Mehmet Y. Yılmaz

Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem

16 Kasım 2013
CENNET vatanımızda her on kişiden sekizinin hayatı romandır, geri kalan ikisi ise hiç roman okumadıkları için hayatlarının bir roman olduğunun farkında bile olmazlar.

Kimseye bir zararı yok tabii, bu nedenle polis takibine alınmazsınız, telefonlarınız dinlenmez.
Çok genç bir yazar arkadaşım var, Ece Gamze Atıcı, “Nar” isimli ilk romanını ilk önce ben okumuştum, sonra yayınlandı, başka insanlar da okudu.
Ece’nin yeni romanı “Adem Aynası” (İthaki Yayınları) geçtiğimiz hafta yayınlandı. Romanın kahramanı, bir roman kahramanı!
Tuhaf bir cümle olduğunun farkındayım, bir roman kahramanının, bir roman kahramanı olmasından daha doğal ne olabilir ki? Ama bu kez durum farklı!
Romanın kahramanı Baki Yıldız, bir yazar tarafından “seri katil” olması için yaratılmış bir roman karakteri, ama o kendisinin gerçek bir insan olduğunu zannediyor.
Bırakın seri katil olmayı, bir karıncayı bile incitemeyecek bir karakter, adeta bir genç kız kalbine sahip, bizim Mustafa gibi.
Tembel bir yazar, romana başlıyor, sonra kaldırıp bir kenara atıyor (benim gibi yani) ama Baki’nin canının eylemsizlik nedeniyle ne kadar sıkıldığının farkına bile varamıyor.

Yazının Devamını Oku

Diyarbakır’da balayı

15 Kasım 2013
KUZEY Irak Kürtlerinin lideri Barzani ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ilişkisini aşk–nefret tahterevallisine benzetmek olası.

İlişkileri aşk ve nefret arasında gidip geliyor.
Ya itişiyorlar, bir taraf diyor ki “Kerkük’e karışırsan, Diyarbakır’a karışırım”, öteki taraf yanıtlıyor: “Muhatabım değilsin, haddini bil”.Ankara’dan bakıldığında Barzani bir gün “aşiret reisi” oluyor, diğer gün “işbirliği yaptığımız en iyi komşu”!Barzani bu durumu elbette yadırgamıyordur, çünkü ne de olsa o da Doğulu ve Doğu’da işler böyle yürüyor.
Ama şunu söyleyebilirim ki ne kadar yadırgamasa da günün birinde Türk iç politikasının bir figürü olabileceğini eminim ki rüyasında bile görmemişti.
Nitekim o da oldu, artık Barzani, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, Abdullah Öcalan ve PKK–BDP eksenine karşı kullandığı bir koza dönüştü.
Bunu Başbakan Erdoğan’ın “Kürt açılımının” yeni bir hamlesi olarak görmek de mümkün ama şöyle bir durum var ki Barzani ne de olsa “dış Kürtlerin” lideri.
“İç Kürtlerin”, Barzani’nin Kürt ulusal hareketindeki önemi ve gücü ne olursa olsun, onu bir lider olarak benimseyip, ağzına bakacaklarını düşünmek pek gerçekçi değil.Barzani ile Abdullah Öcalan’ın (ve PKK’nın) önünde sonunda karşı saflarda yer alacaklarını tahmin etmek zor değildi.
Değişik biçimlerde de olsa “birleşik Kürdistan” hayalini yaşayan iki güçlü hareketin liderlerinin günün birinde “bütün Kürtlerin lideri olmak için” kapışacaklarını herkes düşünebilirdi.

Yazının Devamını Oku

Sözlüklerinde ‘uzlaşma’ olmayınca düşman ararlar

14 Kasım 2013
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yardımcısı Bülent Arınç arasındaki fikir ayrılığından söz ederseniz ne olacağınızı Başbakan açıkladı: Bu ayrılığa sevinen düşman!

Bunu kabul etmiyorum tabii. Ben kimsenin “düşmanı” değilim.
Memleketin önde gelen aynı partiye mensup iki siyasetçisi arasında bir fikir ayrılığı varsa, bunu tartışmak neden “düşmanlık” oluyor, anlayamıyorum. Buna neden sevinmemiz gerektiğini hiç anlamadığım gibi!
Ama bizde “Kol kırılır yen içinde kalır” düsturu siyasette önemli bir kuraldır, kendi içlerindeki tartışmaların dışarı yansımasından siyasetçiler hazzetmezler.
Bunun temel nedeni siyaset adamlarımızın aşırı şişmiş egolarıdır.Çünkü böyle bir şey dışarı yansırsa bilirler ki taraflardan hiç olmazsa birinin kamuoyunun önünde diğerine doğru bir ileri adım atması gerekir. Gönlünü alması, fikir ayrılığının giderildiğini açıkça söylemesi vs. gibi!
Ama bizde uzlaşma kültürü diye bir şey olmadığı için, “uzlaşmak” geri adım atmak gibi görüldüğü için siyasetçilerimiz böyle bir görüntü yaratmak istemezler.Bülent Arınç’ın, Başbakan’ın “Kızlı-erkekli oturamazlar” çıkışında söylediği sözleri tevil etmek üzere yaptığı açıklamadan sonra, Başbakan çıktı ve genel kabul gören ifadeyle söyleyecek olursak, Arınç’ı ofsayta düşürdü!Arınç da bunun üzerine “Başbakan’ı 24 saat takip ederim ben. Onun da böyle bir görevi olmalı, Hükümet Sözcüsü’nü açmaza düşürmemeli. Benim yıpranmamam, hiçe sayılmamam lazım. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem” dedi.
Haksız olduğunu kim söyleyebilir ki?
Sonra gözler Başbakan’a döndü ama Başbakan önce “Bunu kendi aramızda konuşur, çözeriz” dedi. Ardından da grup toplantısında Arınç’ın gönlünü alacak bir–iki söz söylemek yerine tutup “Dava arkadaşlığının, kardeşlik hukukunun bir gereği olarak biz meseleleri aramızda konuşur, çözüme kavuştururuz. Her bir arkadaşımın böyle bir mesuliyetle hareket edeceğine, düşmanı sevindirmeyeceğine yürekten inanıyorum” dedi.

Yazının Devamını Oku

Usulen yapılan incelemeler ülkesi

13 Kasım 2013
BU ülkede yaşayan her Türk vatandaşı bilir ki, bir kamu görevlisi suç işlediğinde, görevini yerine getirirken bir hata yaptığında ya da genel kabul görmeyecek bir davranış sergilediğinde hakkında ya “inceleme” yapılır, ya “soruşturma açılır” ya da “müfettişler” görevlendirilir.

Yeterince olgunlaşmış her Türk de bilir ki bunların hepsi “usulen” yapılır.“Dost düşman teftişte görsün” düsturu kamu yönetimine hâkim bir davranış biçimidir.
Soruşturmalar yapılır, incelemeler tamamlanır, raporlar yazılır ve kaldırılıp bir kenara konulur.
Bir sonucu olmaz, “usulen” yapılmıştır ki hiçbir şey yapılmamış olmasın!
İstisnası, soruşturulan ya da incelenen kamu görevlisinin iktidar ile ters gitmesi durumudur.
Bakın işte o zaman soruşturmalar zaten hızla yapılır, sonuç da verir, o kamu görevlisi görevinden alınır, memleketin bir ucuna sürgün edilir vs.
Bunun için “işini bilen memurlar” hele bir de o göreve zaten böyle siyasi bağlantılar nedeniyle
geldilerse iktidarla ters düşmezler, hatta iktidar “bir” diyorsa, onlar “iki” derler!

Yazının Devamını Oku

‘Derbiyi yazdım’ desem daha çok okunur mu?

12 Kasım 2013
TOLGA Şardan’ın Milliyet’te dün yayımlanan haberinden öğreniyoruz ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çalışma odasında “böcek” bulunmasının ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nde başlayan çalışmalar ilginç sonuçlar veriyor.

İçişleri Bakanı Muammer Güler’in göreve gelmesinden sonra Emniyet İstihbaratının başına atanan yeni müdür geçmişe yönelik bir araştırma başlatmış.
Aralarında bazı gazetecilerin de bulunduğu “hedef kişilere yönelik” olarak yapılan dinleme ve teknik takip kayıtlarının silindiği iddia ediliyor.
Bundan daha önemlisi bu “hedef kişiler” ile ilgili olarak başta telefon görüşmeleri olmak üzere her türlü iletişim tespiti ve incelemesinin izinsiz biçimde gerçekleştirildiği iddia ediliyor. Bununla ilgili olarak müfettişler incelemelerini sürdürüyormuş.
“Aralarında bazı gazetecilerin de bulunduğu hedef kişilerin” telefon görüşmeleri, elektronik posta haberleşmeleri vs nasıl olup da izinsiz olarak dinlenebilmiş?
Bununla ilgili ipucu da haberin içinde var:
Emniyet İstihbaratında kaybolduğu iddia edilen şey sadece bazı kayıtlar değil. Bir de “cihaz” var! Bu kayıp cihaz “kimin, kimlerle, ne zaman, nerede ve ne kadar süreyle” görüşme yaptığını belirlemeye yarayan verilerin tespit edilmesinde kullanılıyor.
Adına da “kopya baz istasyonu” deniliyormuş. Gerçek baz istasyonları üzerinde görünmesi gereken iletişim sinyallerini kendisine çekerek, teknik takip yapılmasına olanak veriyormuş.

Yazının Devamını Oku

Son durağa kadar her şeye karışacak

11 Kasım 2013
BAŞBAKAN bir işaret fişeği attı ve uygulamaları ucundan kenarından baş gösterdi.

Manisa’da “kızlı–erkekli” olarak evlerinde oturan 5 öğrenciye 88’er lira “gürültü” cezası kesilmiş örneğin. Gece polisler evi basmışlar, cezaları kesmişler.
Afyon’da, üniversite öğrencilerinin “kızlı–erkekli” oturdukları kafede de polis “kimlik kontrolü” yapmış, iddiaya göre adreslerini de sormuş.
Niye?
Tahmin etmek zor değil, kızlı–erkekli mi oturuyorlar diyedir!
Başbakan’ın anayasacısı Prof. Dr. Burhan Kuzu da demecini patlatmış tabii:
“Başbakan Erdoğan, yurtta kalan öğrenciler bazında bunu söylemişti. Konu abartıldı. Bunu uygulamak kolay değil, böyle bir niyet de yok. En azından aileler uyarılmış oldu.”Türkiye’de kız–erkek karışık kalınan yurt hiç yok, bunu en iyi bilebileceklerden biri bir üniversite öğretim üyesi olan Kuzu ama söylüyor yine de.
“En azından aileler uyarılmış oldu” derken aslında kimin, neden uyarıldığını da

Yazının Devamını Oku

Kızlı–erkekli durumlar!

9 Kasım 2013
İSMİ lazım değil, adamın biri sorunlarından kurtulmak için bir psikoloğa gitmiş.

Bir süre konuşmuşlar, sonra psikolog bir test yapmaya karar vermiş.
Bir kâğıdın üzerine bir “+” işareti çizmiş, sormuş: “Bu nedir?”
Adam kâğıttaki şekle şöyle bir bakmış ve “Bu bir dört yol ağzı” demiş, “hemen şurada bir çalılık var, çalılığın arkasında bir adam ile bir kadın var, ooooo!”Psikolog kâğıdın üzerine bu kez bir kare işareti çizmiş, sormuş, “Bu nedir?”
Adam tebessüm etmiş. “Bu bir yatak odası” demiş, “içinde bir adam ile bir kadın var, vaaaayyy!”Psikoloğun üçüncü çizdiği şekil bir üçgenmiş: “Bu nedir?”
Adam kafasını kaşımış, “Bu bir çadır” demiş, “içinde bir adam ile bir kadın var, üüüüüüü!”Psikolog bu kez bir dikdörtgen çizmiş: “Bu nedir?”
Adam derin bir nefes almış, “Bu bir otobüs” demiş, “en arka koltukta bir adam ile bir kadın var, ne yaptıklarını ne sen sor, ne ben söyleyeyim”.Psikolog sinirlenmiş: “Sen başka şey düşünmez misin be adam”.
Adam şaşkınlık içinde yanıt vermiş: “İyi de bütün bunları çizen sensin, ben ne yaptım ki?”Fıkralara gülüyor olmamızın nedeni beklenmedik durumları anlatıyor olması değildir.

Yazının Devamını Oku

Başbakan bunu niye yapıyor?

8 Kasım 2013
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın zihninin gerisinde nasıl bir Türkiye fikrini beslemeye devam ettiğini hepimize gösteren bir örnek daha yaşadık.

Bunu sıkça yapıyor.
Bir ara daha demokrat görünmeye çalışıyordu, şimdi daha muhafazakâr görünme çabasında.“Muhafazakâr” dedimse, kendisi öyle söylüyor diye. Yoksa Başbakan’ın durumu aslında muhafazakâr tanımıyla açıklanamaz. Ona “otoriter İslamcı” demek daha doğru.
Kafayı taktığı son meselemiz “kızlı-erkekli” evlerde oturmak!
Bunu niye yaptığı belli: Seçimler öncesi memleketin böyle konuları önemseyen kesimlerini etkilemek, kendi etrafında kenetlenmelerini sağlamak.
Böyle yaptığı zaman ortada konuşulacak ne Deniz Feneri soyguncuları kalıyor, ne çoluk çocuğa alınan gemicikler.“Çamlıca’ya cami” dediği zaman, Çamlıca’daki villaları gören olmuyor.
Kimse Siemens rüşvetini dağıtacak kişiyle hangi bakanın yemek yediğini sorgulayamıyor.3M rüşvetinin Türkiye’de hangi cepler arasında paylaşıldığını konuşmaya fırsat kalmıyor.
Seçimlerden önce özel uçakla İsviçre’ye gidip, bavullar dolusu nakit para ile geri dönen bakanın kim olduğunu, bu paranın oraya neden gittiğini ve niye geri getirildiğini kolayca unutuyoruz.Memleketimizin iyi niyetli mütedeyyin insanları, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların “hırsızlar imparatoru” diye tarif ettiği kişinin kim olabileceğini, böyle konularla karşılaşınca düşünemiyorlar tabii.

Yazının Devamını Oku