Sadece akıl mı duruyor o anlarda?
Hayır.
Akılla beraber kalp hatta ruh da duruyor ki, iş bu noktaya geliyor diye düşünüyorum.
‘Cinnet geçirmek’ denilen anlar vardır ya…
Yorgunluklar…
Ama tatlı ve değen yorgunluklar…
Bir de…
Zamansızlık…
Ama bu zamansızlığın hediyesi olarak ortaya çıkan işlerin, zamanın ve başarının efendisi olarak koltuğa kurulduklarını görmek nasıl da iyi geliyor?
İşte o zaman akrep ve yelkovanlara düşman olmak yerine yelkovan kuşlarının peşine düşüyorum yeni ve daha daha iyi işlere imza atmak için.
***
Bundan birkaç gün önce bir gece yarısı…
E malum ‘ikisi bir arada’ olayı bunlarda da var.
Hatta şimdi üçü bir arada…
Ama biz şimdi bir konuyu başka bir şekilde bir araya getireceğiz!
Şöyle ki;
Evet, gitmek gerek.
Çok şey almaya da gerek yok yanımıza.
Sadece kalbinizi ve kendinizi…
Nereye peki?
Denizden yeni çıkmış ağların kokusuna mesela.
Yeşilin, kahverenginin her tonunun ruhunuzu saran doğanın kucağına ya da.
Ya da şu ada senin, bu ada benim diyerek…
Yelkovan kuşlarının peşi sıra düşmeli yola.
Tabii ki büyük ustalar…
Duygularla suladıkları kelime güllerini gönül bahçemize bırakan duygu bahçıvanları şairlerimiz…
Yani…
Nazım Hikmet, Ümit Yaşar Oğuzcan, Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı, Necip Fazıl Kısakürek, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Aşık Veysel, Cahit Külebi, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sabahattin Ali, Yunus Emre, İsmail Dede Efendi, Pir Sultan Abdal, Şevket Rado, Bekir Sıtkı Erdoğan, Ömer Bedrettin Uşaklı, Bülent Ecevit…
Peki başka neyi anımsatıyor size yukarıdaki bu şiirler?
Ezberlediğimiz dizelerinden başka?
Okuduğumuzda coşup da geldiğimiz aşka!
Peki başka?
Yaşamaya ve ayakta durmaya çalışırken birisiyle tanışıyorsunuz.
Karşınızdaki bu kişiyle de kendi ilişkisinde boğulduğu için bitirdiğinde karşılaşıyorsunuz.
Tesadüfle başlayan bu karşılaşma yerini aşka bırakıyor, ruh ikizinizi kalbinize ve ruhunuza inşa ederek.
Güzel anlar, beraber yaşananlar, paylaşımlar, mutluluklar…
Brahms’ın 2. senfonisiyle başlıyor her şey.
Karşımızda bir adam.
Devlet memuru bir kontrabasçı.
Başlıyor anlatmaya.
Bir an, sadece bir an, bu hallerden sıyrılıp, kendine gelip de bakınca ‘N’oluyo, ne yapıyorum ben, nereye gidiyorum’ soruları üşüşür aklımıza.
Kendimizce mantıklı bulduğumuz birkaç madde sıralarız iç sesimizin yankısını ruhumuzda duyarak.
Hatta bazen bu duyacaklarımızdan korkarak, sustururuz iç sesimizi bilinçaltına süpürerek…
Nereye gidiyoruz sahi?