Murat Yetkin

En iyisi Yürüyüşün sağ salim tamamına ermesi

6 Temmuz 2017
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşüne provokasyon duyumlarını bizlerle paylaşmasından neredeyse birkaç saat sonra, dün öğle saatlerinde polis 6 IŞİD zanlısını yakaladığını açıkladı.

Sabah saatlerinde ilk haber yürüyüşün yapıldığı D-100 karayolunun bir kısmının trafiğe kapatıldığı oldu. CHP yetkilileriyle konuştuğumuzda, yolun bir şeridinin CHP ile Emniyet’in işbirliği içinde kapatıldığı ortaya çıktı. Bu karar, IŞİD’in Avrupa ülkelerinde yaptığı türden, aracı kalabalığın üstüne sürmesi şeklinde olabileceği yolundaki istihbarat üzerine alınmıştı.

İşin ilginç yanı, IŞİD saldırısı ihtimalinin duyulmasına karşın yürüyüşçülerin yola devam etmesi idi.

Kılıçdaroğlu’nun Hürriyet’e açıkladığı duyumu ise Ülkücü camia içinde hükümet çizgisine yakın bir grubun yürüyüşçülere saldıracağı, polisin bunu önlese dahi, saldırıyı gerekçe göstererek Adalet Yürüyüşünün İstanbul’a girmesine izin vermeyeceği yönündeydi.

Kılıçdaroğlu’nun basın danışmanı Okan Konuralp dün arayarak, “çok sayıda Ülkücü grup sözcüsünün kendilerini arayarak, Adalet Yürüyüşüne saldırı düzenleyebilecek kişilerin kendilerinden olamayacağı mesajını verdiklerini “söyledi. Akşam saatlerinde sert bir açıklama yapan MHP lideri devlet Bahçeli ise Kılıçdaroğlu’nun provokatör arıyorsa ülkücülere değil, kendi etrafındakilere bakmasını istedi ve yürüyüşe bir kez daha karşı çıktı.

Bahçeli’nin dikkat çekmek istediği, yürüyüşe HDP’li siyasetçilerden de katılanların olmasıydı. CHP'deki hava ise böyle bir birleşme havası değil. CHP milletvekili Tuncay Özkan, yürüyüş İstanbul'da birse bile etkisinin HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutulduğu Edirne cezaevine dek uzanacağını söylemişti. Kılıçdaroğlu, isteyen herkesin katılabileceğini ancak katılanların mutlaka parti aidiyetlerini, sloganlarını, taleplerini dışarıda bırakıp yalnızca adalet talebiyle gelmelerini istemişti. MHP lideri, daha önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın yaptığı gibi, Adalet Yürüyüşünün “FETÖ darbecileri ve PKK teröristlerine” hizmet ettiği görüşüne kanıt sayıyordu bu katılımı.

İşin ilginç yanı, Batı dünyasından bazı gözlemcilerin, medyaya da yansıdığı şekilde bunu tam zıt açısından bakarak yeterli görmemesi ve Türkiye’de HDP ile resmen birleşmeyen hiçbir hareketi muhalefetten saymama eğiliminde olması.

Bir yandan AK parti hükümeti ülkenin kendisine oy vermeyen yarısını adalet talebi nedeniyle terörizm ve darbecilik safında görüyor, 15Temmuz askeri darbe girişimine tek meşru karşı çıkma yolu olarak kendi çatısı altında olmayı öngörüyor. Diğer yandan Batı’da da içinde HDP’nin olmadığı hiçbir hareketi, son 20-21 günde olup bitenleri görmezden gelecek kadar muhalefetten saymama eğilimi var. Her iki uçta da siyasetin değişen doğasını görmek istememe eğilimi var sanki.

Ancak özellikle IŞİD zanlılarının yakalanması, Kılıçdaroğlu’nun provokasyon duyumlarını ifşa etmesi ardından Adalet Yürüyüşünün durdurulmaya çalışılması hükümet açısından daha da sakıncalı hale geldi. Özellikle de CHP’lilerde “Durdururlarsa oturma eylemine başlayalım” eğiliminin başladığı bir sırada.

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu “provokasyon duyumunu” açıkladı  

5 Temmuz 2017
Başbakan Binali Yıldırım, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşünü” darbecilerin, teröristlerin işine yarayan “Gaflet Yürüyüşü” ilan ederken, Kılıçdaroğlu da önceki gün söz ettiği “provokasyon duyumunun” ayrıntılarını açıkladı.

Dün, yani 4 Temmuz’da Adalet Yürüyüşünün 20’nci gününde İzmit’te konuştuğumuz Kılıçdaroğlu, “Aslında dün [3 Temmuz] Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ‘İstanbul girişinde provokasyonlara karşı dikkatli olmamızı uyararak bunu bir şekilde söyledi” dedi.


“Bizim duyumlarımıza göre” diye devam etti:

”Ülkücüler içinden hükümete yakın bir grup bu amaçla kullanılacak. İstanbul’a yaklaşılan bir noktada üzerimize saldırtacaklar. Polisin bu saldırıyı önleyeceğini bekleriz. Görünüşte saldırıyı hükümet yaptırmamış, bizim Adalet Yürüyüşünden tahrik olmuş bir grup yapmış olacak. Bu da hükümetin eline yürüyüşümüzü İstanbul’a ulaşmadan “toplum kutuplaştı, kamu düzeni tehdit altında” diyerek Olağanüstü Hal gerekçesiyle yasaklama bahanesi verecek.”


Konuşmamız zaman zaman indiren sağanak yağmur altında yürürken devam etti.


Yazının Devamını Oku

Dış politika kimin elinde?

4 Temmuz 2017
Türkiye’nin izlediği Orta Doğu politikası, genel olarak dış politikası uluslararası planda tartışılırken dış politikanın dümeninde kimin olduğu da sıkça sorulur oldu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye’nin diplomasi ekibinin başında. Ama Çavuşoğlu Türkiye’nin dış ilişkilerinde dışişleri bakanı olmadan önce de bir aktördü. Yıllarca Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesinde Türk grubu üyesi, ardından seçimle işbaşına gelmiş başkanı oldu. Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanlığı ve AB İşleri Bakanlığı yaptıktan sonra 2015 sonunda dışişleri bakanı oldu.

Ancak Çavuşoğlu’nun bu deneyimi onu tek başına dış politika kararlarında söz sahibi yapmaya yetmiyor.

Çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir ekiple çalışmayı seviyor.

Şu anda yalnızca dış politika konularında değil, güvenlikten gizli diplomasiye dek pek çok konuda 24 saat elinin altında sorun çözücü olarak bulunan Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın’ın durumu da farklı değil. Akademi ve sivil toplum kökenli Kalın’ın dış ilişkiler üzerinde önemli etkisi var, ama o da tek başına yetkili değil.

Keza Ömer Çelik… Yıllarca Erdoğan’a hemen her konuda danışmanlık yapan Ömer Çelik’in dış politika üzerindeki etkisi de şu anda baktığı Avrupa Birliği İşleri Bakanlığı ile sınırlı değil. Çelik hala Erdoğan’a düşüncelerini ters düşse dahi samimiyetle söyleyen az sayıda isim arasında sayılıyor. Ancak onun her söylediği siyaset haline geliyor diye bir kural yok.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanının dış politika ekibinde önemli yeri olan bir başka isim. Erdoğan ona “Kara kutum” diyecek kadar güveniyor. Başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu Fidan’ı AK Parti milletvekili yapmak istediğinde Erdoğan tepki göstermiş ve MİT Müsteşarlığında tutmuştu.

Hükümetin dış politika tablosunda yeni yükselmeye başlayan bir diğer isim de Enerji Bakanı Berat Albayrak. Yalnızca enerji anlaşmalarının, sınırlı enerji kaynaklarıyla büyümeye devam eden Türkiye’nin dış ilişkilerindeki önemi nedeniyle değil, özel ilgisi nedeniyle Albayrak dış ilişkiler tablosuna giriyor. Aynı zamanda Erdoğan’ın damadı olması nedeniyle aileden sayılması etkisini artıran bir unsur, ama o da diğer isimler gibi tek başına etki ve yetki sahibi değil.

Referandum öncesinde dış politika cumhurbaşkanı ve başbakan arasında yetki paylaşımı alanlarından birisiydi. Örneğin Cumhurbaşkanı barış zamanı başkomutanı, MGK başkanı ve büyükelçi atamalarında son sözü söyleyen kişi olarak, hükümetin başı başbakan ile birlikte yetki kullanıyordu.

Yazının Devamını Oku

Yerli ve milli muhalefet

3 Temmuz 2017
Türkiye neredeyse bir asırdır görülmemiş bir sıcak hava dalgası altında.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşüne katılanlar yalnızca başlarının üzerindeki yakıcı güneşten değil, ama ayaklarının altında eriyen asfalttan da çekiyorlar.

Çektikleri yalnızca sıcak havadan ve o havada günde neredeyse 20 kilometre yürüyor olmaktan değil ama.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan cumartesi günü bir kez daha yürüyüşün “Pennsylvania ve Kandil yolu” olduğunu söyledi. Daha önce doğrudan 15 Temmuz darbe girişimiyle aynı şey olduğunu söylüyordu. Bu söylem değişikliğini belki de AK Parti’nin yaptırdığı araştırmada parti tabanının dörtte üçünün de Türkiye’de mahkemelerin doğru dürüst adalet dağıtmadığını söylemesinin payı olmuştur.

 Dolayısıyla o yürüyüşe katılan her bir vatandaş, hükümet tarafından neredeyse terörist olarak damgalanma ihtimalini göze alıp katılıyor. O yürüyüşe katılan her bir vatandaş, sadece güneç çarpmasına değil, Cumhurbaşkanının, Başbakanın her gün aleyhlerinde konuşmasından olumsuz etkilenecek birilerinin örgütlü, ya da örgütsüz saldırısına maruz kalma ihtimalini göze alp katılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kimseyi adalet için olduğuna inandıramazsınız” diyor ama kendisinin de pek sevdiği Ece Ayhan’ın sözlerinde olduğu gibi, adeta hükümet vurdukça yürüyüş kolu büyüyor.

En son AK Parti yönetim toplantısında yürüyüşe katılanlar 15-20 bin kişi olarak tahin edilmiş, dışarı sızan haberlere bakılacak olursa. Ancak bu yürüyüşe katılanların toplam sayısı değil, o muhtemelen daha fazla. Çünkü her gün değişen, günlük olarak gelip dayanışma sergileyip geri dönenler çoğunlukta. CHP yönetimi il ve ilçe örgütlerini nöbetleşe yürüyüşe katıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kortej güvenliği konusunda CHP yöneticileriyle sürekli irtibatta olduğunu söylüyor.

Yürüyüşe katılanların büyük kısmı dönüşümlü yürüse de bir kişi hiç değişmiyor.

Kılıçdaroğlu 69 yaşında.

Yazının Devamını Oku

McGurk Kürdistanlı Lawrence mı?

1 Temmuz 2017
Tarihimizi biraz bilip de Arabistanlı Lawrence’ı tanımayan var mı?

Thomas Edward Lawrence. Arap kültürüne, toplumuna özel ilgi duyan İngiliz arkeolog. Birinci Dünya Savaş 1914’te patladığı sırada, o zamanlar Osmanlı idaresinde olan Cerablus civarında kazı çalışmasında imiş.

Sonra, İttihat ve Terakki hükümeti Türkiye’yi Almanya safında savaşa sokunca 1915 yılında İngilizler Kahire Merkezli bir Arap Bürosu kurdu. Bu bir askeri istihbarat ve gizli operasyon bürosuydu. Başında da, bu operasyonun fikir babası olan Tuğgeneral Gilbert Clayton vardı. Arap yarımadası ve Mezopotamya’daki zengin petrol yataklarını Türklerin elinden almak için Vahabi Arap aşiretleriyle anlaşıp, silahlandırıp eğiterek Türklerle savaştırmak fikrinin sahibi de bu Clayton’du.

Clayton önce Kahire’de güçlü bir karargâh kurdu. Örneğin Türk imparatorluğunun dağıtılması ardından İngiliz, Fransız ve Rus kontrol bölgelerine bölüştürülmesini öngören gizli Sykes-Picot anlaşmasının yazıcılarından Yarbay Mark Sykes, Clayton’un kurmay heyetindeki subaylardan birisiydi.

Clayton aynı zamanda bölgeyi iyi bilen sivilleri de askeri istihbarat ve gizli operasyonlara devşirmeye başladı. Bu çerçevede işe aldığı kişilerden birisi –arkadaş kurbanı dansöz Mata Hari’nin adı çıkmış ama- gelmiş geçmiş en becerikli kadın casuslar arasında sayılan İngiliz arkeolog, dil bilimci ve maceracı Gertrude Bell’di. Bir başkası da işte bizim “Arabistanlı Lawrence” olarak tanıdığımız Thomas Edward Lawrence idi.

Lawrence hiçbir zaman beyin takımından olmadı. Ama kendisine verilen Arap aşiretlerini ayaklandırma görevini fazlasıyla yaptı, istihbarat toplamanın ötesinde Türk hedeflerine yapılan saldırılara bizzat, en ön safta katıldı.

1916 ortalarında Mekke Şerifi Hüseyin’in komutasında, Lawrence’ın kışkırtıcılığında Kızıl Deniz kıyısında Akabe’deki Türk birliklerine saldırılarla başlayan Arap Ayaklanması, 1 Ekim 1918’de Şam’ın Türklerden alınmasıyla sona erdi. Aynı ayın sonunda, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Mondros Mütarekesi ile yenilgiyi kabul etti.

Bugünkü Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Ürdün, Yemen, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve diğer Arap ülkelerinin sınırları böylece çölde düz çizgiler halinde çizilmeye başladı.

Yüz yıl sonra bu çizgileri silip yeniden çizmek isteyenler var. Evet, bu o kadar kolay değil, ama bunu isteyenler var ve ilk akla gelen de bir Kürt devleti oluyor. Suriye iç savaşında ortaya çıkan IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin Türkiye’nin itirazına karşın PKK/YPG kuvvetlerini Amerikan Merkezi Komutanlığına (CENTCOM) bağlı kara birliği olarak kullanıyor olması bu isteği güçlendiriyor.

Yazının Devamını Oku

Gandi’nin rekorunu Kılıçdaroğlu mu kıracak?

30 Haziran 2017
Mohandas “takma adıyla Mahatma, yani Muhterem” Gandi, İngiliz sömürge yönetiminin tuz üretimine koyduğu haksız vergiyi protesto etmek için 12 Mart 1930’da yürümeye başladı.

İngilizlerin bütün engelleme gayretine karşın, beraberindeki 78 arkadaşıyla başladığı yolculukta günde yaklaşık 20 kilometre yürüyerek 6 Nisan’da, yürüyüşünün 24’üncü gününde Okyanus kıyısındaki Dandi tuzlasına ulaştı. Bu yürüyüş sonunda tek yaptığı kendi toprağından bir avuç “vergilendirilmemiş” tuz almak oldu. O nedenle de “Tuz Yürüyüşü” adı verildi.


Bu şiddet içermeyen eylem, dünya siyasetinde “sivil itaatsizlik” denilen bir akımın da başlangıcı sayıldı ve 1947’de Hindistan’ın İngiliz İmparatorluğundan bağımsızlığını almasıyla sonuçlandı.


Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında CHP genel başkanlığına seçildiğinde ona “Gandi” lakabını takanlar oldu. Bunun nedeni yalnızca Hintli lidere dış görünüş olarak benzetilmesi değil aynı zamanda mütevazı bir hayat sürmesi, bunu siyasete de yansıtmasıydı. Gerçi yüzde 21-22 düzeyinde devraldığı CHP’yi yüzde 25 düzeyine getirip orada tutmayı başardı ama orada kaldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gibi, Türk siyasetinde nadir görülen güçte bir rakip karşısında yeterince etkin bir muhalefet hareketi ortaya koyamamakla suçlandı.


Bu durum 15 Haziran’a kadar böyle devam etti. O gün Kılıçdaroğlu, bir gün önce CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapse çarptırılıp cezaevine konmasını ve genel olarak mahkemelerin işleyişini protesto amacıyla yürümeye başladı.


Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanlığı kaynakları: Almanya’da halka hitap kesinleşmedi

29 Haziran 2017
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7-8 Temmuz’da G-20 Zirvesi sırasında Almanya’daki Türklere hitaben konuşma yapacağı yolundaki programın henüz kesinleşmediğini söyledi.

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in “Erdoğan’ın G-20 Zirvesi dışında kamuoyu karşısına çıkması, iki ülke arasındaki tansiyon göz önünde bulundurulursa uygun olmaz” demesi üzerine telefonla bilgi aldığımız kaynaklar, bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G-20 Almanya programını iptal etmesinin ise söz konusu olmadığını vurguladılar. 

İsminin açıklanmasını istemeyen bir Cumhurbaşkanlığı yetkilisi sorumuz üzerine şunları söyledi: “Almanya’dan gelen açıklamaları biz de dikkatle izliyoruz. Cumhurbaşkanımızın Almanya programı şekilleniyor. Programda henüz halka hitap şeklinde bir madde bulunmuyor. Böyle bir davet var, ama şu anda Cumhurbaşkanımızın G-20 Zirvesindeki ve o çerçevedeki temasları dışında kesinleşen bir madde yok.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bakanların 16 Nisan halk oylaması öncesi Almanya ve Hollanda başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde siyasi konuşma yapma talepleri geri çevrilmiş, sürtüşmeler yaşanmış, Erdoğan ve bakanlar da bu duruma sert tepki göstermişti. Konu 25 Mayıs’ta Brüksel’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker arasında yapılan görüşme de de gündeme gelmiş ve bu sorunun geride bırakılması gereği üzerinde durulmuştu. Nitekim Başbakan Binali Yıldırım da karşılıklı sert açıklama ve suçlamaların üzerine sünger çekmek istediklerini söylemişti.

Bu yıl Almanya’nın Hamburg kentinde yapılacak G-20 zirvesine katılacak Erdoğan’ın oradaki Türk toplumuna hitabı için bazı Türk sivil toplum örgütleri girişimde bulunmuştu. Cumhurbaşkanlığı kaynakları da Dışişleri de Alman makamlarına yapılan bir resmi başvuru olmadığını söylüyorlar.

Gerek terör eylemi tehditleri altında kendisi hariç 19 devlet ve hükümet başkanını ağırlayacak olan Almanya’nın güvenlik endişeleri, gerekse Almanya’nın 24 Eylül’deki genel seçimleri nedeniyle içinde olduğu siyasi rekabet ortamı nedeniyle konu Almanya’da ciddi sorun haline dönüştü.

Başbakan Angela Merkel’in Hırsitiyan demokrat Partisi (CDU) ile arasındaki farkı kapatmaya çalışan Almanya Sosyaldemokrat Partisi (SPD) lideri Martin Schulz, Türkiye’de muhalif siyasetçi ve gazetecilerin hapse atıldığını söyleyerek “Kendi ülkesinde değerlerimizi çiğneyen siyasilere Almanya’ya da konuşma fırsatı verilmemeli” demesi ardından, Dışişleri Bakanı Gabriel açıklama yapmıştı.

Cumhurbaşkanlığı kaynaklarıysa, bunun Almanya’daki iç politika hesaplarıyla ciddi bir sorun haline getirildiğine dikkat çekerek, bunun kendi gündemlerinde önde ve önemli bir madde olmadığını söylüyorlar.

Almanya geçen hafta da, Erdoğan’ın ABD tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılan 12 korumasının G-20 seyahati sırasında kendisine eşlik etmemesini istemişti.

Yazının Devamını Oku

Orta Doğu haritası değişecek diyenler

29 Haziran 2017
Orta Doğu haritası bundan yaklaşık yüz yıl önce köklü değişikliklere uğradı, o zamana kadar Türkiye olan topraklardan pek çok devlet çıktı.

Ama değişen yalnızca Orta Doğu haritası olmadı o dönem.

Birinci Dünya Savaşı üç önemli hanedan tarafından yönetilen üç önemli imparatorluğun sonu oldu: Romanov hanedanı yönetiminde Rus, Habsburg hanedanı yönetiminde Avusturya-Macaristan ve Osmanlı hanedanı yönetiminde Türk imparatorlukları.

Dolayısıyla bundan bir asır kadar önce değişen yalnızca Orta Doğu haritası değil, aynı zamanda orta ve doğu Avrupa haritalarıyla Kafkasya ve Orta Asya haritaları da oldu.

Kafkasya ve Orta Asya haritaları Romanovların devrilmesiyle kurulan Sovyetler Birliğinin 1992’de dağılmasıyla bir kez daha değişti; bağımsız devlet ilan edildi.

Onu orta ve doğu Avrupa haritalarının değişmesi izlerdi. Yugoslavya’nın kanlı ve sancılı, Çekoslovakya’nın kansız ve barışçıl bölünmeleriyle bağımsız devletler ilan edildi.

Şimdilerde Orta Doğu haritasının da aradan yüz yıl geçtikten sonra yeniden çizileceği ve yeni devletler ilan edileceği yolunda pek çok komplo teorisi konuşuluyor.

Orta Doğu’da harita değişikliği ve yeni devlet dendiğinde ilk akla gelip konuşulan da bağımsız bir Kürt devleti ihtimali oluyor.

Son on beş yılda bu ihtimali güçlendiren önemli gelişmeler oldu.

Yazının Devamını Oku