Hizbullah sanıkları serbest kaldılar.
PKK sanıkları da serbest bırakıldı.
Mafya babaları da, ellerini kollarını sallayarak dışarı çıktılar.
Şimdi, Dink cinayeti zanlısı Samast' ın da bir yıl içinde serbest kalabileceği konuşuluyor.
Yooook! Bu kadarı artık fazla.
Bir toplumun sabrıyla oynayabilirsiniz, aynı toplumu koyun gibi görüp ona herşeyi kabul ettirebileceğinizi de sanabilirsiniz; ancak bir toplumu hem aptal hem de her türlü dayağa hazır sayamazsınız.
Bu yaklaşımı iktidarlardan bekleyebilirdim de, Yargıtay'dan beklemezdim.
İktidarlar, bir süre sonra, kendilerini oraya oturtanları koyun gibi görürler ve her istediklerini kabul ettirebileceklerini sanarlar.
YA DAHA DA BÜYÜRÜZ YA DA ÇOK ACI ÇEKERİZ...
Yıllardır hep şikayet edip durduk...
“... Kürtler ne istediklerini ortaya koymuyorlar. Oysa açıkça söylemeliler...”
“... Kürtlerde, her kafadan bir ses çıkıyor. Ne muhatap alınacak, ne de tek sesle konuşan bir liderlikleri var. Biz kimle konuşacağız?...”
Yepyeni bir yıla girdik.
Bazılarımız, eminim dün gecenin yorgunluğundan hala kurtulamamıştır...
Kimimiz için, yılbaşının hiçbir anlamı yoktur . Diğerleri gibi bir gecedir.
Kimimiz için ise, mutlaka eğlenilmesi gereken bir gecedir.
Amerikan TIME dergisinin bu yılki "Yılın Adamı" anketinde, okur oylarıyla Başbakan Erdoğan'ın ikinciliğe kadar yükselmesi hiçte boşuna değildir. Yakın tarihimizde ilk defa bir Türk Başbakanı, böyle bir uluslararası ankette tepelere çıkabiliyor.
Politikalarının bazılarını beğenmeyebilirsiniz, ancak Erdoğan'ın Türkiye'yi farklılaştırdığını, dünya kamuoyunda dikkatlerin üstüne çevrilmesini başardığını reddedemezsiniz.
Erdoğan, bu değişimi özellikle 2010 yılında ön plana çıkardı. İlk gününden itibaren, yıl boyunca gündemi elinde tuttu.
2010’un, uzun süre unutulmayacak en önemli gelişmelerinden bazıları şunlardı:
Emin olun, kendi kendimize eziyet ediyoruz.
Hayatımızı zorlaştırıyoruz.
Kürt sorunuyla ilgili olarak, işi yokuşa sürüyoruz.
Bakın, bu zor işi nasıl başarıyoruz?
Davutoğlu'nun geçen Cumartesi günkü, 2010'un muhasebesini yaptığı, o çok konuşulan, 3.5 saatlik maraton basın toplantısında son derece önemli bir şeyin farkına vardım. Belki sizler çoktan biliyorsunuzdur. Bana dudak büküp "Ooooo günaydın arkadaş" diyebilirsiniz. Kusura bakmayın, ben şimdi farkına vardım ve benim gibi henüz durumu görmemiş olan okurlarıma anlatmak istiyorum.
Farkına vardığım konu, Türkiye'nin 2020'lerde dünyadaki yerini etkileyecek. Ülkemiz, ya ikinci ligde kalacak veya 1'inci ligde top dolaştıracak.
Konu, Nükleer Enerji Sahibi olup olmamakla ilgili.
Eğer Türkiye, ekonomisini, doğum oranının üstünde büyütmek ve zengin ülkeler arasına girmek istiyorsa, enerji kaynaklarını çoğaltmak, çeşitlendirmek ve dış kaynaklara bağlılığını azaltmak zorunda. Ne gazımız var, ne petrolümüz.
Restorasyon bir eseri yeniden elden geçirmek, eskimiş, yıpranmış veya zamanla yok olmuş bölümlerini yeniden düzeltmek için kullanılır.
Bunu yapan kişiye de Restoratör adı verilir.
Türkçe adı veya buna en yakın Türkçe kelime ise, Tamirci'dir. Tam anlatmasa da, ben Restoratör'ü Tamirci diye çevirdim.
Davutoğlu'nu geçen cumartesi günü -dışarıdaki nefis bir havayı feda etme pahasına- tam 3.5 saat dinledikten sonra da, Dışişleri Bakanımızın misyonunun Restorasyon, kendinin de Restoratör yani Tamirci olduğuna karar verdim.