Murat Yetkin

94 Kuşağı: Fethullahçılar orduda nasıl yükseldi?

14 Temmuz 2017
Adımız aynı: Murat Yetkin. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine kadar tuğgeneral rütbesiyle Sarıkamış’taki 9’uncu Komando Tugayının komutanıydı.

Darbe girişiminin bastırılmasından sonra “Fethullahçı Terör Örgütü-FETÖ” adına darbeye katılmak suçlamasıyla 3 defa ömür boyu hapis istemiyle yargılanıyor. İsmi darbecilerin AK Parti hükümetini devirip Meclis’i kapatmaları durumda kurulacak yeni yönetimde Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olarak geçiyordu, kalkışma sonrası bulunup iddianamelerde yerini alan belgelerde.

Onu hayal meyal hatırlıyorum. Yıllar önce Harp Akademilerindeki bir toplantıyı izlemek için gittiğimde yanlışlıkla onun subaylar arasındaki yerini bana vermişlerdi, yanlışlığı anlayınca yer kartlarımızı değişmiştik; ben gazeteciler bölümündeki yerime geçmiştim.

İşin dikkat çekici yanı, Tuğgeneral Yetkin’in daha önceki rütbelerindeyken yıllarca eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un özel karargâhında çalışmış olması. Malum, 2010 yılında emekli olması ardından 2012 Ocak ayında Başbuğ’u AK Parti hükümetini devirmeye çalışmak suçlamasıyla tutuklayıp, sonra ömür boyu hapse mahkûm eden hâkimlerin bir kısmı şimdi FETÖ’cülük suçlamasıyla yargılanıyor, bir kısmı da aranıyor.

Tuğgeneral Murat Yetkin’in halen darbecilikten yargılanıyor olması bir rastlantı değil.

Aslına bakarsanız 15 Temmuz sonrası orduyla ilişkisi kesilen, tutuklanan, yargılanan yüksek rütbeli subaylar arasında kurmay albay, tuğgeneral, tuğamiral yoğunluğu dikkat çekecek yoğunlukta.

Hatta darbeye ön ayak olan “Yurtta Sulh Konseyinin” 38 üyesinden 28’i kurmay albay, tuğgeneral, tuğamiral rütbelerinde, 6’sı da kurmay albaylığa bir adım kala kurmay yarbay rütbesinde.

Bu subayların yaş ve kıdemlerini geriye doğru işlettiğimizde gerçekten insanı rahatsız eden bir tablo ortaya çıkıyor: 15 Temmuz darbe girişimine nedeniyle yargılanan eski subayların çoğunun Harb Okulu mezuniyeti 1993, 1994, 1995 yıllarında; ama daha çok 1994.

O nedenle onlara “94’lüler” deniyor derin Ankara’da; biz de 94 kuşağı diyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

İşte darbe girişiminin ilk kırılma noktası

13 Temmuz 2017
Türkiye 15 Temmuz 2016 kanlı askeri darbe girişiminin yıldönümüne yaklaşırken, darbe gecesine dair yeni ayrıntılar ortaya çıkmaya devam ediyor.

Bunlardan birisi, henüz Başbakan Binali Yıldırım “Bu bir kalkışmadır” açıklamasını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan CNN Türk’te Hande Fırat’a Facetime ile bağlanıp ilk çağrısını yapmadan önce darbecilerin yaptığı ve deyim yerindeyse ihanetin ayaklarına dolaştığı bir şekil hatası.

Bilindiği gibi darbeciler 15 Temmuz saat 21.00’da harekete geçip önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler’i, aynı zamanda karargâha gelen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’ı zor yoluyla darbe karargâhı yaptıkları Akıncı üssüne götürmek istiyorlar.

Bunun hemen ardından, 21.30’dan itibaren Genelkurmay karargâhından Türkiye’deki bütün askeri birliklere sanki Genelkurmay Başkanı adına yayınlanıyormuş gibi mesajlar geçmeye başladı.

İddianameler ve ortaya çıkan diğer belgelerden anlaşıldığına göre bu mesajlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin gizlilik dereceli iç haberleşme aracı olan Mesaj ve Evrak Dağıtım Sistemi (MEDAS) üzerinden şu sırayla yayınlandı:

- “ATAMA” başlıklı mesaj ilgili TSK birliklerine MEDAS aracılığıyla 21.48’de ulaştı. Bu birlikler arasında Genelkurmay Harekât ve lojistik başkanlıklarının yanı sıra Ankara ve çevresinin darbeciler tarafından kontrol altına alınmasına imkân verecek birliklerin yoğunluğu göze çarpıyordu. Bunlar arasında Mamak’taki Dördüncü Kolordu Komutanlığı, yine Mamak’taki 28’inci Mekanize Piyade Tümeni, Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler Komutanlığı, Polatlı’daki Topçu ve Füze Okulu Komutanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı da vardı.

- “KATILIŞLAR” başlıklı mesaj ilgili karargâhlara saat 21.53’de ulaştı. Bu mesaj doğrudan kuvvet karargâhlarını etki altına almayı amaçlıyordu. Hedefte Kara, Deniz, Hava kuvvet komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâhları bulunuyordu.

- Üçüncü mesaj, “SIKIYÖNETİM DİREKTİFİ” başlığını taşıyordu. Bu mesajın “TÜM Bakanlıklar” adreslerine saat 22.21’de ulaştığı bilgisi kayıtlardaydı.

Sıkıyönetim Direktifi malum, darbecilerin Yurtta Sulh Konseyi adını taktığı yasadışı yapının hükümeti devirdiği, Meclis’i feshettiği ve yönetime el koyduğunu duyuran metin.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan-Bahçeli ittifakına doğru

12 Temmuz 2017
Meclis İç Tüzük değişiklik teklifi bugün Anayasa Komisyonunda görüşülmeye başlıyor.

Değişiklikler 16 Nisan referandumundan sonra gündeme gelmişti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçenlerde Meclis’in bu değişiklikler yapılmadan tatile girmemesini istemişti.

Erdoğan bu değişiklikleri yasa yapım sürecinin hızlanması için elzem sayıyor. CHP muhalefetine göreyse bu değişikliklerle yasalar üzerinde gruplar ve milletvekillerinin konuşma süreleri kısıtlanıyor, Meclis’in ve milletvekillerinin yasama üzerindeki etkileri daha da azalıyor.

AK Parti grubu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Ankara-İstanbul yürüyüşünü yapmaktayken MHP lideri Devlet Bahçeli’den gelen destekle birlikte teklifi Meclis’e sundu. Bu desteğe dek kuliste bazı AK Parti milletvekillerinin de bu değişikliklerle güçlerinin azalacak olmasından duyduğu hoşnutsuzluk konuşuluyordu.

Bu sorun Bahçeli’nin verdiği destekle aşılmış görünüyor.

Bahçeli son bir yıldır Erdoğan’a üçüncü stratejik desteğini vermiş bulunuyor.

Önce 15 Temmuz’da bastırılan askeri kalkışma ardından 20 Temmuz’da Olağanüstü Hal ilanına verdiği destek.

Sonra Erdoğan’ın cumhurbaşkanının bütün yürütme gücünü elinde toplamasına ve yasama ile yargı üzerindeki gücünü artırmasına izin veren Anayasa değişikliğini (16 Nisan’da) referanduma taşıyabilmesi için Meclis oylamasında verdiği destek.

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs’ta kaçan fırsat AB ile arayı daha da açıyor

11 Temmuz 2017
İstanbul’da toplanan Dünya Petrol Kongresine dün, 10 Temmuz’da hitap eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kıbrıs görüşmelerinin geçen hafta sonu çökmesiyle “büyük bir fırsat kaçırıldığını” söyledi.

Gerçekten de bu defa sanki herkes bir anlaşma çıkacağını bekliyordu. Sadece Kıbrıs Türk ve Rum hükümetleri değil, 1960 kuruluş anlaşmasının garantör ülkeleri Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de yıllar sonra bir araya gelmiş ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gözetiminde İsviçre de görüşüyordu. Görüşmeler son anda Kıbrıs Rum hükümetinin anlaşmaktan caymasıyla çöktü; izleyebildiğimiz kadarıyla Kıbrıs Rum gazeteleri dahi cumhurbaşkanları Nikos Anastasiadis’i suçluyor.

Erdoğan dün konuya enerji açısından yaklaştı. Malum, Kıbrıs Rum hükümeti Adanın güneyinde bulunan doğal gaz yataklarının işletilmesi için Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen lisans veriyor. Amerikan Noble, İsrail ortaklığıyla Delek ve en son Fransız Total şirketleri bu lisansa sahip. Amerikan Exxon, İtalyan ENI, İngiliz BP ve İngiliz-Hollanda ortaklığı Shell gibi dev şirketler de Kıbrıs gazıyla ilgileniyor.

Ancak Kıbrıs’taki gaz yatakları tek başına sıvılaştırılmış doğal gaz tesisi inşa etmek için ekonomik değil. Bir yol, İsrail açıklarında bulunan doğal gazı boru hatlarıyla Kıbrıs’a oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa pazarlarına iletmek. Ancak Kıbrıs adasıyla Yunanistan arasındaki mesafe uzun... İsrailliler bir süredir Kıbrıs gazıyla birlikte kendi gazlarının da Kıbrıs’tan Türkiye’ye döşenecek bir boru hattıyla Avrupa’ya naklinin en kısa yol olduğunu söylüyorlardı.

Kıbrıs görüşmelerinin uzlaşmayla sonuçlanması bu açıdan da, yani Doğu Akdeniz’in barış ve güvenliği yanı sıra kalkınması açısından da ümit ediliyordu.

Erdoğan’ın dün “fırsatın kaçırıldığını” söylerken Doğu Akdeniz vurgusu yapmasının arkasında bu vardı.

Keza “Kimi enerji şirketlerinin Rum kesiminin atmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz” darken de bu konudan söz ediyordu. Konuşmasındaki “yeni gerginliklerden kaçınma” ve “Türkiye gibi bir dostu kaybetme riski” uyarıları ise, Kıbrıs Rum hükümetinin bu ay içinde, Türkiye’nin itirazına ragmen delme işlemini başlatma niyetini hedef alıyordu.

Erdoğan “Kıbrıs kaynaklarının adadki tüm taraflara ait olması” gerektiği mesajını verirken dinleyiciler arasında, daha kısa süre öncesine dek Amerikan enerji devi Exxon’un başında bulunan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un bulunması önemliydi.

ABD ve Rus enerji bakanlarının yanı sıra, İsrail enerji bakanının da yarın Kongre çerçevesinde İstanbul’da olması bekleniyor.

Yazının Devamını Oku

Adalet Yürüyüşü Türkiye'yi değiştirmeye başladı aslında

10 Temmuz 2017
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün, 9 Temmuz'da İstanbul Maltepe'de yaklaşık 2 milyon (polis kaynaklarına göre 1 milyon 750 bin üzeri) kişiye hitap etti. 

Yaşı tutan CHP'liler bu kadar kitlesel bir toplantı olarak en son Bülent Ecevit'in 3 Haziran 1977'de Taksim'deki seçim mitingini hatırlıyor.

Aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın mitingleri dışında bu kadar geniş kitleye hitap eden başka siyasetçi olmadı.

Kılıçdaroğlu bu mitingi Ankara'dan İstanbul'a 15 Haziran'da başlatıp Adalet Yürüyüşü adını verdiği zorlu bir eylemin 25'inci gününde topladı.

Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye artık 25 gün öncesinin, Adalet Yürüyüşü öncesinin Türkiye’si değil.

Kılıçdaroğlu’nun, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkûm edilip hapse atılması ardından baştattığı yürüyüş sadece AK Parti hükümetini, sadece CHP’yi değil, Türkiye’de siyaset yapma şeklini de değiştirmeye aday.

AK Parti hükümetini nasıl mı değiştiriyor?

Örneğin Başbakan Binali Yıldırım 16 Haziran’da, Kılıçdaroğlu’nun yürümeye başlamasından bir gün sonra “Adalet sokakta aranmaz. Sorumsuzluktur” demişti. Aynı konuşmada, yürüyüşün nasıl olsa bitirilemeyeceği imasıyla “Neden hızlı trenle gitmiyor?” diye alaycı bir soru da sormuştu.

Başbakan o sözlerden 23 gün sonra, 8 Temmuz’da Kılıçdaroğlu yürüyüşünü bitirmek üzereyken “Yollarda adalet aramak olabilir” noktasına gelmişti. Tek ricası vardı: “Ama 15 Temmuz’a kontrollü darbe demekten vaz geçeceğiz.”

Yazının Devamını Oku

Adalet Yürüyüşü biterken Kılıçdaroğlu neden yalnız yürüyor?

9 Temmuz 2017
Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye artık 25 gün öncesinin, Adalet Yürüyüşü öncesinin Türkiye’si değil.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkûm edilip hapse atılması ardından 15 Haziran’da Ankara, Kızılay’da başladığı, bugün İstanbul, Maltepe’deki mitingle bitecek olan Adalet Yürüyüşü sadece AK Parti hükümetini, sadece CHP’yi değil, Türkiye’de siyaset yapma şeklini de değiştirmeye aday.

AK Parti hükümetini nasıl mı değiştiriyor?

Başbakan Binali Yıldırım’ın sözlerine bakalım örnek olarak.

Başbakan 16 Haziran’da, Kılıçdaroğlu’nun yürümeye başlamasından bir gün sonra “Adalet sokakta aranmaz. Sorumsuzluktur” demişti. Aynı konuşmada, yürüyüşün nasıl olsa bitirilemeyeceği imasıyla “Neden hızlı trenle gitmiyor?” diye alaycı bir soru da sormuştu.

Başbakan o sözlerden 23 gün sonra, 8 Temmuz’da Kılıçdaroğlu yürüyüşünü bitirmek üzereyken “Yollarda adalet aramak olabilir” noktasına gelmişti. Tek ricası vardı: “Ama 15 Temmuz’a kontrollü darbe demekten vaz geçeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da 17 Haziran’da Adalet Yürüyüşüne katılanlara hitaben “Sizin 15 Temmuz’dakilerden ne farkınız var? Onların F-16’sı tankı vardı, siz de yürüyorsunuz” sözleriyle yürüyüşçüleri darbecilerle, FETÖ ve PKK benzetmeleriyle bir tutmuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 6 Temmuz’da ise “Gaflet yürüyüşüdür” çizgisini sürdürse de, “Program [Maltepe mitingiyle] bu şekilde biter orada bunu noktalayacak olurlarsa, verilen sözü yerine getiririz diyordu. “En ufak hukuksuzluk olması halinde gerekli müdahale yapılır” demek bir anlamda “Olaysız bitsin, artık uzamasın, kabul” demek gibidir.

O arada Başbakanın 7 Temmuz’daki “Yürüyüş amacına ulaştı” sözü var.

Yazının Devamını Oku

Adalet Yürüyüşü ve demokrasinin dönüşü

8 Temmuz 2017
Kemal Kılıçdaroğlu'nun 7 Temmuz'da İstanbul İl Sınırına ulaştığı haberinin gelmesinden iki saat kadar sonraydı.

Değişik kesimlerden gelen kişilerin bulunduğu bir masada öğle yemeği yiyorduk; konuşulan konu Adalet Yürüyüşü'ydü.

Başlangıçta CHP içinden bazı isimlerin dahi tamamlanacağından kuşku duyduğu yürüyüş hükümetin caydırma girişimlerine, hatta polisin ortaya çıkardığı IŞİD saldırı komplosuna karşın kitleselleşerek devam ettikçe yankısı da yayılmaya başlamıştı.

Örneğin dün Doğan Yayın İlkeleri Toplantısı açılışında konuşan grubun Onursal Başkanı Aydın Doğan, Adalet Yürüyüşü'nün olaysız tamamlanmasının demokrasinin olgunlaşmasının bir işareti olacağını söylemişti. Böylelikle herkesin adalet arayışı yükselecekti.

Bu da yemekte konuşulurken, bir haber daha geldi. Başbakan Binali Yıldırım yürüyüşün "Amacına ulaştığını" (ki bu tek başına izaha muhtaç bir ifade), miting sonrasında artık uzatılmaması gerektiğini, çünkü "kabak tadı verdiğini" söylemişti.

Masada ilk tepkiyi veren kıdemli bir AK Partili oldu. Esprili bir tonda "Ama kabak güzel bir tatlımızdır" dedi.

Gülüştük.

Dün "amacına ulaştı" diyen Başbakan Yıldırım daha bir kaç gün önce Adalet Yürüyüşü'nün "gaflet yürüyüşü" olduğunu, "FETÖ'cüler ve PKK'lılara hizmet ettiğini" ve AK Parti hükümetini devirmeyi amaçladığını söylüyordu.

Başbakan'ın ifadesinden Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin etki alanının  ötesine taşıdığı yürüyüş türünden barışçıl, ama kitlesel eylemlerden çekindiği sonucu çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Avrupa yolu taşlarla dolu

7 Temmuz 2017
Avrupa Parlamentosu'nun dün, 6 Temmuz'da Türkiye'yle üyelik müzakerelerini kesmeyi AB'ye teklif etmesi kendi açılarından komik, bizim açımızdan trajik.

Kendi açılarından komik çünkü birincisi Avrupa Parlamentosu'nun karar makamı Konsey üzerinde bağlayıcı etkisi yok. Nitekim AB Genişleme Sorumlusu Johannes Hahn -oylamanın bugün yapılacağı önceden belli olduğu halde- "biz işimize bakalım" dercesine Ankara'daydı. İkincisi, zaten müzakereler fiilen yapılamıyor ki, sadece kağıt üzerinde var.

Bizim açımızdan trajik, çünkü 2004 yılında AB uyum reformları döneminde Türkiye'yi ayakta alkışlayan aynı Parlamento, dün istenmediğimizi yüzümüze söyledi.

Eğer hükümetler, parlamentonun dediğine kulak asmıyorsa, bu Türkiye'nin gözden çıkartılamayacak kadar önemli olmasından kaynaklanıyor.

Nitekim AB İşleri Bakanı Ömer Çelik dün Parlamentonun siyaseti keselim ama ticaretle göçmen kontrolü devam etsin kararının söz konusu olmayacağını söyledi. Avrupa Parlamentosu'nun bu kadar sığ bir teklifle gelmesi, orada da akılların ne kadar karışık olduğunu gösteriyor.

Gelelim bu cephede dün Parlamento kararı çıktığı sıralarda neler olup bittiğine:

* Bir akşam önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Katar istediği müddetçe üssümüz açık kalır" dedi. Bu bir yönüyle Türk askerinin Körfez'deki sembolik varlığının Katar'ın Suudi Arabistan ile müzakerede koz olarak görülebileceğini akla getiriyor.

* Erdoğan yine bir gece önce Adalet Yürüyüşünün darbeyle bir olmadığını sonunda kabul ederek "Olaysız biterse sorun çıkmaz" dedi. Muhalefetin izin vermeleri sayesinde yürüdüğünü söyledi.

* CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise sabah saatlerinde ve artık 22 gün sonunda İstanbul eteklerinde ulaşmış halde, "İzinle yürümüyoruz, Anayasal hakkımız" diye üsteledi. Neticede Anayasal bir hakkın barışçıl olarak fiili durumla kullanılabileceği sergilenmiş oldu.

Yazının Devamını Oku