Paylaş
Yani, şekillerle yatıp kalkanların şekillere mahkûm olduğu gibi...
Ev, araba, yat, kat, uçak, otel, mal ve mülk diyerek hayatlarına yığınla âşık olunacak dünyalık sokanlar insanı ise gel geç köprüsü gibi kullandı...
Şimdi karantina günlerinde bir daha düşünebilmenin vakitlerini yaşıyoruz...
Siyah-beyaz bir film gibi oldu sanki tüm yaşadıklarımızın özeti...
*
Aklımıza, yönetmen Metin Erksan’ın 1965 yapımı ‘Sevmek Zamanı’ filmi geliyor...
Boyamaya girdiği köşkün duvarında asılı çerçevedeki bir kadının resmine âşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in hikâyesinin anlatıldığı kült filmde bir gün köşkün sahibinin kızı olan resimdeki kadın arkadaşlarıyla köşke gelir ve Halil’i resmini seyrederken görür.
Kadın boyacının aşkına karşılık vermeyi düşünse de adam bu aşktan kaçıyor...
Eleştirmenlere göre “Adamın resimdeki kadına aşkı o kadar büyümüştür ki, kadını bulduğunda ne kadını ne de aşkını taşımaya gücü yoktur”.
*
Adam yıllarca sevdalandığı kadını görüp ve oturup bir çay içtiğinde:
- Ben seni değil resmini tanıyorum...
Ve “Uzaktan sevmek ne de güzeldir” diyor.
Hayal kırıklığı...
Yalan...
İhanet...
İkiyüzlülük...
Aldatılmak...
Hançerlenmek...
Nefret...
Ve dolandırılmak hiç yok...
Hayali işte...
*
“Uzaktan sevmek ne de güzeldir” diyor...
Kavga yok...
Beklemek...
Dokunmak...
Gözyaşı...
Sabahlara kadar dik oturmak...
Nerede sabahladığını düşünmek.
Ve geçmişi...
Meçhulü...
Günahı...
Ve cehennemi hiç yok...
Hayali işte...
*
İşte, bu kadar yoktan kaçıp hepsinin var olduğu günlere yelken açanlar da bir hayal gibi yokluğa mahkûm şimdi...
Kiminin içine, kiminin sırtına yüklenmiş günah dağlarıyla herkes baş başa...
Şimdi her şey uzaklarda artık...
Uzaktan sevme zamanları yani...
*
“Adamın adam sevmesi geçti gayri zaman oldu” günlerine bir daha geri dönmemek için sevilecek, sevecek insanları, dostlukları kazanma vakitleridir...
Eşyaları insandan daha çok sevmenin felaketinin yaşandığı dünyada kırık bağlantılarıyla herkesin herkese uzak olduğu bir yerlerde hayata tutunmaya çalışılıyor...
Paylaş