Paylaş
Devlet büyüklerimizin konuşmalarına bakarsanız, şu anda Türkiye’nin bir numaralı sorunu da bu.
Her gün demeçler veriliyor, savcılar harekete geçiriliyor, polisler akademisyenlerin işyerlerini, ofislerini basıyorlar. Gözaltına alınanlar var. Psikopat bir tip akademisyenlerin kanlarıyla duş yapmaktan söz ediyor.
Üzerinde fırtınalar koparılan bu şey sonuç itibariyle bir bildiriden daha ileri bir
şey de değil.
Kişisel olarak bu bildiri ile mutabık değilim, bunu yazdım da.
Ama eğer bir demokratik ülkede yaşıyorsak, herkesin fikrini açıklama hakkına sahip olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.
Böyle bir bildiri yayınlandığında neler yapılabilir, bu belli.
Beğeniyorsanız desteklersiniz, beğenmiyorsanız eleştirirsiniz. Hatta şimdi bazı akademisyenlerin yaptığı gibi birleşip siz de ona karşı bir bildiri yayınlayabilirsiniz.
Ama bu yüzden kimsenin cezalandırılmasını talep etmemeniz gerekir.
Savcıları seferber etmek, üzerlerine polisi göndermek kabul edilebilir bir şey değildir.
Bu konuda referansımız Avrupa hukuku olabilir.
Türkiye, Anayasa’sında değişiklik yaparak Avrupa hukukunu kabul etti. AİHM kararları Türkiye’de artık bir üst hukuk metni kabul ediliyor, uygulanıyor. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve mahkemeler, AİHM kararlarını referans olarak alıp kararlar veriyorlar.
AİHM’nin çerçevesini çizdiği fikir özgürlüğü, şaşırtıcı da olsa, bizi şoke de etse her türlü fikrin açıklanmasını bir temel insan hakkı kabul ediyor.
Günümüzde “demokrat” olmanın olmazsa olmaz kurallarından birisi artık bu hakkın varlığını kabul etmek ve saygı göstermek.
Ve bu ülkede yeni bir demokratik anayasa yazılacağından da söz ediyoruz.
Bu nasıl olacak, anlayamıyorum.
Hem bir demokrat gibi davranmayacağız, bir fikri açıklayanların üzerine savcıları, polisleri yollayacağız, onları okullarından attırmak isteyeceğiz, hem de demokrat olup bir demokratik anayasa yapacağız!
Bu bir oksimoron!
Demokratik bir anayasa yapabilmek için her şeyden önce demokrat olmak gerekiyor çünkü.
Demokratik tahammülsüzlük en üst düzeydeyken bu anayasayı kim yapacak?
Yurtdışından demokrat mı ithal etmemiz gerekecek?
İstihbarat zafiyeti çok açık
GAZETELERE yansıyan haberler, Sultanahmet’teki canlı bombaya yardım ve yataklık edenlerin Suriye istihbaratı ile ilişki içinde olduklarını anlatıyor.
Bombacı, Suriye istihbaratı ile ilgili olduğu iddia edilen bir kişiyle 32 kez telefon görüşmesi yapmış. WhatsApp ile mesajlaşmış.
Canlı bomba ile birlikte aynı evde oturup, aynı anda Göçmen İdaresi’ne gidip kayıt yaptıranların da gözaltında bulunan Suriye istihbaratçısı ile temas içinde oldukları yine haberlere yansıyan iddialar arasında.
“Gazetelere yansıyan” iddialar diyorum ama bu basit bir iddia da değil.
Sözkonusu kişiler bu nedenle tutuklanmış da bulunuyorlar.
Suriye istihbarat servisinin, Türkiye’nin başına çorap örmek için bir işler çevirmek isteyeceği bir sır değil sanırım.
Toparlayalım:
Suriye’den IŞİD’in hâkim olduğu bölgeden bir göçmen geliyor, kendisi gibi diğer göçmenlerle buluşup ev tutuyor. Kayıt yaptırıyor.
Bu kişiler Suriye istihbaratında görevli bir kişi ile temas içindeler.
Merak ettiğim şu:
MİT, Suriye istihbaratındaki bu kişiyi tespit edip takibe alamamış mı?
Yetkililer bir “zafiyet olmadığını” söylüyorlar ama bundan daha açık bir istihbarat zafiyeti olur mu?
Suriye istihbaratı, Türkiye’de cirit atıyor ve eylemler planlayabiliyorsa, MİT ne iş yapıyor?
Artık biraz huzur istiyoruz
BAŞBAKAN Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Kızılcahamam’da gazetecilerle yaptığı sohbet ile ilgili haberleri okudunuz mu?
Ben okudum ve doğrusunu isterseniz bu bağırış çığırıştan o kadar yorgun düşmüş durumdayım ki Kurtulmuş’un sözlerini okuduğuma memnun oldum.
Ötekileştirmiyor, bağırıp çağırmıyor.
Kullandığı kelimeler özenle seçilmiş, sakinleştirici bir üslup konuşmasına hâkim.
Türkiye birçok sorunu olan bir ülke.
Sınırımızdaki savaşın yarattığı sorunlardan tutun da toplumumuzdaki önemli fay hatlarına kadar bir çok sorunumuz var.
Ve eğer demokratik bir ülkede huzur içinde yaşamak istiyorsak bu sorunlarımızı siyaset içinde kalarak çözmek durumundayız.
Bunun için de herkesin birbiriyle konuşabiliyor olması gerekiyor.
Ağzınızı her açtığınızda birilerini “hain–diktatör–terörist” ilan ederek siyaset yapabilmek de mümkün değil.
Ve buna en çok özen göstermesi gerekenler de herhalde bu zor ülkeyi yönetmek üzere seçilip işbaşına gelenler olmalı.
Suni krizler ile gerilmiş bir toplumu yönetebilmek mümkün değildir çünkü.
Paylaş