BU topraklarda yüzyıllardır bağcılık yapılıyor. Öyle ki Anadolu’da bu kültürün geçmişi MÖ 3 bin 500’lere dayandığı tahmin ediliyor. Bağcılık kadar eski olan bir diğer ekonomik değer de gücünü bu topraklarda yetişen üzümlerden alan şarapçılık. İşte Ayda ve Uğur Kalelioğlu çifti de hem bağcılığa hem de şarapçılığa gönül vermiş iki isim... Diş hekimi Ayda ile avukat Uğur’un üniversite yıllarında hayalini kurduğu girişim, bugün önemli bir ekonomik yapıya dönüşmüş. Tutkularını İzmir Seferihisar’da hayata geçiren ikili, şarap üretiminin yanı sıra işin içine gastronomi ve turizmi de katmış. Ayda Bağları’nın kurucularından Ayda Kalelioğlu ile girişimcilik yolculukları ile yarınlara dair hedeflerini konuştuk.
MUTFAKLA GÜÇLÜ BİR BAĞ
Ayda Kalelioğlu, 1961 yılında Tarsus’ta doğmuş. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden 1982’de mezun olmuş. 1958 Antalya doğumlu Uğur Kalelioğlu da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1979’da bitirmiş. Yolları üniversite yıllarında kesişen ikili, hayatlarını birleştirerek İzmir’de mesleklerini yapmaya başlamış. Bir yandan yoğun iş hayatının içinde koşuşturan Ayda ve Uğur cifti, öte taraftan ise evlerinde konserveden peynir yapımına kadar birçok şeyi üretip dostlarına ikram ediyormuş. Mutfakla büyük bir bağı olan, hazır gıda tüketmemeye dikkat eden Kalelioğlu ailesi, tüm bunları da İzmir Karşıyaka’daki bir apartman dairesinde yapıyormuş. Ayda Kalelioğlu, hikayelerinin devamını şöyle anlatıyor:
“Emeklilik planlarıyla birlikte arayışlarımız başladı. Şehir hayatından bunalıp biraz daha sakin bir yaşam arayışıyla birlikte 1998’de Urla’da uzun süredir hayalini kurduğumuz doğayla iç içe bir süreç başladı. Bir şeyler üretmeyi seven bir çift olarak araştırmalarımız bize yeni bir kapı açtı. 2003’te bir bağ aldık. Üniversite yıllarında sadece bir hayal olarak kurduğumuz şaraphane için ilk adımı attık. İlk başta da ticari bir düşünceyle hareket etmedik. Bağlarımızdan aldığımız üzümlerle amatörce şarap üretimi yapmaya başladık. Tabii evde yapabileceğiniz üretim sınırlı. Biz de bu süreçte üzümlerimizi başkalarına veriyorduk. Ama orada da fiyatlandırma noktasında bazı sıkıntılar oluyordu. Bu nedenle kendi tesisimizi kurmaya karar verdik. Bu da ortaklı bir yapıyla hayata geçti.”
HAZIR giyim hem ülkeye kazandırdığı dövizle, hem de sağladığı istihdam oranıyla önemli bir sektör. Türkiye geneli hazır giyim sektörü 2022’de 21.2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon Birliği de aynı dönemde 1 milyar 472 milyon dolarlık dövizi Türkiye’ye kazandırdı. Ama sektör ana ihracat pazarı Avrupa’daki durgunluk başta olmak üzere çeşitli nedenlerle 2023’e zorluklarla başladı. İlk 9 aylık dönemde bir önceki döneme kıyasla gerileme söz konusu. “Avrupalı tüketici kabuğuna çekildi” diyen Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (EHKİB) Başkanı Burak Sertbaş’la sektörün son durumunu ve gelecekle ilgili öngörülerini konuştuk.
NOEL ALIŞVERİŞİ DE YOK
Sektörün 2022’ye çok iyi başladığını ama yılın ikinci yarısında Avrupa’daki resesyon ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ihracatta meydana gelen gerilemenin bugüne kadar devam ettiğini söylüyor Sertbaş... Bu yıl iyimser tahminlerinin savaşın kanıksandığı ve Noel öncesi alışverişlerin başlayacağı yönünde olduğunu anlatan Burak Sertbaş, “Ama hala bu yönde bir sinyal alamıyoruz. Avrupalılar her yıl ağustosa kadar tatil yapar, eylülde işe döner, eylül ortasından sonra bizler canhıraş şekilde siparişler almaya başlardık. Hazır giyimde yılın son çeyreği ihracatın en canlı olduğu dönemdir. Bu da Christmas’tan kaynaklanır. Bu yıl normal bir sezona göre Egeli ihracatçılar olarak siparişlerimizde yüzde 30 gerileme var. Avrupa’daki fuarlarda bu durumu gözlemlemiştik” diyor.
UMUTLAR İKİNCİ YARIYA KALDI
Sertbaş, Avrupa’daki tüketicinin kabuğuna çekildiğine dikkat çekiyor. Pandemi sonrası intikam alışverişlerinin zamanının bu çeyrek olacağını düşündüklerini ama ümitlerini kaybettiklerini paylaşıyor ve ekliyor: “Bu çeyrek kaybedilince 2024’ün ilk 6 ayını da kaybedebiliriz. Ümitlerimiz 2024’ün ikinci yarısına kaldı. Sektör şu anda idare eder pozisyonda, yeter ki daha fazla düşmesin. Hepimizde iş var ama biz harala gürele çalışamazsak para kazanamayız. Mesai yapmasak bile çark hiç durmamalı ki sektör para kazansın. Şu an o durumda değiliz. Bu da karlılıkları etkiliyor. Doğa ve Güneydoğu bölgelerinde işçi çıkarmalarla ilgili duyumlarımız var. 150 bin kişiden bahsediliyor. Bunun 300 bine gideceği söyleniyor. Ege’de ufak tefek çıkarmalar var ama rahatsızlık yaratacak düzeyde değil.”
PAZARLAMADA TEMBELLİK YAPTIK
TÜRKİYE tam bir tarım ülkesi. İncirden üzüme, narenciyeden organiğe birçok tarımsal üründe önemli bir ürettim üssü. Milyarlarca dolarlık bir ekonomik büyüklük. Bu yapıyla birlikte büyüyen ve önemli bir ekonomik değer olan bir diğer sektör ise tarımsal makine ve ekipmanları. Bu alanda da 2022 verilerine göre 2 milyar dolarlık bir ihracat söz konusu. Hem tarımsal ürün hem de makine, ekipman ve teknoloji alanındaki bu sektörlerin kendilerini anlatma ve tanıtma noktasında önemli bir kanal da hiç kuşkusuz fuarlar. Türkiye, tarım fuarları anlamında da oldukça hareketli. Birçok kentte fuarlar düzenleniyor. Bunun en yenisi ise bu yıl ilk kez Antalya’da yapılan ‘Growmach, Traktör, Tarım Makineleri, Ekipmanları & Teknolojileri Fuarı’ oldu. Antalya’da 22 yıldır dünyanın en büyük seracılık fuarı unvanlı Growtech’i hayata geçiren Informa’nın davetlisi olarak gittiğim Growmach’ın ilk adımlarına tanıklık ettim.
44 ÜLKEDEN 357 ALICI
Informa tarafından bu yıl Antalya Anfaş Fuar Merkezi’nde ilk kez gerçekleştirilen Growmach, 10 Ekim’de VIP ve ulusal-uluslararası basın günüyle açıldı. 150’yi aşkın firma ile 44 ülkeden 357 alıcının katıldığı Growmach, özellikle yerli üreticiyi uluslararası alıcılarla buluşturmayı hedefliyor. 14 Ekim’de sona erecek Growmach’ın farkındalığını Fuar Direktörü Engin Er’den dinledim. Türkiye’de her yıl 60’dan fazla tarım fuarı yapıldığını söyleyen Er, kendilerinin ise bu fuarlardan önemli farkları olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
GÖRÜŞMELER İHRACATA DÖNSÜN
“Bizim en büyük hedefimiz özellikle yerli üreticiyi uluslararası alıcıyla buluşturmak. İhracat pazarları yaratmak önemli. Bunun için uğraş veriyoruz. Katılımcı firma çeşitliliğini sağlayabilmemiz ve daha fazla katılımcıya yer verebilmemiz için bir firmaya ayrılacak alan üst limitini 300 metrekare olarak belirledik. İç mekanda tarım makineleri ve teknolojileri dışarıda ise traktör firmaları yer alıyor. Elbette teknolojinin ön planda olduğu bu dönemde sürdürülebilirlik bakış açımızla katılımcılarımıza dijital çözümler de sunuyoruz. Growmach Connect Platformumuz sayesinde katılımcılarımız stantlarını ziyaret eden ziyaretçilerin datasına sahip olabilecek ve fuar sonrasında da potansiyel alıcılarıyla gerçek zamanlı iletişim ve etkileşim kurabilecekler. Bunun yanı sıra; Farmer 100 adlı bir proje oluşturduk. Yeni teknolojileri kullanacak, tarımda mekanizasyonun verimliliğe etkisinin farkında olan önder çiftçiler ve elbette yeni nesil çiftçilerin bir arada olacağı bir program olacak. Bu tür teknolojileri kullanmak isteyen üreticiler, fuar alanında oluşturacağımız bir ortamda Farmer 100 grubunun bir üyesi olma fırsatı bulacaklar.”
TÜRKİYE’nin yeni yatırım merkezi hedefiyle İzmir Bergama’da kurulan Batı Anadolu Serbest Bölgesi’nde (BASBAŞ) altyapı çalışmaları tamamlandı. 5G teknolojisiyle donatılan BASBAŞ’ta ilk fabrikanın ise 2024 Şubat’ta üretime geçmesi bekleniyor. İzmir’in üçüncü serbest bölgesi özelliğini taşıyan bölgede tüm etaplar tamamlandığında 120 firmada 20 bin kişinin çalışması hedefleniyor. BASBAŞ Yönetim Kurulu Başkanvekili ve Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Faruk Güler ile bölgedeki son durumdan yatırımcı ilgisine ve istihdama kadar birçok konuyu konuştuk.
5G TEKNOLOJİSİYLE ÜRETİM
Ege Serbest Bölgesi’ndeki deneyimlerinden faydalanarak bugünlere geldiklerini dile getiren Faruk Güler, lojistik, kalifiye insan gücü, sunulan teşvikler ve hizmetler bakımından ihracat odaklı üretim yapan firmalara benzersiz fırsatlar sunacakları BASBAŞ’ı gül bahçesine benzetti. BASBAŞ’ın çok yakın zamanda bir gül bahçesi gibi olacağını söyleyen Güler, “Henüz açılmış gül yok ama güllerin ilk tomurcukları görünmeye başladı. Tomurcuklar nasıl ki bir gecede açar gül haline gelirse burada yaptığımız çalışmalar da tomurcuk haline geldi ve çok yakında güllerin açışı gibi hızlı bir şekilde fabrikalar açılacak. BASBAŞ’ta 5G kullanılarak üretim yapılacak bir altyapı olacak. Türkiye’de serbest bölgeler içinde böyle bir altyapıya sahip ilk bölge BASBAŞ” dedi.
İHTİSASLAŞMA OLACAK
YATCILIK... Onlar bu denizlerin yüzer otelleri. Milyar dolarlık ekonomik büyüklüğüyle de turizmin önemli bir paydaşı. Sektöre 1991’de Bodrum’da günlük turlarla giriş yapan Barbaros Güneş de yatçılığın bölgede gelişimi için emek vermiş ve marka olmayı başarmış. Bugün hem Türk hem de Yunan karasularında turlar düzenleyen Barbaros Yatçılık’ın kurucusu Barbaros Güneş ile girişimcilik serüveninden yatçılık sektörüne birçok konuyu konuştuk. 1972 Ankara doğumlu Barbaros Güneş, orta öğrenimini ise Antalya Anadolu Lisesi’nde tamamlamış.
MACERA KÜÇÜK YAŞTA BAŞLADI
Turizm sektörüyle tanışması ise ortaokul yıllarında başlamış. Turizmin birçok alanında çalışmış ve sektörde tecrübe edinmiş. Antalya’da ikamet ediyor olması ve yabancı dil eğitimi veren bir lisede bulunması da Barbaros Güneş için bir şans olmuş. Üniversite eğitimini de turizm üzerine yapan Güneş, Dokuz Eylül Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelciliği’ni kazanmış. Kendini hem okullu hem de alaylı olarak tanımlayan Barbaros Güneş, bunun avantajını da meslek hayatı boyunca daima yaşadığını söylüyor ve ekliyor:
İLK TEKNESİNİ 1994’TE ALDI
“Bodrum maceram ise üniversite yıllarımla beraber, 1991 yılında başladı. Bodrum’da günlük tekne turları düzenliyordum. 1994’te ise üniversite öğrenimime devam ederken Bodrum’da, ilk ticari teknemi satın aldım. Yatçılık sektörüne günlük turlarla adım attım. 90’lı yılların başı know-how dönemiydi. Şimdiki gibi her şey sermayeye dayalı değildi. O dönemlerde işi biliyorsanız, tecrübeliyseniz, yaratıcıysanız, dürüstseniz ve bunun üzerine de çalışkansanız işleri geliştirmek çok da zor değildi açıkçası. Özellikle turizmde müşteri odaklı olmak çok önemli. Bir müesseseyi var eden de yok eden de müşteri... Müşterilerimiz ki ben misafir kelimesini kullanmayı tercih ediyorum, bize çok destek oldular. Eşlerine dostlarına tavsiye ettiler. Tekrar tekrar turlarımıza iştirak ettiler. Misafirlerimizin destekleri sayesinde, onlarla birlikte işlerimizi büyüttük, geliştirdik.”
TARİH boyunca insanlığın hayatının hep içinde oldu, olmaya da devam ediyor. Günümüzde de kullanışlı yapısıyla her yaştan kadın ya da erkeğin tercih ettiği bir ürün; çanta... Tabii modanın da önemli bir parçası. İzmirli Melis Özbulu da kendi hikayesini yazmak adına odağını çantaya çevirmiş. Moda ve tekstil tasarımı eğitimini tamamladıktan sonra 2021’de Bleta Bags markasıyla sektöre ilk adımını atmış. Çeşitli mağazalar ve online satışla ürünlerini tüketiciyle buluşturan Bleta Bags markasının kurucusu Melis Özbulu ile girişimcilik yolculuğu ve yarınlara dair hedeflerini konuştuk.
LİSEDE YETENEĞİNİ KEŞFETTİ
1997 İzmir doğumlu Melis Özbulu, mimarı yapılar ve dekoratif bütünlükler hep dikkatini çektiği için daha ilkokul yıllarında iç mimarlık okumaya karar vermiş. Lise yıllarında ise sanata olan ilgisini fark eden Özbulu, gittiği çizim kurslarında yeteneğinin de olduğunu gözlemlemiş. “El işine, modaya hep ilgim vardı. Küçük yaşlarda bir şeyler üretim. Çanta da bunlardan biri” diyen Özbulu’nun bu merak ve yeteneği ona İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü’nün kapılarını açmış. Öğrencilik yıllarında önemli kurumlarda staj yapmış, alanıyla ilgili birçok seminere katılmış. 2020 yılında üniversiteden mezun olan Melis Özbulu, pandeminin dünyayı etki altına aldığı dönemde ise ‘freelance’ işler yapmış.
KENDİ HİKAYESİNİ YAZDI
BAZI beceriler sanki sihirli bir el değmişçesine ortaya çıkıveriyor. Tabii bu yeteneği zaman içinde geliştiren, emek verenler ise isim oluyor. Hatta ünleri dünyalara yayılabiliyor. Çocuk yaşta resim yapmaya başlayan, öyle ki bu yeteneğini o yıllarda dükkanların camlarına mekanın ismini yazarak renklendiren Tamer Şahinoğlu da işte böyle biri. Gümrük komisyonculuğu yaptığı yıllarda bile resimle bağı hiç kopmamış. 1999’da taşındığı Bodrum’da mobilya ürettiği süreçte de bu tutkusu hep devam etmiş. Ama bir gün girişimciliği bırakıp tüm odağını sanata vermiş. Girişimci ruhunu tuvallere yansıtan, eserleri İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Çin, ABD, Kanada ve Yunanistan gibi ülkelerde sanatseverler tarafından toplanan Şahinoğlu ile hem girişimcilik, hem de sanat yolculuğunu konuştuk.
* Bodrum’un yanı sıra Amerika’da da stüdyosu olan Tamer Şahinoğlu, “Senenin 4-5 ayını Kalifornia’daki, yazları ise Bodrum’daki atölyemde geçiriyorum” diyor.
DAMLA sakızı yüz yıllardır sağlıktan gıdaya, kozmetiğe birçok alanda kullanılıyor. Bir kültür, bir yaşam ve önemli bir ekonomik değer. Biz de bu önemli değerin dünü, bugünü ve yarınını akademik bir gözle değerlendirelim istedik. Ve Sakız Kokan Tarifler’e İzmir Ekonomi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Betül Öztürk’ü konuk ettik. Tabii Betül Hoca ile sadece damla sakızının yolculuğunu konuşmadık, bir de tarif aldık. Bu sayının tarifi de damla sakızlı limonata oldu. “Sarımsı beyaz, çiğnenebilir, çam özünden daha tatlı ve daha az keskin, yenilebilir bir reçine olan sakız, mutfaklarda kullanılan çok değerli bir malzeme” diyerek söze başlayan Dr. Betül Öztürk, damla sakızının Orta Çağ Akdeniz ticaretinde tarih boyunca önemli bir yer tutuğunu söylüyor.
* Bugün damla sakızının 8 ayrı sınıflandırma ile tanımlandığı söylüyor Dr. Betül Öztürk... “Peki, hangisi en kaliteli?” sorusuna ise Dr. Öztürk’ün yanıtı, “Nispeten yumuşak, büyük ve açık sarı renkli olan” şeklinde oluyor.
HİPOKRAT’TAN İBNİ SİNA’YA
Gastronominin ilk yazılı kaynağı olarak kabul edilen Apicius’un yapıtı ‘Baharatlı Şarap’ (Conditum Paradoxum) tarifinde damla sakızının baharat olarak kullanıldığının izine rastlandığını aktarıyor Dr. Öztürk... Damla sakızının tarih boyunca sadece mutfaklarda değil, özellikle bir parfüm maddesi ve her şeyden önce tedavi edici ilaç olarak da kullanıldığını hatırlatan Dr. Betül Öztürk, şöyle devam ediyor: