Paylaş
Kazanacaklarından son derece emin bir şekilde seçime giren Kılıçdaroğlu ve taraftarları, kendileri dışındakilere öylesine vahşice ve ahlaksızca saldırdılar ki, elleri ve dilleriyle bugün içine düştükleri çukuru kendileri kazdılar.
Sadece Erdoğan taraftarlarına değil, önlerine engel gördükleri cumhurbaşkanı adayları Muammer İnce ve Sinan Oğan’a da yapılmayan linç kampanyası kalmadı. Linç kampanyaları da kendilerini vurdu.
YALANA İNANDILAR
PKK’nın siyasi kolu HDP dahil 7’li masa ve ortakları, anketçileri, besleme ve yurtdışından fonlanan medyasındaki gazeteci ve televizyoncularının kendilerine söylediği yalanlara inandılar. Oysa sadece kendileri gibi düşünmeyenleri biraz dinleselerdi, yere göğe koyamadıkları siyasetçileri eleştirenleri, “muhalefete muhalefet etmekle” suçlamasalardı, hakaret ederek susturmasalardı bugün ortaya çıkan sonucun sürpriz olmadığını görebilirlerdi. Ama onlar, “Yüzde 60 oy ile birinci turda cumhurbaşkanı olacağım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafının yalanlarına inanmayı seçtiler.
BAHANELERİ DE YALAN
Kılıçdaroğlu’nun onları heyecanlandıran hiçbir projesi olmadığı gibi, söylediği yalanları bile önemsemediler. Onları motive eden tek şey, “Erdoğan’dan kurtulmak” fikriydi. O da gerçekleşmeyince “büyük bir şok” sarmalına girdiler. Yenilgi için ürettikleri bahaneler, cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun kampanya sürecindeki bazı vaatleri gibi gerçek dışı ve saçma sapandı. Girdikleri bunalıma çare olarak da Erdoğan’a oy verenlere hakaret ve küfür etmeyi seçtiler.
PKK, FETÖ VE ABD
Oysa, sadece Kılıçdaroğlu ve 6’lı Masa’nın PKK terör örgütünün siyasi kolu HDP ile işbirliği hatta “amaç birliği” yapması, FETÖ’cüleri tekrar devlete alacağı vaadi, ABD ve AB çizgisinde dış politika gibi tehlikeli adımlar değil, karşıdaki seçmeni aşağılayan dil kullanan taraftarları da bu sonucun sebeplerindendir.
Mesela, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na yüzde 70’lere varan oy veren deprem bölgesinde Erdoğan’ın oylarını dört puan artırması, Hatay’da Kılıçdaroğlu’nu geçmesi buna örnektir. Depremzedeler kendilerine edilen küfürlere Erdoğan’ın oy oranını artırarak cevap verdi.
KÜRESEL SİSTEMİN TEK ARACI KILIÇDAROĞLU
SEÇİMİ kaybetmelerini ise yurtdışı oylar ya da Suriyeliler gibi gerçek olmayan sebeplere, hatta Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına bağlayanlar, hâlâ gerçekçi analiz yapmaktan uzak durumdalar.
Oysa 2014 ve 2018 seçimlerine baksalar sonucun tesadüf olmadığını görecekler. 2014’te Erdoğan yüzde 51.79 oy alırken, CHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38.44, Selahattin Demirtaş yüzde 9.76 olmak üzere muhalefet bloku yüzde 48.3 oy almıştı.
2018’de ise Erdoğan yüzde 52.4 oy alırken, Muharrem İnce yüzde 30.6, Selahattin Demirtaş yüzde 8.3, Meral Akşener yüzde 7.3, Temel Karamollaoğlu yüzde 0.8, Doğu Perinçek yüzde 0.1 olmak üzere muhalefet bloku yüzde 47.3 oy aldı.
2023 seçimlerinde de Erdoğan yüzde 52.18 alırken Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 47.82 oldu.
Yani Erdoğan, karşısındaki aday ve adaylar değişse de bu üç seçimde yüzde 52 ile seçimi önde bitirdi.
Muhalefet, seçimi kazanmanın yolunun Erdoğan’ı destekleyen kitlenin gönlünü almaktan, onlara uygun politika üretmekten geçtiğini anlamadı. Onların yerine, PKK’nın siyasi kolu HDP yönetiminin yönlendireceği oyların kendilerine seçim kazandıracağını zannettiler. Anket firmaları ve kendilerine yakın medyanın yürüttüğü algı operasyonlarının gerçek olduğunu zannettiler.
KOLTUĞU BIRAKMAYACAK
Şimdi ise düşük ve kısık sesle de olsa, 2010 yılında CHP Genel Başkanı olan ve 13 yılda 10 seçim kaybeden Kemal Kılıçdaoğlu’nun görevinden ayrılmasını tartışıyorlar.
Kılıçdaroğlu, 10’uncu seçimini kaybetmesine rağmen “Mücadeleye devam” diyerek koltuğunu koruyacağını açıklarken, ona yakın gazeteci ve televizyoncular 28 Mayıs gecesinden itibaren hayal kırıklığı yaşayan kitleye yeni masallar anlatmaya devam ediyorlar. Kılıçdaroğlu’nu “başarılı” bulanlar, yüzde 42 alan Bülent Ecevit’ten başarılı olduğunu söyleyip kitleyi uyutmaya devam ediyor.
YATIŞMALARINI BEKLİYOR
Öyle anlaşılıyor ki Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmayacak. Tıpkı 6’lı Masa’da uyguladığı taktik gibi, “sinir siyaseti” uygulayarak tepkilerin yatışmasını bekleyecek. İnanç ve etnik ayrımcılık yaparak parti delege yapısı üzerinde sahip olduğu güçle, TBMM’ye soktuğu ve kendisine bağlı milletvekilleri üzerinden CHP’yi yönetmeyi, yerel seçimlerde belediye başkan adaylarını belirlemeyi sürdürecek. Başkaldırmaya çalışanları yok edecek, kendi kontrol ettiği sahte muhalif adaylarla yapacağı kurultay, tiyatro oyununu geçmeyecektir.
Dolayısıyla kendi istemediği sürece hiçbir güç Kılıçdaroğlu’nu CHP Genel Başkanlığı’ndan indiremeyecektir.
KULLANABİLECEĞİ TEK GÜÇ MUHALEFET
Ama asıl önemlisi, Kılıçdaroğlu’nu orada isteyen ve tutan küresel güç onun o makamı boşaltmasını istemiyor. Kampanyası boyunca Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine sırtını dayayan, onların çizdiği rotada siyaset üreten Kılıçdaroğlu küresel sistemin Türkiye’deki tek umudu olmayı sürdürecek. Emperyalist Batı ülkeleri çok uzun yıllar Türkiye’yi bürokrasi, yargı, ordu, sivil toplum kuruluşları, medya ve siyaset içindeki “etki ajanları” ile yönetti. Bunların hepsini birden ya da bazılarını bir arada kullandığı olurdu.
İş dünyası dernek ve vakıfları ile sivil toplum kuruluşları üzerinden eleştiri yapar, iktidarları yıpratırdı. Siyaset ve medya üzerinden algı yaratır, yargı üzerinden operasyon yapar, ordu eliyle de darbe yaparak yönetimleri devirirdi. Şimdi küresel sistem, Türkiye üzerindeki medya, yargı, bürokrasi, ordu, STK gücünü kaybetti. Ellerinde sadece siyaset yani muhalefet kaldı.
Belli ki onu kullanmayı sürdürecekler. Kitleyi uyutmak ise parti yöneticilerine, milletvekillerine, besleme medyacılarına, anketçilerine, etki ajanlarına kalacak.
Paylaş