Mesude Erşan

En büyük sorun organ bulmak

5 Şubat 2011
Kalp nakli yapan ilk ve tek kadın cerrah Doç. Dr. Serap Aykut Aka, “Kalp nakli başlı başına ve başarılı bir tedavi yöntemi” diyor. Ailelerin organ bağışı konusundaki hassasiyetini anlamakla birlikte, hepimizin her an organ nakline ihtiyaç duyabileceğini hatırlatıyor. Bir grip enfeksiyonunun ardından bile... Bağışladığımız bir kalple uzaklarda bir anne çocuğunu sevebilir, küçük bir çocuk okuluna dönebilir, genç bir adam hayata yeniden tutunabilir

Doç. Dr. Serap Aykut Aka (57), tam 32 yıldır kalp ve damar cerrahisinin öncü hastanelerinden Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Merkezi’nde açık kalp ameliyatları yapıyor. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Başkanlığı ve hastanenin nakil koordinatörlüğünü de yürüten Doç. Dr. Aka’nın eli binlerce kalbe değdi. Şimdiye kadar 14 kalp nakli gerçekleştirdi.

KENDİ KALBİNDEN DAHA İYİ HİZMET ETMELİ

Doç. Dr. Aka, Türkiye’nin organ nakilleri konusundaki en büyük sıkıntısının bağış yapılmaması olduğunu hatırlıyor. Buna yol açan önemli nedenlerden biri de ailelerin tereddütleri. Doç. Dr. Aka, “Organ bağışı yapanlar, bağışladıkları organın yanlış yerlere gideceğini düşünmesin. Çıkan her organ Ulusal Koordinasyon Merkezi’ne bildiriyor. Organ nakli ruhsatı olan merkezler de acil hasta bildirimlerini yine buraya yapıyor. Şu an sadece bizim bekleme listemizde, ileri kalp yetmezliği olan 400’e yakın hastam var. Bunların 21’i organ nakli programında. Altı hasta için de acil kalp bekliyoruz” diyor.
Nakledilecek kalp için belirli kriterler var, rastgele seçilmiyor elbette. Doç. Dr. Aka, “Gereksiz yere kimsenin kalbini alıp, yerine bir başkasının kalbini takma hakkına sahip değiliz. Takacağım kalbin o hastaya gerçekten çok iyi, hatta kendi kalbinden daha iyi hizmet edeceğine inanmalıyım. Kalbi takıvereyim, yaşarsa yaşar diyemem” diyor.

Nakledilecek kalbin yeni sahibinde iyi hizmet etmesi için, vericinin göğüs travması geçirmemiş, kalp masajı yememiş ve yoğun bakımda iyi bakılmış olması gibi kriterler aranıyor. Kalp nakli ileri kalp yetmezliğinde hayat kurtarıcı. Daha kaliteli bir hayat sürmesi için de gerekli. Ama aşılması zor bir engel var: Organ bulmak. Hâlâ “Ben organlarımı bağışladım, gereksiz yere alınır mı?” ya da “Yakınımın organları para karşılığı başka yerlere satılır mı” endişesi hakim.
Doç. Dr. Aka, “Bilimsel yöntemlerle beyin ölümü kesinleştirilmeden bağış istenmez. Biliyorum aileler hassas. Ama yakınlarının öldükten sonra gideceği yere organlarını götürmesi kime yarayacak? Halbuki bu organların bağışlanmasıyla kaç insanın hayatı kurtulabilir? Dini vecibelerde bunu engelleyen bir şey de yok üstelik. Ailelerin daha duyarlı olup, beyin ölümü gerçekleşmiş yakınlarının organlarını bağışlamalarını bekliyoruz” diyor. Ayrıca hastanenin kalp naklindeki başarısının tesadüf olmadığını söylüyor. “Bu program için elinden geleni yapan başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler ve ekibimle başarıyoruz” diyor.

DR. SİYAMİ ERSEK’İN MANEVİ KIZI

Henüz lise öğrencisiyken 1967’da Dr. Bernard’ın insandan insana ilk kalp naklini anlatan gazete küpürlerini kesip sakladı. Ancak üniversite sınavında çok yüksek bir puan alınca, kalp cerrahı olma hayalinin kapısını araladı. İstanbul Tıp Fakültesi’nde ikinci sınıftayken dönemin efsane cerrahlarından Siyami Ersek derslerine geldi. Ersek, Kemal Beyazıd’dan 24 saat sonra Türkiye’nin ikinci kalp naklini gerçekleştirmişti. Derste yaptığı kalp naklini anlattığında, Aka çoktan kararını vermişti. Kalp cerrahı olup kalp nakli yapacaktı. Çıkışta Ersek’in yanına gitti, “Sizin mesleğinize çok ilgi duyuyorum. Evim hastaneye çok yakın, boş zamanlarımda merkezinizde bulunabilir miyim?” dedi. Ersek, sınavlarını en iyi dereceyle vermesi halinde karnesini alıp, onu bulmasını istedi. Böylece fakülte bitene kadar bir ayağı burada oldu. Yine de kimseye kalp cerrahı olmak istediğinden söz etmedi. Mezun olunca, niyetini açıkladı. Ersek, “Sana el vereceğim, burada yapacaksın” dedi. Dr. Aka, Dr. Ersek’in manevi kızı oldu. Önce kalp ameliyatlarını, sonra da kalp naklini öğrenmek için iki kez ABD’deki Texas Heart Institute’ye gitti. Orada bile Doç. Dr. Aka’dan önce hiçbir kadın kalp cerrahı çalışmamıştı. Hocası Dr. Ersek’den sonra hastanenin ikinci kalp naklini 1997’de o gerçekleştirdi. Halen hastanenin kalp nakli ruhsatlı tek cerrahı.

Yazının Devamını Oku

Tropikal ülkelerde sıtmadan korunun

31 Ocak 2011
Geçen hafta başında gazetelere sinema oyuncusu George Clooney’in sık ziyaret ettiği Sudan’da sıtmaya yakalandığı haberleri vardı. Sıtma bazı coğrafyalarda rastlanma ihtimali yüksek, ciddiye alınması gereken bir hastalık. Her yıl 350-500 milyon kişi sıtmaya yakalanıyor. 1 milyonun üzerinde kişi de bu nedenle yaşamını yitiriyor.

Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü’nden derlediğim bilgilere göre, sıtma özellikle tropikal ve astropikal (tropikal kuşağın hemen altı ve üstündeki alanlar) birçok bölgede yaygın görülüyor. Günümüzde her yıl toplam 125 milyonun üzerinde uluslararası ziyaretçi alan 100’ün üzerinde ülkede yaygın bir sorun. Bu bölgelere seyahat edenlerin bir kısmı orada bulundukları sırada, bir kısmı da evlerine döndükten sonra sıtmaya yakalanıyor. Dolasıyla sıtmanın yaygın olduğu bölgeden ayrıldıktan 2-3 ay sonra ateşiniz yükselmişse bunu acil kabul edin ve nedenini araştırın.

SITMADAN KORUNMAK İÇİN

* Özellikle geceleri sineklerden korunun.
* Gerektiği yerlerde, enfeksiyonu baskılamak için sıtma önleyici ilaçlar kullanın. Bunun için enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurun. Gidilecek yerlere en uygun sıtma önleyici ilaçların, doğru dozajlarla kullanılması önemli. Bu arada sıtma önleyici ilaçların yemekle birlikte alınması ve bol suyla yutulması gerekiyor. Sıtma riskinin bulunduğu yerlerde kalınan süre içerisinde tüm koruyucu ilaçlar düzenli kullanılmalı. Enfeksiyon riskini yaratan son sinek ısırması olayından sonraki 4 haftaya kadar sürmeli.
* Bilmelisiniz ki hiçbir sıtma önleyici ilaç tamamen koruma sağlayamaz. İlaç alsanız bile sineklerden korunmaya devam edin.
* Sıtma riskinin bulunduğu bir bölgeye gittikten bir hafta veya daha sonraki günlerde ateş görülürse, teşhis ve tedavi için acilen bir sağlık kurumuna başvurun.

TEKNOLOJİ HİZMETİNİZDE

Sıtma yapan sivrisinekleri uzak tutmak için böcek uzaklaştırıcılardan yararlanabilirsiniz. Bunlar açıkta kalan cilde ve giysilere tatbik edilir. Cilde uygulandığında, uzaklaştırıcı etkisi 15 dakikadan başlayıp 10 saate kadar sürebilir. Bunun yanısıra bir de sineklerin geçemeyeceği bir ağ (cibinlik) altında uyuyun. Sinek bobinleri, bilinen en iyi haşarat mücadele yöntemleri arasında, bulabilirseniz kullanabilirsiniz. Böcek spreyleri, hızlı bir yere serme ve öldürme için çok etkili ilaçlar. Koruyucu giysiler giyin. Bazı kumaşlar özel kimyasal madde ve dokuma sayesinde, 40 yıkamaya kadar etkisini kaybetmeyen sivrisineksavar etki taşıyor. Bunlardan üretilen gömlek ve pantolonlar Türkiye’de de satılıyor. En iyisi yukarıda sayılan yöntemleri bir arada kullanmak. Ayrıca sinek geçirmeyen ağlar, yolcuların çoğu için en iyi çözümlerden biri. Haşarat ilacı ile birlikte veya ilaçsız kullanılabilir. İlaçla doyurulmuş ağlar çok daha etkili.
Yazının Devamını Oku

Gıdınız kaç santim

29 Ocak 2011
Bel çevresi, bel-kalça oranı derken şimdi de boyun çevresi ölçülüyor. Boyun çevresinin genişlemesi, kalp ve damar, diyabet, obezite gibi birçok hastalık riskinin arttığına işaret. Uzmanlar uyarıyor: Boyun çevresinin kadınlarda 34, erkeklerde 37 santimetrenin üstüne çıkmasına izin vermeyin

Malum erkeklerde bel çevresinin 102, kadınlarda 88 santimetreyi geçmesi ‘alarm’ sayılıyor. Hatta son zamanlarda bu oranlar erkeklerde 94, kadınlarda 80 santimetreye kadar düşürüldü. Çünkü karın çevresindeki yağlanma, obezite, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon gibi ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırlıyor. Sonra buna bel-kalça oranı eklendi. Erkekler için sağlıklı bel-kalça oranı 1, kadınlar içinse 0.8. Şimdi de vücuttaki yağlanmadan nasibini alan, boyun çevresi ölçülüyor. Boynun adem elması diye bilinen bölümünden ölçüm yapılıyor.
Diyetisyen Elvan Odabaşı Kanar, “Yapılan çalışmalar santral, yani karın bölgesi yağlanmalarının, boyun çevresiyle ilişkili olduğunu ortaya çıkardı. Karın çevresindeki yağlanma direkt kardiyovasküler hastalıklar açısından bir risk göstergesi. Boyun çevresinin kadınlarda 34, erkeklerde ise 37 santimetrenin altında olmasının sağlıklı beden ağırlığına işaret ediyor” diyor.

BEDEN KİTLE İNDEKSİNE BAKMAK YETMİYOR

Kanar, “Artık sağlık, kilo değerlendirmesinde beden kitle indeksi yetmiyor. Bel, kalça, boyun çevresi, vücuttaki yağ-kas kompozisyonuna bir arada bakılıyor. Zaten boyun çevresinin genişse, bel çevresi de geniş oluyor” diyor.
Çin’de 3182 diyabet hastasıyla yapılan bir çalışma kadınlarda boyun çevresinin 35, erkelerdeyse 39 santimin üzerine çıkması durumunda metabolik sendromun (insülin direnci, hipertansiyon, yüksek kolesterol hastalıklarının bir arada görülmesi) riskini artırdığını ortaya koydu. Beden kitle indeksi yağ dağılımının vücudun neresinde olduğunu göstermiyor. Ancak boyun çevresi ölçümü direkt olarak santral yağlanmayla ilişkili. 2010 yılında Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir başka çalışmada boyun çevresinin diyabet, hipertansiyon ve uyku apnesiyle ilişkili olduğu görüldü.

Yazının Devamını Oku

Ellerinizi yıkayın hem kendiniz hem de başkalarını koruyun

24 Ocak 2011
Hijyen özellikle de el hijyeni üzerinde önemle durulan konulardan biri. Nedeni açık: Ellerle çok farklı ve sayıda, hastalık kaynağı mikroorganizmayı hem kendimize hem de başkalarına kolayca bulaştırmak mümkün. Hangi nedenle seyahat ediyor olursanız olun, hastalanarak otel odasına kapanmak istemiyorsanız aman dikkat... Geçtiğimiz günlerde Dünya Hijyen Günü nedeniyle İstanbul’da bir toplantı yapıldı. Konuklardan biri de Avrupa Hijyen Konseyi Başkanı Prof. Dr. John Oxford’du. Dünyada kuş ve domuz griplerinin çok sayıda ülkede sorun olmaya, can almaya devam ettiğini söyledi. Prof. Dr. Oxford, mikroorganizmalara (virüs, bakteri, mantar) bağlı hastalıklarına karşı savunma hattı kurmamız gerektiğini belirterek, “Savunma hattında ilk sırada hijyen, ikinci sırada aşılar, üçüncü sırada da antiviral (virüslere karşı) ilaçlar yer alıyor” dedi. Prof. Dr. Oxford, enfeksiyonların yayılmasını önlemede herkesin sorumluluk sahibi olduğunu hatırlattı. İlk sorumluluğumuz enfeksiyon kapmamak, ikincisi ise yaymamak.

RAKAMLARDAN KORKMAYIN ELLERİNİZİ SIK YIKAYIN

Rakamlar korkutucu. Parmak uçları ve dirseklerimizde 2-10 milyon arası bakteri var. Nemli eller, kuru ellere göre bin kat daha fazla mikrop yayıyor. Tuvaleti kullandıktan sonra parmak uçlarımızdaki mikrop sayısı iki katına çıkıyor. Kol saati, bilezik ve hatta tek yüzükte bile Avrupa’daki insan nüfusu kadar mikrop bulunabiliyor. Basit bir bakteri sadece bir günde bölünerek sekiz milyon kat çoğalabiliyor. Neyse ki elleri “doğru” yıkamakla çok büyük oranda sorunu çözebilirsiniz. Ama unutmayın ki ellerinizi ıslatıp, birkaç saniye ovalamakla temizleyemezsiniz. Oxford, altı adımda el yıkamayı şöyle anlattı:
1. Elleri ıslatın ve sabunlayın. Sabun köpürene dek avuç içlerini ovuşturun.
2. Her avuç içiyle diğer elin üstünü ovuşturun.
3. İki elinizdeki tüm parmak aralarını ovuşturun.
4. Parmakların arka tarafını ovuşturun (parmakları birbirine geçirerek).
5. Başparmaklarınızın etrafını ovuşturun.
6. Her avuç içini parmak uçlarıyla ovuşturun, daha sonra ellerinizi durulayıp kurulayın.

EL YIKAMAK İSHALİ ÖNLEYEBİLİR

* İlköğretim çağındaki çocukların ellerini günde dört kere yıkamaları, solunum yolu ile ilgili hastalıkları yüzde 24, mide ile ilgili hastalıkları yüzde 51 azaltıyor.
* Dünya çapında çocuk hastalıkları arasında en tehlikeli üç hastalıktan biri olan ishalin (diyare) önlenmesinde el yıkama alışkanlığı önemli rol oynuyor. Yapılan araştırmalarda el hijyeninin hastalık riskini yüzde 43 azalttığı kanıtlandı.
* Sadece el yıkayarak mide kurtu oluşumu yüzde 47 oranında önlenebiliyor.
* Sabunla el yıkama, beş yaş altı çocuklarda ishal ve zatürree ile ilgili enfeksiyonları yüzde 50’den fazla oranda azaltıyor.
Yazının Devamını Oku

Erkekler ve Doğu Anadolular daha büyük risk altında

22 Ocak 2011
Türkiye genelinde yapılan bir araştırma bağırsak ve rektum kanserine kırmızı et tüketiminin yüksek olduğu Doğu Anadolu’da ve erkeklerde daha sık rastlandığını ortaya koydu.

Türkiye’de 7 bölgeden, 21 merkeze başvuran 968 kolon (kalın bağırsak)-rektum (kalın bağırsağın son 15 santimetrelik kısmı) kanseri vakasıyla, ‘kolon kanseri haritası’ çıkarıldı. Ülkenin ilk ve en büyük kolon kanseri kayıt çalışmasına göre, her iki kanser de erkeklerde daha çok görülüyor. Hastalar belirtileri ciddiye almıyor ve tedavi için geç başvuruyor.
Araştırma, bugün ABD’de başlayan Amerikan Klinik Onkoloji Derneği ASCO’nun Gastointestinal Kongresi’nde poster çalışması kabul edildi ve sunuldu. Çalışmayı İstanbul Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Faruk Aykan ve Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Gökhan Demir koordine etti. Merkezlerin medikal onkoloji polikliniklerine başvuran yeni kolon-rektum hastalarıyla gerçekleştirilen araştırmada; hastaların sigara, alkol, beslenme alışkanları, yaşam koşulları, yandaş hastalıkları ve aile öyküsüne bakıldı.

ALKOLÜN ETKİSİ BULUNAMADI

Araştırmaya göre, kolon-rektum kanseri vakalarının yüzde 61’i erkek, yüzde 39’uysa kadın. Bu veri hekimleri şaşırttı. Çünkü literatür bilgilerine göre, kolon kanseri kadınlarda (5 erkeğe karşılık 6 kadın), rektum kanseriyse erkeklerde (5 erkeğe karşılık 4 kadın) daha sık görülüyor. Erkeklerin aleyhine olan bu durumun sigaradan kaynaklanıyor olabileceği tahmin ediliyor. Tüm Türkiye’de kolon kanseri rektumdan daha fazla. Vakaların yüzde 68’i kolon, yüzde 32’siyse rektum kanseri. Bu dünya literatürüyle uyumlu. Ancak bölgelere göre bakıldığında sürprizler var. Örneğin Karadeniz bölgesinde her iki kanser eşit sıklıkta (yüzde 50-yüzde 50) görülürken, Doğu Anadolu’da rektum kanseri yüzde 55, kolonsa yüzde 45 oranında. Prof. Dr. Faruk Aykan, “Kesin bir yargı için erken, ileri araştırmalara ihtiyaç var” diyor.
Beslenme tarzının kolon-rektum kanseriyle yakından ilgisi var. Araştırmada genel olarak kabul edilen risk faktörü kırmızı et tüketimi, Doğu Anadolu bölgesinde anlamlı olarak yüksek. Tüm bölgelerde alkol, sebze ve meyve tüketimi açısından bir fark bulunamadı. Rektum kanseri grubunda sigara içenlerin oranı biraz daha fazla.

DİYABET HÜCRELERİ TETİKLİYOR

Kalın bağırsak kanseri vakalarında yüzde 29’la hipertansiyon, yüzde 15’la diyabet en sık görülen yandaş hastalıklar. Ayrıca hem kolon hem de rektum kanseri vakalarında vücut kitle indeksi (vakalar ortalama 4 kilo vererek başvursalar bile) üst sınırın üstündeydi. Prof. Dr. Gökhan Demir, “Diyabet başlı başına kanser riski. Çünkü diyabette etkili birtakım hormon ve moleküller, kanser hücrelerini uyarıyor” diyor.

DOKTORA GEÇ GİDİLİYOR

Yazının Devamını Oku

Kışın hareketsiz kalmayın varisi çağırmayın

17 Ocak 2011
İşte size hareket etmek için bir neden daha... Hareketsiz kalmanın varis ihtimalini artırdığını söylüyor uzmanlar. Kış da olsa kendinizi hareketsizliği “mahkum” etmeyin, varise davetiye çıkarmayın. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Arif Tarhan’ın verdiği bilgiye göre, bacak damarlarının görünür olması her zaman hastalık anlamına gelmiyor. Damarlar ciltten kabarık, mor renkte ve hoş olmayan bir şekle dönüşmüşse varisten sözetmek mümkün.
Varislere yol açan damarlardaki bozulmanın en önemli nedeni genetik (ailesel) yatkınlığın bulunması. Bir diğer faktör, yaşam tarzı. Ayakta sabit olarak çok fazla duranların bacak damarlarında dolaşım zorlaşır ve damarlar genişler. İçlerindeki kapaklarda zamanla yetmezlik gelişir. Sonuçta varis oluşur. Hareket etmekse dolaşımın düzenlenmesi anlamına geliyor.

HAREKET EDERKEN BUNLARA DİKKAT EDİN

Hareket etmek iyi de onun da kuralları var. Güneşli havaları yakaladığınızda parklara egzersiz yapmak için koşuyorsanız bazı noktaları gözden kaçırmayın. “Geçerken uğrayayım” diyerek, ısınmadan, uygun spor giysi ve ayakkabıları giymeden aletlere çıkmayın. Zira çeşit çeşit aletin üzerinde kah bacaklarını kah omuzlarını çalıştıranlar sakatlanarak, hastanelik olabiliyor.
Spor fizyolojisi ve spor hekimi Dr. Çağlayan Yergin, kişilerin fiziksel kapasitelerini bilmeden, gelişigüzel spor yapmasının çeşitli sakatlıklara yol açtığı uyarısında bulunuyor. Egzersizin yararı ve gereği bütün uzmanların üzerinde uzlaştığı bir konu. Hangi hastalıktan sözedilirse edilsin, öneriler arasında mutlaka egzersiz yapılması da var. Ancak egzersiz için ister açık alanlar, ister spor salonları tercih edilsin ilk kural, uygun giysi ve ayakkabılar giymek ve vücut ısıtıldıktan sonra başlamak.
Dr. Yergin, “Genç, yaşlı, kadın, erkek herkes kendi beden yapısına uygun, sağlık için istediği egzersizi yapabilir. Önemli olan yapılan aktiviteden verim alınması” diyor. Verim içinse, ara sıra değil, doğru ve düzenli yapılması şart. Çünkü hareketsiz yaşam fazla kilo, kaslarda kuvvetsizlik, esnek olmamaya yol açıyor. Düzenli sportif aktiviteleri yerine ara sıra, kendi fiziksel kapasiteyi bilmeden, gelişi güzel spor yapmaksa çeşitli sakatlıklara neden olabilir.

SAKATLANMADAN HAREKET EDİN

Özellikle gerekli ısınma ve esneklik egzersizleri yapılmadan başlanan egzersizlerde tendinit (tendon ihtihabı), tendon kopması, kas liflerinin yırtılması, eklem yapısında değişik en sık karşılaşılan sakatlıklar.
Dr. Yergin, “Çoğu kişi mevcut fiziksel kapasitesini, fizyolojik durumunu bilmeden spora başladığı için sakatlanma veya istenmeyen sorunlarla karşılaşma riskini arttırıyor” diyor.
Ara sıra spor yapanların önündeki en büyük risk “kendi sınırları”nı zorlamaları. Organizmayı kapasitesinin üzerinde zorlamadan, korumak ve sakatlıkları önlemek için egzersize ısınarak başlamak şart. Isınma hareketleriyle solunum, dolaşım ve kaslarda enerji metabolizmasını uyarırsınız. Esneklik egzersizleri kasları rahatlatarak, esas yapmak istenen spora hazır eder.
Yazının Devamını Oku

Donmuş sperm ve yumurta nesli geliyor

15 Ocak 2011
Dünyada ve Türkiye’de çok sayıda kanserli çocuk ve genç; yumurtalık, yumurta ve spermlerini dondurarak gelecek yıllardaki üreme yeteneklerini korumaya alıyor.

M.A.’ya bundan bir buçuk yıl önce, 24 yaşındayken lösemi tanısı kondu. Tedavi planlanırken annesinin kanser hastası bir arkadaşı hiç akıllarına gelmeyen bir fikir verdi: “Henüz çok genç. Kanser tedavisinden yumurtalıkları zarar görebilir. Yurt dışında yumurta veya yumurtalıkları donduruyorlar. Belki Türkiye’de de yapılıyordur, mutlaka araştırın...” Ailenin böyle bir seçenekten haberi yoktu. Öncelik, M.A.’nın hastalığının üstesinden gelmesiydi elbette ama böyle bir olanak varsa pekala kullanabilirlerdi...
Zaten henüz tedaviye bile başlanmamıştı. Annesi, Amerikan Hastanesi’ndeki doktorlarına danıştı. Hastanede yapılabildiğini öğrenince hızla karar verildi. Ameliyathanede kateter takılırken, yumurtalık dokusu da alındı ve donduruldu. M.A. 5 aylık yoğun bir kemoterapi sürecini atlattı. Arkasından ağabeyinden alınan ilik nakledildi. Hastalığın üstesinden geldi. Günde 20-25 ilaç içtiği günler geride kaldı. Yavaş yavaş normale dönmeye başladı. “İyi ki yumurtalığım dondurulmuş. Tedavilerden yumurtalıklar zarar görüyor ama ileride çocuk sahibi olmak isterim tabii ki” diyor şimdi.
Yumurta, yumurtalık veya sperm dondurmaya tıp dilinde, ‘fertilite (üreme yeteneği) koruyucu işlemler’ deniyor. Amerikan Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. Özgür Öktem, “Kanser nedeniyle milyonlarca çocuk ve genç toksik kemoterapi ve radyoterapiye maruz kalıyor. İyileşme oranlarında ciddi bir artış var. Ama kanser ilaçları ve radyoterapiler, kanser dokusunun yanı sıra yumurtalık ve testis dokularına da zarar veriyor. Hasta iyileşse bile çocuk sahibi olma ihtimali kalmayabiliyor. Bu hastalara iyileştikten sonra, anne veya baba olma şansı tanıyoruz” diyor.

ÜÇ AYRI SEÇENEK VAR KİŞİYE GÖRE UYGULANIYOR

Aslında sperm dondurmak yıllardır bilinen basit bir işlem. Asıl mesele yumurta ve yumurtalıkların dondurulmasıydı, o da başarıldı. Kanser hastası kadınlara üç ayrı yöntem uygulamak mümkün. Hasta evliyse, tüp bebek tedavisi uygulanıyor, toplanan yumurtalar eşinden alınan spermle dölleniyor. Elde edilen embriyolar donduruluyor. İkinci yöntem oosit, yani yumurta dondurmak. Yine tüp bebek tedavisiyle yumurtalar büyütülüyor ve toplanıyor. Embriyo gibi donduruluyor. Üçüncü yöntemse yumurtalık dokusunu dondurmak. Bunun için hastanın yumurtalığı kapalı ameliyat yöntemiyle (laparosokopi) çıkarılıyor. Küçük parçalara ayrılıp donduruluyor. Yurt dışındaki merkezlerde her üç yöntemle de çok sayıda bebek dünyaya gelmiş.
Hasta çocuksa, önünde üç seçenek yok tabii ki. Dr. Öktem, “Ergenlikteki bir kız çocuğu için en doğrusu hem yumurtalık dokusunu hem de yumurtasını dondurmak” diyor. Erkek çocuklarda da durum aynı. Sperm verebilir yaştaysa spermleri donduruluyor. Buluğ çağına gelmediyse de testis dokusu saklanıyor.

BAŞKA HASTALIKLARDA DA KULLANILABİLİYOR

Özgür Öktem, “Tekrarlayan kist gibi nedenlerle yumurtalık dokusunun çıkarılması ve kanser olmadığı halde kanser tedavisi alması gerekenler de (bazı kan hastalıkları gibi) bu olanaktan yararlanabiliyor” diyor. Pek çok ülkede kadınlar sağlık sorunları olmasa da üreme yeteneklerini ileriki yaşlara taşımak için yumurtalarını dondurarabiliyor. Türkiye’de henüz buna izin yok!

Yazının Devamını Oku

Donmalarda doğru ilkyardım hayatı ve organı kurtarıyor

10 Ocak 2011
Kışın uzun süre soğuğa maruz kalınması, donmaya yol açabiliyor. Donma süreci üşümeyle başlar. Özellikle kanın az gittiği uç noktalardaki (burun, kulak, yanak, parmaklar) gibi dokuların içindeki sıvı donar. Sıvıların donarak kristalleşmesinden sonra dokularda hücre ölümleri başlar. Medline’nın Operasyonlardan Sorumlu Direktörü Dr. Barış Mutluer, donma ve ilkyardımı anlattı.

Donan uzuvlardaki kan damarlarının büzülmesi ve kristalleşme sebebiyle dolaşım durur. Deri soluk, grimsi bir renk alır. Vücut ısısının 31 dereceye düşmesiyle, fiziksel yetmezlik, kalp durması, beyin kanaması oluşur. Bu ağır tablo ölümle sonuçlanır.

BURUN, KULAK, YANAK ACI VERMEDEN DONAR

Donmakta olan kişi bazen bunun farkına varamıyor. Dr. Mutluer, “Burun, kulak, yanak donmaları sessiz seyreder, ağrı, acı hissi vermez. Bundan dolayı donmakta olan kişi durumunun farkına varmayabilir” diyor.
El ve ayak parmakları ise donarken ağrı ve acı hissi verir. Donma ilerledikçe dokularda uyuşma hissi yaşanacağından ağrı ve acı azalır. Bu belirtilere halsizlik ve şiddetli bir uyku eklenir. Dr. Mutluer, “Eğer kişi bu uyku halinin farkına varıp önlem almazsa, ölüm kaçınılmaz son olabilir” diyor.

DONMAYA GÖRE İLKYARDIM

BÖLGESEL DONMALARDA OVMAYIN: Donan organ, soğuk ya da sıcak şeylerle ovulmamalı. Çünkü ovmak, deri altındaki dokularda travmaya sebep olarak kanamalara ve yaralanmalara yol açar. Donan organ, yavaş yavaş 15 dereceden başlanmak suretiyle ılık su ve ısı yavaş yavaş ısıtılmalı. Eğer deri yüzeyinde içi sıvı dolu hava kabarcıkları oluşmuşsa, patlatılmadan temiz gazlı bezle sarılmalı.
GENEL DONMALARDA ANİDEN ISITMAYIN: Ancak yoğun kış koşullarında hastaneye ulaşmanın zaman alacağı durumlarda, ulaşılabilen ilk ev/mekan, kişiye müdahale etmek için kullanılmalı. 31-32 derecelik ortamda, ilkyardım müdahalesine başlanmalı. Ani kristal çözülmesine dolayısıyla da kanamalara sebep olacağından kesinlikle aniden yüksek ısı uygulanmamalı. 15 dereceden yavaş yavaş arttırılan 37 dereceye kadar artan ılık su banyosu yaptırılmalı. Banyo yaptırma imkanı yoksa yine aşama aşama bu sıcaklıktaki suya batırılmış kompresler uygulanmalı. Kişinin bilinci açıksa, ılık şekerli içecekler verilmeli ve hastaneye götürülmeli.

BUNLARI UNUTMAYIN

Aslında donan çocuk ve yetişkinlerde ilkyardım arasında bir fark yok. Yine de donma tehlikesi geçiren bir çocuksa: * Derhal içeri alın, üzerindeki kıyafetleri ve varsa takıları çıkarın. * Soğuğa maruz kalan organları (el/ayak gibi) ılık su içine sokun. Kulak, burun yanak gibi bölgelere de 20 dakika kadar bir süreyle ılık kompres uygulayın. * Donan bölgelerde çözülme artıp soğuk etkisi azaldıkça, çocuğunuzun ağrı şikayetçi olacaktır. İşleme devam edin. * Su toplamış yerleri temiz, gazlı bezle kapatın. * Eğer cilt rengi normal rengine dönmezse, etkilenen organlar el-ayaksa, parmak aralarına gazlı bez koyarak sarın. * En yakın sağlık kurumuna götürün.
Yazının Devamını Oku