Yurtdışında firari olan FETÖ üyelerinin ardından, Türkiye’de bazı gazetecilerin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Gaziantep Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen FETÖ üyesi Mustafa Ulaşlı’yı “koronavirüse çare olacak mucize insan” diye pazarlayan yazılarından sonra, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalar beni pek şaşırtmadı ama FETÖ ile mücadele konusunda duruşları resmen ibretlikti. HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun kampanyası ise tam bir rezillikti.GAZETECİLERDEN KAMPANYA
Özellikle, Davutoğlu’nun tam bu kampanya sırasındaki “Haklarında cezai bir müeyyide olmayan bütün sağlık çalışanları ve bilim insanları görevlerine geri dönmelidir” sözü adrese teslim bir açıklama gibiydi. Çünkü adı ortaya atılan Ulaşlı hakkında FETÖ üyeliğinden soruşturma açılmış ve savcılık takipsizlik kararı vermişti.
Kemal Kılıçdaroğlu ise “Kamu sağlık kuruluşlarındaki eleman açığı hızla giderilmeli, KHK ile gönderilenler sağlık kuruluşlarına geri çağrılmalı” önerisinde bulundu.
Oysa siyasetçilerden OHAL Komisyonu tarafından hak ihlali ve görevi iade kararı verilen sağlık çalışanlarına yönelik bir çağrı yerinde olurdu.
OHAL Komisyonu’na telefon açsalar her türlü bilgiye ulaşmak mümkünken Davutoğlu’nun “Haklarında cezai bir müeyyide olmayan bütün sağlık çalışanları ve bilim insanları görevlerine geri dönmelidir” sözü FETÖ üyesi Ulaşlı lehine bir kampanyaya dönüşüverdi. Takipsizlik kararı olsa da Komisyon’dan FETÖ ile ilgili bağlantısına dair deliller öğrenilebilirdi.TAKİPSİZLİK KALDIRILDI
Nitekim Mustafa Ulaşlı 13 Nisan 2017 tarihinde takipsizlik kararı almış, bu karar ile OHAL Komisyonu’na başvurmuş, hakkındaki deliller nedeniyle 18 Eylül 2018’de göreve iade talebi oybirliği ile reddedilmişti.
FETÖ üyesi Ulaşlı hakkında adli makamlarda bulunan ve soruşturmayı yapan savcı Mehmet Bal tarafından göz ardı edilen delilleri son iki yazımda gündeme getirmiştim. Gaziantep Savcılığı o delilleri dikkate alarak takipsizlik kararının kaldırılmasını talep etti. Gaziantep 2. Sulh Ceza Hâkimliği de 26 Mart 2020 günü takipsizlik kararını kaldırarak Ulaşlı hakkında soruşturma açtı. Kararda takipsizlik kararı veren savcı Mehmet Bal tarafından göz ardı edilen FETÖ iltisakına dair birçok teknik delil yanında, Ulaşlı hakkında soruşturma başlamadan önce Mustafa Polat isimli FETÖ mensubu doktor tarafından verilen, “Mustafa Ulaşlı örgüt ile aramızdaki bağlantıyı sağlardı, Bank Asya’ya para yatırmamızı istedi, eşimin bileziklerini bozdurup yatırdım” şeklindeki ifadeleri takipsizliğin kaldırılmasında etkili oldu.
FETÖ’YE ALET OLANLAR
“Koronavirüsün çaresini bulacak mucize adam” gibi tanıtılan Ulaşlı’nın, hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı almasına dayanarak bazı gazeteciler de görevine iadesine yönelik yazılar yazdılar. Hatta bazı siyasetçiler, bunu daha da genelleştirerek “KHK’yla ihraç edilen ama beraat ve takipsizlik kararı alanların kamuya iadesiyle ilgili” açıklamalar yaptılar. Bu da yetmedi, Ulaşlı’nın kamuya geri döneceği ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile görüşeceğini yazan, söyleyen bile oldu. Son yazımda, FETÖ’yle ilişkisi en iyi bilinen kişilerden olan Ulaşlı’nın 1 Eylül 2016 tarihinde Gaziantep Üniversitesi’nden ihraç edilen ilk 98 akademisyenin arasında olduğunu yazmıştım. Yazımda, 98 kişi hakkında 3 Nisan 2017 günü açılan soruşturmanın 10 gün içinde tamamlanarak Ulaşlı’nın 13 Nisan 2017 günü 34 kişiyle birlikte “takipsizlik kararı” aldığını belirtmiştim. İlginç olansa, polis raporunda FETÖ’yle iltisakı somut delillerle açıkça yazılan Mustafa Ulaşlı hakkında savcı Mehmet Bal’ın takipsizlik kararı vermesiydi. Nitekim savcılığın takipsizlik kararına rağmen OHAL komisyonu, Mustafa Ulaşlı’nın FETÖ’yle ilişkisini gösteren delillere dayanarak göreve iade başvurusunu 18 Eylül 2018 tarihinde reddetti.
FETÖ’NÜN ABİLERİNDEN
Ulaşlı hakkında takipsizlik kararı veren Gaziantep Savcısı Mehmet Bal’ın çok önemli bir delili göz ardı ettiği ortaya çıktı. Kilis Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Şubat 2017 tarihinde yapılan duruşmada, FETÖ mensubu uzman doktor Mustafa Polat etkin pişmanlıktan yararlanarak örgütle ilişkilerini isim isim anlattı. Polat, avukatlarının da katıldığı mahkeme huzurunda “Bize abilik yapan Mustafa Ulaşlı isimli biri vardı, doçent doktordu, örgütle bizim aramızdaki bağlantıyı sağlıyordu” dedi.
Polat, mahkemede soru üzerine tekrar “Çok iyi hatırlıyorum. Mustafa Ulaşlı bize hitaben, ‘Tayyip Erdoğan Bank Asya’nın anahtarını istiyor. Banka Asya’ya yardım etmemiz gerek’ dedi. Ben de hanımdan bileziklerini alıp bozdurduktan sonra bankaya yatırdım” şeklinde itirafta bulundu.
FETÖ’CÜ UZMAN DOKTOR
Kilis Gaziantep Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak görev yapan
Konu deprem, sel, kuraklık, seçim, kurların yükselmesi, ABD ya da AB ile gerginlik, yabancı sığınmacılar, Rusya ile ilişkiler veya koronavirüs olsa da fark etmez. Hemen yalan, dezenformasyon ve algı operasyonuna girişirler. Sahte belge üretirler. Çünkü geniş bir kitlenin gerçeğe ulaşma imkânı olmadığını, birçoğunun da “muhalif düşüncelerle” ürettikleri yalanın müşterisi olduğunu bilirler.
Koronavirüs daha Türkiye’de görülmeden kolları sıvadılar, önce bazı hastanelerde gizlenen vakalar olduğuna, karantinaya alınanlar olduğuna dair sahte ses kayıtları yaydılar. Vaka ve ölümlerin gizlendiği yalanını ortaya attılar. Sağlık Bakanlığı antetli sahte belge yaydılar. Cezaevlerinden sadece FETÖ üyelerinin çıkarılması amacıyla sahte kampanya yaptılar. Son numaraları, koronavirüs nedeniyle toplumda oluşan paniği suiistimal etmek oldu; Gaziantep Üniversitesi’nde görev yapan ve ihraç edilen FETÖ mensubu Mustafa Ulaşlı’yı “Koronavirüse karşı aşıyı bulacak mucize” olarak parlatmaya çalıştılar.
Bunlara aracı olan bazı gazeteci, ajans ve siyasetçiler de koronavirüse karşı fedakârca mücadele eden doktorlar başta olmak üzere sağlık çalışanlarına haksızlık yapmaktan kaçınmadılar. Ulaşlı’nın koronavirüs hakkında bilgisi ya da çalışmaları hakkında değerlendirme yapacak değilim.
Yazımın konusu, Ulaşlı hakkındaki FETÖ üyeliği ile ilgili iddialar ve verilen takipsizlik kararının içeriği. Çünkü bu süreçte FETÖ’cülerin ve onlara sözcülük yapanların en çok kullandıkları şey, Mustafa Ulaşlı hakkında savcılığın “FETÖ üyeliğinden” verdiği takipsizlik kararıydı. Bazı gazeteci ve siyasetçilerin, “Takipsizlik ya da beraat kararı alan KHK’lılar geri dönsün” açıklamalarının temelini de bu tür kararlar oluşturuyor.
O yüzden takipsizlik kararı verilen dosya içeriği önemli.
POLİS ‘VAR’, SAVCI ‘YOK’ DİYOR
Araştırınca ilginç bir durum ortaya çıktı, özetleyeyim:
Mesela hepimiz “pandemi” nedir artık biliyoruz, çünkü bu küresel salgını ve etkilerini hepimiz yaşıyoruz.
Virüsün yaygınlaşmasıyla birlikte İngilizce olarak yeni bir kelime ortaya atılmış: “Covidiot”.
“COVID-19” hastalığıyla “aptal” anlamına gelen İngilizce “idiot” kelimelerinin birleşiminden meydana getirilmiş.
Kelime anlamı olarak Türkçeye “kovidaptalı, kovidsalağı” şeklinde çevrilebilir.
İngilizce olarak kullanılan “covidiot” iki anlamda kullanılıyor.
İNGİLİZCE İKİ ANLAMI VAR
Birinci anlamı, inatla “sosyal mesafe” protokolünü görmezden gelen ve böylece COVID-19’un daha çok yayılmasına sebep olan “aptal” kişiler.
İkinci anlamı ise gereksiz yere yiyecek stoklayarak COVID-19 korkusu yayan ve hayati malzemelerden başkalarını mahrum eden kişi.
Mealen şöyleydi: Bana hastalık bulaşmasın diye değil, sanki bende hastalık varmış ve başkasına bulaştırmamalıymışım gibi yaşamalıyım.
Gerçekten salgın hastalık konusunda kişisel, dolayısıyla toplumsal sorumluluğu en iyi ifade eden cümlelerden birisi.
O cümlelerden diğeri de koronavirüse karşı en önde savaşan doktorlar ve tüm sağlık çalışanlarından geldi.
Hastanelerde gece gündüz emek veren doktorlar, hastanelerden paylaştıkları fotoğraflarla, “Biz sizin için burada kalıyoruz, sen de bizim için evinde kal” mesajı veriyorlar.
POTANSİYEL TAŞIYICIYIZ
Neden evde kalmalıyız?
Hatırlayacaksınız, koronavirüsten hayatını ilk kaybeden 89 yaşındaki vatandaşımız, yurtdışına gidip hastalığa yakalanmadı.
Dünya olağanüstü günler yaşıyor, toplumsal hayat durdu.
Hastalığın tedavisinin bulunamamış olması, hastalığın boyutlarının ne olacağı, çizilen karanlık senaryolar insanlarda kaosa, paniğe yol açıyor.
Türkiye, önlemlerini iki ay öncesinden aldığı için salgından aynı derecede etkilenmedi. Umarım, toplumun duyarlılığı ile vaka sayısı artmadan hastalığın etkisinden kurtuluruz.
Türkiye’de ilk vakanın açıklanmasından sonra yaşanan kısa süreli panik, yerini yavaş yavaş sağduyulu tutuma bırakıyor.
Ancak dünyada yaygın olan toplumsal paniğin Türkiye’de de belirtilerinin yaşanması bir başka virüsü tekrar canlandırdı. Adı: FETÖVİRÜS.
FETÖ’NÜN KAMPANYASI
Ne demek istediğim anlaşıldı sanıyorum, Fetullahçı Terör Örgütü’nün sosyal medya üzerinden yaratmaya çalıştığı kaos ortamından söz ediyorum.
Sağlık Bakanlığı çalışanları, hekimlerden ambulans görevlilerine kadar herkes emek harcadı, bilim adamları kafa yordu.
Dünya hastalıktan yıkılırken onlar gece-gündüz çalıştılar ve üç ay hastalığın bulaşmasını geciktirmeyi başardılar ama küresel boyut kazanmış COVID-19’un girişi önlenemedi. Sonunda iş, okulların, üniversitelerin kapatılmasından 19 ülkeden girişlerin durdurulmasına varan bir dizi olağanüstü önlemlerin alınmasına kadar vardı.
Önce İtalya’dan gelen bir Türk vatandaşı ile 4 yakınında hastalık tespit edildi.
Önceki gün de Suudi Arabistan’a umre için giden bir yurttaşımızın testleri pozitif çıktı. Umre için bu ülkede 21 bin yurttaşımız bulunuyordu. Büyük bölümü yurda döndü, bir kısmı da dönüş yolunda.
Bu kez de öyle oldu; asıl adıyla Michel de Nostredame olan Fransız hekim, eczacı, kâhin ve astrolog ile 1911 yılında Makedonya’da doğan ve 16 yaşındayken üzerine düşen bir yıldırımla görme yetisini kaybeden Baba Vanga “Ne demiş?” diye arşive bakıldı.
Hatta Baba Vanga’nın, büyük ve güçlü bir ejderhanın insanlığın tepesine çökeceği, üç devin birleşerek dünyayı yöneteceği, bu süreçte ellerinde kırmızı paralar olan insanlar olacağı ve bol sıfırlı sayıların da insanlığa hükmedeceği kehaneti, simgesi ‘ejderha’ olan Çin’in koronavirüsü dünyaya yayarak küresel çöküşe sebep olacağı, sonra da dünyaya hükmedeceği şeklinde yorumlandı.
29 YIL ÖNCEKİ KİTAP
Kehanet ve komplo teorileri meraklıları için bir başka kaynak, ABD’li yazar Dean Koontz’un 1981 yılında yazdığı ‘Karanlığın Gözleri’ (The Eyes of Darkness) kitabı oldu.
Romanda, Çin’in biyolojik silah olarak ürettiği virüsün adının, hastalığın çıktığı şehrin adı yani, Wuhan-400 olması şaşırtıcı bir benzerlikti.
Ben bu tür kehanetlere ve kurgulara fazla ilgi duymuyorum.
Ama dün bir kitapta gördüğüm satırlara şaşırmadım desem yalan olur.