YARGI KARGAŞASINA DAHİ ALIŞIR OLDUK...
İnsanoğlu garip, ne yazık ki , her şeye alışıyor.
Hatırlayacaksınız, ilk defa Özal söylemişti. “Alışırlar, alışırlar”demişti.
Sonradan Başbakan tekrarladı ve “alışacaklar” dedi.
Paris’ten korkulan haber gelmedi.
Erdoğan-Sarkozy görüşmesinde dinamit patlamadı. İki lider bilinen görüşlerini tekrarladılar ve bu ilişkiyi canlandırma konusunda anlaştılar. Acaba başarabilecekler mi belli değil, belli olan, Paris’ten ılımlı mesajların çıktığı, buna karşılık Ankara’nın da ılımlı bir yaklaşım sergilediği şeklinde.
Tabii, her şeyin iyi gideceği konusunda hiçbir güvence yok tabii, ancak Türkiye ile Fransa’yı birbirine bağlayan öylesine güçlü bağlar var ki, ne Sarkozy ne de Erdoğan koparabilir.
Kamuoyu pek bilmez ancak, Fransa Türk ihracatında ikinci sıradaki bir ülkedir. Karşılıklı ticaretimiz yıllık 10 milyar euro civarında. Türkiye’deki yabancı yatırımcılar içinde de Fransa, 20 milyar dolar ile ikinci sırada. Neresinden bakarsanız bakın, ekonomik ve ticari ilişkilerde Fransa , Türkiye’nin en önemli ortaklarından biri.
Fransız ve Türk diplomatlar heyecan içindeler.
Kimi dua ediyor, kimi bahse giriyor. Nedeni de, Avrupa sahnesinin iki gladyatör’ünün bugün Paris’te karşı karşıya gelmesi..
Biri (dinamit) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan, diğeri de (ateş) Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy .
Fransa bu ziyaret çerçevesinde, Türkiye ile geçmişteki itişip kakışmaları geride bırakmak ve yeni bir başlangıç yapmayı planlıyor.
Kamuoyunun önemli bir kesiminde şok yaşanıyor.
Balyoz davasından tutuklu 19 sanık geçen hafta serbest bırakılmıştı.
12'inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin yedek hakimi Oktay Kuban, sanıklar hakkında “kuvvetli suç şüphesi” bulunmadığı ve kaçma ihtimallerinin de olmadığı gerekçesiyle serbest bırakma kararı almıştı.
3 gün sonra tam tersi karar çıktı.
Türkiye’nin Ermenistan ile imzaladığı Protokollerin bir türlü onaylanamaması ve Ermeni Açılımının başladığı noktada kalmasının temelinde tek bir sorun yatıyor:
Protokollerin onayı ve uygulamaya geçişi ile Karabağ sorunu arasında bir bağ var mı?
Ermeniler, böyle bir bağ olmadığını, müzakereler sırasında kendilerine bu konuda güvence verildiğini belirtirken, Türkler, imzalanan metinlere yazılmamasına rağmen, böyle bir bağın bulunduğunu ve görüşmelerde durumun Ermenilere anlatıldığını söylüyorlar.
Azeriler de öte yandan, Türkiye’nin, bu anlaşma hakkında kendilerine hiç bilgi vermediğini, durumun vahametini imzadan sonra anladıklarını ve tepki gösterdiklerini vurguluyorlar.
Türkiye’nin Ermenistan’daki imajı giderek değişiyor.
Bir zamanlar, Azerilerle Türkler aynı kefeye konurlardı. Bizde de “İki vatan tek millet” denirdi ya, Ermeniler için de Türkiye ile Azerbaycan aynı şeydi: İkisi de Türk, ikisi de bize düşmanlık eden ülke, derlerdi...
Bu durum değişmeye başlamış.
Türkiye daha ciddiye alınıyor. Geçmişle ilgili ne kadar kötü anılar olsa dahi, Türkiye’ye başka gözle bakılıyor. Azeriler ise, kötü gözle izleniyor.
Uzun zamandır yaygın bir şehir efsanesi vardır.
Buna göre de, Ermenistan öylesine fakir, öylesine fakir ki, halkı bir an önce Türkiye ile sınırın açılmasını istiyor. Bu şekilde, ya çalışmak için kolaylıkla Türkiye’ye gidebilecek veya ticaretin artmasıyla birlikte hayatın kalitesi de yükselecek.
Bu efsane 1990’lı yıllar için belki bir oranda doğruydu.
90’larda Erivan’a birkaç defa geldim ve gerçekten de son derece fakir bir Ermenistan ile karşılaştım. Kalınacak tek yer Erivan Hotel idi ve koridorlarında farelerin gezindiğini gözlerimle görmüşümdür. Sokaklar berbat, binalar felaket ve hayat kalitesi çok kötüydü.
Ermenistan halkı sabah Soykırım ile kalkıyor, gün içinde Türkiye’yi konuşuyor, akşamları yatarken de haberler Erdoğan’ı izleyerek gününü tamamlıyor. Abartıyorum tabii, ancak eskiden Yunanistan’da yaşadıklarımın aynını şimdi Ermenistan’da gördüm.
Soykırım daha önceki gelişlerimde de konuşulurdu, ancak bu kadar değildi. Sovyetler döneminde Soykırım için mücadele yasaktı. Tartışılır, ancak Türkiye ile kavgaya götürülmezdi. 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Ermenistan’ın bağımsız olmasıyla birlikte, bu tutku giderek arttı. En son geldiğim 2000 yılından bu yana ise, kontrolden çıkmış durumda.
Bugünkü tutkuyu, en iyi Erivan Üniversitesi’nden Dr. Hovanisyan anlattı:
“...