“Demokratikleşmenin son aşamaya gelmesi” için demek ki kuvvet komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, askeri eğitim kurumlarının kapatılması, Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulması, TSK içindeki tayin ve terfi sisteminin değiştirilmesi gerekiyormuş.
Anayasa değişikliği gerçekleştirilebilirse, buna bir de Genelkurmay Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı’na bağlanması eklenecek.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TSK’nın yeniden yapılanmasının çok iyi hazırlanmış, çok iyi planlanmış bir çalışmanın sonucu olduğunu söylüyor.
Böyle bir hazırlık yapıldığını daha önce hiç duymamıştık.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanlık Divanı üyelerini toplamış ve onlara “Yeniden yapılanmak için yeni sistem şart. Genelkurmay ve MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasını istiyoruz. Kuvvet komutanlıkları da Milli Savunma Bakanlığı’na bağlansın. Bu öneriyi muhalefete götüreceğiz” demiş.
Cumhurbaşkanı’nın “kuvvetler ayrılığından” anladığı bu mudur bilemiyorum tabii!
Bu tür bir yönetim hiyerarşisinin, Silahlı Kuvvetler’de neden olacağı komuta zafiyetini tartışmış ve düşünmüşler midir?
Düşünmüş ve tartışmış olmadıklarına şuradan eminim ki darbe girişimi gerçekleşene kadar böyle bir istek ortada yoktu.
34 vatandaşımızın uçaklarla bombalanarak öldürülmesi olayını soruşturup takipsizlik kararı veren askeri savcı da darbe girişimi soruşturmasına dahil edilmiş.
Bombalamadan sorumlu tutulan üç komutan da darbe girişimi nedeniyle tutuklu bulunuyor.
Uludere soruşturmasının iki numaralı sanığı Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Uludere’deki İHA görüntülerini izleyip kaçakçı köylülerin terörist olduğuna karar veren korgeneral. Ve bugün, darbe girişiminden tutuklu.
Genelkurmay Harekât Başkanı görevini yürütürken darbeye kalkışan korgeneral, Uludere olayı sırasında tümgeneral rütbesinde ve köylülere havadan uçakla müdahale edilmesi için üstlerini ikna eden kişi.
İsme gerek yok, söylediği sözlerin ne olduğu da önemli değil.
Önemli olan, o gün, o televizyon kanalında, o programa katılan diğer konuşmacıların ve sunucunun düşündüğünün tersine bir şeyler söylemiş olması.
Aslına bakarsanız onların söylediğinin tersine bir şey de söylemiyor.
Kendince bir durum tespiti yapıyor. Katılıyor olabilirsiniz, karşı da olabilirsiniz bu tespite.
“Halk şu anda ne diyor? İdam diyor. Biz yöneticilere düşen görev nedir? Halkın bu talebini, hayır, biz sizin bu talebinizi kabul etmiyoruz diyebilir misiniz?”
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in, “Türkiye idam cezasını getirince müzakereler biter” açıklamasına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şu yanıtı vermişti:
“Tehditlerine pabuç bırakmayız.”
Cumhurbaşkanı bu konuya daha önce başka bir açı da getirmişti zaten: “Ağırlaştırılmış müebbete mahkûm olanı neden cezaevinde besleyelim?”
Böyle dedi ama ben gene de “Bülent Bey” demeye devam edeceğim. Terbiye sınırlarının dışına çıkmak iyi değildir.
Bülent Bey’in bu sözlerinin üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcısı da konuşmadan duramadı. Şunları söyledi:
“Bunlara destek olan kişiler, bugün çıkmış ‘Biz ahmakmışız, bilmemneymişiz’ diyor. Böyle bir şeyi ben kabul etmiyorum. İsme girmiyorum. Ne demek istediğimi anladınız. Hiç kimse kusura bakmasın. Bugüne kadar bu ülkeye ihanet eden kişilerin içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suiistimallerine göz yuman, karşılarında bize saldıran herkes hesap verecek.”
Savcı Bey’in bu sözlerini okuyunca tüylerim diken diken oldu, korktum doğrusunu isterseniz.
“Devletin kurumları bakımından maalesef ciddi eksikliklerin olduğu aşikâr” dedikten sonra bu örgütlenmenin büyüme nedenlerinden biri olarak da “devletin yapısından kaynaklandığını” gösterdi.
Bu olaydan sonra istihbarat örgütlerinin yeniden gözden geçirilmesinin de konuşulabileceğini söyledi.
Yani Numan Bey’e göre, Fetullahçıların devletin önemli kurumlarının kılcal damarlarına kadar sızmış olmalarının sorumluluğu ya devletin yapısı ya da istihbarat örgütlerinin zafiyeti!
Meseleyi böyle ortaya koymak, belki Numan Bey’in gönlünü ferahlatıyor olabilir ama ben ona işin gerçeğini söylemek istiyorum:
Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak İçişleri Bakanı’na kadar yetkililer, bunun “sade vatandaşın hayatını etkilemeyeceğini” söylüyorlar ama bunu ne kadar başarabilecekler bilemiyorum.
Aslında biliyorum da bu kadar yüksek makam sahibine de “genetik kodlarım nedeniyle” güvenmek istediğim için böyle söylüyorum.
Normal olarak bizim memlekette yetki Vali Bey’e de geçse, Garnizon Komutanı’na da geçse sıradan vatandaşın günlük hayatı bundan etkilenir.
Çünkü bizim memleketimizde Bekçi Murtazaların sayısı, kuşkunuz olmasın ki ülkemizin nüfusu kadardır!