1- Türkiye, haftalardır Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) ‘hakem operasyonu’nu konuşuyor. Ve hakemler manşetlerden inmiyor. 13 Süper Lig hakeminin görevden el çektirilmesiyle birlikte özellikle Cüneyt Çakır hedef haline geldi.
Hürriyet’in dünkü manşetinde okuduğunuz gibi Çakır’ın, hakemleri, MHK’ye karşı örgütlediği, MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’yu protesto etmeye çağırdığı, hatta bunları yapmayanları, “Cüneyt abiniz sizi takip ediyor” diyerek tehdit ettiği ileri sürüldü.
· BİRİNCİ SORU ŞU: Nedir bu Cüneyt abi meselesi?
· İKİNCİ SORU İSE: Nedir bu hakem operasyonu?
2- AYNI SEZONDA BİR HAKEM BİR TKAIMIN 6 MAÇINA ÇIKAR MI KARDEŞİM
· Dilerseniz ikinci sorudan başlayalım... Türkiye Futbol Federasyonu’nda (TFF) ağırlıklı olarak Karadenizlilerin içinde bulunduğu bir ekip, futbolda bir çeteleşme olduğuna ve bu çeteleşmenin başaktörünün hakemler olduğuna inanıyor. Bazı hakemlerin ağırlıklı olarak bazı takımların maçlarına atandığını düşünüyorlar.
Bunun için de geçmiş sezonlardan görevlendirme örnekleri veriyorlar. Bazı hakemlerin bir takımın maçına 6-7 kez çıktıklarını ve o takımların maçları için özel olarak görevlendirildiklerini iddia ediyorlar.
Bu tür karşılaştırmaları hiç sevmiyorum. Ama Manchester City- Liverpool maçı dün futbolun zirvesiydi.
Beni etkileyen sadece futbol değil, iki takım oyuncularının birbirlerine ve futbola duydukları saygıydı.
Maçın bitiş düdüğü ile birlikte Pep Guardiola ve Jürgen Klopp’un birbirlerine sarılmaları bu saygının zirvesiydi. Bu muhteşem gösteriden sonra Fenerbahçe-Galatasaray derbisini izlemek ve bu mücadeleden futbol beklemek beni derin bir endişeye sevk etti.
Ama ben her iki maçtan da keyif aldım...
RAHATLIKLA ŞAMPİYON OLABİLİRLERDİ, FENERBAHÇE ADINA ÜZGÜNÜM
Önce Fenerbahçe’den söz edeyim... Onlar adına üzgünüm. Üzgünüm çünkü rahatlıkla şampiyon olabilecekleri bir sezonu, teknik direktörlerini kurban vererek ikincilik mücadelesine çevirdiler. Ne kulüp içi ne de kulüp dışı etkilerden Pereira’yı koruyamadılar. Bu ligin kesinlikle en iyi kadrosuna sahip takımıydı Fenerbahçe. Ve kesinlikle favorisiydi. Ama ne süreci ne krizi ne de lig maratonunu sağlıklı yönetebildiler.
Dünkü maçta da iki takım arasında belirgin bir fark vardı.
Kadro derinliğine ve kalitesine sahip olan Fenerbahçe, Galatasaray önünde favorimdi.
Maçtan önce skoru sorsanız, vereceğim yanıt çok açık olurdu: - Yönetimi düşmüş, taraftarı tarafından teknik direktörü aforoz edilmiş, ligde iddiası kalmamış Galatasaray’ın bu maçı kazanması çok zor.
Yanıldım. Galatasaray belki de bu sezonun en iyi ilk yarılarından birini oynadı. Ta ki, Kerem Aktürkoğlu’nun sakatlandığı dakikaya kadar. Bu sakatlık takımın hücum etkinliğini azaltsa da defansta yardımlaşma alan ve adam paylaşımıyla sarı kırmızılılar ilk yarıyı önde kapadı.
O ENDiŞE DEVAM EDiYOR
Ama bu güzel başlangıca rağmen Galatasaray’da çözülemeyen, sezon başından bu yana devam eden, saha içinden, tribüne yansıyan bir endişe vardı.
- Bir gol yersek bu maçı kaybederiz. 2-0’dan sonra karşılaşmanın kalan dakikalarını bu duygu ile oynadı Galatasaray. Gelecek sezon için sarı kırmızılı takımın önce bu duyguyu yenmesi gerekiyor. Sonra da rakiplerini. Ama tribünlerden yükselen ve teknik direktörü protesto eden seslerle bu duygu yenilmez. Galatasaray taraftarının, Galatasaray’ı temsil eden teknik direktörüne karşı takındığı olumsuz tutum kabul edilebilir değil.
GOMiS 2-3 YAŞ GENÇ OLSA
Karşılaşmanın ikinci önemli mesajı Gomis’ten. Orta alan ile forvet arasında kurduğu bağlantı tüm forvetlere ders olacak nitelikte. Özellikle de Mustafa Muhammed’e. Onun orta alanda aldığı her top hücuma olumlu katkı yaptı. Ama Gomis’in de en büyük handikapı yaşı. 2 yıl önceki attığı gollerle, bu sezon kaçırdıklarını karşılaştırdığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Gomis’in beyni ile bedeni ne yazık ki aynı uyumla çalışmıyor. İnsan düşünmeden edemiyor, “Keşke 2-3 yaş daha genç olsaydı.”
KEREM’SiZLiK ETKiLEMEMELi
Fenerbahçe'de de Yüksek Divan Kurulu başkanlığı için 4 aday var ama 2 isim öne çıktı. Şu anda başkanlık yapan Vefa Küçük ve hepimizin ustası Uğur Dündar. Her ikisi de çok sevdiğim, dahası çok büyük saygı beslediğim iki isim. Keşke bir arada çalışma şansları olsaydı. Ama kader onları karşı karşıya getirdi. Başkanlık için Uğur Dündar ve Vefa Küçük yarışıyor ama asıl kavga perde arkasında, Ali Koç ile Aziz Yıldırım arasında.
- Aziz Yıldırım, Uğur Dündar’ı destekliyor.
- Ali Koç ise Vefa Küçük’ü.
2018’de Koç’un büyük oy farkıyla kazandığı seçimin rövanş hazırlıkları Yüksek Divan Kurulu Başkanlığı seçimlerinde yapılacak. Uğur Dündar kazanırsa seçimli olağan kongrede Ali Koç’un işi biraz zorlaşacak. Muhalefet Koç’un karşısına mutlaka bir aday çıkaracak. Yani ilk hedef Yüksek Divan Kurulu Başkanlığı ama nihai hedef Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı.
BURAK ELMAS MI FATİH TERİM Mİ KAZANACAK
Galatasaray’da bugün yapılacak mali genel kurulda Burak Elmas yönetimi ciddi bir sınav verecek. Sonucu merakla beklenen soru şu:
“Elmas ve yönetimi ibra edilecek mi?”
Adnan Polat yönetimini ibra etmeyerek bu tehlikeli yolu açan genel kurul, ne yazık ki ibra yöntemini bir denetleme görevi olarak değil, başkanların üzerinde sallanan DEMOKLES’iN KILICI gibi kullanmaya başladı. Ve mali genel kurullar seçimli kongrelere dönüşmeye başladı. Ama benim daha çok merak ettiğim konu, Fatih Terim’in bu kongrede nasıl bir tavır alacağı. Kendisine yakın isimler, “İBRA YOK” diyor. Yani Elmas yönetimine Terim taraftarları çoktan savaş açtı. Ve bugün genel kurulda kozlarını paylaşacaklar. Bakalım kim kazanacak?
100 metre yarışları hem atletizmin, hem de sporun en çok izlenen, sonucu en merakla beklenen yarışıdır. Konsantrasyon, hız ve güç gerektiren olağanüstü bir branştır. Bir dönem Carl Lewis, Mourice Green, Donavan Bailey ve Usain Bolt gibi yıldızlarla milyonlarca izleyiciyi ekran başına topladı.
8-9 atlet çıkış takozunun başına geçtiğinde an, zaman dururdu. Hepi topu 10 saniye sürecek yarışta, tabanca sesiyle birlikte atletlerin ok gibi fırlaması bir olurdu.
Saniyenin binde birini ölçebilen teknoloji sayesinde, hangi atletin tabanca sesinden önce takozdan ayrıldığı tespit edilirdi.
Bir atlet 2 kez faullü çıkış yaparsa, yani tabanca sesinden önce hareketlenirse yarış dışı bırakılırdı. Her atletin 1 kez hata yapma hakkı vardı.
100 metre yarışları bu açıdan giderek bir eziyet haline dönüşmeye başladı. Bazen 2-3 atlet hatalı çıkış yapıyordu. Ve 10 saniyelik yarış uzadıkça uzuyordu. Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) toplandı...
TAKTiK iCABI HATALI ÇIKIŞ
· Bazı atletler bu uygulamayı bir taktik olarak (rakiplerinin konsantrasyonunu bozmak için) kullanmaya başladı. Daha da önemlisi TV izleyicisi bu aksiyonsuz geçen ve taktik olarak hatalı çıkış yapan atletler yüzünden ekrandan kaçıyor.
· Bundan sonra 8-9 atlet içinden kim 1 kez hatalı çıkış yaparsa sarı kart gösterilecek. İkinci kez hatalı çıkış yapan kim olursa olsun diskalifiye edilecek.
Fenerbahçe lige havlu attı. Taraftar mutsuz, futbolcu ve yönetim de mutsuz. Öyle bir psikolojiye girdi ki sarı lacivertliler, geçtiğimiz hafta Fatih Çekirge’nin yazdığı gibi, “Haydi Fenerbahçe” ile “Yönetim istifa” sloganları arasında gidip geliyor.
Bir umut arıyor, geleceğe yönelik bir ışık arıyor. Ve o ışığı da Ali Koç ve yönetiminin istifasında görüyor. Hayır, Ali Koç istifa etmeyecek. Tam aksine daha hırslı ve kararlı göreve devam edecek. Bu durumda taraftar bir karar vermeli. Ya istifa sesleri ile kaosu büyütecek ya da beyaz bir sayfa açacak. Ben beyaz bir sayfadan yanayım. Neden mi? Şimdi ona gelelim.
1. YAZI: MESUT AYRILIRSA SAKIN ŞAŞIRMAYIN
Önce Mesut Özil’den başlayayım. Hiç lafı eğip bükmeden de yazayım. Mesut Özil, Fenerbahçe için şu anda bir problem. Kulüple yaşadığı bir sorun yok ama şu ana kadar ne Mesut, ne de Fenerbahçe aradıklarını bulamadı. Mesut sorunu mu yaşıyor? Evet. Bir ülkeye tatile gelmekle o ülkede yaşamak, çalışmak çok faklı. Mesut bu zorluğu aşamadı. Gelecek sezon Mesut, Fenerbahçe’de oynar mı? Bu soruya açıkça, “Evet” diyemiyorum. Haydi daha açık yazayım, “Mesut ayrılırsa, kimse şaşırmasın.”
2. YAZI: MESUT'UN MALİYETİ, GUSTAVO'NUN MALİYETİ
Mesut transferi doğru bir karar mıydı, yanıtım kesinlikle EVET.
1- Fenerbahçe bu hamleyle yıldız transfer etme refleksini yeniden kazandı.
2-
Fenerbahçe’nin yıldızı Mesut Özil değildir.
· Fenerbahçe’nin tek bir yıldızı vardır: Ali Koç.
· Fenerbahçe şampiyon olduğu takdirde sokaklardaki parke taşlarını sarı laciverte boyayıp satma potansiyeli olan bir başkana sahip artık.
· O bir başkandan daha çok şey ifade ediyor Fenerbahçe için.
· Adanmışlığın, sadakatin, gençliğin tutkunun, aklın ve bilginin vücut bulmuş hali çünkü.
· Tepeden tırnağa Fenerbahçe’yi tanımlıyor ve temsil ediyor.
İNANDIRICILIĞINI YİTİRİYOR
Ali Koç başkan seçildiğinde ve hatta ilk 3 yıllık başkanlığı döneminde bu düşüncem hiç değişmedi. Ama zaman ilerledikçe ve sayın Koç’un icraatlarını gördükçe yaşadığım hayal kırıklığını kelimelerle ifade etmek güçleşti. Şimdi tepeden tırnağa tüm taraftarlar istifa istiyor. Ali Koç yönetimine olan inançlarını, alınan sonuçlarla birlikte her geçen gün kaybediyorlar ve son derece haklılar. Bu inancı yeniden tesis etmek bir yana, Ali Koç yönetimi hemen her gün yeni bir icraatı ile ya da icraatsızlığı ile var olan güveni de yerle bir ediyor.
F.Bahçe’nin kazanması için özel bir futbol oynamasına gerek yok. Pereira, ligdeki rakiplerinin aksine olağanüstü yetenekli ve kaliteli oyunculara sahip. Bu kalite ve yeteneklerin sahada doğru kullanılması ve onlardan maksimum verim alınması sarı lacivertlilerin kazanması için yeterli olmalı. Bu bakımdan Fenerbahçe’nin temel problemi ne 3’lü savunma, ne de 4’lü defanstı.
FABRiKA AYARLARINA DÖNDÜLER
Temel problem bu verimin alınmaması. Rakipleri ile aralarındaki kalite ve yetenek farkını yani en güçlü yanını sahaya yansıtamıyor Fenerbahçe. 4-0 kazanılan Rize maçı ilk kez bu zaafını yendiği karşılaşma oldu. Açıkçası Gaziantep maçında da benzer bir beklenti içimdeydim. Hele Trabzonspor’un, Antalya yenilgisi sonrası bu beklentim daha da arttı.
İlk yarıda oyunun tam anlamıyla hakimiydi Fenerbahçe. Üstelik bu oyunu ve mücadeleyi o çok eleştirilen 3’lü savunmayla oynamalarına rağmen sergilediler. Bir anlamda ligin ilk haftalarındaki fabrika ayarlarına döndüler. Ama ikinci yarıda da öylesine bireysel hatalar yaptılar ki, gol yedikçe hem psikolojik, hem de fiziksel anlamda yıkıldılar. Bir anlamda yetenek, beceri ve kalitesiyle kendi kendini yendi Fenerbahçe. Gaziantep’in mücadelesini elbette inkar etmiyorum. Ama bu seviyedeki Fenerbahçe’nin bireysel hatalarla 3 gol yemesini de ancak böyle açıklayabiliyorum.
SORU ŞU:
1- Pereira mı bu yetenekleri oynatamıyor?
2- Yetenekler mi bizi kandırıyor, oynayamıyor?
ALBERT CAMUS VE BERKE