İşyerleri yağmalanma korkusuyla kapalı...
İnsanların bir kısmı protesto için sokaklara dökülmüş, bir kısmı can güvenliği yüzünden sokağa çıkamıyor...
Polisler protestocu kalabalıklara sert müdahalede bulunuyor...
Bazı eyaletlerdeki polisler ise protestocuların önünde diz çökerek özür diliyor...
Sosyal medya aracılığıyla protestoların dalgalanarak büyümesini önlemek için internet yavaşlatılıyor...
Kısacası, bir yandan virüs diğer yandan protestolar yüzünden olağanüstü mağduriyet yaşanıyor...
Yani, trajedinin acısını yine halk çekiyor...
*
New York’tan karayoluyla başkent Washington’a gidiyordum...
Polis barikat kurmuş ve yolu trafiğe kapatmıştı...
Özel bir aracı durdurmuş ve sürücüsü elleri arkadan kelepçelenmiş yüzüstü yerde yatıyordu...
Birinci polis silahını yerde yatan aracın sürücüsüne doğrultmuştu...
İkinci polis ise aracın sürücüsüne yaklaşıp, eğilip elleriyle üzerini aramıştı...
Dokunmadığı yer kalmamıştı adeta...
Polisler sürücüyü ayağa kaldırıp aracın içindeki evraka baktıktan sonra gitmesine izin vermişti...
Aracın sürücüsü ise etekli beyaz bir kadındı...
Düşüncelerinden dolayı kendini toplumdan soyutlayan ve uzaklaşan Jean Jacques Rousseau’nun ‘Bir Yalnız Gezerin Düşleri’ adlı eserindeki gezintilerinden birinde söylediği:
İşte, yeryüzünde yalnızım, kendimle baş başayım; artık ne kardeşim var, ne bir benzerim, ne dostum ne de ait olduğum bir toplum.
*
Son üç aydan beri hepimiz Rousseau’nun tarifindeki insanlar gibi olmuştuk...
Nihayet bitiyor yalnızlığa dair tüm şarkılar...
Kalabalıkların içinde yalnızlaştırılan milyonlarca insan düşleri ile aramızda yaşıyordu...
Diliyoruz ki, bir daha karantina günlerini yaşamadan virüs belasından kurtulur dünya...
Eski ya da yeni bir dünya mı kurulduğuna dair söylentilerin ne kadar gerçek olduğunu yaşayarak göreceğiz...
Yani, şekillerle yatıp kalkanların şekillere mahkûm olduğu gibi...
Ev, araba, yat, kat, uçak, otel, mal ve mülk diyerek hayatlarına yığınla âşık olunacak dünyalık sokanlar insanı ise gel geç köprüsü gibi kullandı...
Şimdi karantina günlerinde bir daha düşünebilmenin vakitlerini yaşıyoruz...
Siyah-beyaz bir film gibi oldu sanki tüm yaşadıklarımızın özeti...
*
Aklımıza, yönetmen Metin Erksan’ın 1965 yapımı ‘Sevmek Zamanı’ filmi geliyor...
Boyamaya girdiği köşkün duvarında asılı çerçevedeki bir kadının resmine âşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in hikâyesinin anlatıldığı kült filmde bir gün köşkün sahibinin kızı olan resimdeki kadın arkadaşlarıyla köşke gelir ve Halil’i resmini seyrederken görür.
Kadın boyacının aşkına karşılık vermeyi düşünse de adam bu aşktan kaçıyor...
Siyasi kavgalara taraf olabilmek uğruna linç etme hastalığını gelenekselleştirmişiz ve sürekli kendimizi alkışladığımız için de hiç vazgeçmiyoruz...
Bu sorumsuzluğa ‘Yeter artık’ diyebilmeliyiz...
Bıktırıp usandırmayalım insanları...
*
Bu ülkeye hizmet edenleri küstürerek en büyük kötülüğü yine ülkeye ve kendimize yaptığımızı hâlâ fark edemiyor muyuz?
Yıllardan beri ‘Beyin göçü’ diyerek hayıflanıp yırtınanlar beyinleri taşlamaktan hiç vazgeçmedi...
Vazgeçmeliyiz...
Ve linç edilenleri seyretmekten de...
İnsanların aylardan beri karantina altında evlerinden dışarıya çıkamadığı bugünler hep aklımızda kalacak...
Hatıra defterlerinin arasına unutulamayacak öyle şeyler girdi ki...
Sessizliğin sularına çekilen at karıncaları gibi usulca bekliyoruz, kim bilir daha neler göreceğiz...
Şairin “Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş” deyişi gibi...
*
Ve yarın bayram...
Sevgili Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
Dünyada, garip gibi veya yolcu gibi ol ve kendini kabir ehlinde say!
Başarısızlık dünyayı ateşe verebilir...
Yani, virüsle mücadele sürecinin çok uzun sürmesi ve başarısız olunması halinde büyük bir ateşin çıkacağını söylüyor...
Nasıl bir ateş olduğunu ise söylemiyor...
*
Başkan Nixon ve Ford yönetimlerinde dışişleri bakanlığı yapan Kissinger, koronavirüsten sonra dünyanın eskisi gibi asla olmayacağını şöyle sıralıyor:
Şimdi geçmiş hakkında tartışmak yalnızca yapılması gerekeni yapmayı zorlaştırıyor.
Hiçbir ülke, ABD bile, tamamen ulusal bir çabayla virüsü alt edemez.
Anın gerektirdiklerinin ele alınması gereği son aşamada küresel işbirliğine dayanan bir vizyon ve programla birleştirilmelidir.
Salgın yüzünden bazı ülkelerin tahıl ihracatına sınırlama getirmesi, bazı sektörlerin üretime ara vermesi, panik alışverişleri yüzünden market raflarının boşaltılması gerekçesiyle, virüsün küresel gıda güvenliği ve tedarik zincirlerini tehdit edip etmediğine dair BM açıklamasında deniliyor ki:
Rusya, arpa ve buğday gibi tahılların ihraç edilmesine kısıtlama getirirken, Vietnam ve Kamboçya pirinç, Mısır mercimek ihraçlarını bir süre askıya aldı.
*
BM’nin gıda ve tarım raporunu okuyunca biraz geçmişe gittim...
Bir gece yarısıydı...
Hastaydı...
Ve sanki uyku gözlerine haram olmuş gibiydi...
Yatağına uzanmış, televizyonda 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle ilgili haberleri seyrediyordu...