Ben çok hüzünlendim.
Kars’taki heykelin öylesine yapayalnız, etrafına dikilen darağacı karşısında, çaresiz şekilde kafasının kesilmesini beklemesi beni çok üzdü.
Ağır ağır ölüme götürülen, önce kafasının kesileceğini, sonra da vücudunun paramparça edileceğini bilen bir mahkuma benzettim.
Üstelik, hiçbir suçu olmayan bir mahkum.
ÖSYM, bu yıl rekor kırdı.
Gerekçesi ne olursa olsun...İster, talihsizliklerin ard arda gelmesi...İster, komplo teorileri üretilsin, sonuca baktığınızda tam anlamıyla bir felaketle karşı karşıyayız.
Gün geçmiyor ki, yeni bir skandal yaşanmasın.
Bütün bunları muhalif basın uydurmuyor.
Günlerimizi bazen çok gereksiz tartışmalarla geçiriyoruz. Gündem fırtına gibi değişiyor ve gerçek gündemle, içi boş gündemler birbirine karışıyor.
Yüksek Seçim Kurulunun bir hafta süreyle hayatımızı karartan kararıyla uğraşırken, bu ülkenin en önemli şirketlerinden biri, az daha başka ellere geçecekti.
Turkcell, bu ülkenin en önemli haberleşme kurumudur. Sadece para olarak değil, uluslararası arena’daki yeriyle Turkcell kaybedilmemeliydi.
Mehmet Emin Karamehmet, yabancı ortağına karşı müthiş bir mücadele verdi ve kazandı. İşin ilginç yanı, belki de ilk defa, Türkiye de Turkcell’e sahip çıktı.
İş çevrelerinin kıskançlıkları, bürokrasinin çelmeleri bile bu defa işlemedi. Karamehmet, çok iyi bir stratejist olduğunu, bir defa daha ispatladı.
Tabii bu kavga, kolay kolay bitmez. Sadece Genel kurulda önemli bir adım atıldı, ancak daha davaları var. Ben Karamehmet’in pes etmeyeceğinden eminim.
GS’DA OYUN BİTMEZ...
Rahat duramıyoruz ki...
YSK’nın kararı tam da beklendiği gibi ülkenin en önemli sorununu ateşledi. Sokaklar elev topuna döndü. Ancak Türkiye tüm kurumlarıyla süreci yönetmeyi bildi ve BDP’ye sahip çıktı. Kürt sorununda uçurumun eşiğinden dönüldü. Türkiye’nin bu en kritik dönemecinde şimdi sıra BDP’de...
Kim ne derse desin, YSK iliklerimize işlemiş o “derin devlet” refleksiyle hareket etti ve aldığı “siyasi” kararla, bilerek ya da bilmeyerek, Gündeydoğu sokaklarına benzin döktü.
Allahtan kararın sonrasındaki süreçte sağduyu galebe çaldı...
Türkiye adeta bir konsensüsle Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, medyası ve siyasetin büyük bir bölümüyle BDP’ye sahip çıktı.
YSK kararı bazı çevrelerde AK Parti’nin seçim manevrası olarak değerlendirilse dahi AK Parti bu sağduyulu yaklaşımın mimarlarından biri oldu, biraz utangaç bir tavırla da olsa BDP’ye destek vermekten çekinmedi.
TÜRKİYE ARTIK ÇÖZÜME DAHA YAKIN
Şimdi herkes kendini çözüme biraz daha yakın hissedebilir.
Zira bu sağduyu ortamı gösteriyor ki Türkiye artık sorunu siyaset dışında çözmeye çalışarak ödenecek bedelleri göze almak istemiyor.
Liderler için en öncelikli unsur, başında oldukları partinin ülkeyi başarılı şekilde yönetmesi, zenginleştirmesi ve iktidarı mümkün olduğu kadar uzun süre elinde tutabilmektir.
Bu, her siyasetçinin ilk hedefidir. Çıraklık dönemini atlattıktan sonra, her liderin hedefi değişmeye başlar. Tarihe geçmek, ülkenin kaderine damgasını vurmak ister.
Erdoğan için artık ustalık dönemi başladı. Artık, Atatürk veya Özal gibi damgasını vurmak, tarihe geçmek çok daha önem kazanıyor.
Önünde de müthiş bir fırsat var.
Amerikalıların çok sevdiğim bir söylemleri vardır:
"...Hayatta neyi hedeflersen, o kadarını elde edersin... Eğer hedefin 100 dolar kazanmaksa, 100 dolar kazanmakla kalırsın... Eğer 100 bin dolar hedeflersen, eninde sonunda 100 bin dolara kavuşursun..."
Bu söz, insanların hayallerini büyük tutmaları, küçük hedeflerle zaman harcamamaları gerektiğine dikkat çeker. Belki koyduğunuz hedefe hemen ulaşamazsınız, ancak eninde sonunda istediğinize kavuşursunuz. Hiç değilse, hedefiniz büyük olduğunda, sizler de büyük düşünmek zorunda kalırsınız.
Başbakan'ın açıkladığı, "Türkiye Hazır-Hedef 2023 " programı, heyecan verici bir Türkiye imajı çiziyor.
Son anketleri gördünüz mü?
Güven duyduklarımın bir ortalamasını aldım ve kararsızlar dağıtıldıktan sonra, şöyle bir manzara ile karşı karşıya kaldım:
- AKP : yüzde 45 - 47
- CHP : yüzde 28 – 30
- MHP : yüzde 10.5 – 12
Bu oranlarda şaşma olabilir tabiii... Özellikle kararsızların hala yüzde 18-20 oranında olduğunu akılda tutmak ve seçmenin son anda karar değiştirme alışkanlığını da hesaplamak gerekir.
Başbakan, nedense AKP oylarıyla ilgili tahminlerini çok daha düşük gösteriyor. Bunu, fazla beklenti yaratmamak için mi, yoksa “Nasıl olsa Ak Parti kazanacak, ben şu bağımsıza veya diğer partiye destek olayım” diyenleri uyarmak için mi yapıyor, bilemiyorum.
Türk kamuoyu, Başbakan Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki konuşmasından son derece memnun.
Genel tepkileri şöyle özetleyebilirim:
“Yetti be kardeşim, adamlar, yıllardır durmadan eleştiriyorlar. Ne yapsak kendimizi beğendiremiyoruz. Birinin de çıkıp bunlara ağızlarının payını vermesi gerekiyordu ve Başbakan da bunu gayet güzel yaptı. Adamları yerlerine oturttu...”
Ahmet Altan gibi, bu konuşmayı eleştiren ve “Avrupa’ya Türk kalmak...” gibi son derece anlamlı bir başlık altında, bu kadar sert tepkiye gerek olmadığını, Avrupa’nın bir parçası sayılan Türkiye’ nin bazı değerleri kabul etmesi gerektiğine dikkat çekenler de var tabii…