Melike Birgölge

Bir karnavala düştüm ki, Rio…

23 Eylül 2011
Bu kadar çok seversen, bu kadar çok ilgi gösterirsen olacağı bu! Tepene de biner. Seni de, ruhunu da ele geçirir. Ve Tanrı verdikçe daha çok verir.

Beş de yetmez yedi tane…

Ver, ver, ver, ver.

Ver Allah’ım ver!

Sen kalk, televizyon program çekimi nedeniyle Hakan Aysev’le samimi sohbet eşliğinde keyifli bir gün geçir, bir gün sonra oyunculuğuyla adından başarıyla söz ettiren ve tiyatroda ‘Bedensiz Kadın’ adlı oyunla birçok ödülleri toplayan ‘Ödülobur’ Reha Özcan’la çekim yap.

Bitmesin.

Yazının Devamını Oku

Yıldızlara göz kırpıp, geçmişe

20 Eylül 2011
İki gün üst üste… Yapılır mı bu? Daha ilkinin etkisinden kurtulamamışken ardından ikincisi… Olur mu? Oluyor valla.

O büyülü atmosferden ve Tarkan’ın; gözleri, kalbi ve ruhu alan göz kamaştıran ışığından sonra kendime gelmeye çalışırken mehtabın ışığıyla göz göze gelip eve girdiğimde vakit gece yarısını çoktan geçmişti.

Bilgisayarımı açtığımda karşılaştığım bir mail, yıldız ışığının bir gün sonra da gözümü ve kalbimi alacağını müjdeliyordu.

Ve bu güzel haber beni daha da mutlu etmeye yetti, uykuya dalarken…

Nasıl mutlu etmesin ki…

Son birkaç yıldır şarkılarını sürekli olarak dinlediğim kişi…

Fransa turnesinden sonra Mısır, Kahire, İsrail ve Akdenizi dolaşıyor.

Ve sonunda İstanbul’da…

Karşımızda canlı canlı şarkılarını söyleyecekti.

Yazının Devamını Oku

O neydi öyle ya?

16 Eylül 2011
Yani bazen öyle anlar vardır ki… Kelimelerin yetersiz kaldığı… Ruhun bedene sığmadığı…

Yani bazen öyle anlar vardır ki… Kelimelerin yetersiz kaldığı… Ruhun bedene sığmadığı…

 

Gözlerinize görsel ziyafet sunarak sizi sizden alan güzel bir günbatımı…

 

Yüzünüzü öpen, teninizi usuldan okşayan rüzgar…

 

Ayaklarınıza dolan köpüklerle şakalaşarak sahilde yürümek…

 

Yazının Devamını Oku

Bedeninizdeki fazlalıklar, ruhunuzdaki ağırlıklar ve hayatınızda kalanlar!

12 Eylül 2011
Bir kendime geliyorum ki… Gördüklerim… Son günlerde eziyor beni bir şeyler, tüm ağırlığıyla, hem de var gücüyle.

Dönüp bakıyorum; hayatıma, yaşadıklarıma.

 

Her şey üst üste gelmiş.

 

Hayatın kaosu.

 

Yaşama yetişme telaşı.

 

Yazının Devamını Oku

Kozadan kelebek değil…

5 Eylül 2011
Sağınızı, solunuzu, önünüzü, arkanızı kaplamıştır, ‘Sobe’ dercesine. Nelerdir onlar? Yaşadıklarınız, duygularınız, içinden çıkamadıklarınız, çaresizliğiniz, aşkınız, ayrılığınız, ikilemleriniz…

 

Aşk, ayrılık, özlem, gözyaşları…

 

Bu dört ana duygu, kendi içinde başka durumlar yaratarak çoğalmakta ve bizleri yemekte.

 

Nedir onlar?

 

Çok sevmeler, ikilemler, dünyayı tersine çevirmek istemeler, kıskançlıklar, çaresizlikler, vazgeçişler…

Yazının Devamını Oku

Eski şehire yeni adet!

26 Ağustos 2011
Millet kışın çalışır, yazın tatil yapar. Bense tam tersi… Yoooo, ağustos böceği değilim ama… Kışın da çalışıyorum, herkes gibi. Röportajlara, konserlere, festival tanıtımlarına ve mutfağında olduğum bir televizyon programı çekimlerine montajlarına koşturmaktan koca bir yazın gelip geçtiğinin farkına varamamışım desem…

Cidden…

 

Bir kendime geldim ki…

 

Yaz kaçıp gidiyor, elimizden kayıp giden zaman ve hayat gibi.

 

Yazının Devamını Oku

Portakalı soydum gözlerime koydum!

18 Ağustos 2011
Portakalı soydum, gözlerime koydum ve bir yazı yazmaya koyuldum. Duma duma dum!

Portakalı soydum, gözlerime koydum ve bir yazı yazmaya koyuldum. Duma duma dum!

 

Çocukken ilk öğrendiklerimizdendir.

 

Portakalı soyarız, başucumuza koyarız, bir yalan uydururız.

 

Duma duma dum.

 

Yazının Devamını Oku

Sana bir şey olmasın!

15 Ağustos 2011
Yüreğiniz darda, aklınız firarda mı bu aralar? Yaşarken ölmenize sebep olmuşsa sevdiğinizin yokluğu ya da ayrılığınız! Aşkınız, sevdanın topraklarında sevgi, saygı, anlayışa kök salmışsa, ve bu sevginiz ki tutkuyla sulanan gül gibi büyümüş varlığını ve kokusunu kalbinize - ruhunuza sızdırmışsa ve de o kişi gerçekten sevdiğinizse, bu halde bile ona bir şey olsun istemezsiniz. Neden peki?

Çünkü o, içinizdeki büyük yangınların adı, gecenizdeki mavi ve gününüzdeki sarıdır.  
 
Çünkü o, şehrinizdeki ve kalbinizdeki bütün sokakların adı, yüzünüzdeki çizgi, dününüzdeki ve bugününüzdeki anıdır!
 
Oysa o, başkasında avunacaktı, sizi üç – beş günde unutacaktı ya hani!
 
Ayrılığın onun kalbine indiğini, geceleri uykulardan sıçradığını, gözlerinin herkese sizi sorduğunu ve kendini suçladığını…

Yazının Devamını Oku