Bunu biliyoruz. Peki, seçildiği ilk günden beri Anayasa’yı ihlal etmekte sakınca görmeyen Cumhurbaşkanı’nın yeni anayasaya uyacağını kim garanti ediyor?
Hatırlayalım: Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı seçildiği gün partisi ile ilişkisini kesmesi gerekiyordu, kesmedi. Partisinin kongresine hem genel başkan hem de seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak girdi. Tarafsızlık yeminini tutmadı. Partisi için seçim mitingleri bile yaptı. Hükümetin bütün işlerine bizzat dahil olması da ekstrası.
Yani, Cumhurbaşkanı, Anayasa değişikliği önerisinde de birçok yerde geçtiği gibi “gerekli gördüğü her anda” Anayasa’yı ihlal etmekten kaçınmadı.
Yeni anayasaya uyacağının garantisi nedir?
Şimdi diyebilirsiniz ki “Kendi yaptırdığı Anayasa’yı niye ihlal etsin?”
O zaman gelin, Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı’na verilen yetkilere bir bakalım, kararı öyle verelim.
Anayasa değişikliği bu haliyle gerçekleşirse, Cumhurbaşkanı, Anayasa’da açıkça kanuna gönderme yapılmayan her konuda kararname çıkarma yetkisine sahip olacak.
Bakanlıklar ile ilgili her türlü düzenlemeyi yapabilecek, illeri birleştirebilecek, istediği yeni iller kurabilecek.
Eserin açılış töreninden iki saat sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden gelen zabıta ekibi, eser hakkında şikâyetler olduğunu söyleyerek, kaldırılmasını istemişler.
Daha sonra da böyle durumlarda hep gördüğümüz, kendilerini hem Osmanlı, hem de Müslüman diye tanımlayan şiddete eğilimli tiplerin tehdit telefonları başlamış.
Memlekete bakın:
Sanat eserini şikâyet eden tipler var, bu tiplerin isteğini yerine getirmek için göreve çıkan belediye zabıtaları.
Sanat eserini kırmakla vs tehdit eden birileri var, koskoca İstanbul’un Valisi, Emniyet Müdürü bunlara engel olamıyor.
Ve gazetelerde okuyorum: Kostantiniyye isminin Osmanlı zamanında da kullanıldığını, Cumhuriyet ile birlikte İstanbul’a dönüldüğünü, Hz. Muhammed’in de fetih ile ilgili hadisinde bu şehirden Kostantiniyye diye söz ettiğini yazan, protestocuları “cehaletle” suçlayan arkadaşlarımız var.
Sorunu bir cehalet–eğitim sorunu olarak görmüyorum.
O tipler, bunları biliyor olsalardı da o heykeli gerekirse zorla kaldırtma hakkını kendilerinde göreceklerdi.
O, Cumhuriyet tarihinin önemli bir kahramanıydı, Trabzon’un ilk eğitimli beden öğretmeniydi. Bağımsız, Türkiye Cumhuriyeti projesinin bir ürünüydü. 1944 yılında aramızdan ayrılmıştı, çoğumuz kim olduğunu bilmesek bile o tarihi stadyumda yaşıyordu.
Artık Trabzonspor, Akyazı Spor Kompleksi’nde oynayacak. Birilerindeki “Cumhuriyet komplekslerinin” bir sonucu olarak, adı stadyumdan siliniyor. Muhafazakar bir iktidarın döneminde, tarihinden kopuyor.
Yakında, Kamil Ocak’ı da silerler. “Bilmem ne arena” olur adı. Tevfik Sırrı Gür’ü de bekleyecek akıbet bu.
Bir maç yazısı okumak isteyen okuyucularımdan özür dilerim ama ben de insanım, böyle şeyler canımı sıkıyor.
Trabzonspor, dün Fenerbahçe’nin karşısında bir süper lig maçı oynadıysa...
Antalya, Konya, Kayseri bu ligde oynuyorsa...
Bunun gerçek olmasını sağlayan şey, böyle insanların tarihimizde yaşamış olmalarıydı. Orhan Şeref Apak, ulusal ligin ve ikinci ligin yaratıcısıydı ama adı bir stadyumda hala yok. Bunu kendinize dert etmiyorsanız, sahada oynanan oyundan da zevk alamazsınız.
Taraftarlık iyidir ama futbolu ve onun tarihini sevmiyorsanız, çekiverin kuyruğunu rahvan gitsin!
Bu arada da boş durmuyor tabii. Birlikte çalışacağı ekibi belirlemeye çalışıyor.
Geçen gün bizdeki Dışişleri Bakanı’na karşılık gelen Devlet Sekreteri olarak ExxonMobil Başkanı ve CEO’su Rex Tillerson’u “aday göstereceğini” açıkladı.
Dikkatinizi “aday göstereceği” kelimelerine çekmek isterim.
Bizim yeni Anayasa değişikliğindeki cumhurbaşkanı gibi “tayin etmeyecek”, “aday gösterecek”.
Başbakan’a üzülerek söylemeliyim ki bu teklifin “yararlı” yanı yok ki “mahzurlu” olanı ayıklayıp yola devam edebilelim.
Anayasa değişikliği teklifinin en hayati zararı, TBMM’yi, bir hiçe indirgemesi, yargı bağımsızlığını yok etmesi ve hesap vermeyen bir tek adam rejimi yaratıyor olması.
- Cumhurbaşkanı, TBMM’yi tek başına vereceği kararla feshedebilir ama TBMM, onu görevden alamaz.
- Cumhurbaşkanı bütçeyi yapar, TBMM kabul etmese bile eski bütçeye gerekli artışları yaparak yoluna devam edebilir. Hani bütçe hakkı? İradenin millette olduğunun en önemli göstergesi başkanın elinde oyuncak oluyor, farkında mısınız?
Bu nasıl iş, anlayamadım: Katil, hem Fetullahçı olarak biliniyor, hem de Cumhurbaşkanı’nı koruma ekibinin hemen dış halkasında yer alabiliyor.
Nedenini biliyoruz: “Müslüman çocuktur, namazında, niyazında”
diye düşündüler, onun için gönül huzuruyla o göreve getirdiler.
Böyle kaç kişi var polis teşkilatında?
Sayılarını tahmin etmek bile artık imkânsız.
Kim seçilebilir, bugünden kestirmek mümkün değil tabii ama bu Anayasa değişikliği ile, kim seçilirse seçilsin, kalbi demokrasi aşkıyla da çarpıyor olsa, varacağı yer otokrasidir.
Türkiye’nin bunca yıllık demokrasiye ulaşma çabası da böylece çöpe atılmış olacak.
Bunun “gururunu” da bu Meclis’te, bu Anayasa değişikliğine oy verenler taşıyacak.
İşe yaramayacağını biliyorum ama bir kez daha ülkenin çıkarını kendi şahsi çıkarlarından üstün tutabilecek AKP ve MHP’li milletvekillerini uyarmak istiyorum.
Ama öyle olmadı. İki takım da oynamak istedi fakat oynamayı daha çok başarabilen Gençlerbirliği idi.
“Boş kaleye” dört kez vurdular, ikisinde Kjaer vardı engelleyen, birinde top neredeyse taca çıkıyordu. Lens’in muazzam pasına, Sow dokunamamış olsaydı, maç yine de berabere bitebilirdi.
Bir an o pozisyonda Emenike’yi düşünün, en az bir adım geride kalırdı, top da doğrudan auta çıkardı. Advocaat’ın, Emenike’yi kendi kaderine yollaması nedensiz değildi yani.
Sıkılacağımı düşündüğüm maçta bu kadar çok pozisyon görmek beni mutlu etti. Pozisyonlara giren Gençlerli oyunculardı, ama!..