Murat Yetkin

Berberoğlu'na yapılan sınırları zorluyor, CHP sokağa çıkıyor

15 Haziran 2017
Yok artık. Enis Berberoğlu'nun 25 yıl hapse çarptırıldıktan sonra hemen cezaevine atılmasını etrafımda duyan hemen herkesin tepkisi bu oldu: Yok artık.

Berberoğlu demiyeceğim, Enis diyeceğim, CHP milletvekili ama otuz yıllık arkadaşım, meslektaşım. 2015'te  gazeteciliği bırakıp siyasete geçiş yapmadan önce Hürriyet Genel Yayın Yönetmeniydi, yıllarca beraber çalıştık.

Enis hapse çarptırıldıktan hemen sonra, derdest edilmeden biraz önce, ortada kanıt filan olmadan, "Bu mağduriyeti yaratanlar utansın. Vatan sağ olsun" dedi.

CHP'li Engin Altay'ın ilk sözleri, "Diktatörü nasıl hoşnut ederim" derdindeki yargıçların, "muhalefete göz dağı kararı" oldu, "Lanet olsun böyle adalete" dedi.

Meclis'te ise Özgür Özel, "CHP faşizme teslim olmayacak" diye grubunun öfkesini Genel Kurul'da dile getirdi.

Ama siyasi sonuçları bakımından en önemli tepki akşam saatlerinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'ndan geldi. Kılıçdaroğlu "Yarın saat 11'de" dedi, "Güvenpark'ta olacağım. Elimde tek bir afiş olacak. Onda da 'Adalet' yazacak. Yürüyüşümüzü başlatıyoruz".

Bu CHP bakımından da, siyasetin işleyişi bakımından da bir eşiğin aşılması sayılır.

AK Parti hükümeti Olağanüstü Hal gerekçesiyle ana muhalafet partisi CHP'nin Kızılay protestosunu zor kullanarak engelleyecek mi? Siyasetin  şu anda böyle yakıcı bir gündemi de oldu. Umalım hükümet halkı karşı karşıya getirebilecek tertiplere meydan vermeden bu protestonun barışçı bir şekilde yapılıp tamamlanmasını sağlayacak önlemi alır.

Enis, zaten yayınlanmış ama daha sonra üzerine yasak konmuş olan MİT kamyonlarının Suriye'ye askeri malzeme taşırken durdurulup aranması görüntülerini Cumhuriyet gazetesine vermekle suçlanıyordu.

Yazının Devamını Oku

Geleceğimiz Avrupa’da başka yerde değil

14 Haziran 2017
Katar krizine de dâhil olmuş durumdayız.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün, 13 Haziran’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Katar Emiri Thamim el-Thani (*) ile telekonferans diplomasisini açıkladı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceğini.

Ardından da Genelkurmay’ın 12 Haziran’da Katar’a askeri üs için uygun yeri belirlemek üzere üç kişilik askeri heyet gönderildiği açıklaması geldi.

Bu askeri anlaşma konusu tabii sembolik, ama verdiği mesaj güçlü: Türkiye Irak ve Suriye’de şu anda caydırılmış görünse de Orta Doğu’dan çekilmiyor mesajı.

Trump belki öyle görmek istese de Orta Doğu yalnızca Suudi Arabistan, şu anda Suudi Arabistan’ın yörüngesinde görünen Mısır ve İsrail’den ibaret değil mesajı var Ankara’nın zihninde. Çünkü diğer tarafta Rusya, İran, Suriye ekseni var ki zaten o yüzden kavga Irak üzerine.

Çünkü Irak’ta yönetim Şiilerin elinde ve bunu sağlayan da işe bakın ki ABD’nin işgal hareketi oldu.

Katar krizinin ilk sonucu ne oldu biliyor musunuz?

ABD ve İngiltere’nin bağımsızlık ümidiyle göz kırptığı Kürtleri bir kez daha ortada bırakması oldu.

Doğrusu perdeyi şu son yıllarda ister Irak, ister İran, ister Türkiye olsun, milliyetçi Kürt hareketlerinin en çok bel bağladığı Almanya açtı. Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin 25 Eylül olarak (tam da Alman seçimlerinden bir gün sonra yapılacak şekilde) açıkladığı bağımsızlık referandumuna karşı çıktı. Onu AVD ve Türkiye ve nihayet İngiltere izledi.

Yazının Devamını Oku

Darbe gecesinin kara delikleri

13 Haziran 2017
Kanlı askeri darbe girişiminin birinci yıldönümüne neredeyse bir ay kala, 15 Temmuz’a dair kara delikler siyasi zeminde giderek daha çok sorgulanmaya başladı.

CHP ve MHP’nin, 26 Mayıs’ta AK Partili Meclis Araştırma komisyonu Başkanı Reşat Petek’in açıkladığı rapora olan itirazlarını dün, 12 Haziran’da ayrıntılı olarak öğrendik.

CHP ve MHP muhalefet şerhleri Petek’in açıkladığı raporu ayrı açılardan eleştiriyor olsa da, her ikisi de AK Parti hükümetine darbe girişiminin öncesi, sırası ve sonrasına dair suçlamalar yöneltiyor.

CHP’nin suçlamaları daha ağır… CHP’li komisyon üyeleri adına konuşan Aykut Erdoğadu, hükümetin darbenin gelişini önceden saptadığını, hatta 15 Temmuz günü dahi bunu gördüğünü ancak durdurmak için gerekeni yapmadığını çünkü gelişmeleri kontrol altına alarak, darbe girişimi ardından siyasi çıkar sağlamayı hesapladığını öne sürüyor. Darbe girişiminin def edilmesi ardından olağanüstü hal ilanıyla muhalif seslerin baskı altına alınmasının da bunun kanıtı olduğunu iddia ediyorlar.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya attığı “kontrollü darbe” iddiasını desteklemek amacıyla da bazı örnekler veriyor, sorular soruyor CHP’liler.

Örneğin, darbe öncesi faaliyette bulunan Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş, hepsi askeri değil, sivil kişiler olduğu halde ve bunların Cemaatle bağları bilindiği halde güvenlik ve istihbarat birimleri neden bunları takip altında tutmadı?

Örneğin, Petek’in raporu Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın darbe girişiminden bir gün önceki 6,5 saatlik toplantısı hakkında neden açıklayıcı olamıyor?

Örneğin, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın darbe günü daha erken saatte İzmir’den Ankara’ya gelirken, aynı uçakta darbe çatı davasının bir numaralı sanığı olarak yargılanan Akın Öztürk’ün de bulunması yalnızca tesadüf müdür?

Bunun gibi iddialı sorular.

Yazının Devamını Oku

“Damat Fethullahçı, ama kızım Müslüman”

12 Haziran 2017
“Damat Fethullahçı, ama kızım Müslüman” diyen AK Partiliyi bir hasta ziyaretinde tanımış ve hemen sormuştum: Yani Fethullahçı diye damadınızı Müslüman mı saymıyorsunuz?

İlk defa böyle bir şey duyuyordum. Daha 15 Temmuz filan yoktu. Ama 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları açılmış, Milli Güvenlik Kurulu Fethullahçıları PKK ile aynı ölçüde tehdit sayar olmuştu.

2014’te bir Mayıs günüydü. Hasta ziyaretine gelenlerde de ciddi bir AK Parti ağırlığı vardı ve konu da buraya gelmişti. İşte yolsuzluk soruşturmaları Cemaatin tezgâhıydı, muhalefet onların peşine takıldığı için 30 Mart yerel seçimlerinde oy alamamıştı, az çok duyduğumuz söylemlerdi.

Ama bu farklıydı. AK Partili ziyaretçi, AK Partinin ağırlıklı bir ismi olan hasta yakınına “Başkanım” demişti, “Ben hayatımda mitinge katılmamıştım. Ama bu defa çoluğu çocuğu aldım, Kazlıçeşme’ye gittim, Başbakan'a sahip çıkmaya. Biliyorsunuz, benim damat Fethullahçı ama kızım Müslüman.”

Duyar duymaz kanım donmuştu ve az önce okuduğunuz soruyu sormuştum: Fethullahçı diye artık damadını Müslümandan saymıyor muydu?

“Yani benim kızım gerçek Müslüman” diye toparlamaya çalışmıştı AK Partili; “Damat seçimde Başbakan'a oy kullanmasın diye memleketine götürmeye kalktı ama o karşı çıkıp oyunu kullandı.”

Daha ortada darbe girişimi filan yokken şahit olduğum bu durumu, o zaman hala yayında olan Radikal’de 9 Mayıs günü tam da bu başlıkla anlatmıştım.

Daha o zamandan ayrım birbirini Müslüman görmemeye dek derinleşmişti; 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananları bir anda ortaya çıkmış bir gelişme gibi görmemek lazım.

Yazının Devamını Oku

Müslümanları Ayıran Kardeşlik

10 Haziran 2017
Türkiye’nin Katar’a asker göndermesine izin veren anlaşmanın Meclis’te jet hızıyla onaylanmasıyla halkın dikkatini daha çok çeken krizi konuşmaya devam ediyoruz.

Katar krizi, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap koalisyonunun dün 59 isimlik bir kara liste yayınlamasıyla bir başka boyuta tırmandı.

Çünkü bir anlamda Suudi Arabistan ve onun peşinden giden ülkelerin dillerinin altındaki bakla çıkmaya başladı.

Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) 5 Haziran sabahı Katar’a verdikleri ültimatom ve ilan ettikleri yaptırımların hatırlanacağı gibi üç temel gerekçesi vardı:

- Katar İran’la flört etmeye son verecek, Yemen’de ikili oynamayı bırakacaktı,

- Terör örgütlerine destek olmaya son verecekti,

- Başta Mısır olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerin işlerine karışmaya son verecekti.

İlk günlerde konunun İran boyutu öne çıktı. Ama kısa sürede o boyut Suudi Arabistan ve İran arasındaki ezeli rekabete eklemlendi. Suudi Arabistan’ın kendi öncülüğünde kurulan Yemen koalisyonundan Katar’ı çıkarmasıyla da o boyuttaki tırmanma durmaya yüz tuttu.

Katar Emiri Thamim al-Thani’nin kendisini Beyaz Saray’a, barıştırma adına adeta rakiplerine yem yapmaya çağıran davetini reddetmesi ardından gelen 59 kişilik kara liste ise, Suudi Arabistan ve destekçilerini en az İran, en az Suriye’de El Kaide bağlantılı örgütlenmeler kadar rahatsız edenin ne olduğunu gösteriyor.

Yazının Devamını Oku

Katar eski Katar değil ki

8 Haziran 2017
.

Dün geceden itibaren bölgemizdeki çetrefil sorulara bir yenisi daha eklendi: Katar emiri koltuğunu ne pahasına koruyacak?

Ve devam sorusu: Emir’in koltuğunu korumak için ödeyeceği bedelden sonra Türkiye Katar’la yine bu kadar iç içe kalabilecek mi?

Tabii bir de Emri Thamim el-Thani’nin ABD Başkanı Donald Trump karşısında dik durup, hadi Suriye’de El Kaide bağlantılı grupları bir kenara bırakalım, diyelim Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın aslında iyi insanlar olduğunu söylediğini var sayalım. O durumda Katar ne olur, Türkiye nasıl davranır?

Bu sorular Türkiye’ye gelen Katar ve Kuveyt kaynaklı sıcak paradan tutun da Suriye savaşından bu yana kurulan yeni dış politika eksenlerine dek yakın geleceğimizi, güvenlik ve refahımızı etkileyecek cevaplar bekliyor. 

Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 6 Haziran iftar konuşmasında, bir gün önce Suudi Arabistan’ın başını çektiği Katar’a yaptırım uygulanması hamlesini yanlış bulduğunu açıklamıştı. Henüz Ankara’nın resmi tam olarak göremediğini açık yüreklilikle kabul eden Cumhurbaşkanı, bununla birlikte Katar’ın yalnız bırakılmayacağını söylemişti.

Yiyecek yardımı bir yana, o konuda kimsenin bir şey söylediği yok. Onu Ramazan günü Katar’daki din kardeşlerine gıda sevkiyatını engelleyen Suudlar, Arap emirlikleri düşünsün.

Ancak Erdoğan’ın bu sözü üzerine AK Parti 7 Haziran’da Katar ile imzalanmış iki askeri anlaşmanın Meclis onayını öne alması ciddi tartışmaya yol açtı. CHP, MHP ve HDP grupları, anlaşmaların içeriğine değil, zamanlamasına karşı çıktılar: Türkiye bir kez daha Arap ülkeleri arasındaki ihtilafa taraf oluyor görünecekti. Suriye’den ders çıkarılmamış mıydı?

Yazının Devamını Oku

Sıcak analiz: Ve şimdi de İran.. Orta Doğu barut fıçısı

7 Haziran 2017
İran’da Meclis binası ve İslam Cumhuriyetinin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin türbesine bu sabah yapılan intihar saldırıları Katar kriziyle bölgede tırmanan gerilimi daha da artırdı.

İlk açıklamalara göre 12 kişinin öldürüldüğü saldırıları IŞİD’in üstlenmesi bu eylemin zincirleme sonuçları olabileceği endişesini doğuruyor.

Bilindiği kadarıyla bu IŞİD’in Tahran’da bu çapta ilk eylemi. Eylem Suudi Arabistan ve Mısır başta 7 ülke tarafından Katar’ın fiili ablukaya alınmasının hemen ardından yapıldı. Bu mutlaka arada bir bağ olduğuna kanıt sayılmaz, ama kamuoyu algısı açısından birbirinin devamı olarak görülür.

IŞİD’in Tahran saldırısı ABD öncülüğündeki koalisyonun 3 Haziran’da Suriye’nin Rakka şehrini IŞİD’ten almak üzere başlattığı operasyonun da sonrasında yapılmış oldu.

İran Devrim Muhafızlarının Dış Operasyonlar birimi olan Tümgeneral kasım Süleymani komutasındaki “Kudüs Gücü” iç savaşın başlangıcından beri binlerce askeri ve Lübnan’dan Hizbullah desteğiyle Suriye topraklarında Beşar Esad saflarında El Kaide ve IŞİD’e karşı savaşıyor. İran Devrim muhafızları hem Suriye, hem Irak’ta Haşd el-Şaabi ve Kataib Hizbullah gibi silahlı Şii gruplara destek veriyor.

İngiliz Financial Times gazetesi son Katar krizinin arkasında Emirliğin ailesinden Irak’ın güneyinde av partisi düzenleyen 26 kişinin Kataib Hizbullah tarafından kaçırılmasının bulunduğunu öne sürmüş olması bu açıdan anlam taşıyor. İddiaya göre Katar Emiri Thalim al-Thani aile üyelerini kurtarmak için Iraklı Şii örgüte 700 milyon dolar, aracılık eden Tahrir üş-Şam isimli El Kaide bağlantılı Suriyeli örgüte de 300 milyon dolar ödedi. Rakamlar da iddia da büyük. Ama 20 Mayıs’ta Suud Kralı Salman ile ABD Başkanı Donald Trump’ın imzaladığı 110 milyar dolarlık tarihin en büyük silah anlaşması da öyle.

Bu anlaşmadan bir gün sonra Körfez İşbirliği toplantısında ABD ve Suudi Arabistan’ın Katar’ı “teröre destek” ile suçlaması ve ardından bütün bunların zincirleme süratle gelişmesi de rastlantıya yorulamayacak denli ciddi gelişmeler.

IŞİD’in İran saldırısına Irak, Suriye ve özellikle de Suudi Arabistan’daki silahlı Şii gruplar misillmede bulunacak mı? Bu saldırıların hedefi, şekli ne olacak? Yoksa İran’da seçimi yeni kazanan Hasan Ruhani yönetimi, sertlik yanlısı dini lider Ayetullah Ali Hamaney’i ikna edip “kışkırtmalara kapılmayalım, bizi savaşa çekmek istiyorlar” diyebilir mi?

Yazının Devamını Oku

Tutmayan İncirlik blöfü Merkel’i zorluyor

7 Haziran 2017
.

Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in bu sabah Berlin’de yaptığı “İncirlik’ten çekiliyoruz” açıklamasın Başbakan Binali Yıldırım’ın AK Parti grubunda “Nasıl isterlerse öyle yapsınlar” cevabını vermesi İncirlik Üssü’nün kullanımı tartışmasını bir kez daha gündeme getirdi.

Hemen söyleyelim Yıldırım’ın açıklaması, Ankara’nın gerçek tutumunu yansıtıyor.

Çünkü Adana yakınlarındaki İncirlik Üssü'nde bulunan altı Alman Tornado savaş uçağı Türkiye’nin değil, Almanya’nın talebi üzerine gelmişti.

Türkiye İncirlik Üssü'nü ABD öncülüğünde IŞİD’e karşı kurulan koalisyon uçuşlarına 2015 Haziran'ında açtı ve bir süre sonra, Kasım ayında Almanya da buraya uçak gönderip IŞİD ile mücadeleye katılmak istediğini bildirdi.

Bu Merkel’in bir iç politika hamlesiydi. Zaten İncirlik’e gönderilen Tornadolar muharip değil, elektronik istihbarat uçaklarıydı; yani IŞİD’e karşı akınlarda vurucu değil, taktik istihbarat amaçlı eşlik görevi üstlendiler.

Alman parlamenterlerin İncirlik Üssü'ndeki askerlerini ziyareti sorunu 2016’da da gündeme geldi. Ancak o sırada Alman parlamentosunda Ermeni soykırım iddialarını kabul eden bir tasarının onaylanması üzerine Türkiye izni vermedi. İzin Merkel’in bu kararın hükümetini bağlamadığını açıklaması üzerine verildi.

Bu defa da sorun, Almanya’nın 15 Temmuz 2016 kanlı askeri darbe girişimi sırasında Almanya’da görevli olup, sonrasında Türkiye’ye dön çağrısına uymayarak Almanya’ya iltica etmek isteyen subaylar ve ailelerini geri vermemesinde çıktı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan defalarca Merkel’e “FETÖ’cüleri korumayın” çağrısında bulundu. Her seferinde de 5 Haziran’da Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile basın toplantısında söylediği cevabı aldı: Kanıt getirin, buna bağımsız mahkemeler bakıyor. Çavuşoğlu da malum, Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in tutukluluğu konusunda aynı cevabı veriyor.

Yazının Devamını Oku