Paylaş
Gaz bombası, sis bombası attı.
Plastik mermi ile ateş etti, yaraladı.
Kimyasal tazyikli su ile müdahale etti.
Sınırına jiletli tel çekerek geçişleri engellemeye çalıştı, geçenleri yaraladı.
Sığınmacıları gerçek kurşunla ateş altına alarak ölümlere sebep oldu.
Sınırı geçmeyi başaranların paralarına, eşyalarına el koyup çırılçıplak soyarak yollara bıraktı.
Coplarla, tahtalarla, tekme tokatla sırtlarından kan gelinceye kadar dövdü.
Sınır tellerine tırmananların yüzüne kaynar su döktü.
Sınır tellerini aşanları, yasadışı biçimde topluca geri gönderdi.
Yunanistan tarafı, gaz bombasıyla 11 aylık bir bebeğin boğulmasına yol açtı, bebek Edirne’de hastaneye kaldırılarak kurtarıldı. Fas uyruklu bir göçmen Meriç ilçesi civarında atılan gaz kapsülü nedeniyle, Suriye uyruklu iki göçmen ise ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak hayatını kaybetti.
4 Mart 2020 günü Pakistan uyruklu bir göçmen gerçek mermiyle vurularak öldü. 3 Mart 2020 tarihinde Pazarkule Sınır Kapısı’nda ikisi bıçaklanma ve 6’sı Yunanistan sınır güvenlik güçlerinin gerçek ve plastik mermiyle müdahalesi sonucu toplam 8 düzensiz göçmen yaralandı.
Türkiye ise Yunanistan’ın saldırısı sonucu hayatını kaybedenler dahil 719 kişiye müdahale etti.
DENİZDE YUNAN SALDIRISI
Yunanistan güvenlik güçleri ‘denizden’ adalara geçmeye çalışanlara şu insanlık dışı kötülükleri yaptı:
Denizde sığınmacıların içinde bulunduğu botları mızraklarla deldi, batırmaya çalıştı.
Motorlarını çalışmaz hale getirip deniz ortasında ölüme terk etti.
Botlara ateş edip delerek batırmaya çalıştı.
Botları geri iterek sığınmacıları çaresiz bıraktı.
Sahil güvenlik teknelerini botların üzerine sürerek batırmaya çalıştı.
Adalara ulaşan sığınmacıları, denizin ortasında insan yaşamayan küçük adalarda ölüme terk etti.
Yalnız resmi yetkililer değil, adalarda yaşayan Yunanistan halkı da kıyılarına ulaşan sığınmacılara hakaret etti, şiddet uyguladı.
Sığınmacıları denize dönmeye zorladılar, botlardan inmeye çalışanları tekme tokat dövdüler.
Zulüm ve ırkçılıkta yaratıcılığını kullanan Yunanistan, denizde petrol sızıntısı ve çöpleri durdurmak için kullanılan yüzen bariyerleri, sığınmacıların topraklarına ulaşmasını engellemek için kullanma kararı aldı. Yunanistan Savunma Bakanlığı, denizde 2.7 kilometre uzunluğunda ve 1.1 metre yüksekliğinde ağ veya bariyer şeklinde olacağı öngörülen bu sistemin kurulumu için 500 bin Euro’yu gözden çıkardı.
TÜRKİYE 1058 SIĞINMACIYI KURTARDI
Peki Türkiye ne yaptı? 27 Şubat’ta sığınmacıların engellenmesine yönelik kararın kaldırılmasından sonra, Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı internet sitesindeki bilgilere göre 2 Mart ile 10 Mart 2020 arasında toplam 1058 sığınmacı denizde ölümden kurtarıldı.
Bunların arasında botları patlatılan, geri itilen hatta Sisam Adası’na ulaştığı halde Yunan güvenliğinin botları tarafından denizin ortasındaki Bayrak Adası gibi yaşam olmayan yerlere terk edilen 34 göçmen de bulunuyor.
Tüm bunlara karşın Atina sokaklarında halk Yunan devletinin bu uygulamalarını protesto ediyor. Ancak insanlık değerlerini kaybetmiş Yunanistan devletine ne karada ne denizde güveniyor. Bizde bir söz var, “Denize düşen yılana sarılır” diye.
Benden tavsiye: Denize düşerseniz yılana sarılın, Yunan’a sarılmayın...
ALMANLAR BU ÇOCUKLARI NE YAPACAK?
Haberi görünce irkildim; Alman hükümeti Yunan adalarında bulunan sığınmacılar arasında reşit olmayan 3 bin dolayında çocuğu almaya karar vermiş!
İlk aklıma gelen, “Almanya kimsesiz bu çocukları ne yapacak?” sorusu oldu.
İnsani yardımı anlıyorum. Yaş ayrımı yapmadan ya da çocuklu aileleri hatta bununla beraber kimsesiz çocukları alacağını açıklasa sözüm olmaz. Ama neden yalnızca “kimsesiz çocuklar” kabul ediliyor?
Sonra aklıma gelen “Peki daha önce Almanya tarafından kabul edilen çocuklara ne oldu?” sorusuna cevap ararken, Alman Deutsche Welle (DW) internet sitesinde şu habere rastladım: “Avrupa’ya yönelik sığınmacı akınında on binlerce çocuk ve genç, yanlarında velisi olmadan Almanya’ya geldi. Bunların bazıları hemen, bazıları ise bir süre sonra ortadan kayboldu. Federal Emniyet Teşkilatı (BKA) verilerine göre 2017 yılının başında bu gruba dahil 8 bin 400’den fazla kişi kayboldu. 2019 başı itibarıyla bu rakam 3 bin 200 civarına inmiş durumda. Almanya Refakatçisi Olmayan Çocuk Mülteciler Birliği’nden (BumF) Tobias Klaus, rakamın düşmüş olmasının AB’ye geçişlerin son yıllarda azalması ve buna bağlı olarak daha az çocuk ve genç sığınmacı gelmesiyle ilgili olduğunu dile getirdi.
Ancak BumF tarafından, çocuklara ve gençlere yardım kuruluşlarında çalışan kişiler arasında yapılan bir ankete göre ise son dönemde reşit olmayan, yalnız sığınmacıların kaybolma oranında yeniden küçük bir yükselme görülüyor.
BKA verilerine göre son yıllarda kaybolan, yaşı reşit olmayan sığınmacıların yüzde 80’i bir süre sonra bulundu. Ancak bulunamayan yüzde 20’lik gruptaki çocuk ve gençlerin ne yaptığı bilinmiyor.”
DW’nin haberi şöyle bitiyor: “Ancak bulunamayan yüzde 20’lik gruptaki çocuk ve gençlerin ne yaptığı bilinmiyor. Sokaklarda mı yaşıyorlar, seks işçiliğine mi zorlanıyorlar ya da suç örgütlerinin içine mi girdiler, bu konuda bir bilgi yok.”
Bu binlerce çocuk kayıp demektir. Hal böyleyken, Almanya kimsesiz çocukları ne yapacak merak ediyorum.
Paylaş