1967-69 dönemindeki en büyük kavga, ilk köprünün yapılması ile ilgiliydi.
Kıyametler kopuyordu.
Hiç unutmam, dönemin İtalyan Maliye Bakanı Colombo İstanbul'a gelmişti. Yardımcılarından biri yakın arkadaşımdı. Özel bir gezi olduğu için, beni aradı ve Bakan ile birlikte yemeğe çıktık. İtalya'da, köprüye en büyük krediyi veren ülkeydi.
Ben de Köprü Aleyhtarıyım ya, açtım ağzımı yumdum gözümü.
Genelde “Gazeteci taraf tutmaz” denir.
Yanlış bir inanıştır.. Gazeteci, siyasi parti veya kişiler açısından taraf tutmaz, ancak “ temel ilkelerde” taraf tutar.
Örneklersek daha kolay anlaşılır.
Gazeteci, Ak Parti veya Muhalefetten herhangi bir partiyi tutmaz (veya tutmamalı), ancak bu partilerin bazı politikalarını tutabilir, bazı politikalarını da tutmayabilir.
Anayasa değişiklikleri hepimizi yordu.
TBMM’yi ise birkaç defa daha yordu.
Her gece, sabahlara kadar çalışıyorlar. Başbakan, diğer milletvekillerine örnek olabilmek için, gün içindeki ağır temposuna rağmen, oturumun sonuna kadar kalıp, oyunu kullanıyor. Hiçbir oturumu kaçırmıyor. Bakanlar yurt dışındaki tüm resmi ve özel gezilerini iptal ettiler.
Meclis’te her gece, sabahlara kadar sinir savaşı yaşanıyor. Kavga ediliyor. Milletvekilleri birbirlerini yumruklamaya kadar gidiyorlar.
Hatırlayacaksınız, bundan bir süre önce son derece iyi niyetle bir yazı yazmış ve Azeri kardeşlerimizin, Türkiye’nin Soykırım suçlamaları karşında verdiği mücadeleyi uzaktan seyretmekle yetindiklerine dikkat çekmiştim.
“Neredesiniz ?” diye sormuştum.
Amerikan Kongresinde olsun, Türkiye’nin çeşitli Avrupa Parlamentolarında verdiği mücadelelerde olsun, genelde Azeriler ortalarda görünmezler. Türkiye ile birlikte hareket etmeleri şart değildir, ancak onlar da kendi açılarından lobi faaliyeti sürdürürler, para harcarlar, Ermeniler gibi gazetelere ilanlar verirler, kitaplar yazdırırlar.
“Bunlardan hiçbirini yapma, ardından, Türkiye sırtındaki yükü azaltacak bir formül bulunca ayaklan ve “Türklüğe yakışmaz” diye tepki göster. Bu tutumda haksızlık yok mu ?” diye sormuştum.
Artık bıkkınlık getirdi.
Koskoca Türkiye, aylardan beri önce ABD Kongresinden Soykırım konusunda alınacak kararı, ardından da Başkan Obama’ nın ağzında çıkacak olan iki kelimeyi tartıştı. Makaleler yazıldı, TV’lerde tartışma programları düzenlendi .
İktidar, neredeyse 6 aydır, sırf bu konuya inanılmaz bir zaman ve enerji harcadı. Başbakan dış ziyaretler yaptı. ABD ile ilişkilerimizi hırpalayan, gereksizce geren yazışmalar, demeçlerle dolu haftalar yaşandı.
Çoğumuzun ümidi, bu Protokoller sayesinde Soykırım konusunun, hiç değilse bir süre için gündemimizden çıkmasıydı.
Bana lütfen anlatabilir misiniz, 23 Nisan çocuk bayramının anlamı nedir ?
Her 23 Nisan günlerinin tatil olmasının dışında sizde ne iz bırakır ?
Neyi kutluyoruz ?
Hele bir bölüm kutlamalar komiğinize gitmiyor mu?
Emin olun, bu insanlara eziyet ediyoruz.
Kimine göre yüzbinlerce, kimi rakamlara göre onbinlerce gencimiz Bedelli Askerlik konusunda açıkça aldatılıyor.
Ortada bir yalan rüzgarıdır estiriliyor.
Türkiye’de ve Türkiye dışında insanlarımızın en büyük yaralarından biri Bedelli Askerlik konusudur.
Başbakan haftalardan beri toplantılar düzenliyor.
Kürt Açılımı veya nam-ı-diğer Demokratik Açılımı anlatıyor.
Genel Yayın Yönetmenleriyle başladı, sinema sanatçılarına oradan yazarlara kadar uzandı. Üstelik her toplantıda son derecede de önemli sözler söylüyor. Şimdiye kadar Devleti yönetenlerin ağızlarına alamadıkları veya almaktan çekindikleri görüşler ileri sürüyor. Şimdiye kadar duymadığımız görüşleri seslendiriyor.
Demokrat- Liberal kamuoyunu şaşırtıyor.