Gaz bombası, sis bombası attı.
Plastik mermi ile ateş etti, yaraladı.
Kimyasal tazyikli su ile müdahale etti.
Sınırına jiletli tel çekerek geçişleri engellemeye çalıştı, geçenleri yaraladı.
Sığınmacıları gerçek kurşunla ateş altına alarak ölümlere sebep oldu.
Sınırı geçmeyi başaranların paralarına, eşyalarına el koyup çırılçıplak soyarak yollara bıraktı.
Coplarla, tahtalarla, tekme tokatla sırtlarından kan gelinceye kadar dövdü.
25 Mart 2009’da içinde bulunduğu helikopterin şüpheli biçimde düşmesi üzerine beraberindeki 5 kişi ile hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu dosyasında FETÖ parmağı somut delillerle iyice belirginleşmeye başladı. Özellikle, FETÖ’nün Elazığ avukatlar yapılanması yöneticisi Abdullah Önder’in itirafları ve adını verdiği FETÖ yöneticilerinin ByLock yazışmaları ile soruşturma bu yönde genişletildi. Önder, FETÖ’nün Elazığ il imamı Mehmet Durakoğlu’nun Türkiye imamlarından Barbaros Kocakurt üzerinden dosyayı karartma girişimini, isim, yer ve tarih vererek ayrıntılı biçimde anlatmıştı. Barbaros Kocakurt’un FETÖ elebaşı ile görüşmesi, Mehmet Durakoğlu’nun ByLock yazışmalarına da yansımıştı. Halen FETÖ’den tutuklu olan Durakoğlu’nun bir başka FETÖ üyesiyle yazışmalarında, FETÖ elebaşı Gülen’in dosyaya müdahil olduğu, “Büyüğümüzle (Gülen) görüştük, Yazıcıoğlu hadisesini hallettik” dediği ortaya çıkmıştı.
FETÖ’CÜ DARBECİLER
İtirafçı Abdullah Önder de ifadesinde, Gülen’in düşen helikopterden elektronik parçaları söken FETÖ’cü astsubay Aydın Özsıcak ve binbaşı Davut Uçum’un avukatlığını örgüt üyesi Mustafa Atalar’ın yapmasını, “bomba” olarak nitelendirdiği, “Ortaya çıkarsa altından kalkamayız” dediğini anlatmıştı. Özsıcak ve Uçum, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Marmaris’te bulunan Erdoğan’a yönelik suikast timi içinde de yer almıştı.
Olayı 26 ve 27 Şubat günü bu köşemde tüm bu ayrıntıları aktarmıştım. Yazılarım üzerine
New York ve Washington’da basın kulübü, üniversiteler, STK’lar, Amerikan Kongresi üyeleri ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüştük. FETÖ’nün içyüzünü ve 15 Temmuz darbe girişimini konuştuk.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir bürokratla görüşmeye gittiğimizde, bakanlığın girişinde bizi uzun boylu, mavi gözlü ve çok iyi Türkçe konuşan Albay Richard Outzen karşıladı.
Kendisini “Merhaba, ben enişte” diyerek tanıttı. Meğer eşi bir Türk, kayınpederi de emekli bir astsubaymış.
Richard Outzen Türkiye’de görev yaparken eşiyle tanışmış, o günden beri de mutlu evliliğini sürdürüyor.
Albay Outzen çok açık konuşan, içi dışı bir dediğimiz insanlardan birisi. Dört yıl önce, yani 2016’da Washington’da görüştüğümüzde, Türkiye hakkında konuşurken 15 Temmuz darbe girişimi kadar Türkiye’deki hukuk ve ifade özgürlüğü konusu da açıldı. Ben, Outzen’e “Türkiye’de bu konular yeni değil, 2013’ten önce de Türkiye’de bu sorunlar vardı, Erdoğan da aynıydı ama o dönemde Amerika bunları hiç dile getirmedi, 2013’ten sonra ne oldu da Amerikan yönetimi Erdoğan’a bu kadar cephe aldı ve Türkiye’nin demokrasi, hukuk gibi sorunlarını keşfetti?” diye sordum.
OBAMA’NIN AÇIKLAMASI
Richard Outzen, lafı hiç dolandırmadan “Gezi olayları ve Türkiye’nin Suriye politikasındaki farklılık” demişti.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin özel elçisiydi ve o tarihte Suriye’den gelenlerin sayısı 10 binlerle ifade ediliyordu. Ünlü sinema oyuncusu, 13 Eylül 2012’de de Gaziantep’e geldi ve Öncüpınar’daki konteyner kenti ziyaret etti. “Şimdi on kat daha fazla sığınmacı var. Türk hükümeti büyük cömertlik göstererek bu olağanüstü kampı kurmuş. Gerçekten çok etkileyici. Hiçbir yerde bunun gibi bir kamp görmedim” dedi ve gitti.
Jolie’nin ikinci kez geldiği tarihte, sığınmacı sayısı 220 bine çıkmıştı. Türkiye’ye gelmesi de övmesi de benim için şaşırtıcıydı.
Jolie üçüncü kez 2015’te, Mardin’deki kampları görmek için geldi. Bu kez sığınmacı sayısı 2 milyona yaklaşmıştı. Ünlü yıldız, yine destek çağrısı yaptı ve Türkiye’ye teşekkür ederek ülkesine döndü. 2015 sonunda Suriyeli sığınmacı sayısı 2.5 milyona, 2016’da 2.8 milyona, 2018’de 3.6 milyona çıktı. Batı, Türkiye’ye verdiği hiçbir sözü tutmadı. Suriye rejiminin İdlib saldırısı sonucu 34 askerimizin şehit olmasıyla birlikte, 27 Şubat 2020’den itibaren Türkiye, sığınmacıların Batı’ya geçmesine engel olmaktan vazgeçti. Yüz binden fazla insan sınırı geçti, yüz binlerce kişi de Yunanistan ve Bulgaristan’a girmeye çalışıyor. Ama medeni Avrupa, sığınmacıları silah, gaz, sis ve ses bombalarıyla karşılıyor. Hatta silahla vurup öldürüyor. İşte medeni Avrupa’nın geldiği son durum!
Ben de merak ediyorum, Angelina Jolie durumdan haberdar mı, neden bu olaya el koymuyor, Avrupa ülkelerine kapılarını açmalarını söylemiyor, Türkiye’nin misafirperverliğini örnek göstermiyor...
AVRUPA 6 MİLYAR EURO’YU YUNANİSTAN’A VERSİN
2011
Şehitlerimizin mekânı cennet olsun, ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun. Duyduğum ilk andan itibaren hep aynı şeyi söylüyorum: “Söz de mutabakat da bitti...”
Çünkü 34 askerimizin hain bir şekilde şehit edilmesi söz değil, eylem gerektiyordu. Nitekim Suriye rejim unsurlarına karşı gerçekleştirilen askeri harekâtta 2’si general olmak üzere yüzlerce rejim unsuru imha edildi.
Oysa Türk askeri orada Suriye’nin toprak bütünlüğünü de kapsayan, sivilleri korumak ve göç dalgalarını önlemek gibi barışçıl amaçlar için bulunuyordu. Rusya ve İran ile Türkiye’nin imzaladığı mutabakat da buna dayanıyordu.
Çatışmasızlık bölgesi ilan edilen İdlib’de Türkiye 12, Rusya 10, İran 7 gözlem noktası kurdu. Ama Rusya ve İran’ın desteğini alan Esad yönetimi, yalnızca Türkiye’nin gözlem noktalarına saldırılar düzenledi. Sonunda işi, başta da söylediğim gibi 34 askerimizin şehit olmasına yol açan “alçakça” bir saldırıya kadar vardırdı.
Bu 11 yılda Fetullahçı Terör Örgütü’nün polis, jandarma, TİB, savcılık ve medya ayağı ile cinayetteki rolünün üzerinin örtülmesinden başka bir şey yapılmadı. Oysa her ayağının tek tek incelenmesi lazım. Suikastın içindeki FETÖ parmağı ortaya çıktıkça, mahrem imamlar itiraf ettikçe bu örgütün cinayetin her yerinde olduğu görülüyor. Medyanın nasıl bir sınav verdiği ise “Nasıl tetikçilik ve kötü gazetecilik yapılır?” dersine konu olacak düzeydeydi.
Cinayetin planlanmasından işlenmesine, ardından delillerin karartılmasından savcılıktaki soruşturmanın üzerinin kapatılmasına ve medyadaki algı operasyonlarına kadar Yazıcıoğlu suikastının her alanında FETÖ ortaya çıkıyor.
Suikastın hemen ardından algı operasyonuna başlayan FETÖ medyası, önce “Yazıcıoğlu’nun Ergenekon soruşturmasında gizli tanık olacağı için bu örgüt tarafından öldürüldüğünü” yazmaya başladı.
Bir süre geçtikten sonra, FETÖ tarafından finanse edilen kumpas operasyonları için yayınlanmaya başlayan ve başında Ahmet Altan ile Yasemin Çongar’ın bulunduğu Taraf isimli gazetede, Mehmet Baransu akla ziyan bir haberi manşet yapmıştı. Belki birçoğu hatırlamıyordur ama benim unutamadığım haberlerden birisi: “Ölüm helikopterinde 139 kez arandı” manşetini taşıyordu.
Örgütün Elazığ il avukatlar sorumlusu olarak görev yapan Abdullah Önder’in Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifade, soruşturmanın bu yönde derinleştirilmesini sağladı.
8 Mayıs 2018’de savcılığa giden itirafçı Abdullah Önder, cinayetteki FETÖ parmağı hakkında isim isim, yer yer, tarih tarih itiraflarda bulundu.
Önder’in itiraflarına delil olarak gösterdiği ByLock yazışmaları ve HTS kayıtları da suikastta FETÖ parmağını teyit ediyor.
Dünkü yazımda Abdullah Önder’in aktardığım itiraflarını kısaca hatırlatayım...
*
ERDOĞAN’A SUİKAST EKİBİ
İtirafçı Abdullah Önder, 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast timinde yer alan FETÖ’cü eski astsubay Aydın Özsıcak ve binbaşı Davut Uçum’un avukatlığını FETÖ üyesi Mustafa Atalar’ın aldığının ortaya çıkmasının örgütte büyük bir paniğe yol açtığını anlattı.
FETÖ’cü Aydın Özsıcak ve Davut Uçum, kaza olur olmaz enkaza ulaşan, Muhsin Yazıcoğlu’nu en son sağ olarak gören ve kamera kaydı alıp, “helikopterin beyni” diye adlandırılan tüm elektrik cihazları söken ekibin içinde yer alıyordu.
1995 yılında Çukurova Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli okullarda öğretmen olarak görev yapan Abdullah Önder, 2004 yılında Elazığ’da görev yaparken FETÖ’ye girdiğini itiraf etti.
Önder, 2010-2015 arasında FETÖ’nün Elazığ imamlığını yapan Mehmet Durakoğlu’nun kendisiyle yakından ilgilendiğini ve 2014’te Elazığ’daki avukatların sorumluluğuna getirdiğini söyledi.
2014’ten, teslim olduğu 2 Mayıs 2017 tarihine kadar FETÖ’nün Elazığ avukatlar sorumlusu olduğunu anlattı.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra firari yaşadığını ve örgüt üyesi avukatlarla görüşmeye devam ettiğini anlatan Önder, eşinin de FETÖ’den tutuklanmasıyla 2 Mayıs 2017 günü Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na teslim olduğunu, 37 gün hapis yattıktan sonra tahliye edildiğini, halen FETÖ davasından yargılandığını anlattı.
PANİĞİ ANLATTI
Abdullah Önder, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybetmesiyle ilgili soruşturmalarda sanıklar hakkında takipsizlik kararının kalkmasından sonra Kahramanmaraş Emniyeti’ne 8 Mayıs 2018 tarihinde tanık olarak ifade vermek için başvurdu.
Emniyet tarafından savcılığa sevk edilen Abdullah Önder, 2014 yılında Yazıcıoğlu dosyasından gizlilik kararının kalkmasından sonra örgütün yaşadığı paniği ayrıntılı biçimde anlattı.