Paylaş
Anketler ve medyanın bir kısmı Hillary Clinton’u işaret etse de, göstere göstere geldi aslında.
AK Parti'nin 2002'deki gelişine benzer bir şekilde, yerleşik düzenin, sermayenin, medyanın bir kısmı gelmesini istememesine rağmen geldi.
Müslümanlara, Katoliklere, Meksikalılara, siyahlara ve özellikle kadınlara, çoğu ağza alınmayacak sözler etmesine rağmen geldi.
Bu sözler seçmenini ondan caydırmadı, tersine beyaz, eğitimsiz, işsiz ve kırsal Amerikalıları kamçıladı.
Amerikan halkı kimi daha çok istediğini değil, kimi daha çok istemediğini gösterdi.
Amerikan seçkinlerini, yerleşik düzeni temsil eden Clinton'u daha çok istemiyormuş Amerikalılar Başkan olarak, Trump böylece sandıktan çıktı.
ABD DEĞİŞECEK
Trump 1928’den bu yana hem Senato, hem de Temsilciler Meclisi’ne hâkim ilk Cumhuriyetçi başkan olacak.
Clinton kazansaydı, her ikisi de Cumhuriyetçilerin elindeyken ne yapabilirdi? O da ayrı
Trump zaten “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” vaadiyle seçildi.
Her konuda daha atak, daha iddialı, hatta daha saldırgan olacaktır.
Düşünün ki en büyük rakibi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Clinton’a tercih ettiği halde seçildi Trump.
Trump’ın dış politikası Avrupa Birliği’ni kesinlikle etkileyecektir.
Daha zayıf bir AB, daha çok Rusya ve Çin ile ilişkilere dayalı dış politika beklenebilir.
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ
Trump altında Türk-ABD ilişkileri daha kötüye gitmeyebilir.
Şu anda ilişkilerde biri kronik, biri akut iki sorun var.
Kronik sorun Suriye-Irak’taki PYD kriziyle zirve yapmış olan Kürt sorunu, daha doğrusu PKK sorunu.
Akut sorun ise Fethullah Gülen ve 15 Temmuz darbe girişimi şüphelilerinin iadesi.
Trump’ın Fethullah Gülen tavrı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet için kesinlikle Clinton’dan daha az rahatsız edici olacaktır.
Trump, Gülen’in iadesi için olmasa da mesela soruşturulması, belki başka yere gönderilmesi için düğmeye basabilir.
Suriye-Irak gibi konuları sanki asker ve istihbarata bırakacak gibi bir ilk izlenim var.
Malum zaten bir süredir ABD (ve aslında Rusya ile de) diplomasi asker ve istihbarat ağırlığında gidiyor.
Bu devam ederse mevcut gerilim yerini bölgesel konularda daha fazla iş birliğine bırakabilir.
Erdoğan ile anlaşabilir mi?
İşte burada belirsizlikler, riskler ve aynı zamanda avantajlar devreye giriyor.
Trump bir yandan hayata bir alış-veriş gözüyle bakıyor, diğer yandan elde çekiç, çakılacak çivi arıyor.
Ocak’ta görevi devralacak yeni başkandan ince diplomasi beklememek lazım; Trump hatta gereğinden de açık, bazen kaba konuşabiliyor.
Diğer yandan Erdoğan da –özellikle sinirlenince- sözünü sakınan bir siyasetçi değil.
Bu hızla el sıkışmaya da, ani parlamaya da müsait bir zemin; dikkatle yaklaşmakta yarar var.
Trump’ın Müslümanlara dair söylemi zamanında Erdoğan’ın tepkisini çekmişti. Ancak başkan seçildikten sonra Trump’ın aynı çizgide olmayacağını söylemek mümkün.
Özellikle Gülen konusunda Erdoğan’ı memnun edecek bir adım, Trump’ın Suriye ve Irak konusunda daha fazla destek bulacağı yeni kapılar açacaktır.
Bunun bölgedeki halklara barış ve refah mı, yoksa daha çok savaş mı getireceği ise büyük bir belirsizlik.
Dünya için yeni bir dönem başlıyor, Türk-Amerikan ilişkileri için de.
Paylaş