Belgelerde CIA’in işbirlikçi askerleri darbe için desteklemesinin yanında, Musaddık aleyhtarı haberlerin İran ve Amerikan medyasına yerleştirilmesi suretiyle darbeye nasıl hazırlık yaptığı anlatılıyor.
BATI CEPHESİNDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Sene 2020 ve tüm dünya COVID-19 virüsüyle mücadele ediyor. Hastalığın Çin ve Avrupa’dan sonra yeni merkezi olan Amerika cephesinde darbecilikten yana değişen bir şey yok.
Amerika, salgına karşı tüm dünya ülkeleri ile ortak dayanışma göstereceğine, Koronavirüsü Çin ile yeni savaşların gerekçesi olarak kullanmaya, İran’da da rejimi değiştirmek için fırsata çevirmeye çalışıyor. Koronavirüs salgınının şiddetini en çok gösterdiği günlerde, Amerika’nın eski Ankara büyükelçisi Eric Edelman ve Ray Takeyh 13 Nisan 2020 tarihinde Foreign Affairs’de bir yazı kaleme aldılar. Gazeteci Bora Bayraktar’ın dikkat çektiği makalenin konusu, Amerikan yönetiminin İran’da rejimi neden ve nasıl değiştireceği üzerine kurulmuş. Şaşırtıcı değil mi? Bir ülkenin eski büyükelçisi, bir başka ülkede rejimin kendi çıkarları açısından neden gerekli olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini uluslararası bir makale olarak yayınlayabiliyor.
1953’te CIA’in Ajax operasyonuyla Musaddık hükümetinin devrilmesindeki rolünü ancak 60 yıl sonra görebilmiştik.
Bu kez daha darbe yapılmadan kendileri yazıyorlar.
Yazıda, bazen sert bazen yumuşak yaklaşımlar içeren Amerikan politikasının İran’da rejimin değişmesini sağlayamadığı,
Şimdi de eline hesap makinesi alan, ölüm sayısını vaka sayısına bölüp “Türkiye’de ölüm oranı yüzde 2.1’in üzerine çıkmıyor, oranı buraya sabitlediler, vakaları ve ölümleri saklıyorlar” diye ortalıkta geziyor, sosyal medyada naralar atıp duruyor. Ama bu tartışmanın buraya geleceği belliydi. O nedenle pazartesi günü, konuya ilişkin yazdığım ‘Ölüm rakamları gizleniyor mu?’ başlıklı yazıda konuya açıklık getirmeye çalışmıştım. Bu kafanın hangi olayda ne tepki vereceğini bildiğimden yazmıştım o yazıyı. Ama yine de konu hafta içinde gündeme geldi.
TÜRKİYE’NİN İKİ BAŞARISI
Türkiye, 2019 yılı Aralık ayında Çin’de baş gösteren koronavirüs salgının sınırlarından içeri girmesini geciktirerek ilk başarısını sağlamıştı.
Şimdi de 11 Mart’ta ilk vakanın ortaya çıkışından itibaren sağlık ordusuyla tedavi konusunda önemli başarılar sağlıyor.
Test sayısı 15 Nisan itibarıyla 477 bin 716, vaka sayısı 69 bin 392 oldu. Günlük test sayısı 35 bine yaklaştı.
Yoğun bakımdaki hasta sayısı 1820, entübe hasta sayısı bin 52, vefat eden insan sayısı 1518 oldu.
Yoğun bakıma ihtiyacı olan hasta sayısında yaşanan olumlu gelişmeler, iyileşen hasta ve vefat sayısının artmasının da önüne geçiyor.
Çünkü evde tedavi değil de hastaneye yatırılan hastalara hızlı ve etkili müdahale, hastaların ve genel olarak Türkiye’deki koronavirüs salgını tablosunun kötüleşmesinin önüne geçiyor. Bu nedenlerle iyileşen hasta sayısı 5 bin 674’e çıkarken, vefat sayısı günlük ortalama 100 civarında kalıyor.
Birkaç yıl önce, kendisine verilen bir ödülü PKK’lı teröristlerin şehit ettiği 15 yaşındaki Eren Bülbül’e adamasıyla gündeme gelmişti.
Ama kamuoyu onun adını 11 Mart’tan sonra, yani koronavirüs salgınının Türkiye’de görülmeye başlamasıyla daha çok duyar oldu.
Virüse karşı çalışma arkadaşlarıyla yaptıklarını medya aracılığıyla takip ediyoruz.
Birçokları gibi onunla benim ortak bir yönümüz var. Hep beraber “Ergenekon kumpası” kapsamında yargılandık. Ama bugüne kadar kendisiyle hiç tanışmadım. Dün ilk kez telefonla konuştuk. Bu konuşmamıza sebep de yine FETÖ’cüler oldu.
FETÖ=NAZİ
FETÖ’nün firari üyelerinden Ekrem Dumanlı, toplumda oluşan havayı fırsat bilip bir konuşma yayınlamış. FETÖ’cülere haksızlık yapıldığını, bunu yapanların Naziler gibi yargılanacağını, ahirette bunun hesabının sorulacağını söylemiş. Ben de Twitter hesabımdan ona işledikleri suçları hatırlatarak şunları yazdım:
“‘Ergenekon diye bir örgüt uydurup masum insanlara ‘terörist’ damgası vuran ve 15 Temmuz’da masum sivilleri katleden FETÖ üyesi tetikçi Ekrem Dumanlı, maalesef Naziler gibi yargılanmıyorsunuz. Ama Allah’ın mahkemesinden kaçamayacaksınız. Kumpaslarla şerefleriyle oynadıklarınız ve öldürdüklerinizin hesabını vereceksiniz. FETÖ’nün firari teröristi Ekrem Dumanlı, bu millet dünyayı size dar edecek. FETÖ elebaşı ile cehennemin dibinde yanacaksınız, ihanetiniz karşılıksız kalmayacak.”
Ercüment Ovalı
Ursu’nun sözleri 8 Nisan’da Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı, “Sağlık Bakanlığı COVID-19 ölümlerini Dünya Sağlık Örgütü’nün kodlarına göre raporlamıyor” şeklindeki açıklamasını aklıma getirdi.
İlk bakışta iki açıklama arasında sanki bir tutarsızlık var gibi...
FEDAKÂR SAĞLIK ORDUSU
Konuyu detaylandıracağım ama önce sağlık çalışanları üzerine gözlemimi aktarmak istiyorum.
165 bin doktor, 205 bin hemşire olmak üzere 409 bin sağlık çalışanı ve 360 bin destek personeliyle toplam sayısı 750 bini aşan sağlık ordusu, koronavirüse karşı en ön cephede gece gündüz savaşıyor.
TV programlarında halkı bilinçlendirmek için ekrana çıkan doktorları dinliyorsunuzdur. Konuşulanlar arasında beni en çok etkileyen, her kriz durumunda mutlaka bir çözüm üretmeye dönük yaklaşımları oluyor.
Mesela, cuma akşamı saat 21.00 civarında iki günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildiği duyurulduğunda halkın açık olan marketlere hücum ettiğini gördük. Ekmek, su, gıda gibi temel ihtiyaçları için marketlere gidenler hakkında ve yasak kararı ile genelgenin aynı anda yayınlanmamasına dair herkes bir şey söyledi. Ama hekimler, hemen sosyal mesafe kuralına uymayanların 14 gün boyunca kendilerini izole etmelerine dair yapıcı görüşlerini açıklamaya başladılar. Doktorluğun ne olduğunun en iyi anlaşıldığı günlerden geçiyoruz. Bir kaza olduğunda kimi olaya bakmaya, kimi selfie çekmeye, kimi olay hakkında yorum yapmaya gider, birileri de olay yerinde yaralıya müdahale edip onu hayata döndürmeye çalışır ya, işte o kişiler doktorlar, sağlık çalışanlarıdır.
Ratcliffe tıp eğitimini Cambridge Üniversitesi’nde tamamlamış bir bilim insanı. Şüphesiz keşifleriyle kanser dahil birçok hastalığın tedavisinde bir gelişme sağlayacaktır.
Bilim insanlarına verilen onlarca Nobel ödülüne, yıllık 12 trilyon doları bulan sağlık harcamalarına rağmen dünya mikron ölçülerinde bir virüsün estirdiği ölüm kasırgasında savruluyor.
1.5 milyon insan virüse yakalandı, şu an için yaklaşık 75 bin insan hayatını kaybetti.
Nobel ödüllü araştırmacılara, lüks otellerden daha lüks hastanelere, trilyonlarca dolar paraya karşın insanlık böylesine bir kasırgaya hiç hazırlıklı olmadığı bir yerden yakalandı: Neredeyse bedava denilecek fiyata üretilen maske açığından...
Hiç kimsenin aklına bu kadar hazırlıksız yakalanılacağı gelmemiştir sanırım.
Ve biz bugün Cambridge Üniversitesi’nin adını kazandığı Nobel ödülleriyle değil, 2013 yılında yayınlanan ve evde yapılan maskelerin ne kadar önemli birer koruyucu olduğunu anlatan araştırmasıyla konuşuyoruz.
İKİ SAÇ LASTİĞİ, BİR BEZ
“Koronavirüse karşı ilaç” diye sunulan ve hakkında savcılığın usulsüz takipsizlik kararı verdiği akademisyen vakası ortaya çıkmışken, bir başkasının, “toplum sağlığına yararlı olabileceği” gerekçesiyle tahliye edilmesi gibi örnekler de yaşıyoruz. Bu tür garipliklerin devam edeceğini düşünüyorum.
Elbette ben de payıma düşeni yaşıyorum.
FETÖVİRÜS RAHAT DURMUYOR
Koronavirüs nedeniyle evlerde karantinada olmamız bizi her şeyden korumuyor. Koronavirüsten korunmak için eve kapansanız da başka mikroplar size ulaşıyor. Birkaç hafta önce telefonuma şöyle bir mesaj geldi:
“Bursa Cumhuriyet Savcılığı’nca yürütülmekte olan ve tarafı olduğunuz 2020/3482 sayılı dosyada uzlaştırma işlemlerini yürütmek üzere ... sicil No’lu uzlaştırmacı Bursa Cumhuriyet Savcılığı uzlaştırma bürosunca görevlendirilmiştir. Uzlaştırmacı en kısa sürede sizinle irtibata geçecektir.”
Çok önemsemedim. Eve kapanmış iş güçle uğraşırken geçen hafta telefonum çaldı. Adı bildirilen uzlaştırmacı arıyordu. Konuyu anlattı, “uzlaşma isteyip istemediğimi” sordu.
DARBE GECESİ UTANÇ TWEET’LERİ
Oysa,
Öncelikle test sayıları hızla artıyor. Açıklanan rakamlara göre son 24 saatteki test sayısı 14 bin 396. Bir günde tespit edilen vaka sayısı 2 bin 148, hayatını kaybedenlerin sayısı 63. Başından beri hayatını kaybedenlerin sayısı 277 iken, 333 hasta da iyileşerek taburcu oldu. Dünya ortalaması yüzde 3’ün üzerindeyken, Türkiye’de hayatını kaybedenlerin oranı 1.58 olarak açıklandı.
Bakan Koca, konuşmasında “filyasyon” çalışmalarını yaptıklarını söyledi ve çok çarpıcı bir örnek verdi.
FİLYASYON ÇALIŞMASI
“Filyasyon” kelimesi, bu çalışmanın salgını önlemede neden önemli olduğunu gösteriyor. Filyasyon, herhangi bir bulaşıcı hastalığın hangi sebeplerden kaynaklandığının tespit edilmesi işlemine verilen isim. Başka bir deyişle, kaynak arama çalışması. Bu çalışmalar neticesinde tehlikenin hâlâ devam edip etmediği ve başka insanların risk altında olup olmadığı gibi önemli bilgiler elde edilebiliyor.
Şimdi gelelim verdiği örneğe: Bakan Koca, basın toplantısında bir grafik göstererek şunları söyledi: “Ortada gördüğümüz bir hasta, bulaştırdığı kişi sayısı en az 30. Bu herhangi bir tablo değil. Bu isimlerini bildiğimiz, kimlerin hasta olduğunu, kimlerin pozitif olduğunu, kimlerin yoğun bakımda olduğunu, kimlerin kaybedildiğini gösteren somut bir örnek. Yani virüs bu kadar kolay yayılıyor. Bu son derece önemli bir örnek. Bulaştıran kaynak ise hayatta, hastaneye bile yatmadı. Ama bulaşmasına yol açtığı üç kişi hayatını kaybetti, 12 kişinin de koronavirüs testi pozitif çıktı.”
1 KİŞİDEN 30 KİŞİYE BULAŞTI
Sağlık Bakanı
Verdiği takipsizlik kararı, usulsüz olduğu gerekçesiyle 26 Mart 2020 günü Gaziantep 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından kaldırılan Mehmet Bal, cuma günü yolladığı e-postada şunları yazmış:
“Nedim Bey, hakkımda yazdığınız bilgiler doğru değil. Soruşturmaya ve raporlara dair verdiğiniz bilgiler de yanlış. Siz konuyu öğrenmek adına iyi niyetle bir şeyler yazıyorsunuz ama vatandaş altına iyi niyetli olmayan yorumlar yapıyor. Sizden istirhamım, ya HSK’dan bilgi alın, ya Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bilgi alın, ben size açıklama yapayım. Mehmet Bal. Tel: 0505 218 ...”
Gerçi Gaziantep 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Mustafa Ulaşlı hakkında verdiği kararı bana e-posta attığı gün kaldırarak gereken cevabı vermişti ama yine de olayın içinde Cumhuriyet savcısı sıfatıyla adı geçtiği için diyecekleri önemliydi.
SAVCININ CEVAPLARI
Verdiği telefon numarasından dün aradım. Konu hakkında kısa bir konuşma yaptık. Ardından açıklamasını WhatsApp mesajıyla yolladı. Noktasına dokunmadan buradan yayınlıyorum:
“Nedim Bey, rahatsız ediyorum. Konunun karmaşıklığına binaen buradan da açıklamak isterim.
1- Kilis Ağır Ceza tutanağındaki ifade dosyaya girmemiş. Kilis bildirimde bulunması gerekirdi. Bulunmuşsa da benden sonraki savcının bu belgeye istinaden takipsizliği kaldırması gerekirdi.
2- SGK kaydı 17/25 Aralık öncesine ait olduğu için SGK kaydı olmadığı kabul edildi. 2014 sonrası olsa bile sadece SGK ve dernek kaydı dolayısıyla iddianame düzenlemek mümkün değil.