Boşuna seviniyorsunuz

BİRLEŞİK Krallık seçmenlerinin çoğunluğunun AB’den ayrılma kararı vermesi, bizim İslamcılarda da tatlı bir sevinç yaratmışa benziyor.

Haberin Devamı

 

Bu tatlı sevincin nedeni, “Türkiye AB’ye ancak 3000 yılında girebilir” diyen Cameron’un yenilgiye uğraması değil.

 

Seviniyorlar çünkü “AB çıpasından” artık daha rahat kurtulabilmelerine uygun bir zeminin yeşermekte olduğunu görüyorlar.

 

Başından beri bu konuda samimi değillerdi.

 

Geçmişte “gâvur kulübü” diye niteledikleri AB’yi, iktidara gelir gelmez bağırlarına basmalarının nedeni, o günün şartlarının bunu gerektiriyor olmasıydı.
AB üyelik hedefi ve demokratikleşme meselesi, iktidar alanlarını genişletmek, Türkiye’nin geleneksel güç odaklarını kenara itebilmek için bir araçtı.
Ve onu başardıkları günden beri de zaten ağızlarını her açışlarında AB’ye veryansın etmekten de geri kalmadılar.

 

Haberin Devamı

Zaten tek adama dayalı İslamcı bir rejim kurma peşindeyken AB’ye girmek gibi bir hedefleri olabilir miydi?

 

Onun için şimdi tatlı bir sevinç içindeler, AB’ye üyelikle sıkıştırılamayacaklarının rahatlığını yaşıyorlar.

 

Onlara bir kötü haberim var: Evet, AB projesi belki iflas etti, belki dağılmanın ve bitmenin eşiğinde olabilir ama “temel değerleri” AB yıkılsa da yıkılmasa da ayakta kalacak.

 

İnsan haklarına saygı, demokrasi, düşünce özgürlüğü temel Avrupa değerleri olarak yaşayacak ve bunlar da sizin kurmak istediğiniz İslam soslu otoriter rejim ile çatışmaya devam edecek.

 

O çatışmadan bugün bir galibiyetle çıkabilir, medeni değerleri savunanları ezebilirsiniz belki ama uzun vadede kaybeden olmaya mahkûmsunuz.

 

Tarihin akışını geri çevirebilmek mümkün değildir.

 

Haberin Devamı

‘KADIN’ DEMEYE UTANAN KADINLAR

 

İSTANBUL’daki LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne karşı çıkan bazı kadın dernekleri havuz gazetelerine ilan verdi.


Onlara göre yürüyüş provokasyonmuş!

 

“Bu yürüyüş masum değildir, bir medeniyetin temel değerlerini tahkir etmeye yönelik bir eylemdir” diyorlar.

 

İlanlarında şöyle bir bölüm var:

 

“Bu toplum, yüzyılların süzgecinden ve sınamasından geçmiş, birlikte yaşama, olduğu gibi kabul etme, tahammül etme kültürüne sahiptir.”

 

“Hangi toplumdan söz ediyorlar acaba” diye düşünmedim değil.

 

Kendileri gibi olmayan herkesten nefret ediyorlar, onlara yaşam alanı bırakmamak konusunda kararlılar ama “toplumun temel değeri İslam ve fütüvvet ahlakı” nedeniyle “tahammül etme kültürüne” sahiplermiş!

 

Haberin Devamı

İnsan gülmemek için kendisini zor tutuyor.

 

İmzacı kuruluşlar, “kadın dernekleri” dedim ama kendilerine “kadın” demeye bile utanan bir dernek de var aralarında: Hukukçu Hanımlar Derneği!

 

Hukuk okuduklarına göre Türkçe de biliyor olmalılar ama neden kendilerine “hanım” diyorlar, anlayamadım.

 

Gerçi bu, “bayan” demelerine göre kulağı daha az tırmalıyor ama “hanım” da tıpkı bayan gibi “kadın” demekten utananların kullanacağı bir isimlendirme.

 

İnsan kendi cinsiyetinin adlı adınca söylenmesinden neden utansın?

 

Öte yandan toplumsal olarak “hanım” kelimesi, kadını, erkeğe göre tarif ediyor.

 

“Bir erkeğin eşi” ya da “erkek egemen toplum değerlerine uygunluk” manasında.

 

Haberin Devamı

Normal olarak bizimki gibi erkek egemen toplumlarda (yanlış anlaşılmasın, Batı toplumlarını da buna dahil ediyorum) cinsiyet farklılıkları nedeniyle itilip kakılanlara önce kadınların sahip çıkıyor olmaları gerekir. Çünkü kadınlar, bunu doğdukları günden itibaren yaşıyorlar.

 

Ama insan kendisine “kadın” demeye bile utanıyorsa söyleyecek bir şey de kalmıyor tabii.

 

BU ‘DARBE’ SUÇUDUR

 

CHP’li Selina Doğan, AİHM’nin din dersinin zorunlu olmasını “hak ihlali” olarak niteleyen kararından sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın ne gibi önlemler aldığını sordu ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz da bunu yanıtladı.

 


Bakanın açıklamasına göre Din Öğretimi Genel Müdürlüğü kararın uygulanması için bir “eylem planı” hazırlamış ve bakanlığa sunmuş.

 

Peki bakanlık ne yapmış?

 

Haberin Devamı

Bunun “geniş katılımlı bir değerlendirme gerektirdiğine” karar vermiş.

 

Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve farklı bilim dallarından akademisyenlerden oluşan bir çalışma grubu kurmuş ki “zorunlu din derslerinin kaldırılması” ile ilgili kararın nasıl uygulanacağına karar verilsin!

 

Şaka gibi değil mi?

 

Türkiye’de Anayasa gereği uyulması zorunlu bir mahkeme kararı var ve bakanlık bu mahkeme kararını uygulamak için “çalışma gurubu” kuruyor!

 

Bu iktidarın hukuk tanımazlığının bir örneğini daha böylece not etmiş oluyoruz.

 

Mahkemenin kararından sonra ne yapılacağı belli: Zorunlu din dersi kaldırılır!

 

İsteyen veli çocuğuna din dersi aldırtır, istemeyen aldırtmaz.

 

Anayasa gereği mahkeme kararlarını uygulamamak, onun arkasından dolaşmak için böyle yollar aramak da suçtur: Anayasa’yı ihlal suçu!

 

Ama biliyorsunuz artık Anayasa diye bir şey de kalmadı!

 

Cumhurbaşkanı, Anayasa’yı askıya aldığını söyledi ve artık Anayasa’sı uygulamadan kaldırılmış bir ülkede yaşıyoruz.

 

İslamcılar bu duruma ne diyorlar bilmiyorum ama Anayasa’yı şu ya da bu şekilde askıya almak, uygulamadan kaldırmak darbe suçudur!

 

Bu darbeyi askerin yapmasıyla, sivilin yapması arasında da bir fark yoktur!

 

Günün birinde bu ülkede gerçekten bağımsız bir yargı oluşabilirse bu suçun da yargılanacağını söyleyebiliriz.

 

Zaten yüksek yargıyı yeniden yapılandırmayı hedefleyen Anayasa değişikliğinin de birinci amacı budur: Bu arkadaşların yargılamadan kaçabilmelerini sağlamak!

 

Yazarın Tüm Yazıları