nasıl alabilir?
Sultan ANAR İSKENDERUN
Yetkiyi ve gücü veren yüce Allah, bu imkánı da verir. Bunu şöyle anlamak lazım: Hz. Azrail, her insanın ruhunu eliyle alıp çıkartıyor. Olay böyle değildir. Ortada olan ruhlar üzerinde Hz. Azrail’in tecelli gücünün yansımasıdır veyahut bir anda milyarlarca yerde görülmesi gibidir. Tıpkı bir güneşin gökte dursa da, her tarafta ışık ve ısısının görülmesi gibi. Bir de şöyle düşünelim: Elektriğin şalterini indirip kaldırdığımızda milyonlarca ışık yanar veya söner. Azrail’in ruhu alması da böyledir.
Ahirette Peygamberimizin şefaati olacak mı?
Kerim CAN AMSTERDAM
Hz. Peygamber, ahirette şefaat edecektir. Tabii ki bu şefaat, Yüce Allah’ın izniyle olacaktır. Bu hususa ayetler işaret eder; hadislerde açıkça açıklar. Geniş bir yazımızda bu konuyu ele alırız.
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2008
HAZRETİ Peygamber’in yanına gelen bir kişi sordu: "Ey Allah’ın Resulü, kıyamet ne zaman kopacak?" Peygamberimiz şöyle cevap verdi: "Bu hususta kendisine sorulan zat (yani, peygamber) soru sorandan daha bilgili değildir." Doğrudur. Peygamberimizin buyurduğu gibi kıyametin zamanı gizli tutulmuştur. İlan edilmemiştir.
Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamber’in kıyametin zamanının tayiniyle ilgili konuşmayacağını bildiriyor: "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Onu bilip söylemek nerede, sen nerede? Onun nihai -kesin- bilgisi yalnız Rabbine aittir." (Nai’at 42-43)
* *Ê *
Kıyamet; evrenin bozulması, her şeyin altüst olması, káinatın ölmesi ve sonradan yeniden dirilmesi anlamına gelir. Kuran-ı Kerim, kıyametle ilgili birçok isim kullanır. Yevmül Kıyame (diriliş günü), es-Saa (saat), Yevmül Ahir (son gün), Yevmüddin (ceza günü), Yevmül Fası (karar günü), Yevmüt-Teğabun (kusurların ortaya çıktığı gün), el-Karia (şaşırtan felaket) sadece bunların bir kısmıdır. Hem hayatın sona ermesi, hem de yeniden diriliş. Biz buna kıyamet diyoruz.
Kuran-ı Kerim ve sahih hadisler, kıyametin küçük ve büyük alametlerinden bahseder. Álimler genellikle -uzun yıllardır- küçük alametlerin bir kısmının meydana geldiğini söylerler. Biz de bu yazıda káinatın ön dengesinin bozulması anlamındaki küçük alametlerden bir kısmına değinelim ve soralım: Saat yakınlaşıyor mu yoksa?
1- İnsanlar ölümü arzulayacak hale gelecek (Buhari, fiten 25, Müslim, fiten 53-54).
Yaşam çekilmez hale gelecek, vefasızlık, dengesizlik hassas insanları ümitsizliğe sürükleyecek. "Yerin altı, üstünden daha hayırlı" diyecek hale gelecekler.
2- İslami ilimler ortadan kalkacak, cehalet artacak (Buhari, fiten 4).
Gerçekten de her bilen veya bilmeyenin dini hususlarda cesurca konuştuklarına şahit oluyoruz.
3- Depremler çoğalacak (Buhari, fiten 25).
Belki de yıkıcı ve tahrip edici her türlü deprem çoğalacak. Manevi depremler, psikolojik depremler, aileleri tahrip eden depremler, sadakat değerini ve daha nicesini kökten yıkan depremlerdir.
4- Cinayetler çoğalacak, fitneler meydana gelecek (Buhari, fiten 4; Müslim fiten 18).
Her gün gazete sayfalarında ürperten, iğrendiren cinayetlerle muhatap olmuyor muyuz? Bilezikleri için ninesini öldüren torun, babasını ve kardeşini öldürüp cesedi başında kahvaltı yapan ruh hastaları, bir otopark için birbirlerini kurşunlayan mafya grupları ve daha nice vukuat.
5- Zina açıkça işlenecek ve günahlar aleni işlenir hale gelecek.
Günahların saklanmaması, övünülerek sıkılmadan anlatılması, dengenin bozulduğuna işaret değil mi? Gayrimeşru ilişki ve yaşantının çoğalmadığını kim iddia edebilir?
6- Emanet kaybolacak.
Hz. Peygamber’e kıyamet ne zaman kopacak diye soran kişiye Hz. Peygamber şöyle cevap buyuruyorlar: "Emanet ehil olmayana bırakılınca kıyameti bekle."
Bu haber gerçekleşti mi? Yoksa henüz vakti var mı? Aslında bunun cevabını vermek için sağa sola, yani etrafımıza bakmamız yeterlidir. Birçok görevin, kurumun, müessesenin başında ehil insanlar mı, yoksa kayırılanlar mı var! Sanıyorum hiçbirimiz, gönlümüz rahat bir şekilde "Emanetler ehillerin elinde" diyemeyiz. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Hiç kuşkunuz olmasın, yarın da böyle olacaktır. Hz. Ömer hassasiyeti gelişmedikçe "emanetler pazarlanmaya" devam edecektir.
7- Ayak takımı (sefil) insanlar yükselecekler. (Müslim İman, Nevevi, 1/163).
Hz. Peygamber, "Rüveybide" konuşmaya başlayınca kıyamet beklenecek buyuruyor. Soruluyor: "Rüveybide" ne demek diye. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "İnsanlar adına konuşan sefiller." (İman Ahmet, Müsned, 15/37-38).
8- Ancak birbirlerini tanıyanlar selamlaşacaklar. (Ahmet, Müsned, 5/333)
İnsanlar arasında güven ve sıcak ilişkiler kaybolacak. İnsanlar bir ortama girdiğinde -eğer tanıdık kişi yoksa- sadece bakışacaklar ve en basit bir sevgi sözcüğünü, selamı bile esirgeyecekler.
9- Yalan yere şahitlik çoğalacak, doğru şahitlikten kaçınılacak (Fethül bari 5/ 261; Nevevi, 2/8182).
10- Ani ölümler çoğalacak (Heysemi, mecme, 7/325).
Belki trafik kazaları, belki sel ve depremler, belki yaygın hastalıklar, belki anarşi kastedilmiştir. Ama ani ölümlerin çoğaldığı bir vakıa. Kıyametin bugün dünyanın geçmiş ömrüne kıyasla daha da yakınlaştığını söylemek mümkündür. İnsanlığın kıyametle randevusunun yaklaştığına dair yazacaklarımız daha devam edecek.
Not: Hafta içi her sabah saat 09.00-10.00 arasında canlı yayında Star TV’de sorularınızı cevaplıyoruz.
SORALIM ÖĞRENELİM
Kefenin beyaz olması şart mı?
Yılmaz DİNÇ/MANAVGAT
Sünnettir. Ama şart değildir. Beyaz bulunmazsa başka renkten kumaş da kefen olabilir.
Kocam gayrimeşru (haram) ilişki yaşıyor. Boşanmayı isteme hakkım var mı?
Didem T./İSTANBUL
Öncelikle eşinizi bu çirkin halden kurtarmaya çabalayınız. Boşanma meselesine gelince, böyle bir kocadan boşanmayı isterseniz dinen sorumlu olmazsınız. Buna hakkınız vardır.
Komşum evli olmasına rağmen káğıt üzerinde bekár görünüp ailesinden kalan maaşı alıyor, bu sakıncalı mı?
Talip YALÇIN/MANİSA
Evet, devleti ve kurumlarını aldatmak suretiyle alınan maaş ve diğer gelirler haramdır.
Babam, teyzemin kızıyla evlenmemi vasiyet etti, sonra da vefat etti. Bu vasiyeti tutmak zorunda mıyım?
Ali UTKU/İZMİR
Babanızın vasiyeti sizin açınızdan yerine getirilecek nitelikteyse yerine getiriniz. Ama teyze kızınızla uyum sağlayamayacaksanız, bu evlilik yürümeyecekse, sevmiyorsanız, babanızın vasiyetini yerine getirmek zorunda değilsiniz.
Yazının Devamını Oku