Devletin valisine “Vali itlik yapmıştır bunu aynen iletin”, YSK üyelerine “Ahmak”, soru soran vatandaşa “Senin beynin tutulmuş”, kendisini eleştiren pazarcıya “Sen terbiyesiz birisin, ahlaksız birisin” diyen, her strese girdiğinde hakaret ve küfre sarılan İBB Başkanı İmamoğlu dün bir konuşmasında yine bu kişilik özelliğini ortaya dökmüş.
İki soru sormuştum; birincisi İstanbul gibi bir şehrin başkanı ‘İstanbul Şehr-i Emini’ sayılan İmamoğlu 86 yıl sonra 2020 yılında ibadete açılan Ayasofya Camii’ne 3.5 yıldır neden ziyarete gitmiyor?
İkincisi, Kadir Topbaş döneminden beri İstanbul’daki Selatin camilerinin temizlik ve güvenlik hizmetleri İBB tarafından veriliyor. Bunun tek istisnası Ayasofya Camii. Peki Ayasofya Camii’ne bu hizmet neden İBB tarafından verilmiyor da Fatih Belediyesi tarafından veriliyor?
Makamına yakışır medeni bir üslupla sebeplerini açıklayacağına ettiği hakaretlerle kendisini de tarif etmiş. Sirkeci-Kazlıçeşme hattı tren seferlerinin başlamasıyla ilgili törene “Ulaştırma Bakanı davet etti” yalanı ortaya çıkınca bunu perdelemek için hakarete sarılmış. “Saraçhane bülbülleri” diye adlandırılan fonlanan internet siteleri ve binlerce mesajı aynı anda atabilen organize BOT hesaplar, sosyal medya hesapları ile “Renklendirilmiş” FETÖ’cüler hep bir ağızdan hakaret eden İmamoğlu’nu savunmaya geçti.
DAVETİYE YALANI PATLAYINCA
Ulaştırma Bakanı’nın kendisini Sirkeci-Kazlıçeşme tren seferlerinin başlaması törenine davet ettiğini ilan eden İmamoğlu, gerçeği söylemediği ortaya çıkınca saldırganlaştı.
Fatih Belediyesi’nin isme özel olmayan biçimde e-posta üzerinden yolladığı protokol mesajını paylaşıp kendisini haklı çıkarmaya çalıştı. Nitekim iki belediye özel kalem personeli davetiyenin isme özel olmadığı konusunda yazışmış, İBB Özel Kalemi de “
İşin ilginç yanı, Akbıyık’ın 2017 yılında şimdiki CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve Bülent Tezcan gibi de isimler hakkında “FETÖ” ile iltisakları olduğu iddiasıyla Balıkesir Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı. Sözcü’den Saygı Öztürk’e, “Özür dileyeceğim” açıklaması yaparken “Özgür Özel hakkındaki dosya ne oldu?” sorusu akıllarda kaldı.
Özgür Özel’in FETÖ’cülerle ilişkisi olduğu iddiası şimdi Kırgızistan’da olan eski örgüt üyesi Enis Uludemir’in 31 Mart 2016’da kendiliğinden gittiği Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’na “Tanık” sıfatıyla verdiği ifade ortaya çıkmıştı.
Ama bundan önce Özgür Özel, 12 Kasım 2015 günü Manisa’da yapılan FETÖ operasyonunda gözaltına alınanları ziyaret ettikten sonra Emniyet’in kapısında şunları söylemişti:
“Kamuoyunda çeşitli isimlerle anılan, FETÖ terör örgütü diye yetkililerin ifade ettikleri Manisa’daki bir inanç grubuna, bir cemaate, kendilerine ‘Hizmet Hareketi’ olarak ifade eden kişilere yapılmış operasyondan sonra bugün Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında olanları ziyaret ediyoruz, dört tanesiyle görüştüm yukarıda...”
İlk anda Özgür Özel’in insani duygularla yaptığı bir ziyaret gibi görünse de, bu, FETÖ’cülerin organize ettiği bir çalışmanın sonucuydu. Belgesi de Adliye, MİT ve Emniyet’teki ByLock yazışmalarında.
BYLOCK’TA ÖZGÜR ÖZEL
FETÖ’nün Manisa yapılanmasına yönelik operasyon günü olan 12 Kasım 2015’te FETÖ’nün “Gazete Mesulü” Murat Şimşek ile ED-Eğitim danışmanı Seyit Ahmet Akçalı arasında, Manisa’daki FETÖ operasyonu sonrasında Özgür Özel’in yaptığı çalışmalar şöyle anlatılmış:
“- Abi bugün daha çok Özgür Özel’le çalışıldı.
Böylece, siyasi olarak HDP/DEM üzerinden meşruiyet elde edemediği taleplerini de CHP üzerinden uygulamaya sokacağa benziyor.
CHP’in bu hale gelmesi, 2010 yılında FETÖ’nün Deniz Baykal’a kurduğu kaset kumpasından sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla başladı.
2011 seçimlerinde Bolu Milletvekili seçilen Tanju Özcan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi PKK/HDP çizgisine çekme amacını şöyle anlatmıştı; “2012 yılında genç milletvekilleri yemeği vardı. Kılıçdaroğlu da bu yemeklerin bazılarına katılıyordu ve sürekli şu kelimeyi kullanıyordu ‘Yeni CHP’. Tokat milletvekilimiz ‘Yeni CHP’den ne anlamalıyız?’ diye sordu. Kılıçdaroğlu, ‘Sayın Baykal bu partiyi, merkezle MHP arasına konumlandırmaya çalıştı. Ben oradan alıp merkezle HDP’nin eski adı olan BDP ile arasında bir çizgiye konumlandırmaya çalışıyorum’ dedi.”
FETÖ KUMPASI İLE GELDİ
Kılıçdaroğlu politika değişikliğinin işaretlerini genel başkan olur olmaz verdi; 2011’de Hakkari’de “Yerel yönetimler özerlik şartını olduğu gibi kabul edeceğiz. Anadilde öğrenim konusunda da mücadelemizi hep birlikte yapacağız” açıklaması yaptı. CHP’de Atatürkçü ve ulusalcı bilinen isimleri uzaklaştırdı, Atatürk’e hakaret eden, bölücülere yakın, liberal isimleri partide etkili yerlere getirdi. Kılıçdaroğlu, 2014 yılındaki kurultayda da CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getirecekleri sözünü verdi.
Kılıçdaroğlu 13 yılın sonunda; PKK/HDP ile ortak hareket eden, Irak ve Suriye’de teröre karşı çıkartılan tezkereye ‘hayır’ oyu veren, özerklikten yana, PKK’ya yardım yataklık eden belediyelere kayyum atanmasına, PKK’nın siyasi şubesi ve suç ortağı HDP’nin kapatılmasına karşı, PKK ilişkili KHK’lıların iadesini isteyen, PKK sözcüsü Demirtaş’ı savunan bir kıvama gelmişti. İşin ilginci CHP seçmeni de bunları içine sindirecek noktaya getirildi.
2018 ANAYASA PLANI
Kılıçdaroğlu,
Kaçamayan, yakalanan FETÖ mensuplarının konulduğu cezaevleri için “Hazreti Yusuf Medresesi” benzetmesi yapan Gülen, cezaevine giren FETÖ mensuplarını da “Hazreti Yusuf” diye avuttu.
Milli İstihbarat Teşkilatı, 2016 yılı ağustos ayında FETÖ yönetiminin örgüt üyelerine şu dört maddelik talimatı yolladığını tespit etmişti: “Yurtdışına çıkan hizmet ehli olanlar, aileleri ve çocuklarını da yanlarına alsın. Eşleri ve çocukları da en yakın zamanda yurtdışına taşınsın. Yurtdışında ‘Hizmet diasporası’ çatısı altında birleşin, hizmet hareketini bulunduğunuz ülkeden yürütün. Türkiye’deki ailenizi de yanınıza alın, firar ve kaçma kelimelerini kullanmayın, yerine, bunun yerine zulüm ve baskılar nedeniyle ‘hicret ettik’ deyin. Hizmetinizi bulunduğunuz ülkelerde devam ettirin.”
10 YILDA 20 BİNİ KAÇTI
17/25 Aralık 2013’ten başlayarak “örgüt yöneticileri”, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra da “örgüt üyeleri” ağırlıklı olmak üzere 10 yıl içinde 20 bin FETÖ mensubu yurtdışına kaçtı. Haklarında mahkeme ve savcılıklar tarafından arama kararı bulunan firari 28 bin FETÖ mensubundan 20 bine yakını karadan Gürcistan, Suriye ve ağırlıklı olarak Yunanistan üzerinden firar etti. Denizden de Ege’deki Yunan adaları üzerinden örgütün Avrupa’daki merkezlerine kaçtılar. Bu süreçte Yunanistan FETÖ’cülerin geçiş noktası oldu. Öyle ki 15 Temmuz darbe girişimine fiilen katılan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait helikopterle topraklarına iniş yapan darbeci FETÖ mensuplarını bile iade etmedi. Atina’da bunun için ofis de kuran FETÖ mensupları, Yunan polisine yakalandıklarında üzerlerinde “I am Gülenist” yazılı notlar sayesinde giriş izni aldı.
1.236 FETÖ’CÜ SINIRDA YAKALANDI
Türk Silahlı Kuvvetleri 2019’da 138, 2020’de 84, 2021’de 246, 2022’de 547, 2023’te 422, 2024 yılı başından bugüne kadar da 21 FETÖ mensubunu yakalamayı başardı. Darbe girişimi sonrası Yunanistan’a kaçmaya çalışan FETÖ mensuplarından sayıları çok az da olsa; son aylarda Yunanistan üzerinden Türkiye’ye girerken yakalanıyor. Örgüt elebaşının talimatı ile ailesinin canını tehlikeye atan FETÖ’cülerden, sayıları az da olsa bazılarının Türkiye’ye girerken yakalanması herkesi şaşırttı.
Herkes “FETÖ neyi planlıyor?” sorusuna cevap arıyor. İşte tam bu sırada Türkiye’de bazı gelişmeler; Anayasa Mahkemesi’ndeki kararlar, Danıştay’ın FETÖ irtibat ve iltisakı olan hâkim ve savcıları görevlerine iade etmesi, mahkemeler tarafından verilen beraat kararları, FETÖ’den ihraç edilenlerden binlercesinin görevlerine iade edilmesi örgüt üyelerini umutlandırdı.
BUGÜN köşemde Danıştay 5. Daire’nin görevine iade ettiği 387 FETÖ’cü hâkim ve savcı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başlattığı yeni incelemeyi yazarak yargıda FETÖ tehlikesinin boyutlarından söz edecektim.
Ancak Sözcü’den İsmail Saymaz’ın “Üst düzey Danıştay üyesi: Baskı ve tehdit altındayız” başlıklı yazısı, yargıdaki tehlikenin FETÖ’nün çok üzerinde olduğunu gösterdi.
O Danıştay üyesi her kimse -ki benim bir tahminim var- verilen kararların içeriğinden, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun temyiz dilekçelerindeki itiraz konularından ya habersiz ya da bilerek yalan söylüyor.
İHRAÇ GEREKÇELERİ
Çünkü Danıştay 5.Daire’nin görevi iade kararı verdiği kişiler arasında ByLock yazışmalarında adı geçen, ankesörlü hatlarla haberleşen mahrem imamlarla irtibatı olan, FETÖ derneğine bağışta bulunan, itirafçı ifadelerinde ismi geçen, hakkında FETÖ üyeliğinden işlem yapılan kişilerle yoğun ilişkisi olan, emniyet raporlarında örgüt ile ilişkisi yer alan hâkim ve savcılar var. HSK, Danıştay 5.Daire’nin gözardı ettiği bu bilgi ve delillere temyiz dilekçesinde yer vererek Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda itiraz etti. Konunun basında gündeme gelmesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Danıştay’ın aldığı bu karara da sessiz kalmamız mümkün değil. Bu tür kararlar bizi ciddi manada rahatsız ediyor. Biz de bu işin üzerine üzerine gidiyoruz, gideceğiz, takipçisi olacağız” açıklamasından sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulu devreye girerek göreve iade edilen 387 kişinin dosyasının yeniden inceleneceğini açıkladı.
HSK TEMYİZLERİNİ GÖRMEMİŞ
İsmail Saymaz’a konuşan “Danıştay üyesi”, yargı camiasının FETÖ’cü olduğunu bildiği isimlerin göreve iade edilip kürsüye çıktığı, kamuoyunda ciddi şüphe ve tartışmanın olduğu bir konuda “Evet şüphe varsa inceleme yeniden yapılsın. Tek bir FETÖ mensubunun 387 kişi arasına karışıp yargıda yer almaması için inceleme yapılması yerinde olur” diyeceğine, Danıştay 5.Daire’nin verdiği kararları şöyle savunuyor:
“İptal kararı verilen (meslekten ihraç) kararlar incelendiğinde dosyalarda somut verilere dayanmadan meslekten çıkarma işlemlerinin tesis ettiği görülmüştür. Yargılama aşamasında başta HSK olmak üzere belirli kurum ve kuruluşlara irtibat ve iltisaka yönelik somut verilerin bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Davacılarla ilgili bir bilgi ve belge sunulmaması sonucunda bu kişilerin beraat etmiş olmaları veya haklarında takipsizlik kararı verildiği görülerek iptal kararları verilmiştir.” O Danıştay hâkimi, 414 hâkim ve savcının somut veriye dayanmadan ihraç edildiğini söyleyebilecek kadar kendinden geçmiş.
Yargı içinde FETÖ temizliği tam olarak yapılmamışken diğer yandan bazı tartışmalı beraat ve takipsizlik kararları ile Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın verdiği kararlarla FETÖ iltisaklı kişiler görevlerine iade ediliyor. Darbe davaları dahil FETÖ konusundaki mücadelenin en zor yürüdüğü alan yargı olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak Danıştay 5. Dairesi’nin verdiği tartışmalı göreve iade kararları yanında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda iade için bekleyen dosyalar büyük bir tartışma doğurdu.
Anayasa Mahkemesi’nden FETÖ’cülere yönelik çıkan ihlal kararları yanında, Danıştay 5.Dairesi ve İDDK’dan, FETÖ iltisaklı hâkim ve savcıların göreve iadeleri her kesimin tepkisini çekiyor.
4 BİN 6 İHRAÇ
Konuyla ilgili olarak Danıştay’dan yapılan açıklamada, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal sonrası 2017 yılında yapılan düzenleme ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekten çıkartılan hâkim ve savcılara Danıştay’a başvuru hakkı getirildiği belirtildi.
KHK ile ihraç edilen 4 bin 6 hâkim ve savcının mükerrer başvurularla 2017’den itibaren ihraç kararlarının iptali istemiyle ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da dava açılmaya başlandığı ve Danıştay Beşinci Dairesinde 5 bin 112 dosya bulunduğu bildirildi.
435 GÖREVE İADE
Bu kapsamda, Danıştay Beşinci Dairesince 3 bin 799’u davanın reddine, 435’i ise işlemin iptaline dair karar verildi. Bu kararlara karşı HSK tarafından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz başvurusunda bulunuldu. 2019’dan bu yana Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna 4 bin 234 temyiz başvurusu yapıldı.
Satrançta vezirin her yöne ve sınırsız hareket ettiğini bilenler, FETÖ’nün mankurtlaşmış yargıdaki mensubunun nasıl bir tehlike olduğunu anlamıştır.
FETÖ elebaşının en başından itibaren “devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı verdiği yerlerden birisi de yargı olmuştur.
FETÖ yargı içinde öylesine örgütlendi ki; 15 Temmuz itibarıyla hâkim ve savcıların yaklaşık üçte biri yani 4 bini FETÖ mensubu idi.
FETÖ içinde 30 yıl yer alan ve 15 Temmuz sonrası ihraç edilen örgüt üyesi yargı mensuplarının yargılandığı davada tanık olarak ifade veren Nesip Yılmaz, Gülen’den bizzat duyduğu talimatı şöyle anlatmıştı: “Örgüt liderinin yanında bulunduğumuzda devlet içinde yargı, emniyet, askeriye ve mülkiyenin önemli olduğunu belirtirdi. Bunlar önce hususi hizmet, sonraları mahrem yapı olarak isimlendirildi. Örgüt lideriyle bir görüşmemizde, 3 tay var; Yargıtay, Danıştay, Sayıştay. Ya oraları tamamen ele geçireceğiz, bizim olacak ya da bunlardan kurtulmamız lazım dedi. Bunu bizzat duydum.”
15 Temmuz sonrası 3 bin 966 hâkim ve savcı OHAL kapsamında ihraç edildi. Buna karşın yargı içinde 800 dolayında FETÖ iltisak ve irtibatlı ismin bulunduğu ve haklarında incelemelerin devam ettiği yetkililer tarafından açıklanmıştı.
Asıl ilginç ayrıntı ise FETÖ’cü olarak bilinen isimlerin başta Hakyol grubu olmak üzere farklı kimliklere büründüğü itirafçı ifadelerine de yansıdı.
YARGIDA RENKLENDİRME
Bunların arasında yargıda FETÖ ile mücadele için oluşturulan gruplara sızdırılan savcı
İlk astronotumuz Alper Gezeravcı da binlerce Türk Hava Kuvvetleri mensubu gibi FETÖ’nün kumpasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış bir subaydı. 2012’de FETÖ’nün disiplin soruşturması adı altında yürüttüğü kumpas sürecinde TSK’dan atılan ve pilotluk mesleğine Türk Hava Yolları’nda devam eden Alper Gezeravcı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yapılan çağrı üzerine Türk Hava Kuvvetleri’ne geri döndü.
Yazıma 21 günlük uzay yolculuğundan sonra cuma günü dünyaya dönen Alper Gezeravcı’nın başarısını kutlayarak başlamamış olmam kimilerine şaşırtıcı gelebilir.
Tabii ki Türkiye’ye ve Türk gençlerine umut veren Gezeravcı çalışma, azim ve mücadele ederek istendiği ve desteklendiği takdirde neler yapılabileceğini ortaya koyan çok önemli bir örnek.
Elbette yazımı bununla başlayıp bitirebilirdim ama ben bu tür başarılar elde edenlerin geçmişte, bugün ve gelecekte ne gibi tehlikelerle ve ihanetlerle karşı karşıya kaldığını ve kalacağını hatırlatmak istiyorum.
MGK’DA 2005 UZAY HEDEFİ
Hürriyet Gazetesi’nin 19 yıl önce, 4 Temmuz 2005 günü manşetinde dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ile yazarımız rahmetli Yener Süsoy’un yaptığı bir söyleşi vardı.
Fırtına’nın “Uzaya bir Türk gönderebilmek için başvurduk” sözlerinin yer aldığı haberde, 2015 yılında ilk astronotumuzun uzaya yollanacağını söylemişti. Bu hedef, 2005 yılı haziran ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında karar altına alındı. Bu çerçevede, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda 22 Haziran 2005 tarihinde yapılan İcra Komitesi toplantısında, 2005’den itibaren 70 sayfalık ‘Ulusal Uzay Araştırmaları Programı’ başlatması da kararlaştırıldı. 2005 yılı haziran MGK toplantısında da kabul edilen karara göre, 2008 yılından itibaren Türk astronot yetiştirme programına geçilecek, 2014’de ulusal bir roketle ulusal bir araştırma uydusu dünyaya en yakın gezegenlerden (Ay veya Mars) birisine gönderilecek, 2015’den itibaren uzaya Türk astronot gönderilecek, 2020’li yıllarda uzay gemisi tasarım ve üretimi çalışmalarına start verilecekti.
Di’li geçmiş zaman kullanmamın nedeni sadece iki sene sonra Fetullahçı Terör Örgütü’nün, özünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan Ergenekon kumpasını başlatması.