TBMM seçiminde çoğunluğu Cumhur İttifakı kazandı. İkinci tur seçiminde ise ittifakın adayı Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu.
TBMM’deki yemin töreninin ardından 100’den fazla ülkeden devlet temsilcisinin katılımı ile tören düzenlendi.
İki şey beni hiç şaşırtmadı: Birincisi; CHP, HDP ve İP milletvekillerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’deki yemin töreninde ayağa kalkmaması, ikincisi de Genel Sekreter hariç NATO’da “müttefik” olan ABD ve Avrupa ülkelerinin törenlere katılmaması...
Yani anlayacağınız, “batı cephesinde yeni bir şey yok”.
İLK İŞARETİ OTURARAK VERDİ
“Batı Cephesinde Yeni Bir şey Yok” aslında bir roman adı. 1929 yılında Erich Maria Remarque’ın yazdığı ve savaşın anlamsızlığını anlatan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanının konusu farklı olsa da kitabın başlığı Türkiye ile Batı ve Batı’nın Türkiye’deki adamlarının durumunu yeterince ifade ediyor.
28 Mayıs seçimlerinden sonra Türkiye ile Batı ilişkilerinin daha iyi olacağını bekleyenler ya da bunu isteyenler için hayal kırıklığı yaşanacak. Çünkü, ABD ve AB ülkelerinin istediklerine boyun eğmedikçe Türkiye’nin onlarla arasının düzelmesi imkânsız. O yüzden Erdoğan ile değil, Kılıçdaroğlu ve benzerleri ile çalışmayı beklerler. Kılıçdaroğlu da seçimden sonraki tutumuyla onlara yakın çizgisini koruyacağını gösteriyor. Bunun için daha önce yaptığı gibi sakin görünümlü sinir siyasetini devam ettirecek. Cuma günü milletvekilleri yemin törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izleyici locasına gelişi sırasında Kılıçdaroğlu ayağa kalkmayarak bunun ilk işaretini verdi.
Ertesi gün, Cumhurbaşkanı yemin etmek için TBMM Genel Kurulu’na geldiğinde CHP milletvekilleri ile terör örgütü PKK’nın siyasi kolu YSP’liler ayağa kalkmadı. CHP ve İstiklal Marşı’nı söylemekten bile kaçınan PKK/YSP’lilere bazı İP’li milletvekilleri de eşlik etti. Ayağa kalkan İP’liler de alkışlamayarak tutumlarını ortaya koydular.
Bir gün önce artıgerçek.com isimli internet sitesine “HDP açısından TBMM seçimi: Neden böyle oldu?” diye makale yazan Demirtaş ertesi gün de uzun bir röportaj verdi. Her şeye değindi ama sadece PKK terör örgütüne karşı tek bir laf edemedi.
Ancak medyada Demirtaş çok önemli şeyler söylüyormuş gibi tartışmalar yapıldı.
Hatırlayacaksınız, seçim sürecinin en başında da hem partisi HDP’ye hem de asıl patronu olan PKK’lı terör örgütüne yönelik bazı çıkışları olmuştu. “Kürt açılımı, Türk açılımı” gibi boş laflar edip Kılıçdaroğlu ile “helalleşme” ve “açılım” oyunları oynamışlardı.
PKK terör örgütünün Mersin Mezitli’de gerçekleştirdiği bombalı saldırıyı kınaması sonrası HDP’nin sessizliğini eleştirince terör örgütü tarafından “münafık” ilan edildi.
PKK ‘MÜNAFIK’ DEDİ
Örgüt ise ona, 1979 yılında yakalanan ve itirafçı olan, 1990’da da PKK tarafından infaz edilen İrfan Sönmez’in akıbetini örnek gösterdi. İrfan Sönmez, 1979 yılında yaptığı itiraflarla PKK yöneticilerinin isimlerini vermiş, örgütün kurucusu Öcalan bu nedenle Suriye’ye kaçmak zorunda kalmıştı.
PKK tarafından 3 Nisan 1990’da öldürülen itirafçı İrfan Sönmez’in örnek gösterildiği ve Alişar Piran kod adıyla yazılan yazıda, küçümsenip aşağılanan Selahattin Demirtaş örgüt tarafından “demokratik siyaset alanında verilen görevi üstlenen birisi” diye tanımlanarak şu ifade kullanılmıştı:
“Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Ancak devrimci mücadeleden etkilenen, mücadelenin yarattığı imkân ve değerler ortamında büyüyen ve yetişen, siyasi olarak da orta sınıf çizgisini temsil eden bir kişidir. Bu açıdan bu mücadelenin öyle veya böyle bir tarafında yer almış, demokratik siyaset alanında bazı görevler üstlenmiş biridir. Elbette
Kazanacaklarından son derece emin bir şekilde seçime giren Kılıçdaroğlu ve taraftarları, kendileri dışındakilere öylesine vahşice ve ahlaksızca saldırdılar ki, elleri ve dilleriyle bugün içine düştükleri çukuru kendileri kazdılar.
Sadece Erdoğan taraftarlarına değil, önlerine engel gördükleri cumhurbaşkanı adayları Muammer İnce ve Sinan Oğan’a da yapılmayan linç kampanyası kalmadı. Linç kampanyaları da kendilerini vurdu.
YALANA İNANDILAR
PKK’nın siyasi kolu HDP dahil 7’li masa ve ortakları, anketçileri, besleme ve yurtdışından fonlanan medyasındaki gazeteci ve televizyoncularının kendilerine söylediği yalanlara inandılar. Oysa sadece kendileri gibi düşünmeyenleri biraz dinleselerdi, yere göğe koyamadıkları siyasetçileri eleştirenleri, “muhalefete muhalefet etmekle” suçlamasalardı, hakaret ederek susturmasalardı bugün ortaya çıkan sonucun sürpriz olmadığını görebilirlerdi. Ama onlar, “Yüzde 60 oy ile birinci turda cumhurbaşkanı olacağım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafının yalanlarına inanmayı seçtiler.
BAHANELERİ DE YALAN
Kılıçdaroğlu’nun onları heyecanlandıran hiçbir projesi olmadığı gibi, söylediği yalanları bile önemsemediler. Onları motive eden tek şey, “Erdoğan’dan kurtulmak” fikriydi. O da gerçekleşmeyince “büyük bir şok” sarmalına girdiler. Yenilgi için ürettikleri bahaneler, cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun kampanya sürecindeki bazı vaatleri gibi gerçek dışı ve saçma sapandı. Girdikleri bunalıma çare olarak da Erdoğan’a oy verenlere hakaret ve küfür etmeyi seçtiler.
PKK, FETÖ VE ABD
Oysa, sadece
14 Mayıs’a kadar söylediklerinin tam tersini söyleyerek “milliyetçi” rolüne bürünen Kılıçdaroğlu, 6’lı Masa’dan kalkarak ikinci tur için Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile ayrı bir masaya oturdu. Ümit Özdağ da masa masa dolaşıp destek arayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne öyle bir protokol metni koydu ki adeta siyasi kariyerinin tabutuna son çiviyi çaktı. Artık, kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığı için önüne konulan protokole imza attı.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Atatürk’ün koltuğunda oturan Kılıçdaroğlu’na Anayasa’nın ilk dört maddesine, 66’ncı maddesine bağlılık ve “milli birlik, laiklik ve üniter yapıya” sadakat konusunda protokol imzalattı. Böylece Kılıçdaroğlu attığı skandal imza ile siyasi tarihe ve CHP tarihine geçti.
CHP LİDERİNE DERS
Kılıçdaroğlu ile Özdağ’ın imzasını taşıyan 7 maddelik protokol metninin birinci ve ikinci maddelerinde aynen şunlar yazıyor: “Anayasa’mızın ilk 4 maddesi ve 66’ncı maddesinde yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır.
1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir.”
Protokolün 4’üncü maddesinde ise, “Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir” yazıyor.
Bir Cumhuriyet Partisi genel başkanı hatta bir CHP’li, herhangi birisinden “milli birlik, laiklik ve üniter yapı” konusunda ders alacak son kişi bile değildir.
Çünkü sayılan bu maddeler, CHP’nin kurucu ilkeleri ve amblemindeki 6 ok ile temsil edilir. Ancak
“Ben üzgünüm, birinci turda daha iyisini bekliyordum. Bu şu değil, ‘Biz ilk turda alırız’, tabii ki bir iddiamız vardı, rakibimizin de vardı, bizim de vardı. Kesin alırız noktasında değildik...”
Sonra DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, seçim öncesi anketlerde Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını gördüklerini şöyle anlattı:
“Yaptırmış olduğunuz anketlerde ilk turda Kemal Bey ipi göğüslüyor diye bir sonuç yoktu. Bunu Cumhuriyet Halk Partili dostlarımız da biliyor, Millet İttifakı’nın tüm bileşenlerinin de önünde mevcut anketler vardı... Oysa herkesin elinde somut verilerle bu ikinci tura kalan bir seçimdi. Hemen seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz, ben de CHP Genel Merkezi’ndeydim. Saat 8-8.15 itibarıyla üç aşağı beş yukarı sonuçlar belliydi.”
İmamoğlu tekrar televizyona çıktı ve İdris Şahin’i yalanladı ve “Bu arkadaş o kadar yanlış bir laf etti ki. Ben açıklama yapıyorum. Yüzde 20 veri ekranı benim önümde. Hatta Türkiye Gönüllüleri’nin de ekranı önümde. O anda herhalde kendisi eski anketleri mi karıştırıyordu ne yapıyordu, anlamış değilim. Ne söylediği doğru, ne zamanı doğru, ne ittifak ruhuna uyar...” karşılığını verdi.
‘ÖNDEYİZ KAZANIYORUZ’ YALANI
Kılıçdaroğlu başta, 6’lı Masa’nın ortakları seçim öncesi “Kazanacağız”, seçim gecesi “Öndeyiz” diye yalan söylerken şimdi de seçim sonrası itiraf gibi açıklamalarını yalanlama yarışına girdiler. Gerçekleri seçmenlerinden saklama konusunda başı çeken Ekrem İmamoğlu bu tutumunu 14 Mayıs akşamı kameraların önünde de sergilemişti.
Daha saat 19.35’te
BU yazıyı, hem bugünü anlamak hem de seçim nedeniyle hızla değişen gündem içinde kaybolmasın, ileride siyasi tarihi yazanlara faydası olsun diye yazıyorum.
Konumuz, “sazan sarmalı” yöntemiyle dolandırılan CHP’liler...
Önce “sazan sarmalı” nedir, ona bakalım: Alıcı ve satıcı rolü yapan iki sahtekârın, tuzağa düşürdüğü kişileri dolandırdığı yönteme “sazan sarmalı” deniyor. Yani bir kişinin herkesi kandırdığı klasik dolandırıcılık yönteminden farklıdır. Sazan sarmalında; satıcı ve alıcı rolü yapan veya yapanlar, sıradan insanları yüksek kazanç umuduyla sürecin içine çekerler ve sonunda tuzağa düşen mağdur eli boş kaldığında dolandırıldığını anlar. Kısa sürede yüksek kazanç umuduyla kurulan “saadet zinciri” de buna örnektir. Mağdurlar bazen saflığının, iyi niyetinin, bazen de açgözlülüğünün kurbanı olurlar.
37 VEKİLLİĞİ HEDİYE ETTİ
14 Mayıs seçiminde CHP’lilerin başına gelen tam da buna benziyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için kurulmuş masaya oturmak ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in itirazına karşın Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı için el kaldırmaktan başka hiçbir şey yapmayan dört partinin yanında, CHP yönetimi, cumhurbaşkanı yardımcısı olmayı bekleyen 7 kişi ve anketçiler elbirliği ile CHP seçmenini “sazan sarmalına” aldılar.
Kamuoyuna açıklanan anketlerde yüzde 1 bile oyu çıkmayan DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti, CHP’lilerin oylarıyla tam 37 milletvekilliği kazandı.
Son gelen bilgilere göre DEVA Partisi’nden 14, Gelecek Partisi’nden 10, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den 3 milletvekili CHP’den istifa ederek kendi isimleriyle TBMM’de yer alacaklar.
İMAMOĞLU:
Neler söyledi neler....
En ilginci ise birinci turda FETÖ’cülerin Muharrem İnce’ye kurduğu şantaj kumpasına değinmesiydi. Bu konuda daha dün yaptığı açıklamaları unutan Kemal Kılıçdaroğlu şunu söyledi: “Maalesef bir demokrasi şöleni ve huzur havası içinde geçmesi gereken seçim süreci Erdoğan’ın yalan ve iftira kampanyaları ile gölgelendi. Ben karşımda daha mert, yürekli bir rakip görmek isterdim. Bu ülkenin vatandaşları montajlardan ve bundan medet ummayan liderler hak ediyordu. Ancak siyasi kültürümüz bir kez daha lekelendi. Milletimizi çaresizlik içerisinde iftira ve karalama kampanyalarıyla aldatmaya çalışanlar hedeflerine ulaşamadı.”
LİNCE ORTAK OLDULAR
Akıl alır gibi değil, 45 günlük kampanya boyunca Muharrem İnce’nin deyimiyle başta FETÖ’cüler ve PKK’lılar olmak üzere CHP Genel Merkezi ve belediye beslemeleri tarafından linç edilmesine seyirci kalan Kılıçdaroğlu şimdi bunda Erdoğan’ı suçladı.
TWITTER’DAN RUSLARI SUÇLADI
Muharrem İnce, şantaj montaj kumpasının arkasında FETÖ’cüler olduğunu biliyor.
CHP’liler bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimalinin önünde engel görülen Muharrem İnce’nin FETÖ’cüler tarafından “yol temizliği” adına hedef alındığını gördü.
Cumhurbaşkanı adayı
“Biz neden kaybettik?” diyemeyenler “Onlar neden kazandı?” diye kıyamet koparıyorlar.
Amerika’nın, Avrupa’nın, dağdan PKK’lı teröristlerin, FETÖ’cülerin operasyonlarıyla iktidar olacaklarını zannedenler hayal kırıklığının acısını seçmenlere hakaret ve küfür ederek hafifletmeye çalışıyor.
Türkiye’nin tanıdığı gazeteciler televizyon ekranlarından deprem bölgesinde Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verilmesini eleştirebiliyor.
Önemli bir kısmı da sosyal medyada genel olarak Cumhur İttifakı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 323 milletvekili ile çoğunluğu kazanmasına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yüzde 49.5 ile önde çıkmasına öylesine ağır tepki gösterdiler ki, milyonlarca seçmene ağza alınmayacak küfürler ve hakaretlerle saldırıyorlar.
HALKA APTAL DİYEN APTALLAR
Bir iki densizin tepkisi diye görmezden gelecekken, saldırılar her geçen gün artıyor.
Aziz Nesin’in yıllar önce söylediği “Halkın yüzde 60’ı aptal”, manken Aysun Kayacı’nın “Benim oyumla çobanın oyu bir mi?” sözleri yeniden gündeme sokuldu.
Mizah yazarı