Mehmet Y. Yılmaz

Bir tebrik bir soru

18 Ocak 2017
REİNA’da eylem yapan terörist, polisin 16 günlük olağanüstü çalışmasıyla canlı olarak ele geçirildi.

Saldırganın canlı olarak ele geçirilmesi, hem bağlantılarının açığa çıkarılması açısından hem de bu terörist teşkilatın yöntemlerinin, eylem hazırlıklarını nasıl gerçekleştirdiklerinin açığa çıkarılması açısından önemlidir.

Ve bu sadece Türkiye için değil, IŞİD’in terör tehdidi altındaki diğer ülkeler açısından önemli bir bilgiye sahip olacağız demektir.

Bu başarı için Emniyet teşkilatını tebrik etmek isterim.

Ve bir soru: Reina’daki canavarca saldırıdan sonra, sosyal medyada bu terör saldırısını övenler, destekleyenler, “İyi oldu” diyenler hakkındaki soruşturmalar ne âlemde?

Yazının Devamını Oku

Tarihten nasıl sileceksiniz?

17 Ocak 2017
MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın hazırlayıp öneriye açtığı müfredat taslağında “İsmet İnönü” faslı kaldırılıyor.

“Türk ve Dünya Tarihi” dersinin öğretim programında yer alan 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin izlediği dış politika ve savaş sırasında Türkiye’de meydana gelen siyasi–ekonomik gelişmeler bölümünde, artık İsmet İnönü başlığı yer almayacak.

O yıllar İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yılları.

Türkiye’yi savaşın dışında tutabilmesi demek ki önemli bir tarihsel gelişme değil.

Britanyalı çocuklar, bu faslı okurken İsmet İnönü ile Birleşik Krallık Başbakanı Churchill’in Adana’da buluştuklarını, Churchill’in, İnönü’yü savaşa girmeye ikna edemediğini öğrenecekler ama Türk çocuklar bundan haberdar olmayacaklar.

Türkiye’nin neden Alman ya da Rus işgaline maruz kalmadan, bu tehlikeli dönemi atlattığını da öğrenemeyecekler.

Savaş döneminin ekonomik ve siyasi olaylarını öğrenecekler ama bunları kimin yaptığını bilemeyecekler, “takdiri ilahi” diye düşünecekler herhalde.

Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ordunun Batı Cephesi Komutanı, birdenbire buharlaşıp yok olacak!

Ve bunun adına da “tarih öğretimi” diyeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Zor dostum zor

16 Ocak 2017
ADVOCAAT, lige verilen arada ilk maçların hep çok zor olduğunu söylemişti. Dediği gibi de oldu.

Bu maç, Fenerbahçe’nin önümüzdeki ikinci yarı boyunca karşılaşacağı temel sorunun ne olduğunu da gösterdi.

Topu rakibe bırakarak, hızlı karşı ataklarla önemli puanlar almayı bildiler. Bu kez hızlı karşı atak oyunu oynayabilen, doğru paslar atabilen ve rakibi iki – üç oyuncuyla sıkıştırabilen bir takıma karşı ezberleri bozuldu.

Adanaspor ilk yarıda üç kere böyle hızlı çıkma olanağı yakaladı ve iki gol de buldu.

Mehmet Topal’ın sakatlandığı an beklediğim şey Alper’in oyuna girmesiydi.

Ligin zayıf takımlarından birine karşı üç defansif orta sahayla oyuna başladıktan sonra, o defansif orta sahanın merkezindeki adam sakatlanınca olması gereken oydu.

Ama Advocaat, beklenmeyeni yaptı, Karavaiev’i oyuna aldı, Aatif’ı merkeze çekti.

Normal olarak kendi sahanda oyuna başlarken kurabileceği bir düzendi, bunun için sakatlığı niye bekledi, anlayamadım.

Aatif

Yazının Devamını Oku

Polisiyeye meraklı olmasaydı

14 Ocak 2017
GEÇEN gün televizyonda bir Sherlock Holmes filmi izledim. Guy Ritchie’nin yönettiği filmde Sherlock’u, Robert Downey Jr., Watson’u ise Jude Law oynuyor.

Şimdi sinirlenen okuyucular vardır eminim, “Memleket elden gidiyor ne Sherlock’u” diye ama Bodrum’dayım, hava şahane ve siyaset konuşmak istemiyorum.

Neyse, o filmdeki Sherlock’u hiç sevmedim. Problemleri zekâsıyla çözmek yerine, yumruklarına güvenen bir tip yaratılmış ki ayıp etmişler Sir Conan Doyle’a.

İki ayda bir yayınlanan polisiye dergisi 221B’nin son sayısı, Sherlock Holmes’a ayrılmış.

Dergide Sherlock Holmes ile ilgili hepsi çok ilginç birçok yazı var. Bunlardan bir tanesi, Sultan 2. Abdülhamid’in Sherlock Holmes merakı ile ilgili.

Abdülhamid, Sherlock’a bayılırmış ve her yeni yayınlanan öyküsü, anında Türkiye’ye getirilip Abdülhamid için özel olarak çevrilirmiş.

Hatta zamanın İstanbul’daki İngiltere Büyükelçisi, kitapları erkenden getirtir, kendi ilginç bulduklarının üzerine kurşunkalemle çarpı işareti koyar, önce onların çevirtilmesini sağlarmış.

2. Abdülhamid’in “fahri yaveri” olan İngiliz Amirali Sir Henry F. Woods, anılarında Padişah’ın, Sherlock’un yaratıcısı Conan Doyle ile nasıl tanıştığını da şöyle anlatıyor:

“Polisiye öykülerden, özellikle Sir Conan Doyle’un yazdıklarından çok hoşlanırdı. Birkaç yıl önce Sherlock Holmes dizisinin yaratıcısı, karısıyla birlikte İstanbul’a gelmişti. Benim de katıldığım Selamlık töreninde, Abdülhamid, Conan Doyle’a Mecidiye Nişanı takmıştı.”

Yazının Devamını Oku

Kim 1 milyon dolar verir?

13 Ocak 2017
TC Vatandaşlık Kanunu uygulama yönetmeliği değiştirildi.

Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğine göre en az 1 milyon dolar tutarındaki gayrimenkulü satın alan yabancılara TC vatandaşlığı verilecek.

Dünyada son yıllarda yaygınlaşan bir uygulama bu. “Citizenship investment” deniliyor, “vatandaşlık yatırımı” anlamında.

Özellikle ekonomik kriz yaşayan ülkeler, bunu bir gelir kapısı gibi görüyorlar.

En çok tercih edilenlerin Birleşik Krallık, Kanada gibi demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş, istikrarlı veya “pasaportu değerli” ülkeler olduğunu da biliyoruz.

Yazının Devamını Oku

Bana hiç inandırıcı gelmedi

12 Ocak 2017
DARBE girişimini araştıran TBMM komisyonunun AKP’li üyeleri, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de bir dizi yazılı soru yöneltmişti.

Sürekli okuyucular hatırlayacaklardır bu sorular ile ilgili düşüncemi “Abdullah Gül’e imalı sorular” başlığı ile bu köşede yazmıştım. (20 Aralık 2016)

Nitekim, Abdullah Gül, komisyonun bu sorularını yanıtlarken bir yerde şöyle diyor:

“Komisyonunuzca hazırlanan bazı soruların kaleme alınış şeklinden, çeşitli vesilelerle tekzip ettiğim yanlış ve çarpıtılmış haberlerden yola çıkıldığını üzülerek görüyorum.”

11. Cumhurbaşkanı’nın yazılı yanıtlarının özünü, 17 Aralık süreci başlayana kadar Abdullah Gül’ün bu “yapının” bir gizli örgüt olduğunu fark etmemiş olması oluşturuyor.

Gül, bu grubun dini motivasyonlu bir akım olduğunu ve sadece basın ve eğitim alanlarında faaliyetlerde bulunduğunu düşünüyormuş.

“Bu akımın şimdilerde tüm açıklığıyla deşifre edilen çok karmaşık örgüt yapısının, hiyerarşisinin ve işleyişinin neticede bir darbe teşebbüsünde bulunacak güç ve cüretkârlığa ulaşmış olması, şahsım da dahil pek çok kimsenin öngöremediği bir durumdu” diyor.

İşte burada duralım diyorum.

Mesela ben 30 Mart 2011’de bu köşede şöyle yazmıştım:

Yazının Devamını Oku

Her şey o ‘ikinci dönemde’ oldu

11 Ocak 2017
ESKİ Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Necdet Özel’in, TBMM Darbeyi Araştırma Komisyonu’nun yazılı sorularına verdiği yanıtlarda ilginç bir değerlendirme var.

Necdet Özel, Fetullahçılar ve diğer dini cemaatlerle TSK’da verilen mücadeleyi üç döneme ayırıyor.

1– Ekim 2010 öncesi dönem.

2– Ekim 2010-2013 sonu dönemi

3– 2014–18 Ağustos 2015 dönemi. (Ağustos 2015, Özel’in emekliye ayrıldığı tarihtir.)

Özel, Ekim 2010 tarihinden önce, Silahlı Kuvvetler’de bu tür bütün yapılanmaların “dini değerleri istismar eden gruplar” olarak değerlendirildiğini ve bu dönemde 1166 personelin TSK’dan ilişkisinin bu nedenle kesildiğini, bunlardan 400’ünün de Fetullahçı olarak değerlendirildiğini söylüyor.

İkinci dönem olarak belirlediği tarih aralığını kendisi açmamış ama bu dönem, Anayasa değişikliği ile HSYK’nın ve yargının Fetullahçılara teslim edildiği tarih ile 17–25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarıyla AKP ile Fetullahçıların deyim yerindeyse “kanlı bıçaklı” oldukları tarihe işaret ediyor.

Özel’in bu dönem ile ilgili değerlendirmesi şöyle:

“Devletimizin resmi belgelerinde, tehdit değerlendirmesinin değiştiği, cemaat ve tarikatların faaliyetlerinin güvenliğimize tehdit oluşturmadığı görülmüştür. Hatırladığıma göre bu dönemde hakkında işlem yapılan personel olmamıştır.”

Yazının Devamını Oku

Gidişin farkında mısınız?

10 Ocak 2017
ANAYASA değişikliği görüşmeleri Meclis’te dün başladı.

Araştırmalar gösteriyor ki, olası bir referandumda oy kullanacak vatandaşların yüzde 36’sının Anayasa değişikliği ile ilgili “hiç bilgisi yok”.

Çok az bilgim var diyenler yüzde 28. Biraz biliyorum diyenler yüzde 14.

Yani halkımızın yüzde 78’i yapılmak istenilen değişikliklerin bu ülkeye neye mal olacağını bilmiyor.

Onlar bilmiyor da milletvekillerimiz biliyor mu?

Bu değişikliğin ne olduğunu bile bilmeden boş kâğıtlara imza atanların kaçı ne yapılacağından tam olarak haberdar?

Bu değişiklikler Meclis’te kabul edilir ve referandumda da kabul edilirse, Türkiye Cumhuriyeti, bir tek parti devleti haline dönüşecek.

Kuvvetler ayrılığının tamamen biteceği, yasama, yürütme ve yargı gücünün bir tek kişinin, Cumhurbaşkanı’nın eline geçeceği bir döneme gireceğiz.

Meclis, yürütmeyi denetleme ve hesap sorma yetkisinden tamamen vazgeçecek. Bakanların yüzünü sadece yemin töreninde görecek, ondan sonra bir daha da hesap soramayacak.

Yazının Devamını Oku