TFF: Bazı kulüp başkanlarının önderliğinde, ki buna büyükler de dahil, TFF’yi devirme hareketi başlatıldı.
Kulüpler: Nihat Özdemir’le sorunumuz yok. Ancak kulüpler dışarıda bırakılarak Türk futbolu yönetilmez.
Türk futbolu derin bir krizin eşiğinde. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile Kulüpler Birliği Vakfı karşı karşıya gelmiş durumda...
Bu krizin ilk işaret fişeği geçtiğimiz gün Kulüpler Birliği’nin yaptığı yazılı açıklamayla geldi. Kulüpler, istekleri yerine getirilmediği takdirde maçlara çıkmama tehdidini savurdu.
Buna karşılık TFF şu ana kadar hiçbir açıklama yapmadı ama kriz, daha da açık söylemiyle savaş alttan alta devam ediyor.
Bu derin krizin her iki tarafıyla da konuştum. İsimlerinin yayınlanmaması ricasıyla tüm olan biteni kendileri açısından anlattılar. Ben bu anlatımlar eşliğinde tabloyu ortaya koyuyorum ve geri çekiliyorum. Yorum sizin...
1- BAZI BAŞKANLAR O AÇIKLAMAYI ‘RUTİN EVRAK’ DİYE İMZALADI
Önce TFF tarafıyla başlayalım ve sözü hiç eveleyip gevelemeden ifade edelim... Birkaç kulüp başkanının önderliğinde, ki bunlara büyük kulüplerimiz de dahil, TFF’yi devirme hareketi başlatıldığına inanıyor federasyon tarafı. Bunun en büyük delili olarak da Kulüpler Birliği’nin yaptığı son toplantıyı örnek gösteriyorlar. İşte anlattıkları:
54 ülke arasında ilk 24’e kaldık diye 75 milyon TL prim dağıtmak gerçekten anlamsız. Bu rakamlar Türk halkı ile milli takım arasındaki bağları zayıflatıyor.
Sevgili Şenol Güneş hocam, EURO 2020 ye gitmek bir başarıydı (bana göre değil ama) ve bunun için prim aldınız. Ama başarısızlığın da bir bedeli olmalı.
Eğer 75 milyon lira prim alıyorsanız, 75 kuruşluk bedel ödemeye de razı olacaksınız. Biz milli takımı seviyoruz ve bu sevgimizin arasına para girmesini istemiyoruz.
Baştan söyleyeyim; bu yazının amacı ne Şenol Güneş’i hedefe koymak ne de alınan paralar ve dağıtılan primlerdir. Dün, Türk Milli Takımı’nın EURO 2020’deki gibi hayal kırıklıklarını bundan sonra yaşamaması için neler yapması ve altyapıda nasıl bir organizasyona sahip olması
gerektiğini ifade etmiştim.
Bugün bu konuya devam etmek ve altyapıdaki bu organizasyonun öneminin altını özellikle çizmek istedim.
Öncelikle 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası’na gitmeden önce neler yaşadık, hangi duygularla ve nasıl hazırlandık onu anlatalım...
2020 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2020) bizim için kocaman bir fiyasko ile geride kaldı. Teknik direktörümüz Şenol Güneş, başarısızlığın faturasını üstlenmektense, tüm Türkiye’ye, TFF’ye, medyaya, kamuoyuna yaymayı tercih etti. Oysa aynı Güneş, turnuvaya katılma hakkı elde eden milli takımın başarısını sahiplenme konusunda aynı hassasiyeti göstermemişti. Bu küçük eleştiriyi bir yana bırakalım ve Avrupa Şampiyonası’nda gördüklerimize ve bizim futbol iklimimize bir göz atalım...
HAKEMLiK DERSi
Şampiyona boyunca görev alan hakemlerin otoritesine ve kendilerine duydukları özgüvene hayran oldum.
Özellikle el ve top teması konusunda verdikleri her karar bir ders niteliğindeydi. Topun hareketi, futbolcunun hamlesi, elin-kolun doğal konumu gibi tüm unsurları yorumlayıp, futbolun ruhuna uygun, mükemmele yakın kararlar verdiler. Top ile el temasına her Türk hakeminin çaldığı penaltı düdüğüne asla başvurmadılar.
Hakem yorumunun futbolu ne kadar güzelleştirdiğine tanık olduk.
Bu şampiyonada Süper Lig’deki Türk hakemlerinin mantalitesi hakim olsaydı, sanıyorum onlarca penaltı düdüğü çalınırdı.
‘VAR’I GÖREN VAR MI?
Söz hakemlerden açılmışken, VAR sisteminden bahsetmemek olmaz... Avrupa Şampiyonası’ndaki maçlarda ‘VAR’ın ne kadar az devreye girdiğini sanıyorum gördünüz. Birçok maçta ‘VAR’ var mıydı, yok muydu fark edemedik bile. Onlarca maçta ‘VAR’ın devreye girdiği pozisyon sayısı sanıyorum bir elin parmakları kadardır. Sadece gerçekten gerektiği anlarda ‘VAR’ müdahale etti ve bu da futbolu güzelleştirdi.
İki teknik adamın şıklık yarışının altında tekstil ve tasarım endüstrisinin inanılmaz rekabeti yatıyor. Dün gece bu rekabetin İtalya ayağını Armani, Türkiye tarafını da Damat temsil ediyordu. İki ünlü marka bu maça özel kıyafetler hazırlamıştı.
Dünyanın gözü İtalya-Türkiye maçındaydı. İki takım sahada kıyasıya mücadele ederken, saha kenarında ise hemen hemen kimsenin fark etmediği bambaşka bir rekabet yaşanıyordu. Türkiye ve İtalya’nın teknik direktörleri de adeta bir şıklık yarışı içindeydi. Şenol Güneş maça siyah bir takım elbise ile çıktı. Beyaz gömlek kırmızı kravatla şıklığını tamamladı. Klasik ama ağırbaşlı bir kıyafetti. Takım elbise Güneş’in karakterini, beyaz gömlek ve kırmızı kravat ulusal renklerimizi temsil ediyordu.
1982’YE GÖNDERME
Buna karşın Roberto Mancini açık gri bir ceket, beyaz gömlek, siyah kravat ve siyah bir pantolonu tercih etmişti. Tarzı daha sportifti. Mancini ve yardımcılarının takım elbiseleri, 1982 Dünya Kupası’nı kazanan İtalya Milli Takımı’nın hocası Enzo Bearzot ve ekibinden esinlenerek hazırlanmış. Doğrusu çok şık duruyordu kıyafet.
TEKSTiL VE TASARIM
Şenol Güneş ile Roberto Mancini’nin şıklık yarışının altında esasında büyük bir tekstil ve tasarım endüstrisi ile inanılması güç bir rekabet yatıyordu. Dün, bu rekabetin İtalya ayağını Armani, Türkiye tarafını da Damat markası temsil ediyordu. İki ünlü marka da ülke milli takımlarının kıyafet sponsorluklarını üstlenmişlerdi. Merak ettim ve maçı hemen az ilerimde izleyen Damat Tween markasının yaratıcısı Süleyman Orakçıoğlu’na sordum: - Bir teknik direktörün maçta giyeceği kıyafete kim, nasıl karar veriyor? Orakçıoğlu o süreci bakın nasıl anlattı...
iTALYA MAÇI iÇiN 4 FARKLI KOMBiNASYON HAZIRLANDI
1- G.Saray teklifini en son 1.5 milyon euro arttırdı ancak F.Bahçe’nin önerisi daha cazipti.
2- İrfan’ın “Hangi teklif Başakşehir menfaatlerine uygunsa kabul ederim” sözü belirleyici oldu.
3- Emre Belözoğlu’nun yürüttüğü görüşmelere F.Bahçe Başkanı da bizzat dahil oldu.
4- Düelloyu F.Bahçe kazanırken transfer için en çarpıcı yorumu Başakşehir cephesi yaptı.
Galatasaray ile Fenerbahçe arasında pazar akşamı yaşanan “İrfan Can Kahveci” derbisi Fenerbahçe’nin zaferi ile sonuçlandı. Şimdi Fenerbahçeliler mutlu, Galatasaraylılar buruk.
Ama o geceden geriye öyle hikayeler kaldı ki, anlatılmaya değer.
Pazar öğle saatlerinde başlayan, ve gece yarısı sona eren bu transferin hikayesini ve o gece yaşananları anlatmaya başlayalım.
1- Mesut’u alarak G.Saray’ı İrfan transferine mahkum eden F.Bahçe, bununla yetinmeyip oyuncuya talip oldu. Alamasalar bile fiyatın yükselmesini sağlayacaklar.
2- Terim’in “Başka takımlara scoutluk yapmaktan yorulduk” demesinin nedeni ise net: isteyip yönetime rapor ettiği Samatta, Szalai ve Mert Hakan’ı F.Bahçe transfer etti.
Fenerbahçe, Galatasaray’ın talip olduğu İrfan Can Kahveci için sürpriz bir hamle yaptı. Sarı lacivertliler, Başakşehir Kulübü’ne bir mektup
göndererek bu futbolcunun transferi için görüşme talep etti. Hemen belirteyim, mektupta herhangi bir rakam ya da takas için futbolcu ismi belirtilmiş değil. Mektup, Fenerbahçe’nin de bu oyuncuyla resmen ilgilendiğinin göstergesi. Ama iki kulüp arasındaki ezeli rekabeti dikkate aldığınızda belki de bir transfer rekabetinden çok daha fazlası. Nasıl mı? Gelin bunu anlatalım...
FENERBAHÇE PSiKOLOJiK ÜSTÜNLÜĞÜ ELE GEÇiRDi
Mesut Özil transferiyle birkaç kuş birden vuruldu
1- Fenerbahçe, Mesut Özil’i renklerine bağlayarak psikolojik bir üstünlük ele geçirdi.
“Mümkün değil” denilen Mesut transferi ile hem takım güçlendi hem yönetim ve taraftar moral buldu hem de rakip camia, yani Galatasaray gölgede bırakıldı. Dolayısıyla sarı kırmızılı
Birkaç günden beri İngiltere futbolunda Covid-19 paniği var. İngiltere Premier Lig’de Covid’e yakalanan oyuncu sayısı ilk kez çift haneli rakamlara çıktı. Premier Lig’in bir altındaki EFL Championship’de de Salı günü tam 9 karşılaşma pandemi nedeniyle ertelendi. EFL takımları, test sayısının artırılması ve maliyetlerinin karşılanması için federasyona baskı yapıyor. Şu ana kadar bir sonuç almış değiller. İngiltere’de bir takımın bir kez teste girmesinin maliyeti 3-4 bin Sterlin civarında. Haftada 2 kez teste girdiğinde yaklaşik 7 bin 500 Sterlin maliyet çıkıyor. Covid ile mücadelede onlar bile ciddi bir sıkıntı yaşıyorlar.
DÜŞÜK OLSA BİLE YİNE DE İHTİMAL VAR
Bütün bunları yazmamın bir nedeni var. Ligimizin ikinci yarısı itibariyle, Covid-19 nedeniyle 9 kişi bile olsa sahaya çıkamayan bir takım hükmen yenik sayılacak. Bir takımın 9 kişi bile olsa sahaya çıkamamasının ihtimali elbette düşük gibi görünüyor. Ama böyle bir ihtimal olmasa TFF bu kararı almazdı.
BİLGİMİZ KULÜPLERİN AÇIKLADIĞI İLE SINIRLI
Karar yerinde ama eksik. Covid-19 ile ilgili reflekslerimiz aslında başından bu yana ciddi anlamda sıkıntılı. Sıkıntılı çünkü kulüpler bu testleri kendileri yaptırıyor. Ve maliyetlerini de kendileri karşılıyor. Yani hepimizin bilgileri, kulüplerin verdiği bilgilerle sınırlı.
GUSTAVO İFTİRASI!
Bunun iki sakıncası var. Birincisi şu: Zaten her anlamıyla güven problemi yaşayan Türk futbolunda her türlü komplo teorisine açık bir ortam yaratıyor. Bunun en güzel örneği de ana akım medyaya yansımayan ama sosyal medyada çok konuşulan Gustavo örneği. Başakşehir maçından 48 saat önce test yaptıran ve negatif belgesiyle maça çıkan Gustavo’nun pozitif olduğu halde oynatıldığı iftirası atılmıştı.
İNGİLTERE ÖRNEĞİ
Yıllardır FIFA ödüllerine ambargo koyan Messi ve Ronaldo, ikinci kez mağlup edilirken, en iyi oyuncu ödülünü alan Lewandowski mütevazılığı ile kalpleri fethetti. Messi’nin oy verirken yakın dostu Neymar’a ‘kıyak’ geçmesi ve gecenin kaybedenleri arasında yer alan Ronaldo’nun suratının asılması dikkat çeken diğer olaylardı.
Önceki gece yine futbol tarihine geçecek bir organizasyon yaşadık.
Bu aynı zaman da benim kişisel tarihim için de çok önemli bir andı.
FIFA, 2020 yılının en iyilerini açıkladı ve FIFA The Best ödüllerini dağıttı.
Bu ödüllerin belirlenmesinde Türkiye’den 3 isim de oy kullandı. A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, A Milli Takım Kaptanı Burak Yılmaz ve Hürriyet Spor Müdürü olarak ben.
Yılın en iyi teknik direktörünü, futbolcusunu ve kalecisini taraftarlar ile birlikte 169 antrenör, 169 futbolcu ve tüm dünyadan 165 gazetecinin oyları belirledi.
Gelin futbolun bu güzel gecesine ait detayları ve nasıl neredeyse ‘sıfır’ çektiğimi size anlatayım!..
YILIN EN İYİLERİNE ADAY OLANLARIN LİSTESİ ÜNLÜLER GEÇİDİ GİBİYDİ