Dr. Murat Katoğlu’na göre...
İnsan elinden çıkma değişik eserleri toplarken müzelerin önceliği, yaratıcılığın kalıcı örnekleri olanlar ve estetik değer taşıyanlar.
Bunlar tarihi eser olsunlar diye değil, insan duyarlılığı ve aklının yüksek estetik verimleri olarak imal edilmişler.
Yani, sanat kaygısıyla yapılmışlar.
“Tarihselliği zaman onlara sonradan ekliyor” diyor Katoğlu, “Esasen bunlar, kendi dönemlerinde de estetik değer taşımasalardı ne koleksiyonlara girer ne de tarihsellik vasfı kazanırlardı.”
*
Demişsin ki...
“İstanbul’u söz konusu eden, kültür varlığını, doğa güzelliklerini anlatan yazılar eninde sonunda hep ‘var idi’ ile sona eriyor. İstanbul’da bir Boğaziçi vardı, Küçüksu Çayırı ve Göksu Deresi vardı. Taksim Cumhuriyet Alanı vardı. Görkemli mermer havuzu ve ulu çınarlı kahveleriyle Beyazıt Alanı vardı.”
Ah be Burhan abi...
O da bir şey mi?
Beyoğlu’nu bugün görsen tanıyamazsın.
Mesela önce “kadın ölümleri”ydi.
Sonra “kadın cinayetleri” oldu.
Şimdi de “kadın katliamı.”
Bu bence size bir şey desin.
He ne kadar meseleyi sayılara indirgemek, ölen kadınları birer rakamdan ibaret gibi gösterse de...
Bazıları başka türlü önemsemiyor.
“Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.”Cümlenin ikinci yarısını şöyle değiştirmek isterim:
“... Bir yerde durup çekip gitmeyi bilmezler.”
*
Çalışma hayatı üzerinde hâkimiyetini ilan eden ‘kurumsal hayat’ kendi dilini oluşturmuş ve bu dille kitlelerin beynini yıkamıştır:
“Bırakırsan başarısızsın. Zayıfsın. Zorluklarla baş edemeyensin. Kartallar gibi yüksekten uçmak varken, kertenkele gibi yerlerde sürüneceksin.”Kısaca, bu bir “Yerse!” mesajıdır.
Yoksa, kolektif bir mizah ortamı olduğunda -misal Gezi direnişi sırasında olduğu gibi- sanmam ki o gülme fırsatını kimse kaçırsın.
Hobi olarak göz gezdirdiğimiz vergi rekortmeni listelerinden aşinayız ki Türkiye’nin çok para kazananlarından biri Cem Yılmaz.Zenginler arasında bir komedyenin olması sevindirici.
Diğer zenginler belki istihdam sağlayarak ya da sosyal projelerle topluma hizmet ediyor...
Ama bir komedyen güldürerek servetini biriktiriyor.
Daha büyük hizmet mi olur? Şahsen duble yola yeğlerim.
Hele de böyle nemrut bir ülkede.
Haber değeri taşıması anlamında şahane...
Yoksa haberin kendisi trajik. Hadi biraz zorlayalım ve moral bozmayıp trajikomik diyelim.
Sen git, 2 bin yıllık, ecdadından da eski tapınağı aslına uygun restore edeceğim diye beyaz çimento ve mermer tozu ile kalıp çak, tapınağın basamaklarını bu yolla yeniden çık...
Bununla da yetinme, arkeolojik alanın dışında sütun ve tamburları yap, torno tezgahında yivleri aç...
40 kere pes.
Madem şekil bu olacaktı...
O zaman 150 yıldır burada kazı çalışması yapmanın ne alemi vardı?
Bakın mesela, Demirören AVM’yi kaç ayda diktiler?
Hikaye Türk dizisi senaryolarından birine gayet güzel monte edilebilir aslında.
Ortada zengin bir aile var.
Bir şirket var.
Bir de tartışma konusu bir arazi.
İzmir'deki 'kupon' arazinin 3’te biri Mehmet Refik Soyer’e ait.
Belli ki idealist ve sosyal kalkınmaya inanan, ülkenin ona sağladıklarını duyarlılıklarıyla geri vermek için çabalayan bir insan.
Zira öyle olmasa, İzmir’de milyarlarca lira değerindeki 10 dönümlük arsada yer alan eski fabrikayı çocuklara sanat eğitimi veren bir merkeze dönüştürmezdi.
Bunun için arsanın kendisinin olmayan bölümlerini diğer aile fertlerinden kiralamazdı.
Bizde ormancılığın idari yapısı bu doğrultuda inşa edilmemiş.
İyiye gittiğini de söyleyemeyiz.
Orman yangınlarının sık yaşandığı yörelerdeki orman işletme şefliklerinin, müdürlüklerinin alanları, teknik personelin yönetemeyeceği, koruyamayacağı, tanıyamayacağı denli geniş.
Orman Genel Müdürlüğü’nde (OGM) teknik personelin görevlendirilmesinde kurulan düzen de sorunlu. Bu düzende personel, her zaman uzmanı olduğu yörelerde görevlendirilmeyebiliyor.
Oysa Türkiye’de hem ormanların yapısal özellikleri hem de ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullar yöreden yöreye değişiyor.
Ormancılıkta teknik işleri bilmek yetmiyor; yöresel ekolojik, toplumsal ve kültürel koşullarda da uzmanlık düzeyinde bilgi ve birikim şart.
Bu zorunluluk bizim ülkemizin ormancılığında hiçbir dönemde yerine getirilmedi. Hayatında hiç yangın söndürme deneyimi olmayan teknik personel, orman yangınlarının çokça yaşandığı yörelerde ve birimlerde görevlendirildi. Bu uygulama, orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesi çalışmaları sırasında çok sayıda işçinin, orman mühendisinin, yangın söndürme uçağı kullanan pilotun, köylünün yanarak ölmesine ve sakat kalmasına yol açtı.