Pazar günü, “tamam artık bitti ve geri döneceğim” diyordum, olmadı. Ben de fırsattan istifade, Ak Parti kulislerini dolaştım. CHP’de ne olacaksa oldu, bundan sonra sıra AKP’ye geldi. Zira herkesin dikkatleri iktidar partisine dönüyor. Başbakan, Salı günü yaptığı grup toplantısında genel tutumunu açıkladı.
Başbakan Salı günkü grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu’nu (K.K) önemli bir rakip olarak görmediği izlenimini verdi. “Özü değişmeden, kafa değişmeden, koltuğun sahibi değişmiş hiç önemli değil” havasındaydı.
Başbakan, CHP’deki gelişmeleri hala ısrarla medyaya bağlıyor.
“Manşetle gelen, manşetle gider” derken, kamuoyundaki kıpırdanmaları hiç önemsemediğini gösterdi.
Medya’nın etkisi belirli bir noktaya kadardır. Yoksa, toplumda bir rüzgar esmese, medya istediği kadar çırpınsın yine de yaprak kımıldamaz.
Bir örnek vereyim;
Ak Parti kurulduğunda, yine aynı medya AKP haberleriyle doluydu. Toplumda o rüzgar esmeseydi medya AKP’yi manşetlere taşır mıydı?
K.K’nın bu kadar konu edilmesinin başlıca nedeni, Baykal’ın liderliği bırakma ve geri dönme gerilimidir.
Ne yalan söyleyeyim, hayretler içinde kaldım.
Bu kadarını da beklemiyordum.
Deniz Baykal ile Pazartesi akşamüstü bir saat süreyle konuştuk.
Beni şaşırttı. Bir insan olarak şaşırttı, bir siyasetçi olarak şaşırttı, bir aile reisi olarak olumlu anlamda şaşırttı.
Geçen hafta yaşananları küçümsememek gerekir.
Kimselerin beklemediği bir olay gerçekleşti.
Türkiye’de aniden bir fırtına esti. Uzun süredir biriken siyah bulutlar boşaldı ve hepimiz aniden doluya tutulduk. Sel suları, Deniz Baykal’ı karşı kıyıya attı, yerine de Kemal Bey’i adeta sürükleyerek getirdi.
Meğer CHP’liler Deniz Bey’in gitmesini istiyormuş bekliyormuş da, açıkça söyleyemiyorlarmış. Son iki haftada yaşananlara baktıktan sonra, Baykal’ı kaset olayının devirmediği, sadece bu beklentiyi tetiklediği, CHP’lilerin de “fırsat bu fırsattır” der gibi Kemal Bey’in etrafında birleşiverdikleri apaçık görülüyor.
Sadece CHP değil, bu değişimin ülkenin genelinde de beklendiği anlaşılıyor.
Kemal Bey, partisini iktidara taşıyamasa dahi, Türk siyasetinin sadece Ak Parti'ye mahkum kalmayacağı ümidini yaratarak, muhalefette heyecan yarattı. Bir kesimdeki, “Bu CHP’ den ne köy olur ne kasaba. Bunlara oy vereceğime Ak Parti’ye veririm, zaten başka çarem de yok” havasının dağılmasına yol açtı. İş yapan tek bir partinin ve tek bir liderin arkasına takılmak zorunluğunun bittiği izlenimi doğdu.
İlk defa, Ak Parti’ye oy vermek istemeyenlerin, hiç değilse bir deneme olarak oylarını verebilecekleri bir isim doğdu. Düne kadar böyle bir isim yoktu.
Şimdi bu manzaraya bakıp, CHP’nin hemen tek başına iktidar olacağı gibi bir sonuca varmıyorum. Benim dikkatimi çeken, Türkiye’nin genelde yaşanan bu değişimin yarattığı artçı depremler ve bunların yaratacağı sonuçlar.
Bugün ve yarın Türk siyasetini temelinden değiştirebilecek bir Kurultay yaşayacağız.
CHP’deki gelişmeler hepimizi şaşırttı. Hiçbirimiz, Deniz Baykal’ın böylesine çabuk ve kolaylıkla safdışı bırakılacağına inanmıyorduk. En yakın arkadaşlarının dahi, bir anda lideri bırakmalarını sadece “politikanın gaddarlığı veya nankörlüğü” olarak niteleyemeyiz. Ortada başka bir beklenti, söylenemeyen veya konuşulamayan bir ihtiyaç varmış. Bir değişim gereksinmesi varmış. Yoksa, Kılıçdaroğlu bu kadar kolaylıkla liderliğe oturamazdı.
Üstelik, sadece CHP’liler değil, CHP dışındaki kesimlerin de katılımıyla, öylesine bir rüzgar estirildi ki, Kılıçdaroğlu’ nun önünde kimse duramadı. Yılların Genel Sekreteri Önder Sav’ı, böylesine birden bire bin yıllık arkadaşı olan Baykal’ı bırakıp Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinin bir nedeni var. Sav, bu tutum değişimini, postunu elde tutabilmek için yapmadı. Bu rüzgarın önünde durulamayacağını, teşkilatın ve kamu oyunun artık kesinlikle değişim istediğini gördüğü için yaptı.
Öylesine önemli bir sürece giriyoruz ki, Kılıçdaroğlu sadece CHP’yi değil, Türkiye’nin iç siyasetini de değiştirebilecektir. Yeter ki, iyi bir ekip kurabilsin, yeter ki iyi bir liderlik göstersin.
Bugün Türkiye’de Ak Parti dışında, Erdoğan’ın dışında oy verilebilecek bir lider arayışı vardı. Eğer Kılıçdaroğlu bunu karşılayabilirse, işte o zaman ülkenin siyaset dengeleri değişir ve gerilim yerine, kavga yerine daha dengeli bir siyaset başlayabilir.
Yine bugün Türkiye’de sadece laik düzen kavgası değil, yoksullukla mücadelenin ön plana çıkması isteniyor. Kılıçdaroğlu işte bu değişimi de gerçekleştirebilir.
Bakalım, CHP’ nin yeni lideri bu ülkenin beklentilerini karşılayabilecek mi ?
Sayın Kılıçdaroğlu ve okurlarımla bir gerçeği paylaşmak istiyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı ve soyadı bir arada yazıldığında çok uzun. Ne manşetlere, ne de makale veya haberlerde cümlelere sığabiliyor. Üstelik bir makale veya haber içinde de bazen defalarca kullanmak gerekecek. Geçen gün Mehmet Tezkan da değindi. Bizim hayatımızın bazı gerçekleri var. Okuru yormamak, bize ayrılan yeri iyi kullanmak gerekiyor. Bunun küçük görme veya alaycı olmakla da hiçbir ilgisi yok.
Kendisinden de çok özür dileyerek ve müsaade alarak, yazılarımda bundan böyle, “Kemal K” diye kısaltılmış şekilde söz etmek istiyorum.
Ne dersiniz?
Genelde Dışişleri Bakanları eskiden pek sevilmezlerdi.
Çok seyahat ederler. Bizim gidemediğimiz yerlere giderler ve bundan dolayı da kıskanılan insanlardır. “Sayın Dışişleri Bakanımız ülkeyi ziyaret ediyor” diye alaycı başlıkların atıldığını bilirim.
Üstelik günlük yaşamımızı pek ilgilendirmeyen konularla uğraşırlardı.
Verdikleri demeçler pek anlaşılmaz, kullandıkları Türkçe bile, kullandıkları jargonlardan dolayı kolayca akılda kalmazdı.
BANA EN ÇOK SORULAN SORU: IMF İLE YAŞAMAK NASIL?
Yunan kamuoyunun şaşkınlığını sizlere anlatamam.
Şaşkınlığın önemli bir bölümü, içine düştükleri durumdan kaynaklanıyor. Şimdiye kadar öylesine rahat bir hayatları vardı ki, Atina’ya her gidişimde gıpta ederdim. Yıllar boyunca AB’den para aktı. Az çalışıp çok kazanabiliyorlardı. Bu zenginliğin nereden geldiğini sorgulayan da yoktu.
Birden bire attan düşmüşe döndüler. Ancak henüz durumun vahametini de hissetmiş değiller. Önlemler, 5-6 ay sonra ısırmaya başlayacak. Şimdiki durumda restoranlar ve kahveler dolu. Bir süre sonra herkes hissedecek. Şu anki şaşkınlık, bir şeylerin geldiğinin farkında olursunuz da, ne kadar ısıracağını bilemezsiniz ya, işte oradan geliyor.
Şaşkınlığın diğer bölümü de, dün Atina’ya inen Türk Başbakanı’nın beraberinde bakanlar, iş adamlarıyla adeta bir gövde gösterisi yapması. Yıllardır böylesine kalabalık bir gazeteci gurubu tarafından izlenen Türk resmi ziyareti görmedim.
Yunan kamuoyunun bir bölümü için bu durum “Türkiye’nin kendine güveninden, tepeden bakma alışkanlığından ve Yunanistan'ı küçük görme ihtiyacından” kaynaklanıyor.
Havaalanından otele giderken şoför hiç tereddüt etmeden sordu:
* Bu ziyareti, Türkiye’nin bir iyi niyet jesti olarak görüyoruz. İlişkilerimizde bir “köşe taşı”, bir “bilanço”, “Başlattığımız barış sürecinin meyvelerini yiyeceğimiz bir süreç” olarak niteliyorum.
* Ege’de barışı yerleştirebiliriz. Kıta Sahanlığı ve Hava sınırlarıyla ilgili gerginlikleri giderebilir ve savunma bütçelerinde önemli tasarruflar sağlayabiliriz.
* Adalara vizenin kaldırılması için ortak bir çalışma başlatırsak, AB’nin Schengen vize zorluklarında esneklik sağlayabiliriz.
* Krizden kurtulmak için kemer sıkma ve alışkanlıklarımızdan kurtulmak zorundayız. Bu olay bir fırsat yarattı. Kimin sorunlu olduğunu sorarsanız, o kadar çok taraf var ki...
* Erdoğan ile iki ülke arasındaki psikolojik duvarları yıkabiliriz. Şehir efsanesi gibi yıllardır sürdürülen MİT’leri yok edebiliriz. Zira Başbakanınız cesur bir insan ve MİT’lere inanmıyor. Siyasette de cesaret çok nadir bir şeydir.
* Deniz Baykal, Sosyal Demokratların saygı duydukları bir isimdir. Gelişmeleri duyunca çok üzüldüm,
* AB’de Türkiye’yi hep destekledim, bundan sonra da desteklemeye devam edeceğim. Avrupa sürekli değişiyor. Belki yavaş işleyen bir mekanizması olabilir, belki Türkiye’yi anlamakta zorluk çekenler bulunabilir. Ancak göreceksiniz, bir süre sonra herşey rayına oturur.
Yunan kamuoyu henüz başına gelecekleri tam olarak anlayabilmiş değil. Biraz şaşkınlık, biraz da belirsizlik içinde. Meclis’ten geçen, kemer sıkma önlemleri henüz kimseyi ısırmadığından dolayı, bir bekleme sürecinden geçiyorlar.