Şimdi “zihinsel engelli” diye doğruculuk yapıp üzerime gelmeyin lütfen, mevzu o değil.
Gelen geçen araçlara düdük çalar, el kol işaretleriyle onlara “dur-geç” yapar; kimse aldırmasa da o yapmaya devam eder.
Yaptırım gücü, ceza-ödül mekanizmalarıyla vardır.
Bu açıklama bir gün önce MHP lideri Devlet Bahçeli ile yaptığı ve iki ayrı taslak sunduğu görüşmenin ardından geldi.
Bahçeli de o görüşme ardından henüz nihai anlaşmaya varmadıklarını, ama görüşmenin olumlu geçtiğini söylemişti.
Başbakan diğer yandan CHP’ye çağrıda bulunmaya devam ediyor ve haftaya CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmek istediği mesajı veriyor.
Ama cevap aradığı için soru demek de mümkün.
Emre Taner, 9 Kasım’da Meclis 15 Temmuz darbe girişimini araştırma komisyonu karşısında ifade verirken dile getirdi bu iddiaları.
Emre Taner çekirdekten yetişme bir istihbaratçı. MİT ile 1967’de tam öğrenci olayları başladığı sıralarda, Ankara Üniversitesi öğrencisiyken tanışmış. İstanbul Bölge Başkanlığı, Kıbrıs, İstihbarat Başkanlığı, Müsteşar Yardımcılığı gibi önemli görevlerin ardından 2005’de Şenkal Atasagun’un ardından MİT Müsteşarı olmuş. 2010’da emekli olup işi Hakan Fidan’a devredene kadar da o görevde kalmış.
Taner ile müsteşar olduğu dönemde birkaç kez görüştüm. Kürt sorununu bitirmek için askeri yöntemlerin yetmeyeceğini, ağırlığın siyasete diplomasiye verilmesi gerektiğini savunuyordu; bunun için hem hükümeti, hem askerleri ikna etmeye uğraştığını söylüyordu. Neticede 2008-2009 döneminde, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu MGK toplantılarında bu çabası sonuç verdi ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’dan PKK ile diyalog talimatını aldı.
Anketler ve medyanın bir kısmı Hillary Clinton’u işaret etse de, göstere göstere geldi aslında.
AK Parti'nin 2002'deki gelişine benzer bir şekilde, yerleşik düzenin, sermayenin, medyanın bir kısmı gelmesini istememesine rağmen geldi.
Müslümanlara, Katoliklere, Meksikalılara, siyahlara ve özellikle kadınlara, çoğu ağza alınmayacak sözler etmesine rağmen geldi.
Bu sözler seçmenini ondan caydırmadı, tersine beyaz, eğitimsiz, işsiz ve kırsal Amerikalıları kamçıladı.
Tolga Tanış'ın bir süre önce yazdığı gibi, Trump, Trump, Trump sesleriyle gümbür gümbür, göstere göstere geldi. Tıpkı AK Parti'nin 2002'deki gelişi gibi, yerleşik düzenin, sermayenin, medyanın çoğu gelmesini istememesine rağmen geldi. Amerikan halkı kimi daha çok istediğini değil, kimi daha çok istemediğini gösterdi. Amerikan seçkinlerini, yerleşik düzeni temsil eden Hillary Clinton'u daha çok istemiyormuş Amerikalılar Başkan olarak, o ortaya çıktı.
ABD DEĞİŞECEK
Trump 1928’den bu yana hem Senato, hem de Temsilciler Meclisi’ne hâkim ilk başkan olacak. Clinton kazansaydı, her ikisi de Cumhuriyetçilerin elindeyken ne yapabilirdi? O da ayrı Trump zaten “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” vaadiyle seçildi.
Her konuda daha atak, daha iddialı, hatta daha saldırgan olacaktır. Düşünün ki en büyük rakibi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Clinton’a tercih ettiği halde seçildi Trump. Trump’ın dış politikası Avrupa Birliği’ni kesinlikle etkileyecektir. Daha zayıf bir AB, daha çok Rusya ve Çin ile ilişkilere dayalı dış politika beklenebilir.
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ
Evet, Almanya Dışişleri bakanı Frank-Walter Steinmeier, kendisini son dönemde bir değil, iki defa aramış, ama görüşememişti.
“Biz büyük bir ülkeyiz, koskoca Almanya’yız” diye kimsenin “nezaketsizlik” yapamayacağını söyledi Çavuşoğlu: “Dolayısıyla Türkiye'nin bakanı ben ne zaman görüşmek istesem o zaman benimle görüşmek zorunda. Böyle bir şey yok, kusura bakmayın. Biz de burada boş gezmiyoruz, yan gelip yatmıyoruz. Biz de yoğunuz.”
Demek ki Alman Bakan Çavuşoğlu’nun onun uygun olmadığı bir anda aramış ve not bırakıp cevaben aramasını beklemektense, hemen o an görüşmek için hatta boşuna beklemişti.
Ama Türkiye ile Almanya arasındaki krizin nedeni bu değildi Çavuşoğlu’na göre, bunlar halledilirdi.
Türkiye ve ABD’nin Rakka’nın IŞİD’den alınması ve yönetilmesinin PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye bırakılmaması konusunda anlaştığı ve anlaşmanın sadece Rakka’ya sınırlı olmadığı ortaya çıktı.
Hem Türk, hem Amerikan kaynaklarından edinilen bilgilere göre, IŞİD’e karşı mücadelede “uzun vadeli” işbirliğini öngören görüş birliğine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford arasında 6 Kasım’da Ankara’da yapılan 4,5 saatlik toplantıda varıldı.
Toplantı ardından Genelkurmay kaynakları ve dün da Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un söylediği üzere ABD güçlerinin Münbiç’ten sonra Rakka operasyonunda da YPG’nin ana gövdesini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçlerinin kullanılması (SDG) ve silah verilmesi konusundaki ihtilaf devam ediyor.
Bununla birlikte ismini vermek istemeyen üst düzey bir yöneticinin verdiği bilgiye göre Türk tarafında
Benim umurumda ama.
Ben gelişmiş bir demokraside, Anayasa’da yazıldığı üzere laik bir hukuk devletinde yaşamayı ve Cumhurbaşkanına dışarıda diktatör denilmemesini tercih edenlerdenim.
Benim ağırıma gidiyor.
Başka ağırıma giden gelişmeler de var.