O nedenle komplo teorisi diye dikkate almayacakları şimdiden uyaralım, gerisini okumasınlar.
Ancak yalnızca derin siyaset değil, derin ekonomi çevrelerinde de yoğun konuşulduğunu söyleyelim.
Ne konuşulduğuna gelmeden önce dolar bozdurma kampanyasının hem yeni Anayasa görüşmelerini, hem de ölüm cezasını geri getirme tartışmalarını geri planda bırakmış olduğuna dikkat çekelim.
Önce Anayasa… AK Parti ve MHP’nin bir süredir üzerinde çalıştığı ve MHP’yi memnun etmek için adına cumhurbaşkanlığı denilen başkanlık anayasası değişikliklerinin bu hafta Meclis’e getirileceğini söylemişti Başbakan Binali Yıldırım.
Bir gece önce Birleşmiş Milletler Günenlik Konseyinde Halep'te insani ihtiyaçlar için bir hafta ateşkes önergesi reddedilmişti.
Rusya ve Çin veto etmişti.
Zaten Rusya'nın askeri ve siyasi desteğiyle ayakta durabilen Beşar Esad rejimi bu vetolardan aldığı cesaretle, asiler temizlenmeden ateşkes olmayacağını ilan etti.
İşte Merkel'in 'Batı'nın utancı' açıklaması bu beyandan sonra geldi.
Hükümet darbecilerle mücadele çerçevesinde Fethullahçı yapılanmayla mücadeleye Batılı müttefiklerden, ABD ve Avrupa Birliği’nden (AB) yeterince destek görmediğinden şikâyet ediyor.
Batıda Fethullahçı örgütlenmeyle mücadeleye dair çekinceler, tereddütler ve kafa karışıklığı olduğu doğru.
Bunun bazı sebepleri var. Bunları görmeden gerçekçi bir tanı koyma, gerçekçi tanı koymadan da sağlıklı sonuç almak mümkün değil.
Bu sebepler arasında sayılabilecek gri alanları bir kenara bırakmak istiyorum. Bu gri alanlardan kasıt, Gülen Cemaatinin yıllardır Amerikan istihbarat örgütleri tarafından sadece Türkiye değil, üçüncü dünya ülkelerinde bir “ılımlı İslam” aygıtı olarak manipüle edildiği, en son Türkiye’de AK Parti iktidarını devirmek amacıyla harekete geçirildiği iddialarını içeriyor. Kenara bırakıyorum, çünkü bir yandan bunu kanıtlayacak kesin bilgiler henüz yok, diğer yandan mesela 1953’te İran’da Muhammed Musaddık’ı deviren darbenin CIA tarafından manipüle edildiği, yıllarca inkâr edildikten sonra 2013’te belgelenmiş ve kabul edilmişti. Bazı gerçeklerin su yüzüne çıkması zaman alabilir.
Hakan Çelik'in sorusuna yüzünde sabrını korumayı amaçlayan bir tebessümle "Daha önce kırk kez soruldu" dedi; "Ve açıkladım 'Aktif siyaseti bıraktım' diye. Art niyetli çevreler bunu ortaya atıyor."
Bu sorunun sık sık sorulmasının bir nedeni var elbette.
Son dalga İngiltere eski başbakanı Tony Blair ile yaptığı bir görüşme ve Ürdün'de yaptığı bir konuşma nedeniyle yükseldi.
İşin ilginç yanı, daha çok hükümet yanlısı medya ve sosyal medyada Gül'ün bu temaslarının "Yurt dışında bağlantılarıyla yeni parti kuracak, AK Parti'yi bölecek, Erdoğan'ı devirecek" makamında hedef gösterilmesi.
Geçenlerde yazım komisyonlarında yer alan bir yetkili ile sohbet ediyorduk.
“Baktık” dedi, “Sayın Bahçeli ‘Başkanlık sistemi’ sözünden rahatsız oluyor, bir arkadaşımızın önerisiyle başına cumhur kelimesi ekledik. Diyalog kapısı böyle açıldı.”
Çünkü başbakanın olmadığı, bakanlar kurulunun cumhurbaşkanına bağlı olduğu idari rejimin adı, “cumhurbaşkanlığı” da konsa, başkanlık rejimi sayılır.
Oysa yüzeyi biraz kazıyınca kapalı kapılar ardında durumu herkesin iyiliğine kurtarmak isteyenlerin çabasını görüyorsunuz.
AB İşleri Bakanı Ömer Çelik’in Brüksel’de söylediklerine bakarsanız henüz her şeyin bitmediğini görebilirsiniz.
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, geçen yıldan bu yana süren mülteci kontrolü-vize kolaylığı anlaşmasının mimarlarından.
Önümüzdeki günlerde Ankara’da olması bekleniyor.
Altmış üç yıldır bekleme odasında tutulmanın getirdiği birikim dışında nedenler var.
Öncelikle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye'nin yanında durmadığı algısı.
Üstüne PKK ve Fethullahçılarla mücadelede destek olmadığı, yanında durmadığı inancı.
Ve sonunda inanan Avrupa Parlamentosu'nun -zaten kımıldamayan müzakereleri dondurma isteği.
"Bir kişiye, bir kişinin söylemlerine kızıp 80 milyonluk bir ülkeye yaptırım uygulamayınız" dedi.
Sen misin söyleyen?
Kendi iş endişelerinden telaşa kapılıp, gemileri batmadan göze girip kapağı Sabah gazetesine atmak isteyen kalem erbabını hiç saymayacağım.
Onlar artık işi iyice hakarete döktü.