Bu iş gittikçe bir milli spora dönüyor.
Acaba Baykal dönecek mi, yoksa bundan böyle CHP’ye, dışarıdan mı katkıda bulunacak?
Kimine göre, Baykal göz kırpıyor ve mağduru oynuyor. Toplumun ince tellerine basıyor. Genel istek üzerine geri dönmeyi planlıyor. Bu konuda öylesine bir kampanya var ki, inanılır gibi değil.
Deniz Baykal ile bende konuştum, ancak açıkçasını söyleyeyim, hiçte öyle bir hava almadım.
Son derece net şekilde, CHP’de bir değişim sürecinin başlaması gerektiğine inandığını söyledi. Yeni bir kişi ve ekibin başa gelmesinin önemini vurguladı. Hatta, yeni ekibe nasıl yardımcı olabileceğini anlattı.
Deniz Baykal, bana inandırıcı geldi. Beni yanlış yönlendirmek isteyeceğini de hiç sanmam.
Yine de, ne olursa olsun politika başka bir şeydir. Kuralları çok başkadır. Bizler, bir politik lider gibi düşünemeyiz. Bakarsınız, iki hafta içinde, benim söylediklerimin tam aksi çıkabilir.
Bence olmamalı.
Deniz Baykal özellikle son yıllarda çok eleştiriliyordu. Gençlerin ve parlak yeni yöneticilerin önünü tıkadığı, partinin değişen koşullara ayak uydurmasını engellediğinden şikayet ediliyordu.
Bence Deniz Baykal, CHP’nin bugünkü koşullarda çıkarabileceği en yetenekli liderdi. Değişme zamanı gelmişti, ancak bunun önümüzdeki seçimlerden sonra gerçekleşmesi daha doğru olacaktı. Nedeni de, seçime bu kadar az zaman kala süvari değiştirme risklerinin göze alınmamasıydı. Zaten parti içinde, doğru dürüst bir süvari de yoktu.
Neyse, olan oldu.
Şimdi ileriye bakalım...
Baykal kararını açıklamadan önce, yazmak istediğim, hatta kaleme aldığım yazı “CHP’liler bugün Deniz Baykal’ın arkasında durmalılardır” şeklinde idi. Baykal’ın istifasını bekleyenlerin sayısı doğrusunu söylemek gerekirse çok azdı. Genel beklenti sonuna kadar direneceği yönündeydi. Ancak gelişmeler bu yaklaşımın ötesine geçti.
Baykal kasetlerin içeriğini reddetmedi. Bunun iktidarın bilgisi dahilinde geliştirilmiş bir komplo olduğunu söylemekle yetindi.
Bu çerçevede kamuoyunu iyi okudu ve kendine yakışanı yaptı. Gerçekçi davrandı. Eğer istifa etmeyip direnseydi, büyük tepki toplayacaktı.
Ancak gelinen bu noktanın CHP’ye büyük zarar vereceğini de söylemeliyim. Kim ne derse desin, beğenen beğensin, beğenmeyen eleştirsin, Deniz Baykal bu partiyi tek başına götürüyordu. Şu anda da onun yerini tutacak cerbezede bir başka lider adayı göremiyorum.
Yetti... Emin olun, artık yetti.
Anayasa değişiklik paketi, 8 inci maddesi hariç tümü onaylandı. Öylesine bir maraton yaşadık, iki hafta süresince öylesine kavga-döğüş izledik ki, toplum yoruldu. Tartışmalardan da, hiçbirşey anlamadık. Sadece karşılıklı küfürlü, hakaretli, sille tokatlı bir kargaşa yaşadık. TBMM’de de, iki hafta süreyle içerik konuşulmadı. Bu değişikliğin ne anlama geldiği bir türlü tartışılmadı.
Şimdi önümüzde, önce bir Anayasa Mahkemesi süreci var. Ardından da referandum gelecek. Eğer referandum sırasında da aynı kavga çıkacaksa, vah bizim halimize.
Şu önümüzdeki günlerde gelin biraz dinlenelim. Milletvekillerimiz ve liderlerimiz tatile mi çıkacaklar, seyahate mi gidecekler, gitsinler... Bir süre için değişiklik paketinin içeriğini tartışalım. Sonra çok pişman oluruz.
Dünkü yazımda, Fikret Bila’ nın yazdığı Komutanlar Cephesi kitabından söz etmiştim. PKK terörüyle mücadeleden aktif rol almış, 10 Genelkurmay Başkanı ve Bölge Komutanlarının yaptıkları açıklamaların analizini yapmıştım.
Siviliyle Askeriyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu mücadelede sınıfta kaldığını, yanlış yaklaşımlar, yanlış anlayışlar sonucu bugünlere geldiğimizi anlatmıştım.
Bugün de, nereden nereye geldiğimizi tartışmak istiyorum.
Genelde, Kürt Sorununda tehlikeli gelişmeler yaşadığımız söyleniyor. Ülkenin bölünmek üzere olduğu, Kürtlerin Cumhuriyetin temellerini torpillemeye çalıştıkları, yazılıp söyleniyor.
Fikret Bila, çok güzel bir iş yaptı.
PKK terörüyle ilgili olarak tarihçilere bundan daha güzel bir hammadde verilemez.
Komutanlar Cephesi’nin genişletilmiş versiyonu Doğan Kitap’tan piyasada.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK terörüyle nasıl mücadele ettiğini merak ediyorsanız, tavsiye ederim. Hele 1980’lerden bugünlere kadarki süreçte görev yapmış 10 kadar Genelkurmay Başkanı ve bölgenin önde gelen komutanlarının ağızlarından okumak istiyorsanız, kaçırmayın.
Birkaç yıldan beri ülkedeki kuvvet dengeleri değişmeye başladı. Özellikle, Ak Parti’nin kapanma davasından sıyırmasıyla birlikte, bir çok kurum arasında önemli bir hesaplaşma başladı.
Bu hesaplaşmanın içinde biri var ki, bence en tehlikelisi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'yle, iktidar ve Medya arasındaki kavgadan söz ediyorum.
İlk başlarda, sınırlı bir eleştiri gibi algılandı.
Kamuoyundaki gerilim artık gereğinden çok arttı.
İnsanlar, özellikle muhalefet-iktidar arasındaki çatışmalardan, giderek daha fazla rahatsızlık duyuyorlar.
Anlıyorum, politikacı karşıdan gelen her suçlamayı yanıtlamak ister.
Ancak bunun da bir sınırı vardır
Karşılıklı Hitler benzetmeleri, bardağı taşıran damlalar oldu.
Önce Baykal başlatmıştı.
Yaptığı yanlıştı.
Şimdi de Başbakan aynı hatayı yaptı.