Bu açıklama hem umutlandırdı, hem de bazı soru işaretlerine yol açtı.
Örneğin Suriye iç savaşında çarpışan rejim ve rejim karşıtı güçleri destekleyen Rusya ve Türkiye’nin anlaşmasının geçerliliği ne olacaktı?
Örneğin, ilk olarak Rusya Devlet Başkanı tarafından açıklanıp Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından doğrulanan, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in ev sahipliğindeki toplantılar bu ateşkes ile iptal mi olmuştu.
Öte yandan Çavuşoğlu Astana görüşmelerine PYD’nin katılmayacağını söyleyerek iptal edilmediğini de söylemiş oluyordu. O zaman Astana’da ne konuşulacaktı?
İran bu resmin neresinde kalacaktı? ABD, Suudi Arabistan, İngiltere neresinde kalacaktı?
Beşar Esad rejimi bunu kabul edip uygulayacak mıydı?
Bu sorulara cevap arayışında karşımıza bir anlaşmadan çok, bir yol haritasının çıktığını görüyoruz.
Bu yol haritası üç aşamadan oluşuyor ve bir aşaması başarıya ulaşmazsa, geri kalanı, ya da kalanlarının da uygulanma ihtimali çok zayıflıyor.
Başbakan Binali Yıldırım dün akşam MHP lideri Devlet Bahçeli ile başkanlık anayasası taslağı üzerine bir görüşme daha yaptı.
Geçen haftaki görüşmenin sonucunda MHP’nin üzerinde durduğu bir maddenin çıkarılması gündeme gelmişti.
Başkent kulislerinde “Ekmeleddin İhsanoğlu maddesi” adı takılan maddeydi bu. Malum CHP ve MHP’nin 2014’teki seçimde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısında ortaklaşa desteklediği İhsanoğlu, Kahire doğumluydu.
Başbakan Yıldırım’ın geçen hafta bazı AK Parti milletvekilleriyle gruplar halinde yaptığı görüşme ardından söylediklerini hatırlayacaksınız.
“MHP ile anlaşmamız elimizi kolumuzu bağladı. Onların oyuna ihtiyacımız var. Ancak onlara sorularak değişiklikler yapılabilir”, meali bu.
Bu sözlerden şu sonuçları çıkarmak mümkün:
1- AK Parti grubundan Anayasa taslağına ciddi eleştiriler var.
Kimse halka açık konuşup Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tepkisini üzerine çekmek istemiyor ama kapalı toplantılarda bunlar dile getiriliyor. Geçtiğimiz hafta Ankara’da Başbakanın düzenlediğinden başka gruplar da toplandı AK Parti bünyesinde. Birazdan anlatacağım. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın görüşünü aldığı vekiller de var. Zaten bütün bu tepkiler Erdoğan’a bir şekilde ulaşıyor.
Ben ediyorum.
Çünkü ben de sabah yürüyüşlerim sırasında izliyorum o gemilerin bir Karadeniz'e, bir Marmara yoluyla Akdeniz'e geçişlerini.
Özellikle de Rus uçağı Suriye sınırında düşürülüp ilişkiler dibe vurduktan sonra, o gemiler Suriye'ye silah, cephane, araç ve asker taşımaya devam ediyordu.
Ama Türkiye bunu engelleyemiyordu; 1936 Montreaux (Montrö) anlaşmasına göre, savaş hali dışında Karadeniz'e sahili olan her ülke gibi Rusya'nın da geçiş hakkı vardı. Üstelik, ABD'den gelen bütün telkinlere karşın altında Başbakan İsmet İnönü ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün imzaları bulunan anlaşmanın bu haliyle Türkiye'nin çıkarlarını (tam istediği gibi olmasa da) hala koruduğuna o da inanıyordu.
O gemiler, Suriye hava sahasını Türkiye'ye (Geçtiğimiz Haziran'daki barışmaya dek) yasaklayan Rus uçaklarının bulunduğu (Lazkiye yakınlarındaki) Hmeymim Üssü'ne malzeme taşıyordu.
Dün sabah Rusya'dan bir kaza haberiyle uyandık.
Soçi'den Kalkan bir askeri nakliye uçağı Karadeniz'e düşmüş, 92 kişiden kurtulan olmamıştı.
Ankara, anında taziye mesajlarını iletti, olması gereken buydu.
Bunlar bir gün önce 22 Aralık’ta Suriye’nin El-Bab kasabası eteklerinde IŞİD ile çarpışırken şehit düşen Mehmetçiklerdi.
El Bab şehitleri Türkiye’yi bir başka sarstı.
Oysa PKK ile otuz yılı aşkın mücadelede düşen binlerce asker ve polis, sivil vatandaşlar artık cinayetlerden dehşete kapılmama eşiğine getiriyor insanları.
Yıllar önce Sedat Ergin’in Hürriyet Ankara Temsilcisi olarak patlattığı, Amerikan birliklerinin 2003 Irak işgali başlarında Türk askerinin başına çuval geçirerek tutuklamalarının haberi.
Sonra bir de 2015 başlarında duyduk adını.
ABD Kara Kuvvetleri Komutanı olarak, o sırada Kara Kuvvetleri olan günümüzün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a ABD Savunma Bakanlığının “Liyakat Lejyonu” madalyası takmıştı, sonra emekliye ayrıldı.
Önceki akşam, 21 Aralık akşamı Amerikan Fox TV yayınına çıktı.
Evet, gelen Rus güvenlik ekibiyle ortaklaşa yürütülen çalışma henüz tamamlanmamıştı, ama işaretler Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un 19 Aralık’ta öldürülmesinin Fethullahçıların işi olduğuna doğru yoğunlaşıyordu.
Dün öğleden sonra Rus haber sitesi Sputnik’in duyurduğu El Nusra’nın üstlenmesinin sahte olduğu kısa süre sonra anlaşıldı; haber değil üstlenme sahteydi.
Üstlenmenin sahte olduğunun anlaşılmasından kısa süre önce de üst düzey bir güvenlik kaynağıyla cinayet üzerine konuşuyorduk.
O da bana, El Kaide ve onun Suriye kolunun eylemlerini böyle mesaj göndererek üstlenmediğini, kendi internet sitesi Minaretül Beydha, Beyaz Minare’de yayınladığını, muhtemelen bunun bir saptırma girişimi olduğunu anlatıyordu.
Bu sözler Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev'e ait. Dün, 20 Aralık öğleden önce Rus hükümetinin resmi Twitter ve Facebook hesaplarından kendi adıyla yayınlandı.
Bu sözlerle bir gün önce Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un bir Türk polisi tarafından öldürülmesini kast ediyordu.
Türk polisi tarafından öldürülmesi diye yazınca insan irkiliyor, değil mi?
Ama maalesef gerçek bu. Siz şimdi ona hain de deseniz, terörist de deseniz, büyükelçinin katili Mevlüt Mert Altıntaş, Ankara Emniyeti Çevik Kuvvetinde görevli bir polis memurudur; hukuka göre acı gerçek budur.
Soğuk Savaş’ta pişmiş, Kuzey Kore’de görev yapmış, söylerken kılı kırk yaran bir diplomattı.
Mülakatlarda ağzından kerpetenle laf alırdınız ama öyle bir cümle söylerdi ki, doğrudan manşete koyabilirdiniz.
Türkiye-Rusya arasındaki Suriye-Uçak krizinde sükûnetle, bağırıp çağırmadan görev yaptı, işin bir raya girmesinde payı oldu.
Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının Suriye üzerine yapacağı toplantıdan bir akşam önce, 19 Aralık akşamı saat 19.00’da Çankaya Belediyesi Sanat Merkezindeki fotoğraf sergisine gitmesi dahi olumlu duruşunu ortaya koyuyordu.