Paylaş
Yeterince olgunlaşmış her Türk de bilir ki bunların hepsi “usulen” yapılır.
“Dost düşman teftişte görsün” düsturu kamu yönetimine hâkim bir davranış biçimidir.
Soruşturmalar yapılır, incelemeler tamamlanır, raporlar yazılır ve kaldırılıp bir kenara konulur.
Bir sonucu olmaz, “usulen” yapılmıştır ki hiçbir şey yapılmamış olmasın!
İstisnası, soruşturulan ya da incelenen kamu görevlisinin iktidar ile ters gitmesi durumudur.
Bakın işte o zaman soruşturmalar zaten hızla yapılır, sonuç da verir, o kamu görevlisi görevinden alınır, memleketin bir ucuna sürgün edilir vs.
Bunun için “işini bilen memurlar” hele bir de o göreve zaten böyle siyasi bağlantılar nedeniyle
geldilerse iktidarla ters düşmezler, hatta iktidar “bir” diyorsa, onlar “iki” derler!
Makamı garantiye almanın yolu bundan geçer. İster başarılı olsun, ister başarısız, iktidarlar o memurlarını “yedirmezler”!
Sanki etraf insan eti
yemeye meraklı yamyamlarla doluymuş gibi!
Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, küfürbaz Adana Valisi’ni yedirmeyecekmiş.
Dünkü olağan salı azarlamalarında “Kusura da bakmasınlar, valilerimizi de böyle provokatif eylemlere kolay kolay yedirmeyiz” dedi.
Sonra da hepimizin bildiğini söylediğim bir gerçeği tekrar hatırlattı:
“İçişleri Bakanıma talimat verdim. Gerekli incelemeyi yapacaklar”.
“Usulen” yapılacak incelemeden, Vali’nin paçayı sıyıracağını da şimdiden biliyoruz.
Birkaç müfettiş Adana’ya gidecek, güzel kebaplar yiyip, biraz ifade alacak ve dönüp gelecekler.
Bu işten Vali Bey’e
bir de terfi çıkarsa
hiç şaşırmayın!
İstanbullunun çılgın projesi: Eve erken gidebilmek!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da düzenlenecek “kent ekonomisi forumunda” İstanbullulara “vizyoner projelerini” soracakmış.
Mehmet Ali Berber’in haberini Sabah’ta okudum. Şöyle diyor:
“İstanbul dünyanın en büyük metropollerini kıskandıracak vizyoner projesini kendisi belirleyecek. Gelen teklifler arasından yine katılımcıların değerlendirmeleriyle seçilecek proje, İstanbulluların yeni çılgın projesi olacak.”
Numan Kurtulmuş başkanlığında Anadolu’nun değişik kentlerinde de böyle toplantılar yapılmış ve her kentin “çılgın projesi” tespit edilmiş.
Mesela Mardinliler, Mezopotamya’nın film platosu olmayı hayal etmişler, bu amaçla Mardin’de bir Mardinwood kurulacakmış.
Tuncelililerin hayalleri beni hayal kırıklığına uğrattı, sadece “botanik enstitüsü” istemişler.
Sivas’ta bir “jeotermal ve sağlık adası” yapılacakmış, adanın dört tarafını hangi suyla çevireceklerini kestiremedim.
İstanbullu sayılmam, bu kentte doğup büyümedim ama hayatımın yarısından çoğunu bu kentte geçirdim.
Haberi okuyunca “İstanbullunun en çılgın projesi ne olabilir” diye düşündüm.
Herhalde otomobille trafikte bekleme süresinin yarıya inmesi bile gerçekten çılgın bir hayal olabilir.
Hatta hatta günün belli saatlerinde kilitlenen kavşaklarına işini bilen birer trafik polisi konulması bile gerçekten büyük çılgınlık olur, hepimiz sevinçten deliye dönebiliriz!
Musluklardan çikolata filan akmasına da gerek yok, içilebilir su aksın, bu da gerçek bir çılgınlık olur.
Mardin ve Sivas gibi
bütün sorunlarını çözmüş
bir kent olsak, biz de
adalar, film platoları hayal edebilirdik tabii.
Ama ne yapalım ki ufkumuz, eve kaç saatte dönebileceğimizle sınırlı!
Trafik polislerine atv
İSTANBUL’da trafik polislerine “atv” adı verilen bir tür motosikletlerden alınmış. Atv kullanan ilk polisler Üsküdar Meydanı’nda “uygulama” yapıp ilk cezalarını da kesmişler. Bunu gazetelerde okudum.
Bu araçlar iki ya da dört çekerli olabiliyor, “küçük arazi aracı” diye de nitelenebilir. Atv adı da zaten “all terrain vehicle”ın kısaltılmasından ileri geliyor, her türlü arazide kullanılabilen araç anlamına geliyor.
Demek ki devlet büyüklerimiz de İstanbul’un bir kentten daha çok bir “arazi” olduğunun farkındalar ki bu da bir gelişme sayılabilir.
Ama küçük bir sorun var ki bu araçlar tabiatları gereği sürat yapılabilecek araçlar değiller.
Yani trafik polisi bu araçla kimi kovalar, yakalar ya da olay yerine hızla ulaşabilir, biraz zor.
Ve pek de dengeli olmadıkları biliniyor, daha çok sportif amaçlarla kullanılması için üretiliyor.
Atv kullanan trafik polislerimizi Allah kazadan korusun diyorum.
Hıncal Uluç, Sabah’ta, böyle bir aracın trafik polislerine neden alındığını anlayamadığını yazdı.
İlahi Hıncal Ağabey, bunun nedeni “bir Müslüman kardeşimiz daha zengin olsun”dan başka ne olabilir ki?
Paylaş