PaylaÅŸ
Sözüm ona, yapılması gereken odur.
Sorunu temizler!
Ya da halledilmesi gerekeni bir tek o halleder.
İşi kökünden çözer!
Bir doğrultursun karşındakine, korkar.
Sen de gücünü ispat etmiş olursun onun sayesinde.
Zaten son yıllarda bireysel olarak kullanmak amacıyla alanlar çoğunlukta.
Cevap da hazır, yakın çevrenin ‘Ne gerek var, niye aldın ki bunu?’ sorularına.
Kendimi korumak için!
Nasıl korumaksa bu?
Kendini korumayı akılla, insanlıkla yapmak varken, onunla…
Ha ama o, sana doğru tutulursa hayatın şaşar.
Ecel terlerin yaşadıklarına gözyaşı olarak karışır, hayatının kareleri film gibi gözünün önünden geçerken!
***
Bir eğlence veya kutlamada…
Yine odur karşımıza çıkan.
Maç kazanılmıştır.
Gol, gooooollllll, goooooooolllllll…
Ya da düğün vardır.
En mutlu gündür, heeeeyyyyyttt!
Odur yine kutlama aracı.
Onunla kutlanır kutlanan.
Ama nasıl kutlanır?
Mutluluğa gölge düşürerek!
Önce kan sonra gözyaşı dökerek!
İnsanların hayatına mal olarak!
Bam bam bam !
Silah!
***
Hatırlarsınız bundan birkaç ay önce Gaziantep’te düğününü kalaşnikofla kutlayan (!) damat; babası ve ailesinden iki kişiyi öldürüp, 6 kişiyi yaralamıştı.
Devir değişti ya, kutlama araçları da değişiyor günümüze uyarak!
Silahtan kalaşnikofa…
Kutlamaya bak beee!
Böyle mi mutluluğu kutlayışımız?
Bu mu eğlence anlayışımız?
Neden silah?
***
Kimi zaman bir savaş, kentin, ülkelerin kaderini değiştirir, kimi zaman bir kişi başka kişilerin kaderini…
Önce karşısındakinin, sonra kendinin sonra da başka hayatların…
Nasıl mı?
Silahla…
Neden silah?
İşte bunu, bu sorunun cevabını yani toplumun bilinçsiz silahlanmasını kara mizah olarak ele alan ‘Neden Silah’ adlı kısa filmin tanıtım gecesindeydim. Oyuncuların, sevilen ünlü isimlerin de katılarak renklendirdiği…
Şimdiye kadar işlenmemiş bir hikayeyi şaşırtıcı ve dikkat çekici şekilde kaleme alıp senaryolaştıran, ‘Binbir Gece’ dizisiyle tanıdığımız, çok yakında da yeni bir tiyatro oyunuyla ‘Huzur içinde nefes alabildiğim bahçe’ dediği sahneye çıkacak olan Ergün Demir, aynı zamanda filmin başrol oyuncularından...
Ona eşlik edenler ise; ‘Binbir Gece’ dizisinden sonra bugünlerde ilgi ve beğeniyle izlenen ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisindeki oyunculuğuyla birçok insanı kendine hayran bırakan Meral Çetinkaya başta olmak üzere Seda Demirtaş, Ayhan Işık, Yazgın Kaçak, Adil Sak, Tulin Ceylan, Yusuf Arat, Yasin Özüarap ve Tayfun Kaya da projede rol alarak ‘Silaha Hayır’ diyen filmin diğer kahramanları.
Yurtiçi ve uluslararası festivallere gidecek olan bu kısa filmin senaryosunu geçen yıl Ergün Bey, hikayeyi benimle paylaştığında, ona ‘Mutlaka çekilmeli’ dediğim, senaryoyu bana anlatırken de gözümden birebir geçen kareleri, film çekilip de perdede izlediğimde, Bülent Terzioğlu’nun başarılı yönetmenliğinin yanı sıra izleyici gözünü de yakalamış ve bunu yansıtmış olması dikkatimi çekti. Ki bu, yönetmenliğin başarı sırlarından biri olsa gerek.
ARHA Yapım'ın çektiği filmde;  hapishaneden yeni çıkan bir adam; evine geldiğinde, aşağı kattan gelen bir kadının attığı çığlıkları duyunca dayanamıyor. Aşağıya iniyor. Bir kadına tecavüz edildiğini… Aşağıya inerken beline koyduğu silahı çıkarıyor veeee…
Bam bam bam!
Üç kişiyi öldüren adam, kadını kurtardığını sanırken, kadının, yüzüne attığı bir tokatla kendine geliyor ve o anda öğreniyor ki o çığlıklar film çekimi için…
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Gerçi biz yalnızca, ülkemizde eğlence – kutlama nedeniyle silahların aldığı canları duyup unutmaya değil, toplumca yaşadığımız olaylardan ders alıp çözüm bulmak yerine unutup, hiçbir şey olmamış gibi yolumuza hayatımıza devam ettiğimizi düşünürsek…
Güleriz ağlanacak halimize misali.
Bu kısa filmi izlerken de ağlanacak halimizi düşündük.
Ergün Demir, filmde; gözünü kırpmadan üç kişiyi vururken, başarılı performansı ve oyunculuğuyla da izleyenleri vuruyor.
Filmde gözünü kırpmadan insanları vuruyor ama oyunculuğu ve yazdığı senaryoyla katılacağı festivallerdeki ödüllere göz kırpıyor.
***
Bazen bir anlık öfkeyle, bazen gözümüzün dönmesiyle yaptığımız bir hata hayatımıza mal olabiliyor.
Bu hatanın ardından gelen pişmanlık, vicdan azabı diz boyu…
Hatta yıllar boyu…
Halbuki hayatı kökten değiştiren, pişmanlığa açılan o kapı…
Bir an, bir salise…
Keşke o ‘bir an’ı başa alabilsek…
Ama olmuyor iÅŸte.
Telafisi yok.
Hırs, öfke, intikam ateşi soğuduğunda atıyor hayat, tokadını.
Olan oluyor.
Giden gidiyor.
Tıpkı hayatımızda yaşadığımız, gidip de geri dönüşü olmayanlar gibi.
Neler mi onlar?
Çıkıp da geri dönmeyen, geriye alınması mümkün olmayan şeyler…
Yaydan çıkan ok!
Ağızdan çıkan söz!
Elden kaçan fırsat!
Akıp giden zaman!
Namludan çıkan kurşun!
                                               ÂMELÄ°KE BÄ°RGÖLGE
PaylaÅŸ