ÇATIŞAN İKİ TARAF
Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreni sonrasında mezun teğmenlerden bir kısmının hep bir ağızdan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikten sonra uzun yıllardır okunan bir andı tekrarlamaları Mustafa Kemal Atatürk’ü birbirine karşı sopa gibi kullanan tarafları yeniden ortaya çıkardı.
Bu taraflardan birincisi; “Mustafa Kemal’ın askerleriyiz” diyen genç teğmenleri “darbeci” olmakla suçlayan kesim.
Taraflardan ikincisi ise; “Mustafa Kemal’ın askerleriyiz” diyenlerin “Genç teğmenler iktidara kılıç çekti” diyerek darbeci olma ihtimali üzerinden sevinen kesim.
Her iki taraf da Mustafa Kemal üzerinden birbirini suçlarken sadece siyaset değil ülke gündemini de kaosa itiyorlar.
Teğmenlerin amacının da bu olmadığı açık, tartışmanın bu noktaya geleceğini bilseler eminim daha önce devlet erkânı ve komutanlarının huzurunda okudukları bu andı tartışmaya sebep olacak şekilde okumazlardı.
Nitekim Kara Harp Okulu’ndan mezun olan yaklaşık 900’den fazla teğmenin yalnızca 200’ünün buna katılmış olması tüm okulu içine alan “organize” bir hareket olmadığını gösteriyor.
Ama o filmin, bir zamanlar uskumrudan kılıç balığına, istavritten palamuta, her çeşit balığın bolca çıktığı Marmara Adası Gündoğdu Köyü’nde çekildiğini sadece birkaç meraklı ile köyde yaşayanlar bilir. Filmde, Gündoğdu Köyü’nde bir aşk hikâyesi arkasında balıkçıların zor hayatlarından kesitler yansıtılır.
Tam 50 yıl önce çekilen filmde balıkçılığın sorunları da bir sahne ile anlatılır.
Filmdeki adıyla Ahmet (Tarık Akan), annesine Marmara’da balık kalmadığından yakınır. Aralarında şöyle bir diyalog geçer:
- Havalar iyi gitse bari; çırpıntı, rüzgâr oldu mu balık iyice dibe kaçıveriyor, milletin de boynu bükülüyor ana. Zaten trolcüler balık bırakmadılar Marmara’da. Uskumru tükenince kılıç da kesiliverdi.
-
AİHM, 27 Ağustos 2024 günü aldığı kararla, ByLock’u bulunmadığı halde FETÖ okulunda öğretmenlik yapan, “Recep” kod adıyla Büyük Bölge Talebe Mesullüğü yapan Şaban Yasak hakkında Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği 7 yıllık hapis cezasını hukuka uygun buldu.
Şaban Yasak’ın 2011-2014 yılları arasında mahrem imamlık yapmasını mahkûmiyet için yeterli gören AİHM, “17/25 Aralık 2013 mü, 15 Temmuz 2016 mı?” diye tartışılan FETÖ üyeliği için miladı da bir anlamda 2011 yılına çekmiş oldu. AİHM böylece, FETÖ’nün mahrem yapılanmasının da “silahı terör örgütü yapılanması” olduğunu kabul etti.
Çorum 2. Ağır Ceza, 14 Şubat 2018 tarihli kararında; 2011-2014 yılları arasında FETÖ içinde “Büyük Bölge Talebe Mesulu” olmasını, FETÖ’nün Çorum Eğitim Hizmetleri A.Ş. kurumunda öğretmen olmasını, örgüt üyeleri ile irtibatı ve FETÖ elebaşının talimatı ile Bank Asya’daki hesabına 2.000 TL yatırmasını ceza için yeterli görmüştü.
‘RECEP’, ‘KOD’UN İTİRAZI
2014’te FETÖ’den ayrıldığını beyan eden Şaban Yasak, 2011-2014 yılları arasında FETÖ/PDY’nin “silahlı terör örgütü” olarak tanımlanmadığını, dolayısıyla “FETÖ okullarında öğretmenlik ve dernek üyeliği gibi” yasal faaliyetleri üzerine haksız yere mahkûm edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu. AİHM kararında mahkûmiyete esas olan olan Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi hükümlerinin, FETÖ’cü Şaban Yasak’ın suçlandığı fiillerin işlendiği dönemden(2011-2014) önce yürürlüğe girdiğini ifade ederek itirazı reddetti.
AİHM ayrıca 27 Ağustos 2024 tarihli kararında Çorum 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının esasına atıf yaparak şu tespitlerde bulundu: “Mahkeme (AİHM), özellikle, başvuranın suçlandığı eylemlerden, yani söz konusu örgütün mahrem yapısı kapsamında en azından 2011 -2014 yıllarında yasadışı faaliyetlerde bulunmaktan suçlu bulunduğunu gözlemlemiştir. Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında, özellikle, suçlamaların dayandırıldığı hükmün yorumlanması ışığında her bir unsurun ayrıntılı bir analizi yapılarak bu hususta gerekçeler sunulmuştur. Böylece, Ağır Ceza Mahkemesi mevcut delilleri (tanık ifadeleri, HTS kayıtları, vs.) inceledikten sonra, başvuranın örgüt içinde bir kod adı kullanarak gizlice faaliyetlerde bulunduğunu ve örgütün mahrem yapısı içinde öğrencilerden sorumlu başlıca bölge liderlerinden biri olduğunu tespit etmiştir.
SORU ÇALMA AYRINTISI
Başvuran (
Nasıl İsrail’in Gazze vahşetini “soykırım” tarif etmeye yetmiyorsa, Lübnan’dan İran’a, Suriye’den Türkiye’ye tüm bölgedeki saldırı ve tehditlerini, yürüttüğü katliamların sebebini ne “siyaset” ne “ulusal çıkarlar” ne “jeopolitik” kelimesi açıklamaya yetmiyor.
BEBEKLERİNİ ÖLDÜRÜN TALİMATI
İsrail’in soykırımcı Başbakanı Netanyahu daha katliamın başında tüm dünyaya bunu ilan etmişti: “Kutsal kitabımız diyor ki Amalek’in sana yaptıklarını hatırlamalısın. (1. Samuel 15:3). Şimdi git, Amaleklilere saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.”
Onlara göre “Amalek” Filistinli Müslümanlardı. Savunma Bakanı Gallant’ın “insansı hayvan” dediği ise kendi inanışlarına Yahudi olmayan ve sadece Yahudilere hizmet için dünyaya gelmiş “Goyim”di. Yani karşımızda normal insanlar, bildiğimiz savaş, sadece bir işgal, geçmişteki soykırımın ve bir katliamın benzeri yok.
KIYAMETE 65 YIL KALMIŞ
Açık açık din savaşı yürüten, dünyanın sonunu getirmek için yola çıkmış Siyonist Yahudiler ve onların dünyaya yayacakları kötülükler sonrası yaşanacak “Armageddon Savaşı” ile Mesih’in geleceğine inanan, sonrasında da 1000 yıl cennet hayatı yaşayacaklarını düşünen ABD ve Avrupalı Hıristiyan Siyonistlerin desteklediği bir din savaşı var.
Yahudilere göre 6 bin yıllık ömrü olan Dünya, bu ekim ayında 5 bin 785 yaşına girecek. 6 bininci yılda kıyametin kopacağına inanıyorlar. Ancak insanoğlu o kadar çok günah işledi ki; Tanrı dünyanın ömrünü 150 yıl kısalttı ve kıyametin tarihini dünyanın 5 bin 850 yaşına kadar indirdi. Dolayısıyla bu inanca göre kıyametin kopmasına sadece 65 yıl var. Gelecek 65 yıl içinde Yahudiler, bu dönemde Mesih oğlu Davud’un da geleceğine, tüm dünyaya egemen olacaklarına, diğer insanların onlara tabi olarak hizmetkârlık yapacaklarına, adeta bir cennet dönemi yaşayacaklarına inanıyorlar.
İŞGALİN TEMELLERİ
Özellikle artan fiyatlar karşısında sabit gelirlilerin ve emeklilerin geçim sıkıntısı gün geçtikçe büyüyor. Maaş ve ücretlere yapılan zamlara rağmen enflasyonun hızı yavaşlasa da mutfaklardaki yangın büyüyor. Hükümet buna çare bulmaya çalışsa da ekonomik sorunları kaosa çevirmeye çalışanlar hazırda bekliyor.
ENGİNYURT’UN MESAJI
Bunlardan birini geçen hafta yaşadık. Demokrat Parti Milletvekili Cemal Enginyurt’un X sosyal medya hesabından attığı “Bugün Borsa İstanbul, sebepsiz düşmedi. Belli ki 5’li çete kavgası var. MEHMET ŞİMŞEK İSTİFA ETTİ. Pazartesi ülke yangın yeri” mesajı ortalığı epey karıştırdı.
Geçen bir yıl içerisinde bir kaç kez benzerinde olduğu gibi bu da bir yalandı. Nitekim Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek önce “Anlaşılan yapılan resmi açıklamalar yetmemiş, bir de buradan yazayım! İstifa etmedim. Dolaşıma koyulan senaryolar doğru değildir”, sonra da “Bir süredir yalan haberlerle kasıtlı bir şekilde gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Bizim derdimiz memlekete hizmet, gündemimiz yoğun. Bu zor coğrafyada ülkemizin sorunlarını çözmek, potansiyelini ve performansını artırmak için yapacak çok işimiz var... Vatandaşlarımızdan istirhamım; üretilen dedikodulara itibar etmeyiniz ve politikalarımız ile ilgili bizden duymadığınız hiçbir haber veya söylentiye lütfen inanmayınız” mesajlarıyla bunu yalanladı.
ÇİFTE SORUŞTURMA
Konu burada kalmadı; Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Mehmet Şimşek’in istifa ettiğine dair yalan haberleri yayarak borsa yatırımcısını yanlış yönlendiren ve onların zarara uğramalarına sebep olan sosyal medya hesaplarıyla ilgili gerekli incelemeler başlatıldığını açıkladı. Yasa gereği bu tür yalan haber yayarak yatırımcıyı zarara uğratanlara 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yalan haberlerini yapanlara karşı Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi uyarınca “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ve Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107/2 maddesine dayanarak soruşturma başlattı.
EROL MÜTERCİMLER VE FETÖ’CÜ BOZKURT
Cemal Enginyurt
İkiyüzlülüğün, utanmazlığın içinde başkent Ankara’da adeta bir “demokrasi sirki” kurulmuş; Tüm Türkiye her gün kürsüden terör propagandası ve bölücülük yapan, PKK elebaşı bebek katilini savunan PKK/DEM’li sözde milletvekillerinin gösterisini seyrediyor.
Dünyada terör örgütünün bu kadar kolay propagandasının yapıldığı bir meclis göremezsiniz.
TBMM’DE PKK VE FETÖ
TBMM sadece bölücü PKK terör örgütünün değil, 15 Temmuz 2016 gecesi darbeye kalkışan ve TBMM’yi uçaklarla bombalayan Fetullahçı Terör Örgütü’nün üyelerinin bile savunulduğu yere dönüştü. Bunu engelleyecek hiçbir adım da atılmıyor.
Parasını hazinesinden vererek milli meclisinde bölücülük ve terör propagandası yaptıran bir ülke bir devlet yoktur.
TERÖRÜN İKİ DAYANAĞI
Yıllardır bu konuyu anlatırım; PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerini ayakta tutan iki faktör vardır; Birincisi, ABD, Avrupa, Rusya, İran adı ne olursa olsun kullandığı yabancı devletin desteği. İkincisi ise yurtiçinde siyasi ayak.
PKK ve FETÖ bu ikisine de sahip, arkasında ABD ve Avrupa ülkeleri var. PKK yurtiçinde TBMM’de, içeride DEM görünümünde siyasi faaliyet gösteriyor.
Bu sisteme göre herkes yetkileri ve görevi kadarını bilir, bir kişi hariç o da MİT Başkanı.
Dolayısıyla FETÖ’cüler MİT Başkanı kendilerinden olmadan MİT’i ele geçirmeyeceklerini biliyorlardı. O yüzden 7 Şubat 2012’den başlayarak, 2014 MİT TIR’larının durdurulması, Selam Tevhid kumpası ve 15 Temmuz gecesi doğrudan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kaçırılması girişimi bu amaca yönelik adım ve kumpaslardı. 15 Temmuz sonrası da MİT’e yönelik kumpas ve operasyonlardan vazgeçmediler. Hatta Türkiye içinde kullandıkları gazetecilere bilgi sızdırıp MİT operasyonlarını ve personelin kimliğini deşifre ettirdiler. Dördü, beşi bir anda aynı şeyi yazmayı gazetecilik zanneden bu aptallar, nasıl kullanıldıklarını sorgulayacaklarına sözde kahramanlık devşirmeye çalıştılar.
FETÖ bu süreçte kullandığı gazetecilerle içeriden yapamadığını dışarıdan algı operasyonu, yalan ve iftira ile denemeye kalktı. Bu durum Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olmasından sonra İbrahim Kalın’ın MİT Başkanlığı döneminde de devam ediyor.
FETÖ’CÜ GÜVEN’İN ALGI OPERASYONLARI
Bunu firari FETÖ’cülerden eski polis Emre Uslu, Adem Yavuz Arslan gibi isimler yoğun biçimde yapardı. Son zamanlarda kumpas nöbetini Deniz Baykal’a kaset operasyonunun mimarlarından firari FETÖ’cü Cevheri Güven aldı. Aylardır MİT ile uğraşıyor. Sadece kurumsal olarak değil şahısları isim isim hedef alıyor. Gerçekle yalanın karıştığı birçok YouTube videosu yayınladı.
Bunlardan birisi de 4 Mart 2024 tarihli “Bu video MİT’e özel” başlığını taşıyordu. Türkiye’de veri sızdırma konulu videoda bir sosyal medya yayıncısının 2022’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kimlik görselleri ile ilgili paylaşımına da yer vererek, “Bu küçük bir bölümü” diyerek veri sızdırmanın çok daha büyük boyutlarını anlatıyordu.
FETÖ’cü
Oysa, Likud lideri Şaron 28 Eylül 2000’de etrafında kalabalık bir polis ve koruma grubuyla Mescid-i Aksa’ya girdiğinde çıkan olaylarda gerek Filistinlilerden gerekse İsrail polislerinden yaralananlar olmuş, 2005 yılına kadar süren ikinci intifada hareketi başlamıştı.
YÖNETİMİ ÜRDÜN’DE
1967 savaşı sonrası Ürdün ve İsrail arasındaki “Statüko Anlaşması” gereği kontrolü Ürdün’de olan Mescid-i Aksa’nın idaresini yürüten Kudüs İslami Vakıflar İdaresinden yapılan açıklamaya göre, bu kez 2 bin 250 kadar fanatik Yahudi Mescid-i Aksa’ya düzenlenen baskına katıldı.
Ben-Gvir’in, baskın sırasında paylaştığı görüntülü mesajı ise ilginç; “Buranın idaresi ve egemenliğiyle ilgili büyük gelişmeler var. Yahudilerin burada ibadet ettiği görülüyor. Daha önce söylediğim gibi politikamız burada (Yahudilere) ibadete izin vermek” ifadesini kullandı.
HEDEF MESCİD-İ AKSA
Batı Şeria’yı abluka altında paramparça eden, attığı 70 bin ton bomba ile Gazze’yi beton yığınına çeviren ve 40 bin insanı katleden İsrail, böylece bir kez daha hedefinin Mescid-i Aksa olduğunu da ilan etmiş oldu.