Paylaş
Ama o filmin, bir zamanlar uskumrudan kılıç balığına, istavritten palamuta, her çeşit balığın bolca çıktığı Marmara Adası Gündoğdu Köyü’nde çekildiğini sadece birkaç meraklı ile köyde yaşayanlar bilir. Filmde, Gündoğdu Köyü’nde bir aşk hikâyesi arkasında balıkçıların zor hayatlarından kesitler yansıtılır.
Tam 50 yıl önce çekilen filmde balıkçılığın sorunları da bir sahne ile anlatılır.
Filmdeki adıyla Ahmet (Tarık Akan), annesine Marmara’da balık kalmadığından yakınır. Aralarında şöyle bir diyalog geçer:
- Havalar iyi gitse bari; çırpıntı, rüzgâr oldu mu balık iyice dibe kaçıveriyor, milletin de boynu bükülüyor ana. Zaten trolcüler balık bırakmadılar Marmara’da. Uskumru tükenince kılıç da kesiliverdi.
- Allah’ın balığı tükenmez yavrum.
- Tükenir ana tükenir, hatırla babamın zamanında böyle miydi?
- Evet çok bolluktu Allah için, çok...
Kanlı Deniz filminin üzerinden 50 yıl geçti bu sürede Marmara Adası bırakın kılıç balığını, uskumruyu neredeyse en bol olan istavriti arayacak hale geldi. Ne kılıç balığı ne kılıç balığı avcısı kaldı.
SEZON AÇILDI AMA...
2024 yılı balıkçılık av sezonunu, beni mutlu eden ama buruk bir gerekçeyle Marmara Adası’nda Gündoğdu Köyü sahilinin 50 metre açığında İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk ve ekibi ile karşıladık.
Aynı zamanda (TÜDAV) Türk Deniz Araştırma Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Bayram Öztürk, TÜDAV MARU adlı Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşuna ait ilk ve tek araştırma teknesi ile Doç. Dr. Onur Gönülal, Uzman Deniz Biyoloğu Cansu Saraçoğlu, Su Bilimleri Mühendis Sare Sena Türk, Kaptan Turgut Karaca, Makinist Ömür Işık’tan oluşan ekibiyle Güney Marmara olarak adlandırılan Marmara Adası ve çevresindeki denizlerdeki biyolojik çeşitliliği araştırıyor.
Yazımın girişinde bahsettiğim Kanlı Deniz filminin çekildiği Gündoğdu Köyü açıklarına gelmesinin sebebi de Marmara Adası ve çevresinde balıkçılığın canlanması için projeler üreten sanayici Hüseyin Semerci’nin liderlik yaptığı ve geçen yıl balıkların üremesi ve çeşitliğinin artması için denize atılan yapay resif projesi hakkında inceleme yapmak.
DOĞAL RESİFTEN YAPAY RESİFE
Marmara Adası coğrafi özellikleriyle balıkların üremesini sağlayan doğal resif özelliği taşıyor. Ancak denizlerdeki kirlilik, yasadışı avcılık, balıkçıların avlanırken denize bıraktıkları ve balıkların kayalar arasına girip çıkmasını engelleyen “hayalet ağlar” Marmara Adası’nın doğal resif özelliğinin kaybolmasına yol açtı.
Bir süre hayalet ağların kaldırılması için de çaba harcayan ancak bundan en çok yararlanacak Ada’daki bazı balıkçılardan destek yerine engel gören Semerci, Gündoğdu Köyü sahilinden 50 metre açığa yapay resif projesi ile balıkların üremesi ve çeşitliliğin artma projesi gerçekleştirdi.
RESİFLER BALIK TUTTU
Tarım ve Orman Bakanlığı, Akçansa, Marmara Adası Belediyesi işbirliği ile 20-30 metre derinliğe atılan betondan üretilen yapay resifler ‘balık tuttu’.
‘Balık tuttu’ dememin bir sebebi bu işin neredeyse Hoca Nasreddin’in göle maya çalması gibi zor bir iş olmasından. Çünkü başarısız örnekleri de var.
Evet Hoca Nasreddin’in göle çaldığı maya tutmadı ama bizim resifler ‘balık tuttu’.
Yani balıklar onlara korunak olan resifleri kendilerine yuva olarak seçti ve üremeye başladı. Prof.Dr. Bayram Öztürk ve ekibi resiflere dalışlar yaparak bunu kayıt altına aldı ve yakında ilgili kurumlara rapor olarak sunacak
‘İSTİNORA’ SABAH VOLİSİ KİTABI
Projenin ilerleyişi memnun etse de Prof. Dr. Bayram Öztürk, sohbete başlarken bir Ada sevdalısı olan gemi inşa sanayinde çalışan H. Can Yücel’in ‘İSTİNORA’ SABAH VOLİSİ -Marmara Adası’nda Balıkçılık (Adalı Yayınevi 2024) isimli kitabından bir örnekle tabloyu özetledi: “Balıkçılık Marmara Adası için o kadar önemli bir kaynak olmuş ki 1928 yılında devlet, ilk Balıkçılık Mektebi’ni Marmara Adası’nda açmış. Marmara Adası, kılıçbalığı ve uskumru başta olmak üzere her balığın bolca bulunduğu bir yer iken şimdi 1 Eylül’de balıkçılık av sezonu açıldı ama balık yok. Marmara Adası gibi Marmara Denizi, Türkiye için çok önemli ve çok değerli. Dünyada eşi olmayan bir içdeniz. Marmara Denizi, dip akıntıyla balıkların Karadeniz’e geçişine aracılık adıyor. Karadeniz’de yumurtlayan balıklar daha sonra oradan yola çıkıp Ege’ye gidiyor. İşte Marmara Denizi böylesine önemli bir ‘biyolojik koridor’. Bu koridorun kapanmasına izin vermemeliyiz. Evet şimdi birileri ‘Bu yıl palamut bol’ diyecek ama bunun sürekli olması ve balığın çeşitlenmesi için daha fazla geç olmadan önlemler almalıyız.”
KARA KİRLİLİK KAYNAKLARI DURDURULMALI
Marmara Adası çevresi ve genel olarak Marmara Denizi’nde biyolojik çeşitliliğin ve balıkçılığın gelişmesi için suyun kirlenmesinin önüne geçmenin ilk şart olduğunu söyleyen Öztürk’ün verdiği bilgiye göre, Marmara Adası doğal resif özelliği taşıyor. Kıyılarda yapılaşma, arıtma sistemlerinin olmayışı, yasadışı balıkçılık doğal resifleri öldürdü ve maalesef umudumuz yapay resiflere kaldı. İstanbul’a doğru sudaki oksijen oranı düşerken kirlilik artsa da canlılığı sağlayacak ‘biyolojik koridor’ olan Güney Marmara ve Çanakkale ve Ege’ye doğru denizin daha temiz olduğunu söyleyen Bayram Hoca, önce kirlilik kaynaklarını durdurmanın ikinci şartının yasadışı avcılığın önlenmesinin şart olduğunu anlattı.
Kısa süre önce Marmara Denizi’ni etkisi altına alan müsilaj tehlikesi yayılmadan yıllar önce uyaran Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün kirliliği önlemenin yanında bu konudaki en radikal önerisi balıkların üremesi ve çeşitliliğin artırılması için belirlenecek, bir süre için ‘biyolojik koridor’ dediği bölgede balıkçılığın yasaklanması ya da kontrol altına alınması...
Elbette uygulaması zor bir karar ama ‘biyolojik koridoru’ açık bırakmazsak bu balığı da bulamayacağız.
Paylaş