Mehmet Ali Birand

Arena tartışmasını artık kapatalım…

18 Ocak 2011
Başbakan’ın Pazar günkü konuşmasında, stadın GS’ye kullanma hakkını verecek olan “anlaşmanın henüz imzalanmadığına” dikkat çekmesi, bazı çevrelerde bir “tehdit” olarak nitelendi. Kimsenin bu konuda kuşkusu olması, anlaşma imzalanacak. Arena tartışmasına da artık bir nokta koyma zamanı geldi.

Olanlar oldu.

Beklenmeyen bir yol kazası ile karşı karşıya kalındı.

Galatasaray’lılara yakışmayan sahneler yaşandı.

Aklı başındaki GS’liler, kulübün başkanından, takımın kaptanına kadar herkes özürler diledi.

Bazı FB’li dostlar, fırsattan istifade GS’yi lekelemek için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar.

Galiba, artık bu konuyu gündemden çıkarmak gerekiyor.

Yetti.

Bu arada bir kaç nokta var ki gözlemci ve yorumcuların dilinden düşmüyor.

Yazının Devamını Oku

GS için yeni bir dönem başlıyor…

15 Ocak 2011
Bu akşam büyük bir coşku yaşayacağız. Sadece GS değil, tüm Türkiye’nin gurur duyacağı bir stad açılacak. İlk gece çok kargaşa yaşanabilir, hiçbir şey gerektiği gibi hazır olmayabilir, ancak önemli değil. Önemli olan o keyfi tadabilmek.

HAYIRLI OLSUN CİMBOM... 
Bugün Galatasaray'lılar için son derece önemli bir gün.
 
Gitmeyenler bilemez. Öylesine şahane bir stada kavuşuluyor ki gözlerinize inanamazsınız. İçeri girdiğinizde, tribünlerdeki binlerce taraftarla, sanki kucak kucağa maçı seyrettiğinizi sanıyorsunuz.
 
Ali Sami Yen' in yeri bambaşka. Oraya ilk defa 15-16 yaşındayken gitmiştim. Hala kapalının sağ tarafında kendimi görür gibi oluyorum. Ancak, gelinilen noktada artık Galatasaray'ı taşıyamaz duruma girmişti. Tuvaletlerinden koltuklarına, girişinden çıkışına kadar kullanılması imkansızlaşmıştı. Karnınız açsa, sokaktaki sucuk ekmek veya köfte ekmekten başka birşey bulamıyordunuz.
 

Yazının Devamını Oku

RTÜK orta yolu tercih etti...

14 Ocak 2011
RTÜK üyeleri öylesine bir baskı altında kaldılar ki büyük bir bölümünün farklı düşünme lüksleri kalmamıştı. Sonunda ifrat ile tefrik arasında bir orta yol buldular ancak, kavga henüz bitmedi. Peki, bu kavgayı kim kazandı? Muhteşem Yüzyıl bundan sonra ne yapacak?

MUHTEŞEM KAZANDI, RTÜK YARA ALDI...

RTÜK üyelerini gayet iyi anlıyorum.

Bir yandan, ülkeye hakim yönetici kesiminden, bir yandan da kamuoyundan öylesine bir baskı altında kaldılar ki bir şeyler yapmak zorundaydılar. Muhteşem Yüzyıl dizisine bir şeyler denmesi  gerektiğini düşünmeye itildiler. İçlerinde, mutlaka ve sert ceza kesilmesini isteyenler de vardı. Ancak, orta yolu tercih ettiler.

Muhteşem Yüzyıl, uyarılmakla yetinildi.

Keşke, ilk görüşmede karar alamamış olup, birkaç defa daha tartışsalar ve sonunda kerhen “uyarılsaydı”. O kadarcığı dahi yeterli olabilirdi.

Yapamadılar. Tolerans gösteremediler veya baskıya dayanamadılar.

Kamuoyuna ve muhafazakar kesime karşı bir duruş sergileyemediler. Üye  Hülya Alp’in son derece doğru bakış açısını dahi görmezden geldiler.

Ben, daha da sert bir tepki, hatta ceza bekliyordum. Allhatan, daha ilk aşamada o noktaya kadar gitmediler. Orta yolu tercih ettiler.

Yazının Devamını Oku

Merkel dışlıyor, Erdoğan ‘biz yeteriz’ diyor..

13 Ocak 2011
İki gelişme ardı ardına geldi. Merkel, Kıbrıs’ta Türkiye’ye AB kapısını kapatırken, Başbakan Kuveyt’te “biz bize yeteriz” dedi. Bir rastlantı belki, ancak anlamlı bir rastlantı. Türkiye, kendi kendine bir yere doğru gidiyor.

Başbakan Erdoğan’ın Kuveyt-Katar gezisi  Türkiye’nin  İslam dünyasında kendine yeni bir yer edinme çabasıdır ve son derece yerinde bir adımdır.

Koskoca bir İslam dünyası var.

Hem zengin, hem de geniş bir coğrafik bölge.

Türkiye neden bu bölgeden daha fazla nemalanmasın, neden işbirliğini arttırmasın?

Bu yaklaşımı “islamcılık” diye yorumlamak, son derece hatalı ve sığ bir değerlendirme olur.

Türkiye, uluslararası alanda kendini yepyeni bir konuma oturtuyor. Artık farklı bir Türkiye ile karşı karşıyayız.

Bu açılımı, din yönünden değil, çok daha geniş ekonomik-politik strateji yönünden ele almak gerekiyor.

Erdoğan’ın yaklaşımı doğru da benim kuşkum, Arapların bu sözleri  anlayıp anlayamadıkları konusunda.

Yazının Devamını Oku

RTÜK sizin polis memurunuz değil…

12 Ocak 2011
Yeni RTÜK yasası yakında Meclis’ten çıkacak. Son derece önemli ve günlük yaşamımızı çok etkileyecek bir yasa. Peki iktidarı, muhalefeti, devleti ve halkıyla bizlerin gözünde RTÜK nedir? Bu kurumun nasıl baskılar altında çalıştığını biliyor musunuz? Bundan sonra, ekranlarımızın nasıl değişeceğinin farkında mısınız? Değilseniz, bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

TBMM yakında yeni RTÜK yasasını kabul edecek. Bu kurumun günlük yaşamımızdaki yeri ve sorumlulukları daha da artacak. Yepyeni bir döneme girilecek. Eğer bu kuruma karşı bugüne kadar sürdürülen genel bakış şekli değiştirilmezse, yarından itibaren çok daha zor bir süreç başlayacak demektir.
 
Dikkatinizi son dönemlerdeki garip bir eğilime çekmek istiyorum. Özellikle, iktidar partisi çevrelerinde veya kendilerini iktidara yakın hisseden muhafazakar kesimlerde televizyon yayınlarına karşı sürdürülen bir kampanya var gibi.
 
Kimi için RTÜK, emirlerinde olan ve istedikleri anda kullanabilecekleri eli sopalı bir polis veya bir jandarma karakolu, kimi için namus bekçisi, kimi için de muhafazakarlığın, dinimizin savunucusu. Ancak RTÜK genelde, bu kesimdekilerin beğenmedikleri herşeyi sansürleyen bir kurum gibi görülüyor.
 
Bir gün bakıyorsunuz, milletvekilleri telefona yapışmış, şu veya bu yayını şikayet ediyor. "Başkan, nasıl olur da, böyle bir şey izlettirir. Görevinizi yapın efendim, yasaklayın" diye bas bas bağırabiliyor. Haberlerin nasıl yapılması gerektiğine kadar, her konuda akıl verdikleri gibi, neredeyse RTÜK'ün onaylamadığı haberlerin girmemesi için yasa dahi çıkarabilecek noktalara gidiyorlar.

Yazının Devamını Oku

Öcalan’a TV verilse ne olur?

11 Ocak 2011
İmralı’ya TV verilip verilmemesi tartışılıyor. Kamuoyu genelde, TV izlemeyi bir eğlence olarak algılıyor ve Öcalan’a özel muaümele yapıldığı sonucuna varıyor. Acaba bu doğru mu? Yoksa, TV verilmesinin başka bir nedeni olabilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt sorununun çözümü konusunda Öcalan'a bir rol vermiş durumda. Dışardan bakıldığında böyle bir algı çıkıyor. İstediği zaman istediği gibi konuşabiliyor, her söylediği gazetelere manşet oluyor ve daha da önemlisi PKK  ve Kürt kökenli vatandaşlarımız, İmralı'dan çıkan yönlendirmelere uyuyorlar. Öcalan, Kürt kesimin önemli bir bölümünün lideri konumunda.
 
T.C Devletinin, Öcalan'a özel bir yer vermesi doğrudur. Başıboş, hatta kendi içinde lider kavgasına girmiş olan bir Kürt hareketi, çözüm arayışları ve Demokratik açılım sırasında, sadece işleri zora sokar.
 
İşte bu açıdan baktığımızda, bu kişiye biran önce TV kanalarını izleme imkanı verilmesi mantıklı bir yaklaşımdır. Öcalan, hızla değişen Türkiye'yi TRT FM dinleyerek, birkaç gazete okuyarak veya avukatlarının aktardıklarıyla izlemesi imkansızdır.
 
Tam aksine, ne kadar bilgilenir ve siyaset sahnesindeki aktörleri, Türk kamu oyunun duyarlıklarını ne kadar iyi algılayabilirse, o kadar sağlıklı kararlar verebilir. Yarım yamalak bilgilerle donanmış olan bir lider, gereken yönlendirmeyi gerçekleştiremez.

Yazının Devamını Oku

Sigara yasağı, ne zaman başlayacak?

8 Ocak 2011
İktidar-Yargıtay kavgasından çok, beni ilgilendiren konu, İstanbul başta olmak üzere, sigara yasağının, özellikle lokantalarda yavaş yavaş delinmeye başlaması. Kahvelerde, zaten fosur fosur içiliyor, kimsenin umurunda değil.

İstanbul’un özellikle sosyetik veya ünlü restoranlarında ve bazı otellerin lokantalarında sigara yasağı hemen hemen hiç uygulanmamaya başlandı.

Hiç abartmıyorum.

İlk başlarda çok başarılı bir uygulama vardı. Sonra, yavaş yavaş esnekleşti ve şu sıralarda yasağa uyanların sayısı azaldı.

Bu arada da sigara yasağına uymayan işyerlerine uygulanan cezaya zam yapıldı.

Komedi filmi gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Peki neden uygulanamıyor?

Sağlık Bakanı Akdağ açıkladı: “Belediyeler iş yerlerini denetlemiyor veya denetleyemiyor” dedi. Yani sorun döndü  dolaştı ve Belediyeler suçlandı.

Neden?

Yazının Devamını Oku

Kavgayı bırakın, bu yarayı kapatmaya bakın…

7 Ocak 2011
Ülkede bir vicdan depremi var. "Katiller serbest bırakılıyor" izlenimi yaygınlaşıyor. Oysa, hiç ilgisi yok. Yasa bunu gerektiriyor. Mahkemeler 10 yılda karar veremezse, suç bu insanlarda olamaz. Hizbullahçı iseniz serbest kalamazsınız, PKK'lı iseniz serbest kalırsınız gibi bir mantık olmaz. Şimdi ne yapıp edip, kanayan bu yarayı kapatmamız gerekiyor. İktidar elini çabuk tutmalı.

Kelimenin tam anlamıyla bir vicdan kargaşası yaşanıyor.

           

Hizbullahçıların, onca cinayetten sonra ellerini kollarını sallayarak serbest bırakılmaları, bu gelişmeyi zafer çığlıkları atarak kutlamaları, vicdanları sarstı. Oysa, serbest bırakıldıkları için bu insanları suçlayamayız. Hizbullahçı çıkamaz, mafya babaları serbest kalabilir, diyemeyiz. Ancak, durum o kadar karışık ki, kimse neyin doğru olduğunu anlayabilmiş değil.

           

Dün yazmıştım, bugün tekrarlamak istiyorum.

           

Temel sorun, bir türlü bitmeyen yargılamadan kaynaklanıyor.

           

Yazının Devamını Oku