Paylaş
2009 yılını birçok açıdan değerlendireceğiz, ancak en anlamlı gelişmelerden birinin, İsviçre’deki minare referandumu olduğunu söyleyebiliriz.
İsviçre, Avrupa’nın göbeğinde son derece refah içinde yaşayan 7 milyonluk bir ülke. Tek kuşkuları, rahatlarınınbozulması, elde ettikleri varlık ortamının tehlikeye girmesi. Son derece kibar, para getirdikleri sürece yabancılara kucak açan, sakin bir toplum.
Bu toplumu en az rahatsız eden unsurların başında da, aralarındaki 400 bin müslüman geliyor. Topu topu 4 adet minareli camii ile birlikte, İsviçre’lilerin günlük hayatlarında İslam ile neredeyse temaslarıdahi yok, denilebilir.
Buna rağmen, minarelerin yasaklanması kararının nedenleri incelendiğinde, ortaya Avrupa’nın bir gerçeği çıkıverdi. Pandora kutusu açıldı ve cinler dağıldı. Bu küçücük ülkenin referandumu, öylesine bir damara rastladı, öyle bir sinire çırptı ki, o gün bugündür tartışmalar durmuyor, aksine yaygınlaşıyor.
AVRUPA, İSLAMLA YAŞAYABİLECEK Mİ?
Avrupa şimdilerde, kimliğini tartışıyor, kendi kendini sorguluyor.
Bunca zamandır, hoşgörü, insan hakları gibi değerlerin şampiyonluğunu yapan Avrupa, bugün birden bire, sanıldığının da aksine, iş dini tercihlere geldiğinde hoşgörüsüz, hatta ayrımcı, birlikte yaşamaya tahammül edemeyen, özellikle de İslam’ı bir tehdit gibi algılayan yüzü ortaya çıkıverdi.
500 milyonluk Avrupa Birliğinde yaşayan 20 milyon müslüman “rahatsız edici unsur” diye nitelenir oldu. Tartışılansoru, “İslamı aramıza alabilecek miyiz?”
Bu soruyu, biraz abartılı olsa dahi, “Türkiye’yi aramıza kabul edecek miyiz?” diye de değiştirebiliriz. Yani, İsviçre referandumu, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik rüyasının neden engellendiğini de ortaya koydu.
AVRUPALI, İSLAMI TEHDİT GÖRÜYOR
İsviçre referandumu sonrasında yapılan yorumlar, özellikle Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin başlattığı tartışma, Avrupa’nın kimlik arayışının boyutlarını gösterdiği gibi, müslümanlarla birlikte yaşamaya henüz hazır olmadıklarını da ortaya koyuyor.
İsviçreli günlük hayatında İslam’dan, Cami’den uzak yaşıyor olmasına rağmen, yine de minarelere yasak getirirken, aslında Avrupa’nın genelindeki İslam karşıtlığını yansıtıyordu.
Avrupalının önemli bir bölümü için terör ileİslam aynı resmi paylaşır.
Afganistan’daki Taliban’ın yaptıkları, Irak’ta intihar komandoları, kafa kesen guruplar, İran’da yaşananlar bir araya konup, adına Müslüman deniyor.
Burka giydirilen, töre nedeniyle öldürülen kadınlar, Müslümanlığın sembolleriolarak anılırlar.
MÜSLÜMAN TÜRKİYE’YE BAKIŞI DAÇOK FARKLI DEĞİL...
Avrupalı, İslam’ı bilmez. Öğrenmeye de pek niyeti olduğu söylenemez. TV’lerde ve yazılı medya’dan izlediği kadarıyla yetinir. O zaman da, Müslümanları bağnaz, hoşgörüsüz, kadını küçümseyen kişiler olarak bir prototipeyerleştirir.
Bu bakış acaba değişir mi?
Çok zor ve çok uzun sürecek bir tartışma döneminden geçilecek. Kolay kolay bir uzlaşıya varılabilineceğini de beklememek gerekiyor.
İşte Türkiye’nin, Avrupa Birliğine katılması sürecinde böylesine engellerle karşılaşılmasının altında yatan nedenlerden en önemlisi de, aynı unsur.
Avrupalı, Türkiye’yi farklı görmüyor.
Tabilan, Hizbullah ve Hamas’lı görüntüler, müslüman Türkiye imajını da etkiliyor.
Eğer, Türkiye-AB müzakerelerinde ilerleme sağlanamıyorsa, başlıkların önemli bir bölümü askıda tutuluyorsa, Sarkozy, Merkel ikilisisürekli şekilde tam üyelik yerine “İmtiyazlı Ortaklık” öneriyorlar ve diğer üyeler de etkin şekildebu duruma karşı çıkmıyorlarsa, bunların nedeni Kıbrıs filan değil, büyük oranda Türkiye’ye din penceresindenbakılmasından kaynaklanıyor.
İsviçre referandumunun, Türkiye’nin AB rüyasını dağıttığını, başka gerçekleri ortaya çıkardığını da söyleyebiliriz.
Peki, bu durum değişebilir mi?
Değişir tabii, ancak bu değişim zaman alır ve .üyük oranda uluslararası konjonktürün edğişmesine bağlı kalır...
Paylaş