Paylaş
Hikaye Türk dizisi senaryolarından birine gayet güzel monte edilebilir aslında.
Ortada zengin bir aile var.
Bir şirket var.
Bir de tartışma konusu bir arazi.
İzmir'deki 'kupon' arazinin 3’te biri Mehmet Refik Soyer’e ait.
Belli ki idealist ve sosyal kalkınmaya inanan, ülkenin ona sağladıklarını duyarlılıklarıyla geri vermek için çabalayan bir insan.
Zira öyle olmasa, İzmir’de milyarlarca lira değerindeki 10 dönümlük arsada yer alan eski fabrikayı çocuklara sanat eğitimi veren bir merkeze dönüştürmezdi.
Bunun için arsanın kendisinin olmayan bölümlerini diğer aile fertlerinden kiralamazdı.
*
Soyer burayı sanat merkezine dönüştürürken 10 yıllık bir kira sözleşmesi ve protokol yapıyor. Arsanın diğer paydaşları olan iki dayısı “İyi bir teklif gelirse inşaata geçeriz” diyorlar.
Arsa çok merkezi bir yerde olunca inşaat teklifi gecikmiyor.
İki dayı “Bize çok kat projesini Belediye’den geçirecek bir müteahhitle anlaşalım” diyorlar.
Soyer arkasından çevrilen dolabı öğrenince itiraz ediyor.
Bunun üzerine diğer aile fertleri, 15 yıldır fiilen aile şirketlerini yöneten Soyer’in yönetim kurulu başkanlığını elinden alıyorlar.
Aileyle müteahhidin planına göre, 8 kat imarlı arsaya müteahhit firma 13 ayda serbest yükseklikte gökdelen izni alacak. 8 ayını İzmir’deki belediyelerden izin koparmaya ayıracak. Olmazsa, kalan 5 ay Bakanlıklardan izin almak için uğraşılacak.
Soyer’in itirazının ardından, canla başla kültür sanat merkezine dönüştürdüğü, deprem riski taşımayan çelik konstrüksiyon eski civata fabrikasını kentsel dönüşüme sokuyor ve yıktırıyorlar.
*
Oysa Soyer orayı “Biz çocukların kulağına sanat suyu kaçıracağız” diyerek kurmuştu.
4500 metrekare kapalı alanda yüzme havuzu, konferans salonu, resim, müzik atölyeleri, 40 kişilik yatakhane vardı. Çocuklara yaz kampları, büyük caz kampları yapıyorlardı.
Elbette burası her yaştan ve her kesimden insana açıktı ama Soyer’in özellikle temas etmek istedikleri orta ve alt gelir seviyesinden çocuklardı. O yüzden ücretler sembolik cüzi rakamlardı.
*
Soyer’in 2015 sonuna kadar kira sözleşmesi olmasına rağmen kapı dışarı edildiği kültür sanat merkezi yıkılsa da...
Soyer, gökdelene imkan veren plana askı süresinde itiraz ediyor ve oy çokluğuyla itirazı kabul ediliyor.
İtirazın gerekçesi şu: Plan parsel bazında kat artışı getiriyor, kentin siluetini bozuyor ve bölgesel bazda değerlendirilmesi gerekiyor.
Soyer, bu ve benzeri olayların yerel yönetimlerin hatasından kaynaklandığı görüşünde. “İzin veriyorlar, halbuki vermemeleri lazım” diyor.
“Bu tarz ahbap çavuş ilişkileri bugünkü dünyada olmamalı” diye ekliyor.
Gökyüzüne çıkmanın, gökdelen yapmanın marifet, prestij sayıldığından şikayet ediyor.
Mücadele sürecinde meslek odalarının ya da başka birilerinin konuyla ilgilenmemesini eleştiriyor ama bir yandan da “Gerçi ben alışığım rüzgara karşı ıslık çalmaya” diyor.
“Doğru düzgün yaşamaya niyetli insanlar var hala bu ülkede” diye hatırlatıyor. Babası Türkiye’de ilk tüketici vakfını kurmuş. “Baba tarafım sosyal yanı güçlü bir aile” diyor.
*
Rant uğruna kentlerin tarumar edildiği, kişiliğini kaybettiği şu günlerde...
Soyer ilaç gibi geldi.
Umudu yitirmenin eşiğinde, “Durmak yok, mücadeleye devam” demenin ne kadar önemli olduğuna dair hafızamızı tazeledi.
O yapabiliyorsa, rüzgara karşı ıslık çalmayanlar utansın.
Paylaş