Paylaş
Program, “yeni Türkiye’nin yeni hükümetinin” programı ama doğrusunu isterseniz, “eski Türkiye’nin eski hükümetine” övgüler düzen bir metin bu.
Normal elbette, çünkü aslında yeni Türkiye’nin yeni hükümeti denilen şeyde yeni olan Başbakan ile üç bakandan ibaret.
Bu aslında eski Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ve “yenilik” iddiası da kendinden menkul bir iddia olmaktan ileriye gidemiyor.
Programın açıklanmasından önce, daha hükümetin kurulma aşamasında anladık ki bu hükümetin birinci derecede önem verdiği iki konu var.
Bunlardan birisi “barış süreci”, diğeri “paralel yapı ile mücadele”!
Başbakan, barış sürecini bizzat koordine edecek, partinin önemli bir kişiliği, Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı olarak bu işten sorumlu.
Ve daha hükümet programı bile açıklanmadan bu konuda toplantılar yapıldı vs.
Ama hükümet programında bu sürecin nasıl ilerleyeceği, barışı sağlamak adına ne tür yasalar çıkarılacağı ile ilgili olarak herhangi bir ayrıntı yok.
Yuvarlak ifadelerden başka bir şey göremedim.
Terörün sona erdirilmesi, PKK’nın silahsızlandırılması, dağdan inecek PKK’lıların toplumsal hayata kazandırılması ve demokratik siyasetin önünün açılması sağlanacakmış ama bu nasıl yapılacakmış, programdan anlaşılmıyor.
Demokratik siyasetin önü açılacak ise bu yüzde 10 barajıyla nasıl yapılacak? Bununla ilgili bir satır yok.
Demokratik siyasetin önü açılacak ise, ifade özgürlüğü ile ilgili olarak bugünkü engelleri kaldırmak için neler yapılacak? O da yok.
Öyle görünüyor ki “barış süreci” sözleri, önümüzdeki seçime kadar terörsüz bir ortam sağlayabilmekten daha ötede bir anlam ifade etmiyor.
Ve yine öyle görünüyor ki Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşma hedefi de hükümetin önünde “en birinci” hedef olarak durduğu sürece, bu konuda herhangi bir adım atılmayacak.
Çünkü bu adımların atılması demek, AKP’nin gözünü diktiği MHP tabanını kızdırmak anlamına da gelebilir.
Onun için “barış süreci, yol haritası” gibi sözleri sıkça duyacağız ama gerçekte ne olacağını önümüzdeki seçimlerden sonraya kadar öğrenemeyeceğiz.
Yani Genelkurmay Başkanı’nın da “Yol haritasını bilmiyoruz” diye üzülmesine gerek yok, zaten şu anda hükümet de bunu tam olarak bilemiyor!
Ele verir talkını!
HÜKÜMET programını TBMM’de okuyan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Yargı hakemliğini yitirdi” dedi.
Davutoğlu’nun “yargı mensuplarının siyasi–ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesi”nden söz ettiği konuşmasının üzerinden 24 saat geçmeden şöyle bir olay yaşadık.
HSYK seçimlerine “grup olarak” giren “Yargıda Birlik Platformu”, yanlarında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ olduğu halde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret etti.
Ziyaretten sonra yapılan açıklama, HSYK seçimleri için yapılan bir propaganda konuşmasından ibaret.
Platform, hâkim ve savcıları dinlemiş, sorunlarını tespit etmiş, Başbakan ve Adalet Bakanı ile bunları paylaşmışlar, sorunları çözecek yasalar için söz almışlar!
Başbakan’ın bu yaptığına “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” derler!
Hâkimler ve savcılar, birer kamu çalışanı olarak elbette mesleki özlük haklarını geliştirmek için bir araya gelebilirler, dernek, sendika vs. kurabilirler.
Ama eğer yargıçlar ve savcılar, bizde olduğu gibi “ideolojik ve siyasi nedenler” ile bir araya geliyorlarsa bu işte büyük yanlışlık var demektir.
Bunun adı ister birlik platformu olsun, ister sendika. Aralarında bir fark yoktur.
Yargıç ve savcılardan beklediğimiz tarafsız olmalarıdır.
HSYK seçimlerini, karşılıklı olarak siyasi parti gibi hareket eden grupların belirlediği bir ülkede, ne savcıya güvenebilirsiniz, ne de hâkime!
O saray Erdoğan’a çok yakışır!
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir geleneğini yıkacak ve Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılmakta olan “Başbakanlık binası”nı, yeni “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” olarak kullanacak.
Doğrusunu isterseniz yakışır!
Daha göreve başlamadan Anayasa’yı çiğnemekte bir sakınca görmeyen Erdoğan’ın, yapımı mahkemece yasalara aykırı bulunan “kanundışı” bir binada çalışmasından daha normal bir şey göremiyorum!
Zaten, Cumhurbaşkanı adayı bile olmadan önce, “Mahkeme ne karar verirse versin, o bina yapılacak, ben de orada çalışacağım” dememiş miydi?
Onun için Beyaz Saray’ın ABD için anlamından, Elysee Sarayı’nın öneminden, Kremlin’in hâlâ kullanıldığından, Downing Street 10 numaradan taşınmayı kimsenin aklından bile geçiremeyeceğinden söz etmenin bir anlamı yok!
Erdoğan’ın dilinden düşürmediği davanın esas olarak laik Cumhuriyet ile ilgili olduğunu biliyoruz.
Cumhuriyet’in kurucuları için “ayyaş” demeye bile çekinmedi, “ecdadımız” derken sesinin titremesi de kalbinin bir yerinde saklı kalan Osmanlı hayranlığından kaynaklanıyor.
Bütün yaptıklarından sonra bir de Çankaya Köşkü’nü tarihe gömmeye karar vermiş, çok mu?
Paylaş