Aç gözünü seyret tekrarı yok bunun!

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, geçmişte “hizmet hareketi” dediği ama bugün “paralel yapı” diye tanımlamayı tercih ettiği cemaati geçmişte övdüğü sözler TBMM’de kendisine hatırlatılınca şunları söyledi:

Haberin Devamı

“Bizim gözümüzü açan olay, 17 Aralık’taki yolsuzluk iddiaları değil. Hiç bilmediğiniz bir şey söyleyeyim; 30 yıldır bu camiadayım. Ben bunların ağzından tek bir yolsuzluk kelimesi duymadım. ‘AK Parti’den bir bakan, bürokrat şu işi yapıyor’ diye şikâyet gelmedi. Vahiy mi geldi, 17 Aralık’ta yolsuzluk iddiaları ortaya saçıldı. Gözümüzü açan budur.”
Arınç haklı tabii. Eğer Fethullah Gülen cemaati ile AKP hükümeti bilek güreşine kalkışmasalardı, büyük olasılıkla “paralel yapı” bu yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkarmayacaktı.
Günün birinde mutlaka ortaya çıkardı ama büyük olasılıkla bu yerel seçimlerden hemen öncesi olmazdı.
Bülent Arınç’ın bu nedenle “gözünün açılması” normal.
Ama açılmış bu gözün, ortalığa saçılan rezillikleri nasıl olup da göremediği de ayrı bir mesele tabii!
Ya da gördü ama görmezden geldi, çünkü gördüğünü söylerse o koltuğa veda etmek zorunda kalacağını biliyor.
Ben yine hatırlatayım, gözünü yeterince açmış olsaydı 17 Aralık’ta neler görecekti:
1– Halkbank Genel Müdürü’nün evinden ayakkabı kutularına doldurulmuş vaziyette 2.5 milyon dolar artı 2.5 milyon Euro çıktı.
2– O vakit İçişleri Bakanı olan Muammer Güler’in oğlunun evinden kaynağı açıklanamayan ve toplam tutarı 1 milyon 400 bin lirayı bulan döviz ve TL çıktı. Bakanın oğlunun evinde yedi çelik kasa vardı.
3– Eski Bakan Güler’in, Reza Zarrab ile rüşvet ilişkisi içinde olduğunu gösterir kanıtlar ortaya çıktı.
4– Eski bakan Zafer Çağlayan’ın adının Zarrab’ın rüşvet listesinde bulunduğu, milyonlarca dolar tutarında para döndüğü, 700 bin liralık saat isteyip, aldırttığı ortaya çıktı.
5– Eski Bakan Egemen Bağış’a, Reza Zarrab tarafından ayakkabı kutusu, elbise torbası ve çikolata tepsileri içinde milyonlarca dolar verildiğini öğrendik.
6– Başbakan ile oğlunun bir telefon konuşmasında “paraların sıfırlanması” talimatı verildiğini, akşama kadar paranın dağıtımının tamamlanamadığını yine de elde 30 milyon Euro kaldığını kulaklarımızla duyduk.
Durum böyle Bülent Bey, daha çok şey de ortaya çıkmıştı ama şimdilik bu kadarı yeterli diyelim.

Haberin Devamı


Sembolizmin bundan iyisi olmaz

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Çankaya Köşkü yerine, Çiftlik’te kaçak olarak inşa edilmekte olan “saraya” taşınma kararının “ardında bir sembolizm aramamak gerekir” dedi.
Davutoğlu elbette böyle konuşacak.
Ama gerçekler bu işin ardında esasen ciddi bir “sembolizm” olduğunu da düşündürtüyor.
Habertürk’te Özcan Tikit’in yazısından dün öğreniyoruz ki Recep Tayyip Erdoğan, seçimden iki hafta kadar önce Yeni Şafak’ta yayımlanan röportajında taşınmaya karar verdiği sarayı şöyle tarif etmiş:
“Dışarıdan bakıldığında Selçuklu, içeri girildiğindeyse Osmanlı’yı andıran bir bina.”
Bundan daha âlâ “sembolizm” olur mu?
Taşınma kararını veren Cumhurbaşkanı’nın özlemlerini, hayallerini yansıtan bir mimari ve zaten açıkça da söylüyor.
“Türk tipi başkanlık sistemi” peşinde, seçilmiş bir padişah yetkilerine sahip olmayı düşleyen Erdoğan, binayı da ona göre inşa ettirmiş!

Haberin Devamı


Propaganda makinesinin başarısı

BİRLEŞMİŞ Milletler Kalkınma Örgütü Türkiye Temsilcisi Kamal Malhotra, arkadaşımız Gila Benmayor’a, Türkiye’nin son on yıldaki ekonomik büyümesinin abartıldığını söyledi.
Malhotra “Anlamadığım nokta şu: İnsanlar, Türkiye son on yılda çok iyi büyüdü diyor. Ancak son on yıldaki büyüme oranı son 50 yıldaki büyüme oranından pek farklı değil” diye anlatıyor.
Malhotra’nın bunu anlamaması son derece doğal.
Eğer Türkçeye hâkim olup, gazeteleri ve televizyonları düzenli olarak izleyebilseydi, bunun muazzam bir propaganda mekanizması tarafından “doğruymuş gibi” insanların beynine kazındığını da görebilirdi.
Son 12 yılda, AKP sistematik bir şekilde kendisine bağlı bir medya düzeni kurdu.
Ballı ihaleler verilen işadamlarına salmalar salındı, havuzlar kurduruldu.
Havuza girmek istemeyenlere ikişer–üçer ortak olup gazete ve televizyon istasyonları satın aldırıldı, haber kanalları kurduruldu.
Devletin televizyonu ve radyosu, hükümetin borazanı haline getirildi.
Ve bu muazzam propaganda gücü, insanların beyinlerini adeta yıkayarak gerçekte olmayan bir şeyin doğru gibi algılanmasını sağladı.
Türkiye’nin yıllardır aynı ortalama hızla büyüdüğünü bilmesi gerekenler biliyor ama halk bilmiyor.
Olup, biten bundan ibarettir.

Yazarın Tüm Yazıları