Paylaş
Bu nasıl iş, anlayamadım: Katil, hem Fetullahçı olarak biliniyor, hem de Cumhurbaşkanı’nı koruma ekibinin hemen dış halkasında yer alabiliyor.
Nedenini biliyoruz: “Müslüman çocuktur, namazında, niyazında”
diye düşündüler, onun için gönül huzuruyla o göreve getirdiler.
Böyle kaç kişi var polis teşkilatında?
Sayılarını tahmin etmek bile artık imkânsız.
Bunların kaçı Fetullahçı çetenin adamı, kaçı diğer İslamcı–cihatçı örgütlere sempati duyuyor?
Onu da bilebilmek imkânsız. Geçen gün, Balıkesir’de, 17. dönem özel harekât polisleri yemin ederek göreve başladılar.
AA’nın haberine göre 903 özel harekât polisi önce hep birlikte Fetih Marşı’nı söyledi. Sonra silah ve Kuran-ı Kerim üzerine yemin ettiler.
Fetih Marşı, Arif Nihat Asya’nın şiiri üzerine yazılmış bir marş.
Türkiye’de hemen her cihatçı gösteride söylenen bir marş. Ne işi var, polisin yemin töreninde?
Ne işi olduğu belli: İslamcılık, cihatçılık ülküsüyle yetiştirilen bir polis ordusu yaratmaya çalışıyorlar.
Daha önce aynı nedenle Fetullahçıları Emniyet’e doldurmuş, bütün İçişleri Bakanlığı’nı Fetullahçılara bu nedenle teslim etmişlerdi.
Şimdi onları temizlerken, yerlerine yeni İslamcı kadroları doldurma peşindeler. O nedenle bakanlıkta tarikatlar, makam mevki kapma yarışında.
Bu arada El Nusracı olduğunu söyleyen de sızıyor teşkilata...
Onun için Büyükelçi’nin katili, Fetullahçı da çıksa, El Nusracı da çıksa, sorumluluğun bu boyutu görmezlikten gelinemez.
SUİKASTI ENGELLEYEMEDİ HABERİNİ ENGELLEDİ
BİR rejimin, demokratik mi otoriter mi olduğunu belirleyecek kıstaslardan biri de basın özgürlüğüdür.
Bu özgürlük, şu ya da bu şekilde kısıtlanıyorsa, orada demokrasiden söz edilemez, otoriter bir rejim hâkimdir.
Tıpkı Türkiye’deki gibi.
Rusya Federasyonu Büyükelçisi’ne yönelik silahlı saldırı sırasında Hürriyet muhabiri Haşim Kılıç da sergi açılışını izlemek üzere salondaydı.
Gazetecilik, hız işidir, hurriyet.com.tr, herkesin gözü önünde cereyan eden bu saldırıyı 19 Aralık akşamı yayınlayan ilk internet sitesi oldu.
Türkiye’den ve dünyadan yüzlerce site, CNN International gibi televizyon kanalları, ilk görüntüleri Hürriyet’ten temin ettiler.
Haber kısa sürede 1 milyondan fazla insan tarafından okundu. Saat 23.15’e geldiğinde, hurriyet.com.tr yöneticileri habere erişimin bir anda düşmeye başladığını fark ettiler.
Ertesi gün habere olan “ilginin” neden düştüğü anlaşıldı.
Başbakanlık’tan, BTK’ya “Elçinin yerde görüldüğü fotoğrafın olduğu siteleri engelleyin” emri gitmiş, onlar da ikiletmemişler tabii.
Mahkeme kararına da gerek yok, çünkü artık bir de OHAL var, beğenmedikleri her türlü haberin ya da yorumun engellenmesine karar verebiliyorlar.
Tabii yasak keyfi olunca, uygulama da öyle oluyor.
Yandaş medya aynı fotoğrafı yayınlarken, Hürriyet’in haberi engelleniyor.
Başbakanlık, ülkesinde kendisine emanet edilmiş sayılan bir büyükelçinin hayatına kasteden suikastçıyı engelleyemiyor, haberi engellerse olay olmamış gibi davranabileceğini zannediyor.
İktidarın girdiği yolun sonunda varılacak yer şu: Yarın mesela benim ya da başka bir yorumcunun bir yazımın kaldırılması, engellenmesi emrini de verebilirler. Beğenmedikleri haberleri, fotoğrafları, her türlü içeriği kaldırtabilirler. Duyulmasını istemedikleri haberlere erişimi durdurabilirler.
Türkiye, Çin gibi, Suudi Arabistan gibi özgürlüklerin iktidar tarafından keyfi olarak kısıtlandığı bir ülkeye benzemeye başladı.
Demokratik haklar, artık buzdolabındadır.
DIŞ GÜÇLERİN ÇABASINA GEREK YOK Kİ
AVRASYA Tüneli’nin açılışı sırasında Cumhurbaşkanı kürsüde, kardeşliğimizi kimsenin bozamayacağından filan söz ederken bindirilmiş kıtalar slogana başlıyorlar: “İdam isteriz”.
Ellerinde bayraklar ve üzerinde “İdam isteriz” yazılı pankartlar var. Pankartlar belli ki profesyonel işi: Bir de idam ipi sallanıyor üzerinde.
Oradan birisi bağırıyor: “Meclis’teki köpekleri istemiyoruz.”
Cumhurbaşkanı yanıt veriyor: “Haklısın, haklısın!”
TBMM Başkanı kürsüye çıkıyor, konuşurken “İdam isteriz” sloganları atılıyor. Kahraman Bey kürsüden yanıtlıyor: “İşte milletin sesi!”
Meclis’teki “köpekler” kim?
“Bir ve bölünmez Türkiye” seçmenlerinin yüzde 11’inin oyunu alıp milletvekili olanlar mı?
Kardeşliğimizi böyle mi koruyacağız, onları yok sayarak?
Devlet yöneticilerimiz hep dış güçlerden, bizim güçlenmemizi istemedikleri için bölmeye, parçalamaya çalıştıklarından söz ediyorlar. Provokatörleri, kim olduğunu bizden sakladıkları gizli servisleri işaret ediyorlar.
Benden duymuş olmayın ama bu tabloya bakınca, bölünmemiz için ne provokatöre ihtiyaç var ne de dış güçlere.
Paylaş